Haberler

Terörü Desteklemek Özgürlük Değildir"

Ankara'daki son terör saldırısından sonra yurt içi ve yurt dışında, ifade özgürlüğü kılıfıyla terörü destekleyici açıklamaların yapılması bir kez daha "şiddeti övmenin ve toplumu terörle tehdit etmenin düşünce ve ifade hürriyetini kapsayıp kapsamadığı" tartışmasını başlattı.

Ankara'daki son terör saldırısından sonra yurt içi ve yurt dışında, ifade özgürlüğü kılıfıyla terörü destekleyici açıklamaların yapılması bir kez daha "şiddeti övmenin ve toplumu terörle tehdit etmenin düşünce ve ifade hürriyetini kapsayıp kapsamadığı" tartışmasını başlattı.

İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, terörü desteklemenin, şiddeti övmenin ve toplumu terörle tehdit etmenin özgürlük olmadığını belirterek, "Tedbir alacaksınız, mücadele edeceksiniz. Bunları demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmayacak şekilde, ölçülü, orantılı, hakkın özüne dokunmayacak şekilde yapacaksınız. Teröre karşı en etkili şey, bu mücadeleyi kararlılıkla yaparken hak ve özgürlükleri de olabildiğince korumaktır. Bu, terörün en büyük panzehirlerinden bir tanesidir" dedi.

Kocasakal, "Demokrasi ve güvenlik dengesi, terörü övmekle siyasi görüş açıklama arasındaki sınır ile özgürlüklerin sınırına" ilişkin yaptığı değerlendirmede, terörün, hiçbir zaman hak ve özgürlük olmadığını, tanımı itibarıyla da her anlamda cebir, şiddet ve tehdit yoluyla işlenen bir eylem olduğunu söyledi.

Teröre rengini verenin cebir, şiddet ve baskı gibi yöntemler olduğunu vurgulayan Kocasakal, şunları kaydetti:

"Teröre destek vermek, terörü övmek, teröre vasıta sağlamak suçtur. Hukuk devletinde, devlet terörle mücadele eder çünkü terör aslında bütün temel hak ve özgürlüklerin de düşmanıdır. Dolayısıyla terörle mücadele etmek, devlet için hem bir hak hem de görevdir. Hukuk devleti, suçla ya da terörle mücadele ederken de gene hukuka bağlıdır. Güvenlik ve özgürlük dengesinde ise güvenliği sağlamak son derece önemli. Yaşam hakkı olmadıkça zaten herhangi bir hak ve özgürlüğünüzü de kullanamazsınız. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yapısına, Anayasamıza bakarsanız, bunun ince sınırı şu: Bu hususlarda bir önlem alırken, kanuni düzenleme yaparken, bunların demokratik hukuk düzeni bakımından gerekli, ölçülü ve orantılı olması gerekliliğidir. Terörle mücadele ederken, güvenliği sağlarken maksimum düzeyde hak ve özgürlükleri koruyacaksınız, onları da ihlal etmeyeceksiniz. Bu, zor bir dengedir. Hukuk devletinin de özelliği budur."

Kocasakal, suçla mücadele ederken, birtakım kısıtlamalara giderken, demokratik hukuk devletinin gereklerine ve özüne aykırı olmamasının önemine işaret ederek, hakkın özüne dokunulmaması gerektiğinin altını çizdi.

Terörle mücadele ederken alınan tedbirlerin, varılmak istenen amaçla orantılı ve ölçülü olmasına dikkati çeken Kocasakal, hukuk devletinde bu dengenin korunması gerektiğini belirtti.

"Terörle hukukun içinde mücadele gerekir"

Kocasakal, terörü desteklemenin, şiddeti övmenin ve toplumu terörle tehdit etmenin de özgürlük olmadığını dile getirerek, şöyle devam etti:

"Buna tedbir alacaksınız, mücadele edeceksiniz. Bunları demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmayacak şekilde, ölçülü, orantılı, hakkın özüne dokunmayacak şekilde yapacaksınız. Yani suçla mücadele demek, basının üzerine çullanmak, ifade özgürlüğünü ortadan kaldırmak, sosyal medya dahil olmak üzere her şeyi takip etmek, her türlü hoşa gitmeyecek eleştiriyi de suç saymak değildir. Bunu yaparsanız, aslında istemeden dahi olsa terörün amaçlarına da hizmet edersiniz. Terör zaten toplumda yılgınlık, bezginlik, kaygı oluşturmaya çalışır. Terör, hukuk devletinin düşmanı olduğu için, bir anlamda hak ve özgürlüklerin de düşmanı olduğu için, kaos ortamı yaratmak için, onların ortadan kaldırılmasını ister. Bu anlamda teröre karşı en etkili şey, bu mücadeleyi kararlılıkla yaparken hak ve özgürlükleri de olabildiğince korumaktır. Bu, terörün en büyük panzehirlerinden bir tanesidir. Bütün bunlar hukuk devleti sınırları içinde terörle kararlılıkla mücadeleyi de engellemez, engellememeli zaten. Bu denge, kolay bir denge değildir. Hukuk devletinden vazgeçmemek lazım, vazgeçildiğinde de teröre zemin hazırlarsınız, terörün amaçlarına katkı sunarsınız. Terörle kararlı mücadele ama hukukun sınırları içinde mücadele gerekir. Devletin saygınlığı ve bekası için de bu mücadelenin hukuk sınırları içinde yapılması daha isabetli olur."

