Şeriat nedir? Şeriat kanunları nelerdir?
Son dönemde sosyal medyada sık sık gündem olan ve vatandaşların merak konusu haline gelen şeriat kavramı hakkında detaylar merak ediliyor. Peki, Şeriat nedir? Şeriat kanunları nelerdir?
En çok gündem olan dini konular arasında yer alan şeriat, detayları ile merak ediliyor. Konu hakkında şeriat nedir ve şeriat kanunları nelerdir gibi konular merak ediliyor. Peki, Şeriat nedir? Şeriat kanunları nelerdir?
ŞERİAT NEDİR?
Sözlükte "bir yöne doğru açılarak uzayıp gitmek, açık olmak; açık hale getirmek" anlamlarındaki şer' kökünden türeyen şerîat (çoğulu şerâi') ve şir'at kelimeleri "insanların ya da hayvanların su içtiği, açıkta olan ve kesilmeyen akarsu; bu suya giden yollar" mânalarına gelmektedir. Zamanla "açık ve doğru kurallar, yerleşik davranış biçimi (âdet)" ve -yahudi şeriatı, hıristiyan şeriatı tamlamalarında olduğu gibi- "bir semavî dine dayanan hükümler bütünü" anlamlarında kullanılan bu kelimelerin İslâm kaynaklarında kazandığı terim anlamı hakkında farklı yaklaşım ve açıklamalar vardır (aş.bk.). Kur'ân-ı Kerîm'de biri şeriat olmak üzere şer' kökünden türemiş isim ve fiiller beş yerde geçer. Bunlardan, İsrâiloğulları'nın avlanma yasağıyla ilgili olarak sınanmasına dair âyette geçen ve balıkların durumunu tasvir eden "şurraan" (su yüzüne çıkarak, akın akın) kelimesi (el-A'râf 7/163) dışındakiler "bireysel ve toplumsal hayatı düzenleyici din esaslı kurallar" veya "bu nitelikte kural koymak" mânasında kullanılmıştır (el-Mâide 5/48; eş-Şûrâ 42/13, 21; el-Câsiye 45/18; Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, "şr?a" md.). Bu anlamla kelimenin kökündeki "su kaynağına götüren yol" anlamı arasında semantik bir ilişki vardır. Şeriat ve şir'at kelimelerinin "yerleşik davranış biçimi" mânasında kullanımı da böyle bir ilişkinin varlığını teyit etmektedir. Şer' kökünden türeyen isim ve fiiller hadislerde ve sahâbe sözlerinde kök anlamlarına bağlı şekilde sıkça geçtiği gibi şeriat kelimesi ve çoğulu İslâm'ın itikadî ve amelî hükümlerini bazan tek tek, bazan da bir bütün halinde ifade edecek biçimde kullanılmaktadır (Müsned, III, 439; IV, 188; Buhârî, "?avm", 1; Ebû Dâvûd, "Fiten", 6). "Şeraa" fiili "Allah'ın hüküm koyması" anlamında Abdullah b. Mes'ûd'un bir sözünde yer almakta (Müslim, "Mesâcid", 257), ancak temel hadis kaynaklarındaki hadislerde ve sahâbe sözlerinde "şer'î" nitelemesi yer almamaktadır.
İslâmî değerler bütününü ifade eden ve İslâm düşüncesinde merkezî bir konuma sahip olan şeriat ve şer' kavramları klasik kaynaklarda tarih boyunca din kavramından daha çok vurgulanmıştır. Ancak bunların İslâmî ilimler literatüründe yaygınlık kazanıp terimleşmesi II. (VIII.) yüzyıldan sonra olmuştur. Bu yüzyıla ait kaynaklar incelendiğinde terim anlamında şer' ve şeriatın sonraki dönemlere göre oldukça az kullanıldığı görülmektedir. Telifi II. (VIII.) yüzyılın sonuna rastlayan Şâfiî'nin er-Risâle'sinde (s. 92) şeriat kelimesi terim anlamında bir defa çoğul haliyle geçmektedir. Belirtilen süreçte telif edilen kaynakların şer' ve şeriata ilişkin kullanım biçimi hadislerdeki kullanım biçimi ile paralellik göstermektedir. Meselâ Şâfiî şeriat kelimesini genellikle tek bir hüküm anlamında kullanmaktadır (el-Üm, III, 457; IV, 359-360; XI, 25, 100; XIV, 412-413; XV, 79-80). Buna karşılık şeriatın klasik dönemde neredeyse tamamen "şer'î hükümler bütünü" mânasına tahsis edildiği görülmektedir. Kelimenin çoğul şeklinin "ilmü'ş-şerâi'" tabirinde olduğu gibi (Pezdevî, I, 29-32) "ahkâm" (meşrûât) anlamında kullanılması sonraki dönemlerde de devam etmiştir. Bu kavramların İslâmî düşünce biçimine yön veren niteliğini, gerek itikadî gerekse amelî hükümlerin kaynağına ve nasıl elde edileceğine ilişkin tartışmalarla birlikte kazanmaya başladığı anlaşılmaktadır. Bu da kelâm ve sonrasında fıkıh usulü disiplinlerinin oluşum sürecine denk gelmektedir.
