Haberler

Diyanet fetva hattı numarası kaçtır? Alo fetva hattı numarası nedir? Diyanet fetva hattı Alo 190 açık mı?

Güncelleme:

Dini sorularınızı Diyanet fetva hattına sorabilirsiniz. Alo 190'ı arayarak Diyanet fetva hattına bağlanabilir ve dini sorularınızı iletebilirsiniz. Peki Diyanet Fetva hattına soru sormak ücretsiz mi? Fetva hattına bağlanmadan yazı ile soru sorabilir miyiz? Diyanet fetva hakkındaki bilgilere haberimizden ulaşabilirsiniz.

Diyanet fetva hattı numarası merak ediliyor. Peki Diyanet fetva hattına nasıl bağlanılır? Diyanet fetva hattı numarası kaçtır? Ücretsiz mi aranıyor? Diyanet'e dini sorular nasıl sorulur?

DİYANET FETVA HATTI NUMARASI NEDİR?

ALO 190'ı arayabilir ve Diyanet Fetva hattına bağlanabilirsiniz.

Dini sorularınızı il müftülükleri bünyesinde hizmet sunan 190 Dini Soruları Cevaplandırma Hattına iletebilirsiniz.

Ayrıca diyanet.gov.tr sitesine üye olarak veya e-devlet üzerinden Din İşleri Yüksek Kuruluna dini sorularınızı sorabilirsiniz.

ALO FETVA HATTI NEDİR?

Dini sorularınızı 190 numarasını arayarak Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde bulunan il müftülüklerine iletebilirsiniz. Dini sorularınıza en doğru cevabı Alo Fetva hattından alabilirsiniz.

Diyanet fetva hattı numarası kaçtır? Alo fetva hattı numarası nedir? Diyanet fetva hattı Alo 190 açık mı?

DİYANET ONLİNE SORU NEREDEN SORULUR?

Dilerseniz Diyanet'in resmi web sitesinden dini sorularınıza cevaplar arayabilirsiniz. Eğer cevabı yoksa soru gönder butonu ile soru sorabilirsiniz.

TDK'YA GÖRE FETVA NEDİR?

Türk Dil Kurumu'na göre dilimize Arapça (fetva) kelimesinden geçen fetva "İslam hukuku ile ilgili bir sorunun dinî hukuk kurallarına göre çözümünü açıklayan, şeyhülislam veya müftü tarafından verilebilen belge." anlamına gelmektedir.

Diyanet fetva hattı numarası kaçtır? Alo fetva hattı numarası nedir? Diyanet fetva hattı Alo 190 açık mı?

FETVA NEDİR?

"Yiğit, delikanlı" anlamındaki fetâ kelimesinden gelen fetvâ (fütyâ, çoğulu fetâvâ, fetâvî), sözlükte "bir olayın hükmünü açıklayan veya hükmünü koyan, güçlükleri çözen kuvvetli cevap" anlamındadır. Fıkıh terimi olarak "fakih bir kişinin sorulan fıkhî bir meseleye yazılı veya sözlü olarak verdiği cevap, ortaya koyduğu hüküm" demektir. Örfte ise sorulan dinî sorulara müftüler tarafından yazı ile verilen cevaptır. Fıkhî bir meselenin hükmünü fetvaya yetkili kişilerden sormaya istiftâ (suâl), fetvayı isteyene müsteftî (sâil), böyle bir meseleyi açıklamaya veya meselenin hükmünü sözlü veya yazılı olarak cevaplandırmaya iftâ, verdiği fetva ile hükmü açıklayana da müftî (mucîb) denir. Kendisine dayanılarak fetva verilen şer'î hükme veya bir hadise hakkında ortaya konulan çeşitli görüşlerden fetva için tercih edilene müftâ-bih, müftünün fetva verirken ve müsteftînin fetva isterken bilmeleri ve riayet etmeleri gereken usul ve kaidelere âdâbü'l-müftî (âdâbü'l-fetvâ, resmü'l-müftî) adı verilir. Bir mesele hakkındaki muhtelif fıkhî görüşlerden hangisinin fetvaya daha elverişli olduğunu gösteren tabirlere alâmâtü'l-iftâ (alâmâtü'l-fetvâ) denir. Meselâ, "Bununla fetva verilir, fetva bunun üzerinedir, bugün amel bunun üzerinedir, sahih olan budur" tabirleri gibi.

