Haberler

Mini Etekle Dolaşmakta Zorlanıyorum

Oyuncu -Televizyoncu Pelin Batu, Üniversitelerde Türbanın Serbest Olmasını Savunuyor. Ancak Özgürlüklerin Herkes İçin Geçerli Olması Gerektiğini Söyleyen Batu, Mini Etekle Dolaşmak İsteyenin de 'Mahalle Baskısı' ile Karşılaştığını Söylüyor.

OYUNCU-TELEVİZYONCU PELİN BATU, ÜNİVERSİTELERDE TÜRBANIN SERBEST OLMASINI SAVUNUYOR. ANCAK ÖZGÜRLÜKLERİN HERKES İÇİN GEÇERLİ OLMASI GEREKTİĞİNİ SÖYLEYEN BATU, MİNİ ETEKLE DOLAŞMAK İSTEYENİN DE 'MAHALLE BASKISI' İLE KARŞILAŞTIĞINI SÖYLÜYOR.

Şu sıralar Habertürk ekranlarında psikiyatrist Cem Mumcu ve şarkıcı Harun Tekin ile birlikte sunduğu 'Kısa Devre' Programı'ndaki aykırı çıkışları ile çok konuşlan bir isim Pelin Batu... İsmi geçtiğinde hep 'entelektüel kız' diye anılmasına rağmen, magazin sayfalarında sürekli yer almaktan kurtulamıyor. Emekli büyükelçi ve eski milletvekili İnal Batu'nun kızı olarak tanınsa da; tanınmak için başka birçok nedeni var. Onu 'ukala' bulanlar da var, 'dobra dobra' konuştuğunu söyleyenler de... Edebiyat doktorası yapıyor, şiir kitapları yazıyor, sevişme sahneleriyle anılmasına aldırış etmeden sinema filmlerinde cesurca oynamaktan vazgeçmiyor. Onu, bir edebiyat dergisinin kapağında çırılçıplak, kan dolu bir küvette de görebiliyorsunuz, hararetli bir edebiyat eleştirisi yaparken de...

Onun bizi şaşırtan her tavrına alışmışken, gazeteci-yazar Ahmet Hakan'la birlikte olduğunu öğreniyoruz. Kafalar yine karşıyor, onu ve özel hayatını, üstümüze vazife olmasa da, merak ediyoruz.

Pelin Batu'nun; edebiyatla, sinema ile hatta siyaset ile ilgili söyleyecek çok şeyi olduğunu öğreniyoruz.

Habertürk ekranlarında psikiyatrist Cem Mumcu ve şarkıcı Harun Tekin ile birlikte sunduğunuz 'Kısa Devre' Programı nasıl gidiyor?

Programdan çok memnunum. Her hafta program benim için kafa dengi insanlarla bir araya gelmek demek. Konuklar genellikle çok yakın arkadaşlarımız ya da uzun zamandır görmediğimiz, görmek istediğimiz özlediğimiz ama İstanbul'da bu koşuşturmacada biraraya gelemediğimiz insanlarla görüşme fırsatı gibi oluyor.

Ev sohbeti gibi yani...

Baştan beri oturma odamız gibi olsun istiyorduk, stüdyonun. Çayımızı, kahvemizi alalım, istediğimiz zaman arkdaşlarımız gitsin, gelsin. Öyle oldu gerçekten. O anlamda benim için de çok rahat oldu.

Tepki alıyor musunuz? Programda bazı marjinal çıkışlarınız oluyor...

Ben eleştirileri çok dinlemiyorum, pek de takip etmiyorum. Biliyorum ki; her kafadan bir ses çıkacak. Seven de olacak, sevmeyen de... İnsanların görüşlerine saygı duyuyorum ama bunların hepsini dinlemek insanın ruh sağlığını bozar diye düşünüyorum. Marjinal çıkışlar deniyor ama bana göre onlar marjinal değil. Ben buyum orada rol yapmıyorum. Üstüste gelince özellikle yapıyor gibi görünüyorum. Ama öyle değil.

Ünlü isimlerin yaptığı benzer formatlı TV programları artıyor. Birden fazla sunucunun, birden fazla konukla sohbet etmesi üzerine kurulu programlar ilgi görmeye başladı. Siz uzun süre yurtdışında bulundunuz. Program formatı konusunda Türkiye'de bir yaratıcılık sorunu var mı sizce?

