Başbakan Erdoğan (1): Statükonun Devam Etmesi Demek, Daha Fazla Şehit Demektir
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Statükonun Devam Etmesi Demek, Daha Fazla Şehit Demektir, Daha Fazla Ölüm Demektir, Daha Fazla Kan ve Daha Fazla Yüreği Parçalanmış Anne Demektir. Açık Söylüyorum, 'Statüko Devam Etsin' Demek, Ölümlere, Çatışmalara, Yıkıma, Haksızlığa, Hukuksuzluğa, Adaletsizliğe Ortak Olmak Demektir" Diye Konuştu.
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Statükonun devam etmesi demek, daha fazla şehit demektir, daha fazla ölüm demektir, daha fazla kan ve daha fazla yüreği parçalanmış anne demektir. Açık söylüyorum, 'statüko devam etsin' demek, ölümlere, çatışmalara, yıkıma, haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe ortak olmak demektir" diye konuştu.
Erdoğan, partisinin genel merkezinde düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'na katıldı. Burada yaptığı konuşmada Erdoğan, AKP'nin 3. Büyük Kongresi'nde, hizmete hasret kalmış köylere, beldelere, ilçe ve illere hizmet götürme aşkının devam ettiğini, Türkiye'yi büyütme azim ve kararlığının hiç eksilmediğini, huzura, güvene istikrara, adalete susamış gönüllerin bu susuzluğunu giderme gayretlerinin artarak devam ettiğini, coşkularının asla eksilmediğini, Türkiye için umut, millet için ufuk olduklarını ifade etme fırsatı bulduklarına işaret etti. Erdoğan, "O muhteşem salon AK Parti'nin bir Türkiye partisi olduğunu, Türkiye'nin tüm renklerini, tüm seslerini kucakladığını somut bir şekilde ortaya koydu Tüm dünyanın duyacağı şekilde "Biz Türkiye'yiz, biz birlikte Türkiye'yiz diye haykırdı" dedi.
Erdoğan, 3 Kasım 2002'de elde ettikleri başarının yıl dönümünü, bir bölgenin, bir sahil şeridinin partisi olduklarını söyleyerek değil, "Biz birlikte Türkiye'yiz" diyerek kutladıklarını ifade ederek, 81 vilayetin tamamında temsil yetkisini almış bir parti olarak ortaya çıktıklarını kaydetti.
18 Kasımda tek başına iktidara gelişlerinin 7. yılını doldurduklarını hatırlatan Erdoğan, AKP'yi kurdukları andan itibaren yeni bir siyaset geleneğini Türkiye'ye kazandırmak, siyaseti hizmet anlayışı üzerinden inşa etmek, yeni bir siyaset dili kurgulamak için çalıştıklarına dikkat çekti. Erdoğan, tutarsızlık, hamaset, istismar, çamur atmanın, iftira atmanın, karalamanın siyaset zeminlerinde yer bulamadığını da söyledi.
Ayrımcı bir dil kullanmadıklarına, gerilimlere kapı aralayan bir üsluba asla tenezzül etmediklerine işaret eden Erdoğan, her zaman yapıcı, tutarlı olmaya, tutabilecekleri sözler vermeye, verdikleri sözleri tutmaya gayret gösterdiklerini anlattı. Erdoğan, "Biz gönüller yıkmaya değil, gönüller yapmaya geldik. Her zaman gönüllere hitap ettik. Bu toprakları bize vatan kılan bu topraklarda sevgi medeniyetinin tohumlarını saçan ulular her zaman rehberimiz oldu" dedi. Erdoğan, "Öfke onlara uysallık bize, güceniklik onlara gönül almak bize, suçlamak onlara katlanmak bize, acizlik onlara hoş görmek bize, anlaşmazlık onlara adalet bize, haksızlık onlara bağışlamak bize" diyen Şeyh Edebali'yi örnek aldıklarını söyledi.
