Haberler

Halepçe Katliamı'nın 26'ıncı Yıl Dönümü

Güncelleme:

Dünyanın en büyük insanlık trajedilerinden biri olarak kabul edilen Halepçe Katliamı'nın üzerinden 26 yıl geçti.

Saddam Hüseyin'in emriyle Irak ordusuna ait uçakların, 16 Mart 1988'de kimyasal gaz bombaları attığı Halepçe'de çoğu kadın ve çocuk 5 bin kişi hayatını kaybetmiş, 7 bini  aşkın kişi yaralanmıştı. Bu vahşi katliamın üzerinden tam 26 yıl geçti.

Halepçe halkı, kimyasal gaz saldırısının 26'ıncı yıl dönümü dolayısıyla bugün 'şehitlerini' anma töreni düzenliyor. Anma öncesi komşu ülkelerden ve Irak'ın farklı bölgelerinden binlerce insan Halepçe'ye geldi. İranlı Bane İzci grubu, katliamı kınamak için kente yürüyerek gelmeyi tercih etti.

"BU KATLİAM, "SOYKIRIM" OLARAK KABUL EDİLMELİ"

İran'ın Bane kasabasından 4 gün süren bir yolculuğun ardından Halepçe'ye varan grubun sözcüsü Ahmet Eminzade, 5 bin insanın hayatını kaybettiği katliamı dünyaya duyurmak ve cezalandırılmayan sorumluların yargılanmasını sağlamak için yürüdüklerini söyledi. Halepçe'nin dünyada yaşanan diğer toplu katliamlar kadar dünya gündemine gelemediğini anlatan Eminzade, "Maalesef, Halepçe ile ilgili dünya devletlerince samimi kınamalar yapılmadı. Biz bu katliamın soykırım olarak kabul edilmesini istiyoruz" dedi.

"ALLAH, KİMSEYE BÖYLE BİR ACI YAŞATMASIN"

İzzet Abdullah da böyle katliamların bir daha yaşanmaması için mesaj vermek istediklerini belirterek, "Bu katliamı gerçekleştirenlerin tümü cezalandırılsın istiyorum. Allah kimseye böyle bir acı yaşatmasın. Bütün dünya bu katliamı bilsin istiyoruz" diye konuştu.

Yol boyunca bir ambulansın eşlik ettiği gruba vatandaşlar, büyük ilgi gösterdi.

"DÜNYA, HALEPÇE'NİN HESABINI SORABİLSEYDİ, ESAD KİMYASAL KULLANAMAZDI"

"Sessiz Tanık" fotoğrafıyla Halepçe Katliamı'nı dünyaya duyuran gazetecilerden Ramazan Öztürk, "O gün dünya Halepçe'nin hesabını sorabilseydi Esad kimyasal silah kullanamazdı" dedi.

5 bin kişinin öldüğü, 7 binin yaralandığı Halepçe Katliamı'nın 26. yıl dönümünde Birleşmiş Milletler'in Cenevre'deki "Halepçe Katliamı Oturumuna" katılacak olan Gazeteci Ramazan Öztürk, değerlendirmelerde bulundu.

"BATI DÜNYASI VE ABD'NİN DE HESAP VERMESİ LAZIM"

Aradan 26 yıl geçmesine rağmen Halepçe'nin hesabının sorulmadığını belirten Öztürk, "Belki Halepçe il ilan edildi, kaldırımları yapıldı, sokakları düzeltildi, yeni binalarla hayat canlandı ama katliamdan bu yana kınama anlamında, faillerin cezalandırılması noktasında fazla bir şeyin yapıldığına inanmıyorum. Saddam Hüseyin ve Kimyasal Ali (Hasan El-Mecid) idam edildi ama onlar, sadece Halepçe nedeniye idama mahkum edilmediler. Katliamın tek faili onlar değil. Batı dünyasının, Amerika'nın da hesap vermesi lazım" diye konuştu.

