Haberler

Türk Eğitim-sen Hatay 1 No'lu Şube ve 2 No'lu Şubenin İstişare Toplantıları

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, “Kendi milletinin, vatanının derdiyle dertlenmeyen bir STK varsa yazıklar olsun. Biz her zaman yanlışa yanlış, doğruya da doğru deriz" dedi.

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, "Kendi milletinin, vatanının derdiyle dertlenmeyen bir STK varsa yazıklar olsun. Biz her zaman yanlışa yanlış, doğruya da doğru deriz" dedi.

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Türk Eğitim-Sen Hatay 1 No'lu Şube ve Hatay 2 No'lu Şube'nin istişare toplantılarına katıldı. Toplantıya Genel Sekreter Musa Akkaş, Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar Şahindoğan, Hatay 1 No'lu Şube Başkanı Recep Tuncay ve Şube Yönetim Kurulu, Hatay 2 No'lu Şube Başkanı Ahmet Akça ve Şube Yönetim Kurulu, Türkiye Kamu-Sen Hatay İl Temsilcisi Hayri Şahin, Türkiye Kamu-Sen Osmaniye İl Temsilcisi Ahmet Kandemir, Türkiye Kamu-Sen Adana İl Temsilcisi Selahattin Dolgun, Türk Diyanet Vakıf-Sen Hatay Şube Başkanı Ahmet Öcal, Türk Tarım Orman-Sen Şube Başkanı Tevfik Gülen, Türk Haber-Sen Şube Başkanı Ahmet Yüksel, Hatay Dörtyol Belediye Başkan Yardımcısı Yaşar Gürakan, Türk Büro-Sen Hatay Şube Başkanı Uğur Muratoğlu, Türk Emekli-Sen Hatay Şube Başkanı Öner Çetinkaya, Türk Eğitim-Sen Adana 2 No'lu Şube Başkanı Kamil Köse, Türk Eğitim-Sen Adana 3 No'lu Şube Başkanı Rıfat Çelik, Türkav Hatay Şube Başkanı İdris Lelik, şube yönetim kurulu üyeleri, kadın komisyon üyeleri ve iş yeri temsilcileri katıldı.

"UNUTTUĞUMUZ ZAMAN ŞEHİTLERİMİZE BİR İHANETİ DE BİZ YAPMIŞ OLURUZ"

Toplantıda yaptığı konuşmada Koncuk, çalışma hayatı ve sendikal değerlendirmelerden önce terörle mücadele ve bu mücadeledeki kayıplara değinerek, özellikle çözüm sürecinde yaşanan ihmal ve hatalara dikkat çekti. Tarihin ve milli vicdanın hafızasının çok güçlü olduğunu söyleyen Koncuk, ülkenin karşı karşıya kaldığı bu olumsuzlukların müsebbiplerinin elbet hukuk önünde hesap vereceğini ifade etti. İsmail Koncuk, şunları kaydetti:

"Şehitlerimizi rahmet ve minnetle yad ediyorum. Bugün 4 şehidimiz daha var. Şehitlerimiz bazı insanların umurunda olduğunu düşünmüyorum. Acaba millet olmanın özelliğini yavaş yavaş kaybediyor muyuz? Bir milleti tarif ederken, tasada ve kıvançta bir olan insan topluluğu olarak tanımlıyoruz. Maalesef bu özelliğimizi yavaş yavaş kaybediyoruz. Çünkü görüyoruz ki, ateş sadece düştüğü yeri yakıyor. Peki biz neden bu hale geldik? Hatırlanacağı gibi, bu ülkede akil adamlar heyeti vardı. Bunlar, 'analar ağlamasın, artık savaş olmayacak, kardeşlik baki kalacak' diyorlardı. Elbette ki kardeşlik baki olsun, bizim kimseyle bir derdimiz olmadı fakat kardeşlik, asfaltın altına tonlarca bombayı gizleyenleri görmezden gelmek değildir. Kardeşlik, şehirleri cephaneliğe döndürenlere sessiz kalmak değildir. Bu adeta cinayete ortak olmak demektir. Şehitlerimizin kanına girenlerin suçuna ortak olmak demektir. Peki bunca yaşanan olaylara rağmen, bunlara vesile olanlara, millet olarak ne yaptık? Maalesef hiçbir şey yapmadık, tam tersi baş tacı ettik. Bakınız, ihmalkarlıklarıyla bu oyunun parçası olan o illerin valilileri, kaymakamları, çözüm süreci akamete uğramasın diye bombalar asfaltların altına döşenirken görmezden gelen o mülki amirlerini unutmayacağız. Unuttuğumuz zaman şehitlerimize bir ihaneti de biz yapmış oluruz. Bir kez daha ifade ediyorum; şehitlerimizin acısı bizim yüreğimizdedir. Onların geride bıraktıkları çocukları, eşleri emanetimizdir. Bize dayatılan bu ihanet sürecinin aktörlerini de, figüranlarını da unutmamız lazım. Aksi takdirde, biz de bu işin bir parçası olmuş oluruz. Türkiye Kamu-Sen olarak şuna inanıyoruz; bu ülke bizim toprağımız, aziz vatanımız. Elbette ki sendikacılık yapacağız ama her şeyden önce bize sağlam bir vatan zemini lazım."