Kur'ân-ı Kerîm'de fetva kelimesi ve türevleri dokuz âyette geçmekte olup hepsinde sözlük anlamına paralel olarak, hakkında bilgi edinilmek istenen bir konuda görüş sorma veya görüş bildirme (en-Nisâ 4/127, 176; el-Kehf 18/22; en-Neml 27/32), soru sorma (es-Sâffât 37/11, 149), rüyayı yorumlama (Yûsuf 12/41, 43, 46) vb. anlamlara gelir. Ayrıca on beş âyette yer alan "yes'elûneke" (senden soruyorlar) ifadesi de (bk. M. F. Abdülbâki, el-Mu?cem, "s?el" md.) genellikle, "Senden konuyla ilgili dinî hükmün ne olduğunu soruyorlar" anlamını taşımaktadır.

Hz. Peygamber'in hadislerinde ve İslâmiyet'in ilk dönemlerinde fetva yerine daha çok fütyâ kelimesinin kullanıldığı, istiftâ, iftâ terimlerinin de yaygın bir kullanımının bulunduğu görülür (bk. Wensinck, el-Mu?cem, "ftv" md.). Ancak fetvanın, fıkıh literatüründe yer aldığı şekliyle fıkhî bir işlem ve kurumu ifade eden terim anlamını kazanması daha sonraki asırlarda gerçekleşmiştir.