Ben Türkiye'nin küçük Amerika olduğunu düşünüyorum. İster istemez, Amerikan sistemini kopyalıyoruz. Dünyada da böyle bir eğilim var. Çünkü Amerika şu an dünyanın en hegemonik, en güçlü ülkesi. Tabi onlar örnek alınacak. Ama bizim yaptığımız bana inanılmaz kişiliksiz ve zavallı geliyor. Amerikan televizyonlarının çoğu 'reality show'lardan oluşuyor. Niye? Çünkü birazcık röntgenci bir toplumun bir göstergesi. Kendi hayatlarında denek faresi gibi çalışıp sürekli robotlaşan insanlar akşamüstü evlerine dönünce kendi hayatlarının mutsuzluklarından kaçmak için başkalarının hayatlarına burunlarını sokuyorlar. İşin finansal tarafı var bir de tabi. Kalabalık ekiple maliyetli bir dizi yapacağına, birilerini bir stüdyoya tık, onlar konuşsunlar ya da birilerini bir eve tık, onlar kavga etsinler... Bu durum yapımcıların işine geliyor.

Siz oyunculuk yapıyorsunuz, akademisyensiniz, şiir kitapları yazıyorsunuz. Neden bu kadar problemli bir sektöre (televizyonculuğa) girdiniz o zaman?

Bu işi yapıyorum, eleştiriyorum gibi geliyor. Ama ekranda aynı insanları görmekten sıkıldım, ben. Biz ünlü ünsüz çok geniş tutacağız konukları, ilerleyen zamanlarda. Televizyon benim için çok önemli bir güç ve önemli bir forum... Politik anlamda ve çevre anlamında kafaya taktığım çok şey var. Televizyon benim için bulunmaz Hint kumaşı gibi birşey.

Tv dışında 'Yağmurdan Sonra' filmindeki sevişme sahneleri ile en son gazete sayfalarında gördük sizi. Film aslında 12 Eylül sonrası dönemi anlatan bir hikayeye sahip ama sizin sevişme sahnelerinizle gündeme geldi. Rahatsız oldunuz mu?

Çok rahatsız oldum. Bu ikinici kez başıma geliyor. 'Dün Gece Bir Rüya Gördüm' diye bir filmde oynamıştım. Orada da Emre Kınay'la bir sahnemiz vardı. Film için gerekli bir sahneydi. Çünkü iki insanın aşkını anlatıyor. Bu kadının karakterinin bir parçasıydı. Çünkü kadın cinselliği neredeyse bir güç olarak kullanıyordu. Ama oradan cımbızlayıp, o sahneyi çekip her tarafa dağıtıldığında; film, neredeyse bir porno film haline dönüşüyor. Uyuşturucu konusu ile ilgili bir film cinsellikle ilgili bir film haline dönüştürülüyor. Bence bu yöntemler bir işe yaramıyor. Hiçbir zaman o filmin gişesini de yükseltmiyor. Belki yüz kişi bu yüzden gidiyor. Ben 'Yağmurdan Sonra' için bu sevişme sahnelerinin yapımcı ya da yönetmen tarafından bir yerlere verilip basına sızdığına inanmak istemiyorum. Bu haberler çıktıktan sonra yapımcıyla konuştum. Montaj setinden bir şekilde görüntüler çıkarılıp dağıtılmış. Onlar da bu durumdan rahatsız olduklarını söylediler. Nasıl oluyor bilemiyorum. Sadece benim için değil, Türkiye'de her kadın oyuncunun böyle bir sahnesi varsa bu, filmin pazarlaması için kullanılıyor. Belli kurallar var. Kadın oyuncuya mutlaka 'Türkan Şoray kurallarınız var mı?' diye soruluyor. Sağolun, siz sormadınız, bu soruyu… Yani ülkemizin inanılmaz cinsel sorunları var. Bir bakıyorsunuz, iç çamaşırlı, çıplak kadın görüntüleri ile bir medya var. Dışarıda da gittikçe kapanan kadınlar var. Gittikçe kısıtlandığınızı ve karartıldığınızı hissediyorsunuz. Öbür taraftan da sanki Roma'da ya da Paris'te bir yaşam süren insanlar varmış gibi.

Neden karartılıyor ya da kapatılıyor diye düşünüyorsunuz? Siyasi bir duruma mı dikkat çekiyorsunuz?

E tabi. Ama ben bizim üniversitede türban yasaklanacak olunca çok karşı çıktım. O yaşa gelmiş insanın istediğini giyme özgürlüğünü savundum. Ben mini etek giyebiliyorsam, onlar da türbanını taksın, diye bakıyorum. Buna inanıyorum ama bir taraftan da başka özgürlükler kısıtlanıyor. İçki içmek mesela, dünyanın en önemli şeyi değil ama o da bir özgürlük. Ben mini etek giydiğimde oturduğum semtte gittikçe zorlanınca, Üsküdar'da oturuyorum, bunu birebir anlamış oluyorum.

'Mahalle baskısı' mı var?

Evet, gerçekten var. Özgürlükse herkes için özgürlük istenmeli.