-"DAHA FAZLA ŞEHİT"-
Türkiye'nin kanayan yarasına merhem bulmak için zor ama bir o kadar da hayırlı bir yolculuğa çıktıklarının altını çizen Erdoğan, yıllardır çözülemeyen meselelere neşter vurmak için, ihmal edilmiş, ötelenmiş sorunları çözmek, asgariye indirmek için cesur bir adım attıklarını belirterek, konuşmasına şöyle devam etti:
"Son derece samimi hislerle, son derece hasbi ama hesabi değil niyetlerle ve annelerin akan gözyaşlarını dindirmek hedefiyle yola çıktık. Bu ülkede bir terör meselesi var mı? Evet var. O zaman bu meseleyi çözmek zorundayız, iktidarıyla muhalefetiyle... Bu ülkede terörün istismar ettiği hatta nemalandığı bir Kürt meselesi var mı? Evet var. O zaman bu meseleyi çözmek, iktidarıyla muhalefetiyle tüm vatandaşlarımızın bu ülkeye aidiyetlerini güçlendirmek, birliği, bütünlüğü, kardeşliği pekiştirmek ve Türkiye'ye yeni ufuklar açmak durumundayız. Bu ülkede benim Alevi kardeşlerimin meseleleri ve talepleri var mı? Evet var. O zaman onu da çözmek, o taleplere karşılık aramak bizim boynumuzun borcu. Bu ülkede azınlıkların sorunları var mı? Evet var, bunları çözmek de bizim vazifemiz. Aynı şekilde ekonomik sorunları, işsizliği, yoksulluğu çözmek de bu meseleleri minimize etmek de bizim görevimiz.
Sadece konuştu, tartıştı, gündemine taşıdı. Ama ne yazık ki kalıcı çözümler üretilmedi. 'Böyle gelmiş böyle gider' diyenler, bu yaklaşımın, bu siyasetin ardına saklananlar sorunları kalıcı, kronik hale getirmekten başka bir amaca hizmet etmediler.
Statükonun devam etmesi demek, daha fazla şehit demektir, daha fazla ölüm demektir, daha fazla kan ve daha fazla yüreği parçalanmış anne demektir. Açık söylüyorum 'statüko devam etsin' demek, ölümlere, çatışmalara, yıkıma, haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe ortak olmak demektir. Ne diyorlar 'bırakın anneler ağlasın', bunu demek vicdansızlıktır. 'Anneler tabii ki ağlayacak' demek merhametsizliktir. Ölümleri, katliamları, işkenceyi masum yavruların mağaralarda boğazlanmasını onaylamak hatta ve hatta yüceltmek, sevgiden, şefkatten, merhametten nasibini almamaktır, alamamaktır.
İster Alevi olsun, ister Sünni olsun biz hepimiz Kerbela faciasını dinleyerek, Peygamberin torunlarının nasıl susuzluğa mahkum edildiğini, nasıl katledildiklerini, sahranın ortasında nasıl zulme maruz kaldıklarını okuyarak büyüdük. 2-3 yaşımızdan itibaren annelerimiz, babalarımız dedelerimiz bizlere Kerbela'yı anlattılar. Bizim tüm bir toplum olarak insan sevgimiz bu ibret dolu anın tekrar tekrar anlatılmasıyla şekillendi. Cinayetin, öldürmenin, insana zulmetmenin ne derece feci olduğunu Kerbela örneği üzerinden belleğimize yerleştirdik. Bir insanı öldürmenin tüm bir alemi öldürmek olduğunu bu şekilde öğrendik. 'Evladı Kerbelayız, bu hatadır, günahtır, zulumdür, ayıptır' diyenlere yapılan Kerbela muamelesini onaylar şekilde Meclis kürsüsüne taşımak millet sevgisiyle insan sevgisiyle nasıl bağdaşır?."(ANKA/SÜRECEK)
(ÖÜ/BÜN)