"MEMLEKETİMİZİN İÇİNDE BULUNDUĞU DURUMDAN, ÜLKEMİZİN GELECEĞİ DE BİZİ YAKINDAN İLGİLENDİRİYOR"

İhanet sürecini ve ihanetin aktörlerini unutmayacağını kaydeden Koncuk, "Bugün Hatay'da 500 bin sığınmacı olduğunu öğrendim. 500 bin insan evinden ve vatanından ayrıldı. Eğer üzerinde göğsünüzü gere gere gezeceğiniz bir vatan yoksa geleceğiniz de yok demektir. Bizim için vatan her türlü siyasi düşüncenin, her türlü ideolojik bakış açısının üzerinde bir kıymete sahiptir. Onun için biz yüzde yüz yerli yüzde yüz milli bir STK'yız. Madem kendimizi böyle tanımlıyoruz, bu ülke ile ilgili her sorun bizi ilgilendirmelidir. Sadece çalışma hayatı ya da ekonomi ile ilgili problemler bizi ilgilendirmez aynı zamanda memleketimizin içinde bulunduğu durumda, ülkemizin geleceği de bizi yakından ilgilendiriyor. Bunlar bizim varlık sebeplerimiz arasında yoksa STK olmamızın ne anlamı var? Kendi milletinin, vatanının derdiyle dertlenmeyen bir STK varsa, yazıklar olsun. Biz her zaman yanlışa yanlış, doğruya da doğru deriz. Kimsenin kara kaşı, kara gözü için ya da birilerinin siyasi geleceği için milletimize yapılan ihaneti görmezden gelmemizi kimse bizden beklemesin. Nasıl bir bedel ödemek gerekiyorsa, o bedeli öderiz ama ihaneti, ihanetin aktörlerini ve figüranlarını her yerde de söyleriz. Hep birlikte bunları göreceğiz, çok sürmeyecek yüce Allah'ın da bir hesabı var. Hadisi Şerif'te Peygamberimiz buyuruyor; 'Bir haksızlık gördüğünüzde önce elinizle, gücünüz yetmiyorsa dilinizle engel olmaya çalışın, o da olmuyorsa kalbinizle (içinizden) buğzedin, bu imanın en zayıf noktasıdır.' Bizler yanlışlık gördüğümüzde hem elimizle hem de dilimizle müdahale edecek güce sahibiz" ifadelerini kullandı.

"EĞER ORTAYA KONULMAK İSTENEN BU UYDURUK İSTİHDAM TÜRLERİ OLMASA BUNLARIN YERİNE KADROLU İŞÇİ ALINACAK YA DA DEVLET MEMURU İSTİHDAM EDİLMEK ZORUNDA KALACAK"