Kişinin doğumundan ölümüne kadar devam eden zaman dilimi içinde uygulamak zorunda olduğu dinî hüküm ve kurallar peygamberler aracılığı ile gönderilen ilâhî kitaplarda belirtilmiştir. İslâm toplumunda ideal olan, her müslümanın günlük hayatında uygulayacağı hüküm ve kuralları dinin asıl kaynağından yani Kur'an ve Sünnet'ten öğrenmesi ise de bunun bütün fertler bakımından gerçekleşmesi mümkün değildir. Ülke, dil, renk ve cins farkı gözetilmeksizin yeryüzündeki bütün insanlar ilâhî vahye muhatap olup önce Allah'a iman etmek, sonra da O'nun peygamber aracılığıyla gönderdiği dini benimseyip onun emir ve yasaklarına uymakla yükümlü sayılır. Ancak insanların sahip oldukları kabiliyet ve imkânlar, onların dinî hüküm ve esaslara ayrıntılı şekilde vâkıf olmalarına ve kendi hayatlarını buna göre düzenlemesine imkân vermez. Bu sebeple Kur'ân-ı Kerîm'de de işaret edildiği gibi (et-Tevbe 9/122) her toplumda belli bir kesimin dinî ilimlerde ihtisaslaşması ve böylece dinin anlaşılması, yorumlanması, ferdî ve içtimaî hayatta insanlara yön verecek ilke ve hükümlerin onun aslî kaynaklarından çıkarılması işini üstlenmesi gereklidir. Kur'an'da, "Eğer bilmiyorsanız bilenlere sorunuz" (en-Nahl 16/43; el-Enbiyâ 21/7) ve, "Hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme" (el-İsrâ 17/36) meâlindeki âyetler (krş. el-Bakara 2/67; el-En'âm 6/35; el-A'râf 7/199), hem toplum hayatında iş bölümünün önemine işaret etmekte, hem de bunun dinî ilimler de dahil olmak üzere her alanda bilgi, ihtisas ve liyakata dayalı şekilde gerçekleşmesinin gerekliliğini vurgulamaktadır. Mazeretinden dolayı teyemmümle yetinmesi gereken bir sahâbîye su ile boy abdesti aldıran ve bu yüzden hastalanıp ölmesine sebep olanlar hakkında, "Allah onları kahretsin, adamı öldürdüler; mademki bilmiyorlar, bilene sorsalar ya! Aczin, bilgisizliğin çaresi ve ilâcı sormaktır" (Müsned, I, 330) diyen Hz. Peygamber insanları daima ilme teşvik etmiş, bilgisizliği ve bundan kaynaklanan cüretkârlığı kınamıştır. Bu sebeple, Allah katında özel yetki ve güçlerle donatılmış din adamları (ruhban) sınıfının bulunmadığı İslâm dininde Kur'an ve Sünnet'in iyi anlaşılmasını ve insanlara aktarılmasını sağlayacak, bunlardan hüküm çıkararak bütün müslümanlara yol gösterecek âlimlerin yetişmesi farz-ı kifâye kabul edilmiştir. Çünkü Kur'an ve Sünnet'te hükümler çok defa genel ve mutlak, naslar da sınırlı olup onlardan hüküm elde edilmesi, "ictihad" denilen dinî hüküm ve bilgi elde etme metodolojisini gerekli kılmıştır. Fetva da ictihada yakın bir anlam taşıyarak hem dinî-hukukî bir konu hakkında dinin asıl kaynaklarında mevcut bilgi ve hükmün açıklanması, hem de hakkında hüküm bulunmayan konularda belli kaynak ve metotlara bağlı kalarak dinî-hukukî hükmün elde edilmesi ameliyesinin genel adı olmuş, Hz. Peygamber döneminden itibaren tarih boyunca müslümanların dinî hayatının düzenlenmesi ve yönlendirilmesi kadar fıkıh literatürünün oluşmasında da önemli rol oynamıştır. Verilen fetvalar dinin açık ve yerleşik bir hükmünün aktarılması veya açıklanması mahiyetinde olduğunda şâriin hükmünü beyan, Kur'an ve Sünnet'te hakkında hüküm bulunmayan bir konuda dinî hükmün araştırılması mahiyetinde olduğunda ise fıkhî yorum, re'y ve ictihad olarak değer hükmü taşımıştır.

DİYANET İŞLERİ BAŞLANLIĞI FETVA YÖNTEMİ

Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu, Başkanlığın görevini "İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek" şeklinde tanımlar. Aynı Kanun Din İşleri Yüksek Kurulu'nu da, Başkanlığın dinî konularda en yüksek karar ve danışma organı olarak tespit eder.

Din İşleri Yüksek Kurulu'nun görevini yeniden tanımlayan 6002 Sayılı Kanunun 4. Maddesi uyarınca "İslam dininin temel bilgi kaynaklarını ve metodolojisini, tarihî tecrübesi ile güncel talep ve ihtiyaçları dikkate alarak dinî konularda karar vermek, görüş bildirmek ve dinî soruları cevaplandırmak" DİYK'nın görevleri arasında yer alır. Din İşleri Yüksek Kurulu'nun bu görevi, esasen hem kendisinin hem de bağlı bulunduğu Diyanet İşleri Başkanlığı'nın tarihi misyonu ile yakından alakalıdır.