Yani samimiyetlerine inanmıyorsunuz…

Hiç kimsenin samimiyetine inanmıyorum. Kemalistlerin CHP'nin de AKP'nin de samimiyetine inanmıyorum. Kadınlar zorlanıyor demiyorum kendi seçimleriyle de kapanmayı tercih edebilirler. Ama nasıl ki Özal döneminde sarı papatyalar modası ile sarı saç moda olduysa, türbanın da dini inançlar olmasına rağmen yine de moda olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla türban 'in' sarı saç 'out' gibi bir şey. Tabi Nişantaşı haricinde…

Türban konusunda yaşadığımız ikilmler, cinsellikle ilgili ya da politika ile ilgili yaşana ikilemler var. İki uç gittikçe açılıyor. Ve iki uç birbirinden gittikçe nefret ediyor.

Onun öncesinde Kara Kalem Dergisi için verdiğiniz pozlar var. Elizabeth Bathory'i canlandırdığınız kapak çekimi... Çırılçıplak kaldığınız, kan dolu bir küvetteki çekimler....Orada da magazin basınının azizliğine mi uğradınız?

Bazı şeyleri çok da düşünmüyorum. Ben Kara Kalem'in çok okunduğunu bilmiyordum. Sonuçta bir edebiyat dergisi. Entelektüel, küçük bir kesime hitap ediyor diye düşünmüştüm. Bu şekilde gazetelerde haber olacağını hiç düşünmedim. ('Pelin Batu soyundu' şeklinde...) Böyle olacağını bilseydim yapmaz mıydım? Gene yapabilirdim.

'Entelektüel kız' gibi bir sıfat getiriliyor isminizin önüne çoğu zaman. Ama bir o kadar da popüler bir isimisiniz. Magazin sayfalarında size çok sık rastlıyoruz. Bu bir çelişki mi?

Biz hep klişeler üzerinden düşünüyoruz. Entelektüel deyince akla kedileriyle yalnız oturan mutsuz bir kadın fikri geliyor. Bir yandan da 'popülarite' çok kötü algılanıyor. Kirlenmişlik ve piyasanın çakalı olmak gibi geliyor. Ben ne oyum, ne diğeriyim. Evet ben okuyan yazan, yaratmaya çalışan biriyim. Ama çok da popüler sayılmam. Bir dizide oynasaydım bunun bin misli daha popüler olurdum.

Neden oynamadınız peki?

Tamamen zamanla ilgili sorunlar. Okuldan ötürü. Aslında dizi insanlara ulaşmanın direkt yolu. Ocak ayından sonra olabilir.

Sıksık özel hayatınızı konuşmaktan rahatsız olduğunuzu söylüyorsunuz ama yaptığınız iş ne olursa olsun hep özel hayatınız göz önüne taşınıyor. İlişkinizin deşifre olmasından rahatsız oldunuz mu?

Çok rahatsız oldum. Baştan beri dikkat edip uzak duran birine böyle bir şey olması… Ben her şeyle ilgili düşüncelerimi sizinle paylaşabiliyorum. O benim yaşadığım bir şey, başkaları burnunu sokunca olmuyor. Ben her ne kadar ilişkimin bilinmesini istemesem de gazetecilere düşman gibi davranmadım. Ama bunu ben yaşıyorum ve kimseyi ilgilendirmiyor.

Sizce bu ilişki neden bu kadar dikkat çekti? Sizin gibi sıradışı biriyle muhafazakar bir imajı olan Ahmet Hakan'ın birlikte olması zıtlığı olabilir mi?

İlk başta deşifre olma tarzı çok çirkin. Yakalandılar gibi bir ifade…Üstelik bir arkadaşım tarafından 'bir pazar günü evlerinde birlikte gördüm' gibi bir yalan üzerine yapılan bir haberdi. İlk önce bu yüzden ilgi çekti. Ama evet, insanların bizi birbirine zıt görmesinden kaynaklıydı, ilgi çekmesinin diğer nedeni. Başka insanların hayatı beni hiç etkilemiyor. Ahmet Hakan çok… Aaa ilk kez ismini söyledim. (gülüyor) İnsanların sevgililerinden 'bey' 'hanım' gibi hitap etmeleri bana çok komik gelir şimdi ben de ilk kez adını söyledim. Çok tuhaf oldum. Şimdi açıklama yapmaya çalıştıkça da ilişkiyi konuşmak zorunda kalıyorum. O yüzden sanırım konuşmamak en iyisi. Bu konuda konuşmak istemiyorum.

O zaman farklı bir konuya geçelim. Altın Portakal ödülleri dağıtıldı yakın zamanda. Ah keşke aday olarak orada olsaydım diye geçti mi içinizden?