Türkiye'de çalışma hayatının adeta köstebek yuvasına çevrildiğini belirten Koncuk, "Geçtiğimiz günlerde alt komisyonda özel istihdam büroları aracılığıyla işçilerin güvencesiz, az parayla, sendikasız, esnek çalışmasının önünü açan tasarı kabul edildi. Bugüne kadar Türkiye'de 4/C, 5393 sayılı kanunla çalışan belediye işçileri, 393 sayılı sözleşme kanununa tabi olanlar, vekil ebeler, vekil imamları gördük. Bunlar yetmiyor gibi son zamanlarda bir de kiralık işçi dönemi başlıyor. Esnek istihdam modeli kanunlaştırılmak isteniyor. Uzaktan çalışma sistemi, part-time çalışma sistemi bir de özel istihdam büroları kuruluyor. Aynı eskiden olan amele pazarlarının modern şekli uygulanıyor. Türkiye'de kamuda 720 bin taşeron çalışan var. Bu sayı 2002 yılında sadece 15 bin idi. 14 yılda 720 bine nasıl çıktı? AKP, seçim beyannamesinde taşeronları kadroya alacağını belirtti. Sayın Başbakana soruyorum: Seçim beyannamesinde asıl iş, yardımcı iş tanımı yoktu. Bütün taşeronları kadroya alacağınıza dair iddianız vardı. 720 bin taşeron çalışanın sadece 100 bin ile 150 bini sizin belirlediğiniz asıl iş tanımına uyuyor. Peki bu geriye kalan 570 bin taşeron işçi ne olacak? Eğer ortaya konulmak istenen bu uyduruk istihdam türleri olmasa bunların yerine kadrolu işçi alınacak ya da devlet memuru istihdam edilmek zorunda kalacak. Ucuz iş gücü temin etmek adına, insanların hiçbir geleceği olmadan nizam edilen bu çalışma hayatı belki bugün sizleri tehdit etmiyor ama gelecekte evlatlarımızı tehdit edecek. Bizler için evlatlarımızdan daha kıymetli kim olabilir? Çocuklarımızı büyütüyor, yemiyoruz yediriyoruz, giymiyoruz giydiriyoruz, olmayan paramızla üniversite mezunu yapıyoruz ama onları nasıl bir çalışma hayatı bekliyor bilemiyoruz. Bu çalışma hayatını kim bizim evlatlarımıza layık görüyor hiç suçlu da aramıyoruz. Hatta taşeron bir firmada milletvekili torpili ile iş bulduysa çocuğumuza o milletvekili ne de 'Allah senden razı olsun' diye dua ediyoruz. Halbuki biz, çocuğumuzu sömürülmek üzere bunlara teslim ediyoruz. Kaç vatandaşımız bu çalışma hayatını bize kurgulayanlara tepki gösteriyor?" diye konuştu.

Hükümetin asıl amacının devlet memurunu istediği zaman kıdem tazminatını vererek kapının önüne koymak olduğunu ileri süren Koncuk, şöyle devam etti:

"Bütün bunlar yetmezmiş gibi şimdi de 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nu değiştirmemiz lazım diyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı 'dünyanın neresinde işçi-memur ayrımı var. Biz de işçi memur ayrımını kaldıralım' diyor. Bazı bakanlar da güya hizmet kalitesini artırmak için 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun değişmesi gerektiğini ifade ediyorlar. 657'yi değiştirmekteki niyetleri acaba gerçekten hizmet kalitesini artırmak mı? Hayır, esas niyetleri; kaşını, gözünü, duruşunu beğenmediği devlet memurunu istediği zaman kıdem tazminatını vererek kapının önüne koyma gücüne sahip olmaktır. Şunu çok net olarak söyleyebilirim ki; bunu yapmak çok kolay değil. Çünkü, Anayasa'nın 128. Maddesi devlet memurluğunu tanımlayan maddedir ve 'Devletin asli ve sürekli işleri kamu görevlileri eliyle yürütülür' der. Yine Anayasa'nın 125. Maddesiyle de idarenin her türlü tasarrufuna karşı yargı hakkımız var. Dolayısıyla Anayasa'nın 128. Maddesi ile 125. Maddesi değişmediği sürece, iş güvencesini kaldırmaları öyle kolay bir iş değildir. Ayrıca iç hukukta uluslararası sözleşmelere aykırı düzenlemeler yapıldıysa, yargının bakacağı yer, o yeni düzenlemeler değil: Anayasa'nın 90'ıncı maddesi doğrultusunda uluslararası sözleşmelerdir. Anayasanın 90. Maddesinde Uluslararası sözleşmelerden devletin imzasını geri çekmesi lazım. Örneğin, Avrupa Sosyal Şartı ve ILO sözleşmelerinden imzasını çekmesi lazım. Dolayısıyla devlet memurlarını iş güvencesiz bırakmak o kadar kolay bir iş değildir. Bu tartışmalar yaşanırken, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden iki ay önce yapılan Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi'nin toplantısında ben bu konuyu açtım. Sayın Erdoğan'a bunun doğru olmadığını ifade ettim. Torba yasada yapılmak istenen düzenleme ile yargı kararının işlevsiz hale getirileceğini, bunun birçok basın yayın organında memurun iş güvencesinin sona erdirilmesi olarak değerlendirildiğini, bu tasarıdan vazgeçilmesi gerektiğini söyledim. Daha sonra o maddeyi daraltmışlar, sadece emniyet teşkilatını, daire başkanı ve üstü yöneticileri dahil etmişler. Eğer biz orada o tartışmayı yapmamış olsaydık bütün devlet memurları o taslağın içerinde olacaktı."