Müslümanın, günlük hayatında uygulayacağı hüküm ve kuralları Kur'an ve Sünnet'ten doğrudan öğrenmesi ideal olandır. Fakat bütün bireylerin uzun süren bir tahsil ve birikim gerektiren bu bilgi seviyesine ulaşması mümkün değildir. Bu sebeple toplumda bir kesimin, dinî ilimlerde uzmanlaşması ve böylece dinin muhtevasının anlaşılması, yorumlanması, bireysel ve toplumsal hayatta insanlara yön verecek ilke ve hükümleri onun aslî kaynaklarından çıkarma işini üstlenmesi gereklidir. Bu, aslında Kur'an'ın da bir emridir (Tevbe, 9/122). Yine Kur'an'ın din konusunda bilmediklerini ehil ve bilgi sahibi kimselere sormaları hususunda Müslümanlara yönelik teşviki (Nahl, 16/43; Enbiyâ, 21/7; İsrâ, 17/36.), Hz. Peygamber zamanından itibaren devam edegelen bir ameliyenin ileriki asırlarda fetva müessesesi şeklinde kurumlaşmasının da önünü açmıştır. İslam kültür ve medeniyetinin gelişmesine paralel olarak fetva kurumları büyümüş ve kurumsallaşmıştır. Ülkemiz de halkımızın dini bilgi ihtiyacını karşılama konusunda Din İşleri Yüksek Kurulu'nun öncelikli ve muteber bir yeri bulunmaktadır.

Din İşleri Yüksek Kurulumuz bilgiye dayalı bir otoriteye sahiptir. Kurul aldığı kararlar, serdettiği mütalaalar ve verdiği fetvalarda toplumumuzun dinî sorunlarını, Kur'an ve Sünnet'e dayanarak çözüme kavuşturmaktadır. Bu iki asli kaynakta doğrudan hüküm bulunmayan mevzularda ise diğer dinî delillerin ve İslam'ın bütününün özümsenmesiyle ortaya konulmuş genel ilkelerin ışığında hareket etmektedir.

Kurul fetva verirken/soruları cevaplandırırken Kur'an ve Sünnet'in yanında sahabe kavillerinden, icma ve müçtehit imamların içtihatlarından da yararlanmaktadır. Kur'an'ı doğru ve sağlıklı anlama konusunda Sünnet'in ve Sahabe'nin yol göstericiliğini elzem addeder. Bununla birlikte dinî yaşantımızla ilgili ortaya çıkan yeni durumların ve problemlerin tamamının sadece geleneksel mirasımızdan hareketle her zaman çözülemeyeceği de göz önünde tutulur. Bu durumda dahi Kurul, salt aklı kullanarak çözüm üretme yerine, yine Kur'an, Sünnet, İcma ve Kıyas eksenli bir çalışma yapmayı tercih eder.

DİYK, örfe dayalı ya da bir olgunun tespiti sadedinde kayıt altına alınmış ifadeleri İslam'ın değişmez kuralları olarak görmediği gibi dinî konulardaki bazı münferit ya da şâz görüşleri gündeme getirmekten de kaçınır.

Bu ilkeler ışığında iftâ faaliyetini yürüten DİYK, zaman zaman müstefti vatandaşlarımız tarafından hukukî ve dinî yönü bulunan sorular ile karşılaşmaktadır. Kurulumuz bu tür sorulara cevap verirken kaza-fetva ayırımına özen göstermekte; verdiği fetvanın/ cevabın, günlük yaşantıda hukukî bir bağlayıcılığının bulunmadığını, diyanî bir hükümden ibaret olduğunu kabul etmektedir. Dolayısıyla, Kurulumuzun verdiği cevapları kabul edip etmeme kişilerin bireysel dindarlığı ile ilgilidir.

DİYK, devlet kurumları, mahkemeler, yurtiçinde ve yurtdışında,kırsalda ve şehirde yaşayanlar, gençler, yaşlılar gibi toplumun farklı kesitlerine sahih dinî bilgi sunmaktadır.

Kaynak: Haberler.com / Gündem

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Haberler

500

Yorumlar (1)

Zarife alemin:

Eşim bir buçuk yıl önce bana sinirlendi evden gitti mesaj yaz di üç defa boş oldedi bu raya sordum boş olmadı dedi pişman oluyor geliyor eve şimdi yine aynı şekilde yazdı bir buçuk yıl sonra yine pişman oldu şimdi biz boş oldukmu

0
0
yanıtYanıtla
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title