Öztürk, şöyle devam etti:

"İran- Irak savaşında Saddam, İran'a karşı kimyasal silah kullanırken İran, bunu BM nezdinde çeşitli platformlarda gündeme getirdi. Ama uluslararası kamuoyu ve etkin ülkeler, bunu görmezden geldi. Saddam da buradan aldığı cesaretle Halepçe Katliamı'nı gerçekleştirdi. Eğer dünya İran'a karşı kullanılan kimyasal gaza karşı sessiz ve sağır kalmasaydı belki o zaman Halepçe Katliamı olmayacaktı. Saddam böyle bir cesareti kendisinde bulmayacaktı. Eğer o gün dünya Halepçe'de yapılan kimyasal katliamın hesabını sorabilseydi Esed rejimi muhaliflere ve sivil halka karşı kimyasal silahlı katliamı gerçekleştiremeyecekti."

"KİMYASAL GAZIN ETKİSİ DEVAM EDİYOR"

Öztürk, hala kimyasal saldırının insanlar ve çevre üzerindeki etkisinin devam ettiğini belirtti. Görmede sorun, derisinde ve ciğerlerinde rahatsızlık yaşayan olduğunu vurgulayan Öztürk, "Binlerce kadın ve erkek kısır. Halepçe'de ailelerin yüzde 90'ı kimyasal saldırıda yakınlarını kaybetti. Halepçe halkı yaralı ama halen onların bu yaralarını saracak ciddi bir adım atılmadı. Birçok ülke hala bunu bir soykırım olarak kabul etmedi. Sanki Saddam'a yardım eden onlar değilmiş gibi davranıyorlar. Sadece batılı ülkeler değil, Irak'ın komşusu ülkelerin de günahları var" dedi.

"BİNLERCE İNSANIN AKIBETİ BELLİ DEĞİL"

O dönem Enfal operasyonlarından kaçan binlerce insanın akıbetinin belli olmadığını anlatan Öztürk, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Saddam'ın Enfal operasyonundaki 283 bin Kürt'ün akıbeti belli değil. Bunlarla ilgili bir herhangi bir araştırma yapılmadı. Bu zulümden kaçanlar, İran ve Türkiye sınırına sığındılar ancak sınıra tel örgüler çekildi ki geçmesinler. Uluslararası kuruluşların devreye girmesiyle çok az kişi kamplara alındı. En acısı da napalm saldırılarından kaçan yaralılar vardı. Türkiye'den sağlık ekipleri bu yaralılara ilk yardımı yaptılar. O dönemde ben bu yaralıların tedavisi yapılırken fotoğraflarını çekmiştim. Bu fotoğraflarım Almanya'daki Quick Dergisi'nde 2 sayfa yayınlandığı sırada Türkiye'de bir açıklama yapıldı. Uluslararası kamuoyunda tekrar kimyasal silah kullanıldığına dair bir haber dolaştı. Bu durum Türkiye'ye sorulduğunda Türkiye'den benim içimi acıtan resmi bir açıklama yapıldı. Denildi ki, 'Hayır, bizim sınırlarımıza sığınan bu insanlar arasında yaralılar var ama bunlar kimyasalla yaralanmış kimseler değil."

HALEPÇE FİLMİNİN SENARYOSU HAZIR"

Öztürk, senaryosunu yazdığı Halepçe filminin Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin hastalığı nedeniyle çekilemediğini ifade ederek, "Ben projeye 2009'da başladım. O zaman Cumhurbaşkanı Talabani ile konuştum bana destek vereceklerini belirttiler. Senaryosunu hazırladım ve Kürdistan'a gittim. Proje Meclis tarafından incelendi ve en yüksek düzeyde kabul edildi. Kültür Bakanlığı tarafından bir açıklama yapıldı, televizyonlarda, gazetelerde buna dair röportajlarım oldu. Sonra Talabani rahatsızlandı, seçimler oldu, Bağdat ile ipler koptu ve hükümet değişti. Ama vazgeçmiş değilim. Sponsorlarla görüşmelerimiz devam ediyor yani her an için başlayabiliriz" şeklinde konuştu.