"VARLIK SEBEBİ SİYASİ İKTİDAR OLAN İNSANLARIN BIRAKINIZ AĞABABALARINA BAŞ KALDIRMAYI ÖTE GİT DEME GÜCÜ VE CESARETİ DAHİ OLAMAZ"

Bütün memurlara seslenen Koncuk, "Eğer bir devlet memuru gerekli tedbiri almıyor, gerekli mücadeleyi sergilemiyor ya da gerektiğinde dişini göstermiyorsa o devlet memuru geleceği ile ilgili hiçbir şeyin farkında olmayan bir insan olarak değerlendirilmelidir. Peki bunların olmaması için ne yapmamız gerekir? Sendikal tercihlerimizi doğru ortaya koymalıyız. Sadece bu iktidarın güdümünde faaliyet yapan bir sendikal anlayışı yetkilendirdiğimiz zaman, geleceğimizi ilgilendiren konularla ilgili her hangi bir tedbir almış olur muyuz? Asla, çünkü şunu biliyoruz ki; sarı sendikal anlayış devlet memurlarını pazarlamaktan başka hiçbir imkanı olmayan bir yapıdır. Çünkü varlık sebebi siyasi iktidar olan insanların bırakınız ağababalarına baş kaldırmayı öte git deme gücü ve cesareti olamaz. En önemli tedbir adam gibi sendikal mücadelenin içinde olmaktır. Söz söylemeye yüreği yetmeyenler ile ve beraber olmanın kamu çalışanlarının Cumhuriyet tarihi boyunca en önemli kazanımlarının kayıplarıyla sonuçlanacağını görmelidir" açıklamasında bulundu.

"EMİN OLUN, YÜZDE YÜZ YERLİ YÜZDE YÜZ MİLLİ ADAMLARI, SADECE TÜRKİYE KAMU-SEN ÇATISI ALTINDA BULURSUNUZ"

Okul müdürleri ilgili yargı kararlarının uygulanmadığını kaydeden Koncuk, "Geçenlerde Başbakanlıkta bir toplantı vardı. Başbakan toplantıda 'Hukukun üstünlüğünü sağlayacağız. Gelin öyle bir Anayasa yapalım ki, milletin hizmetinde olan bir devlet olsun' dedi. Ben de bunun üzerine 'Hukukun üstünlüğü diyorsunuz ama sizin bakanlıklarınızda binlerce yargı kararı uygulanmıyor. O zaman hukukun üstünlüğü sözünüzün ne anlamı kaldı?' diye sordum. Hem yargı kararları uygulanmayacak hem de Başbakan hukukun üstünlüğünden bahsedecek. Bu büyük bir çelişkidir. Burada görevden alınan okul müdürlerimiz de var. Onlar birinci davalarını kazandılar, ikinci davalarını açtılar onu da kazandılar yine uygulanmadı. Şimdi ise üçüncü davaları devam ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı seçimden önce; 'yüzde yüz yerli, yüzde yüz milli 550 milletvekili seçin' dedi. Ben de diyorum ki; Türkiye Kamu-Sen üyeleri kadar vatanseverliği tebarüz etmiş insanlardan oluşan başka bir kurum bulamazsınız. Bu ülkede yalaka, yandaş, günlük yaşayanlar, konjonktürel konuşanlar ortalıkta çok bulursunuz ama yüzde yüze yerli yüzde yüz milli adamları emin olsun sadece Türkiye Kamu-Sen çatısı altında bulursunuz" değerlendirmesinde bulundu.