Şer' (şeriat koymak) kelimesi masdar olmakla birlikte Arapça'da masdarlar ism-i fâil ve ism-i mef'ûl anlamı taşıyabildiğinden klasik döneme ait eserlerde şer' bazan "şâri'" veya "meşrû'" mânasına gelecek biçimde kullanılmıştır. Meselâ "ceale'ş-şer'u" (şer' şöyle hükmetti) gibi anlatımlarda (Serahsî, el-Mebsû?, IV, 205; V, 207; VI, 6) şer' "şâri'" anlamındadır. Nitekim Lâmişî (VI./XII. yüzyıl), fukaha terminolojisinde şer' kelimesinin "şer'î hükümlerin koyucusu" anlamına geldiğini belirtmektedir (Kitâb fî u?ûli'l-fı?h, s. 53). İlâhî irade tarafından konulan hükümler bütününü ifade etmek üzere (meşrû' mânasında) kullanıldığında ise şer' şeriat kavramıyla eş anlamlı olmaktadır (Cessâs, I, 164, 392). Aynı şekilde "ebâhathü'ş-şerîatü" (şeriat mubah kılmıştır) gibi anlatımlarda olduğu gibi (İmâmü'l-Haremeyn el-Cüveynî, s. 367) şeriat da bazan "şâri'" mânasında kullanılmıştır. Wilfred Smith, masdar olan şer' kelimesinin bağlama göre anlamının değişebildiği gerçeğini gözden kaçırdığı için şer' ve şeriat terimlerinin kavramsal içerikleri arasında farklılık bulunduğunu ve birinin diğerinin yerine kullanılamayacağını ileri sürer (On Understanding Islam, s. 96-97, 98). Ancak başta fıkıh usulü eserleri olmak üzere klasik literatürde bu kavramların kullanılma biçimi onun sınırlı sayıda kelâm kaynağını inceleyerek ulaştığı bu sonucu desteklememektedir.
Şâri' denildiğinde, "Allah'tan başka hüküm koyucu yoktur" ilkesi gereği (Seyfeddin el-Âmidî, I, 72) hakikatte yalnızca Allah kastedilmekle birlikte Hz. Peygamber de şer'î hükümleri tebliğ etmesi sebebiyle mecazen şâri' diye nitelenebilmektedir. Şâri' kelimesiyle fukahanın kastedilmesi ise söz konusu değildir. Ancak İbrâhim b. Mûsâ eş-Şâtıbî, müftünün de (müctehid/fakih) Peygamber gibi ilâhî iradeyi tebliğ etmesi ve kendi ictihadına göre mükelleflerin fiilleri hakkında hüküm vermesi dolayısıyla bir bakıma şâri' sayıldığını ifade etmektedir. Ona göre müftünün şeriat olarak bildirdiği hususlar ya nas şeklinde bir nakildir ya da naslardan istinbat edilmiştir. Müftünün kendi görüş ve ictihadına göre hüküm verme yetkisinin bulunması, âdeta onun kendisine tâbi olunması ve sözüne uyulması vâcip olan (gereken) bir şâri' makamında bulunduğunu gösterir. Asıl hilâfet yani Peygamber'in yerini tutma budur; çünkü hüküm koymak ancak şârie ait bir yetkidir. Hatta nassa dayalı hükümlerin ve gerekçelerinin anlaşılıp somut olaylara uygulanmasında da müftü şâri' gibi hareket etmektedir. Bu sebeple müctehidlerin fetvaları mukallitler (avam) için şer'î deliller konumundadır (el-Muvâfa?at, IV, 244-246, 292-293). Gündem haberler için bizi takip edin. Haberler.com gündemin sıcak konularını sizler için derliyor. Norman Calder, Şâtıbî'nin bu yaklaşımından hareketle yorum faaliyetlerinin yaratıcı yönünü vurgulamak amacıyla ve nâdiren görülen bir anlam genişlemesiyle fakihlerin de şâri' diye nitelendirildiği tesbitini yapmaktadır (EI2 [İng.], IX, 322).