İki iç sene önce adaydım. Ben yarışmalarla ilgili şunu düşünüyorum; 'Bir oyuncu diğeri ile nasıl kıyaslanır?'Bu diğer festivaller için de geçerli. Nurgül Yeşilçay'ın oynadığı karakterle benim oynadığım karakteri nasıl kıyaslarsınız? Biri daha sade ve duru diğeri aksiyon gerektiren bir karakter. Bana anlamlı gelmiyor, karşılaştırılması.

Altın Portakal Ödülleri çok tartışıldı. Siz ne düşünüyorsunuz?

Altın Portakal'da her sene tartışma çıkıyor zaten. Dünya festivallerinde de aynı şey geçerli. Bunlar çok subjektif. Ben yarışma mantığına karşıyım.

Bir de Haluk Piyes'in yönettiği 'Barut' adlı filmde bir Rus hayat kadınını oynayacasınız sanırım.

Onu aslında 'Yağmurdan Sonra'dan önce çekmiştik. Sonra gösterime girecek. Orada konuk oyuncuyu oynuyordum. Bir Rus hayat kadınını canlandırıyorum. Benim için çok heyecan vericiydi. Şimdiye dek oynadığım karakterler içinde en etkilendiğim karakter oldu. Pislik bir pavyonda sıkışıp kalmış bir kadın... Bir arkadaşımın Rusça öğretmeni arkadaşından ders aldım. Biraz Rusça öğrendim. 'Yağmurdan Sonra' filminde de bisiklete binmeyi öğrendim. Bu yaşa kadar öğrenemememin nedeni var. Abim bana küçükken bisiklete binmeyi öğretecekti. Ankara'daki evimizin yakınlarında. Tam bisikletin üstünde durmaya çalışıyordum. Düştüm çünkü bir bomba patladı ve yer sallandı. Uğur Mumcu öldürülmüştü. O günden sonra da bu nedenle bisiklete binmeyi öğrenmek istemedim. Bisiklet bana o çağrışımı yapıyordu. Ama bu filmle bisiklete binmeyi öğrendim. Her filmden bana bir şey kalıyor.

Sinema, televizyon, şiir kitapları, akademik çalışmalar... Pelin Batu bundan sonra hangisine ağırlık verecek?

Aslında hepsinin arasında denge bulmaya çalışıyorum. Program devam ediyor, okul da öyle... Yakında dizi de olabilir. İkinci şiir kitabım bir türlü piyasaya çıkmadı. Onu bekliyorum. O çıktıktan sonra bir diğerine başlayabileceğim. Aslına bakarsanız sevdiğim işleri yaptığım için bir şekilde hepsi dengeleniyor.

Diziler seyirciye ulaşmanın en kısa yolu demiştiniz. Ama tabi sinemanın sizin için farklı bir anlamı var. Bundan sonra özellikle çalışmak istediğiniz bir yönetmen var mı?

Yani tabi gidip o yönetmenlere kendimi göstermek gibi bir çabam olmadı. Ama hayalimi söylersem, yabancı yönetmenlerden Polanski ile çalışmayı çok isterdim. Türk yönetmenlerden de Ferzan'la (Özpetek) tekrar çalışmayı çok isterim. 'Harem Suare' filminde oynamıştım ve çok şey öğrenmiştim. Onun kadın ruhuna çok farklı bir bakışı var. Bir de Fatih Akın... Onun rahatsız edici bir yanı var. Bana çok uzak bir dünya. İşte onu keşfetmek isterdim. O rahatsız edici gerçek dünyayı... Şimdi bir de Nuri Bilge Ceylan diyeceğim. Ama böyle de yönetmenlere davetiye çıkarmış gibi oluyorum. Çalışmak istediğim yönetmenleri sayınca çok utanıyorum. Ama ben oyunculuğa devam edeceğim tabi. Diziler de olabilir. Onlara haksızlık etmeyelim.

H2

Kaynak: Gecce / Magazin

Haberler

CHP'li belediye ilçe meydanındaki ay yıldızlı anıtı kaldırdı

CHP'li belediye ilçe meydanındaki ay yıldızlı anıtı kaldırdı

ABD ordusunda bir binbaşı, İsrail saldırılarına verilen destek nedeniyle istifa etti

ABD ordusunda bir binbaşı, İsrail saldırılarına verilen destek nedeniyle istifa etti

Japon deprem uzmanından Bursa ve Balıkesir için kritik uyarı: 7 büyüklüğünde olabilir

Japon deprem uzmanından Bursa ve Balıkesir için kritik uyarı: 7 büyüklüğünde olabilir

Miçotakis, Hamas için 'Terör örgütü' deyince Erdoğan devreye girdi

Miçotakis, Hamas için "Terör örgütü" deyince Erdoğan devreye girdi

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title