Okul yöneticilerinin görevden alınmalarına tepki gösteren Koncuk, şunları kaydetti:

"Okul müdürleri değerlendirmeleri yapan tüm şube müdürü, il ilçe müdürleriyle ilgili suç duyurusunda bulunduk. Niye bulunduk biliyor musunuz? Bunların bugün başına bir şey gelmeyeceğini biliyoruz, zaten koruyan kollayan mekanizmalar var. Ama dedim ki; gün gelir biz de bunların adını unuturuz, isimlerini arşivlere, kayıtlara girelim ki gün gelir bu ülkenin gerçek hakimleri, hukukçuları vakti geldiğinde bu yapılanların hesabını sorar dedik. Tarihe her şeyi kayıt düşüyoruz."

Toplu sözleşme sürecine de değinen Koncuk, "2013 yılında imzalanan toplu sözleşmede enflasyon farkını düzenleyen 7'inci madde vardı. Buna göre, 2015 yılında kamu görevlilerine ve emeklilerimize öngörülen kümülatif zammın üzerinde bir enflasyon oluşursa, enflasyon farkı ödenmesini hükme bağlanmıştı. Yani 2015 yılında enflasyonun, memurlara öngörülen artışın, (yüzde 3+ 3) kümülatif toplamı olan yüzde 6,1'i aşması halinde memurlara enflasyon farkı ödenmesi kararlaştırılmıştı. Ancak 2013 yılında imzalanan o madde raftan indirildi ve değiştirildi. O madde değiştirildiği için, 2 milyon 600 bin memur, 1 milyon 900 bin memur emeklisi tam yüzde 1.8 enflasyon kaybına uğradı. Bu durum ek ders ücretlerine, aile ve çocuk yardımına, emekli ikramiyelerine, emekli maaşlarına da yansıdı. Böyle bir sendikacılık mı olur? Bunu düzeltmek için adımda atmıyorlar. Yine Türkiye Kamu-Sen bu durumu düzeltmeye çalışıyor. Biz dava açtık, çünkü 2013 toplu sözleşmesi 2013'te kalır. Memurların zararına o maddeyi değiştiriyorlar. Umuyoruz ki yüreklice karar verecek bir hakem heyetine düşmüş ise bu dava yüzde yüz kazanırız. Biz dava açıyoruz bir şeyleri düzeltmek adına onlar bizi kamuoyunu yanıltmakla suçluyor. Geçenlerdeki Kamu Personeli Danışma Kurulu toplantısında bir araya geldiğimizde yandaş sendikanın acemi Genel Başkanı Ali Yalçın'a 'sen ekonomist değilsin, farkında olmadan bu hatayı yapmış olabilirsin, bu durumu düzeltelim' dedim. Yine 'yüreğin yetiyorsa, uzman bir heyet kuralım sen mi doğru söylüyorsun ben mi doğru söylüyorum tespit edelim' dedim. Ama bunlarda o yürek yok" ifadelerini kullandı.

"BUNLARDA TAKVİM YOK"

Koncuk, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Toplu sözleşmeler bitti tam 21 madde çalışma yapılacak maddeler arasında sayılıyor. Peki hangi konuda? Fiili hizmet zammı konusunda yani yıpranma payı hakkında. Ne zaman yapılacağı da belli değil. 4/C'lilere ne zaman kadro verilecek belli değil, üniversiteli işçiler ne zaman memur kadrosuna alınacak belli değil. Bunlarda takvim yok. Yuvarlak bir toplu sözleşme olmaz. Toplu sözleşme kararları köşeli kararlardır."