"Şiddet eylemine çağrı mahiyetindeki ifadeler, hukuken koruma görmez"

Eski Anayasa Mahkemesi raportörü Prof. Dr. Osman Can da Venedik Komisyonu kriterlerine dikkati çekti.

Bu kriterler çerçevesinde Türkiye'de pek çok değişiklik yapıldığını ifade eden Can, "Siyasi düşünce ifadesi, toplumu şiddete teşvik ve açık şekilde kamu düzenini bozacak şekilde toplumu kin ve düşmanlığa tahrik etmesi durumunda ancak suç kapsamı içine alınabilir. Onun dışında, ne kadar ağır olursa olsun ne kadar siyaseten kabul edilemez mahiyette olursa olsun, düşünce özgürlüğü himayesinden yararlanır. Şiddet eylemine çağrı mahiyetindeki ifadeler, hukuken koruma görmez" diye konuştu.

Hukukçular Derneği Başkanı Mehmet Sarı ise özgürlükler ve terörün propagandası adına söz, beyan ve davranışta bulunmanın suç olduğunu belirterek, "Buradaki ince sınırın tespiti noktasında kişi eğer toplumda infiale sebebiyet veriyorsa, şiddet olaylarını masum gösterecek şekilde, söz, fikir ve beyanda bulunuyorsa bu tartışmasız suçtur. Hakkında gerekli soruşturma ve takibat yapılması konusunda hiçbir sorun yoktur" dedi.

Sarı, HDP'li milletvekilleri hakkında hazırlanan fezlekeleri de bu çerçevede değerlendirmek gerektiğini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"HDP'li milletvekillerinin benzer şekilde terör faaliyetlerine katılması, teröristlerin cenazelerine iştirak etmeleri anlamında yaptıkları söz ve davranışlar, soruşturma ve takibatı gerektirir. Burada fezlekelerin gönderilmesi, geç kalınmış bir hadise. Burada suçun tekerrürü aşaması söz konusu. Suçu bir defa işlersiniz ama bunu bir daha yaparsanız bu, tekerrür halini alır. Özellikle eş başkanlar yönüyle artık terör faaliyetlerini destekleme bakımından olaylar tekerrür evresine gelmiştir. HDP'liler hakkında takibat yapılması gerekir. Dokunulmazlıklarının kaldırılması ve yargıya teslim edilmeleri gerekir. Bugün terörün meşru siyasal temsilcileri sıfatıyla hareket ediyorlar kendilerince. Kamuoyunun dikkati buraya yönelmiş durumda. Artık Selahattin Demirtaş, siyasi bir partinin temsilciliğinin ötesine geçmiştir. Kendisi Türkiye'de terörün sözcüsü durumundadır. Sözleriyle bunu defalarca ispatladı. Bu bakımdan hakkında dokunulmazlığının kaldırılması yönüyle Meclis görevini ifa etmeli, dokunulmazlıklarının kaldırılmasından sonra yargı harekete geçmelidir."

"Özgürlüklerin sınırı belli"

Mehmet Sarı, özgürlüğün sınırının Anayasa'da belirlendiğini hatırlatarak, özgürlükler ve kamu düzeni arasındaki dengenin sağlanması gerektiğini söyledi.

Bazılarının Türkiye'de özgürlük alanlarının tarifinin, kamu güvenliğini suistimal edebildiğini dile getiren Sarı, "Bu, kabul edilebilir bir şey değildir. Toplumun, bireysel yaşam ve ifade özgürlüğüyle kamusal güvenlik arasında yaşanacak sarsıntı, insanların bireysel özgürlük alanlarını bertaraf eden bir şeydir. Bugün Fransa'da havalimanlarında uzun namlulu silahlarla etrafınızda dolaşan polisler var. Şehirlerin ana meydanlarında eli silahlı askerler var. Savaş hali gibi bir durum var. Orada yaşanan bir patlama sürecine göre, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu süreç daha vahimdir" diye konuştu.

Prof. Dr. Yücel Sayman da hangi gerekçeyle olursa olsun özgürlüklerin sınırının olmayacağını savundu.

Sadece özgürlükleri kullanan kişinin davranışlarıyla başka birisinin özgürlüğünü ortadan kaldırması, sınırlaması halinde o davranışın müeyyidelendirilebileceğini ifade eden Sayman, "Ceza hukuku açısından da başka açılardan da müeyyidelendirilir ama asla özgürlükler kısıtlanmaz çünkü özgürlükler, herkesin özgürlüğüdür. Güvenlik meselesine gelince. Güvenliğin gerçekleşmesinin tek bir yolu vardır, o da özgürlüklerin özgürce kullanılabilmesidir. Özgürlükleri ne kadar sınırlarsanız aslında bu, herkesin özgürlüğünü sınırlamaktır. Suç işlemek isteyen mutlaka bir yolunu bulur, o güvenlik tedbirini aşar. Siz istediğiniz kadar güvenlik tedbiri alın, her güvenlik tedbirini aşacak yol vardır, bulunur. Onun için güvenlik gerekçesiyle özgürlüklerin sınırlanması anlayışı yanlış ve sonuç, otoriter bir anlayışın ifadesidir. Olamaz böyle bir şey" değerlendirmesini yaptı.

Kaynak: AA / Güncel

İstanbul Barosu Mehmet Sarı Türkiye Politika Güncel Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title