Aynı konuda film yapmak isteyen Mahsun Kırmızıgül ile aralarında oluşan soruna dair Öztürk, "Mahsun Kırmızıgül çok iyi bir taklitçi, iyi bir kopyacıdır, icraatlarının tümünde bu belli. Kendisinin Kürt olduğunu bile kabul etmeyen bu arkadaş, sonradan ' Halepçe filmini yapacağım' diye piyasaya çıktı. Benim buna tepkim sert oldu.Halepçe benim tapulu malım değil, kimseye bir şey yasaklayamam. Ama benim senaryomun tıpatıp aynısını kopyalaması içime sinmedi" ifadelerini kullandı.

Öztürk, Halepçe Katliamı'nın yıl dönümüne dair Birleşmiş Milletlerin Cenevre'deki oturumunda katliamla ilgili 15 dakikalık bir konuşma yapacağını, tanıklarıyla, fotoğraflarıyla katliamı anlatan 12 dakikalık bir belgesel gösterimi sunacağını aktardı.

"HALEPÇE KATLİAMI BİR SOYKIRIMDIR"

Katılımcı Demokrasi Partisi (KADEP) eski Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Meclisi Üyesi Yüksel Avşar da Halepçe'nin tarihe kara bir leke olarak geçtiğini belirterek, "Halepçe katliamı bir soykırımdır. Bütün dünya ülkelerince de böyle kabul edilmeli" dedi.

Katliamdan sonra Halepçe'ye giderek mağdurlara yardım eden Avşar, o gün tanık olduğu manzarayı şöyle anlattı:

"Katilam yaşandığında dünya önce sesiz kaldı. Daha sonra Kızılhaç üzerinden ilk yardımlar bölgeye ulaştı. Bunu hiç unutmayacağım. Kürtlerin hasassiyeti, yaptıkları yardımlar kelimelerle anlatılacak gibi değildi. Herkes kendi çapında birşeyler yapmaya çalışıyordu. Dünya yardım kuruluşları geç de olsa devreye girmişlerdi. Saldırıdan hemen birkaç gün sonra bölgeye gittim. Katliamın izleri hala tazeydi. Özellikle insanların yüzündeki yanık görüntüsü korkunçtu. Derin bir kuyuya düşmüştük sanki. Kararmış bedenler, morarmış vücutlar gördük. Düşündükçe hala gözlerim doluyor."

CHP'Lİ TANRIKULU: BİR DAHA YAŞANMASIN!

CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, "İstanbul Üniversitesi ve Halepçe katliamına benzer insanlık trajedilerinin bir daha asla yaşanmaması için insanlığın her türlü diktatörlük rejimlere, karanlık faaliyetlere, şiddet ortamlarına karşı demokratik mücadeleyi sürdürmesi zaruridir" dedi.

Tanrıkulu, Halepçe katliamının 26. yıl dönümü nedeniyle yaptığı yazılı açıklamada 1986-1988 yılları arasında Saddam'ın Kütlere karşı düzenlediği Enfal Harekatı'nda 200 bine yakın kişinin katledildiğini, 4 bin 500'e yakın köyün yakılıp yıkıldığını ve on binlerce insan yerinden edildiğini belirtti. 16 Mart'ta Halepçe'ye düzenlenen hava bombardımanında 5 binden fazla insanı öldürüldüğünü, 7 binden fazla insanın da yaralandığının tahmin edildiğini kaydeden Tanrıkulu, "1 Mart 2010 tarihinde Irak Yüksek Ceza Mahkemesi, Halepçe katliamını soykırım olarak tanımladı. Bunun üzerine Norveç, İsveç ve İngiltere parlamentoları da bu katliamı sistematik bir soykırım olarak kabul ettiler. Türkiye'nin de Halepçe katliamının tanınması için TBMM'ye sunduğumuz kanun teklifinin de ne yazık ki AKP çoğunluğunun engeline takıldı" dedi.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ SALDIRISINI DA ANDI