"4/C'li arkadaşlarım, masada satılmaktan usanmadıysanız yolunuza devam edin ama bu satılmayı hazmetmiyorsanız tepkinizi gösterin" diyen Koncuk, "Bakınız 4/C konusu bizi vicdanen çok yakından ilgilendiriyor. Eğer bunların halen 4/C'li üyesi varsa onlara bir şey diyemiyorum. 4/C'liler ek ödeme ile ilgili mahkeme kararları kazanıyorlardı. 670 TL ek ödeme alan 4/C'liler vardı. Bunlar öyle bir toplu sözleşme maddesi imzaladılar ki, maddede 158 TL ek ödeme verileceği hükmünü imzaladılar. Mahkemeler bu sefer kararlarını değiştirmeye başladı. Madem, 1 Ocak 2016 tarihinden bu tarafa ek ödeme alacaksınız bu açtığınız davaların bir hükmü kalmadı diye bu mahkemeleri kaldırmaya başladı. Bazı idarecilerde 4/C'lilere aldığınız bu ek ödemeleri geri vereceksiniz diyor. Bunların içinde 7-8 bin TL alanlar var. Bu sizi düşünmeden toplu sözleşmeyi imzalayan sendika ve genel başkanı da belli. 4/C'li arkadaşlarım masada satılmaktan usanmadıysanız yolunuza devam edin ama bu satılmayı hazmetmiyorsanız tepkinizi gösterin" dedi.

"HER ZAMAN İFADE ETTİM; KİM KORKUTARAK BİRİLERİNİ ÜYE YAPMAYA ÇALIŞIYORSA, ONUN ADI ALÇAKTIR, NAMUSSUZDUR"

İnsanların kendi iradelerine ipotek koyulmasına karşı bir duruş sergilemesi gerektiğini ifade eden Koncuk, konuşmasına şöyle devam etti:

"KPSS'yi zorla kazanmış stajyer evlatlarımız göreve başlıyor, 'eğer bizim sendikanın üyesi olmazsan stajyerliğin kalkmaz' diye bu gençlerin üzerinde bir baskı uygulanıyor. Böyle bir ahlaksızlık olabilir mi? Korkutularak insanlar nasıl üye yapılabilir? Her zaman ifade ettim; kim korkutarak birilerini üye yapmaya çalışıyorsa, onun adı alçaktır, namussuzdur. Biz böyle bir yöntemi hiçbir zaman kullanmadık, asla da kullanmayacağız. Artık insanların da kendi iradelerine ipotek koyulmasına karşı bir duruş sergilemesi lazım. Bizi korkutmak adına makam sahibi kişiler, eğer bizim irademize ipotek koymaya çalışıyorsa, emin olun esas korkacak olan onlardır. Çünkü onların kaybedecek çok şeyleri var. 3600 ek gösterge Türkiye Kamu-Sen'in gündeminde fakat maalesef hükümetin gündemin değil. Biz kitap bastırdık '657'yi bilenler konuşsun' orada da tüm memurlarımız ile ilgili ek gösterge rakamlarının 800 puan artırılmasına ilişkin ciddi bir çalışmamız var. Türkiye Kamu-Sen'in 657'ye ilişkin hangi maddeler değişmesi konusu da kitapçıkta yayınlandı. Bu kitabı hem Maliye Bakanlığı'na hem de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na sunduk. Madem 657'yi değiştirmek istiyorsunuz o zaman bu değişikliğe ek gösterge ile başlayalım. Bütün üyelerimizden ve teşkilat mensuplarından şunu istiyorum; bu mücadeleyi hep birlikte yaparsak ancak sonuç alabiliriz. Elimizi taşın altına hep birlikte koyarsak çok daha büyük işlerin altından başarı ile kalkarız."

Toplantıların ardından İsmail Koncuk ile Türk Eğitim-Sen Adana 1 No'lu Şube Başkanı Selahattin Dolgun ve Türk Eğitim-Sen Adana 2 No'lu Şube Başkanı Kamil Köse Ceyhan İlçe Temsilciliğini ziyaret ederek, çalışma hayatındaki problemler ile ilgili sohbet etti. - ANKARA

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Güncel

İsmail Koncuk Güncel Haberler

title