Tanrıkulu, 16 Mart 1978 tarihinde İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde 7 öğrencinin ölümü ve 41 öğrencinin de yaralanmasına sebep olan bombalı saldırının üzerinden ise tam 36 yıl geçtiğini anımsattı. 16 Mart Katliamı sorumlularının cezasız kaldığını belirten Tanrıkulu, faillerin cezalandırılmadığı her katliamın, toplumun hafızasında bir yara olarak kalacağını ifade etti. Tanrıkulu, "On yıl arayla gerçekleşen İstanbul Üniversitesi ve Halepçe katliamına benzer insanlık trajedilerinin bir daha asla yaşanmaması için insanlığın her türlü diktatörlük rejimlere, karanlık faaliyetlere, şiddet ortamlarına karşı insan hakları ve evrensel hukuk kaidelerini baz alan demokratik mücadeleyi sürdürmesi zaruridir. Bu vesileyle 16 Mart tarihine denk gelen bu iki katliamda yaşamını yitirenlerin anısı önünde saygıyla eğiliyorum" dedi.

BDP: YASAKÇI ZİHNİYETLE KİMYASAL ATAN ZİHNİYET ARASINDA FARK YOK

BDP'nin açıklamasında, katliamların sadece insan bedenini hedef almadığı, siyasal ve kültürel alandaki engellemelerin de bu kapsamda değerlendirilebileceği ifade edilerek, "Bu yasakçı zihniyetle Halepçe'de Kürt halkı üzerine kimyasal bomba atan zihniyet arasında özünde bir fark yoktur" denildi. 

BDP Genel Merkezinden yapılan yazılı açıklamada, 16 Mart 1988'de Halepçe'de Saddam Hüseyin yönetimi tarafından kimyasal ve biyolojik silahlarla gerçekleştirilen katliamda beş binin üzerinde Kürt'ün hayatını kaybettiği, binlercesinin sakat kaldığı ve bu silahların etkisinin kuşaklar boyu sürdüğü anımsatıldı.

Saddam yönetiminin yıkılmasının Kürt halkının acılarını hafifletmediği, o dönemde Saddam'ı politik olarak destekleyen uluslararası güçlerin tarih ve insanlık karşısında hesap vermediği kaydedilen açıklamada, bu insanlık suçlarında sorumluların hesap vermemiş olmasının yine Kürt'lerin katledilmesi sonucunu getirdiği savunuldu. 

"SOYKIRIMCI ZİHNİYET YARGILANMADAN KATLİAMLARIN İZLERİ SİLİNMEYECEK"

Açıklamada, şu ifadelere yer verildi: 

"İnsanlığın gözleri önünde yapılan bu katliamlar her yönüyle aydınlatılmadan, soykırım suçlarının hesabı sorulmadan ve soykırımcı zihniyet yargılanmadan, katliamların izleri silinmeyecek, muhtemel yeni katliamların önüne geçmek de mümkün olmayacaktır. 

Katliamlar sadece insan bedenini hedef almıyor. Bir halkın dilini, kimliğini, kültürünü yok saymak, asimile etmek, ana dilini yasaklamak, örgütlenme ve siyaset özgürlüğünü engellemek, tarihi,  tahrip etmek de siyasal, kültürel alanda uygulanan bir katliam türüdür. ve bu yasakçı zihniyetle Halepçe'de Kürt halkı üzerine kimyasal bomba atan zihniyet arasında özünde bir fark yoktur."

Kaynak: AA / Güncel

Saddam Hüseyin Ramazan Öztürk Türkiye Politika Güncel Haberler

Eurovision'da LGBT+ propagandası! Nemo'ya birinciliği tüylü ceketi ve saten eteği getirdi

Eurovision'da LGBT+ propagandası! Nemo'ya birinciliği tüylü ceketi ve saten eteği getirdi

Özhaseki'nin Hatay'da vatandaşları kentsel dönüşüme ikna etmeye çalıştığı programın görüntüleri ortaya çıktı

Özhaseki'nin Hatay'da vatandaşları kentsel dönüşüme ikna etmeye çalıştığı programın görüntüleri ortaya çıktı

Eurovision'da LGBT propagandası yaparak birinci olan Nemo: Kupayı kırdım

Eurovision'da LGBT propagandası yaparak birinci olan Nemo: Kupayı kırdım

Restoranda suyun fiyatını gören yaşlı adam cinnet geçirdi

Restoranda suyun fiyatını gören yaşlı adam cinnet geçirdi

title