Haberler

Yargıda Rüşvet İddialarındaki Beraat Kararına İtiraz

Aylin Sırıklı Dal - Ferdi Türkten - Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Yüce Divan'da rüşvet aldığı iddia edilen eski Yargıtay 6.Hukuk Dairesi Başkanı Hasan Erdoğan ile bu davayla birleştirilen ve rüşvet vermekle suçlanan 15 sanığın yargılandıkları...

Aylin Sırıklı Dal - Ferdi Türkten - Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Yüce Divan'da rüşvet aldığı iddia edilen eski Yargıtay 6. Hukuk Dairesi Başkanı Hasan Erdoğan ile bu davayla birleştirilen ve rüşvet vermekle suçlanan 15 sanığın yargılandıkları davada, 10 sanığın beraatına ilişkin karara karşı yeniden inceleme başvurusunda bulundu.

Alınan bilgiye göre Başsavcılık, Yüce Divan'da haklarında beraat kararı verilen eski Yargıtay 6. Hukuk Dairesi Başkanı Erdoğan, Avukat Necdet Okcu, Mübaşir Hüseyin Uysal, İstanbul Dünya Ticaret Merkezi (İDTM) Başkan Yardımcısı Murat Yalçıntaş, İDTM avukatları Süleyman Balcı, Abdullah Pehlivan, İDTM eski finans müdürü Resul Dalkıran, İDTM eski Yönetim Kurulu Üyesi Çamur Ali Kopuz, iş adamı Baki Bedir ve Murat Akbaş yönünden yeniden inceleme istedi.

Başsavcılık, esas hakkındaki mütalaasında haklarında beraat kararı verilmesini istediği sanıklar, İDTM Yönetim Kurulu Üyesi Abdullah Çınar, TOBB Yönetim Kurulu Üyesi İlhan Parseker, eski İDTM Genel Müdürü Orkun Osman Bilgivar, Sekreter Yavuz Çay, Tüm Fuar Organizatörleri Derneği Başkanı Serkan Tığlıoğlu ve iş adamı İlhan Balcı yönünden ise yeniden inceleme talebinde bulunmadı. Böylece, bu sanıklar yönünden Yüce Divan kararı kesinleşmiş oldu.

Başsavcılığın gerekçeli başvurusunun, 22 Nisan'da Anayasa Mahkemesine gönderildiği öğrenildi.

Beraat kararlarına itiraz edilen sanıklar, savunmalarını Anayasa Mahkemesine gönderecek. Yüce Divan heyeti, 10 sanık yönünden yeniden inceleme yapacak. Heyet, gerek görürse tekrar duruşma açabilecek. Verilen bu son karar kesin olacak.

-Yalçıntaş'ın avukatı Arıtürk-

Murat Yalçıntaş'ın avukatı Ramazan Arıtürk, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Anayasa Mahkemesi'nin kararının, temel insan haklarına, evrensel hukuka, kişi güvenliğine ve hukuk devleti ilkesine uygun olduğunu söyledi.

Yüksek Mahkemenin, yetkisiz kişiler tarafından yapılan iş ve işlemlerin kabul edilemeyeceği, sadece yasama organı tarafından yetkilendirilmiş kişi ve kurumlar tarafından yapılan iş ve işlemlerin hukuka uygun olduğu sonucuna vardığını kaydeden Arıtürk, "Bu karar göstermiştir ki, hiç bir şekilde kendisini yasama meclisi yerine koyarak yetki gasbı yapan kişileri makul karşılamak mümkün değildir" diye konuştu.

Davanın, hiçbir delile dayanmadan açıldığını savunan Arıtürk, başta müvekkili Yalçıntaş olmak üzere birçok kişinin bu dava nedeniyle mağdur edildiğini öne sürdü.

Arıtürk, Başsavcılığın itirazının gerekçesinin henüz kendilerine ulaşmadığını, tebliğin ardından gereken savunmayı yaparak Anayasa Mahkemesine sunacaklarını bildirdi.

-Gerekçeli karar-

Bu arada, Yüce Divan Heyetinin tüm sanıkların beraatına ilişkin kararının gerekçesi taraflara tebliğ edildi. Gerekçede, yürütülen soruşturma kapsamında, Adalet Başmüfettişince yapılan işlemlerin yetki yönünden değerlendirilmesi yapıldı.

Olayda haklarında inceleme ve soruşturma yapılan kişilerin hakimler ve bunların suçlarına iştirak edenlerden oluşması, inceleme ve soruşturma yapılan suçun ise görev nedeniyle işlenebilen rüşvet suçu olması nedeniyle Adalet Başmüfettişinin kişi ve konu yönünden yetkisi bulunmadığı vurgulanan gerekçede,

"Yetkisiz yapılan iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izleme tedbirlerine ilişkin talepler üzerine mahkemeden karar alınması ya da yetkisiz olarak resen verilen kararların sonradan hakim tarafından onaylanmış olması da bu durumu değiştirmez" değerlendirmesi yapıldı.

Gerekçede, Yüce Divan yargılamasına konu olayda, Adalet Başmüfettişinin yetkisi olmadığı halde hukuka aykırı iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izleme tedbirlerine başvurduğu sonucuna varıldığı bildirildi.

Ceza yargılamasının temel amacının maddi gerçeğe ulaşmak olduğu vurgulanan gerekçede, çağdaş hukuk sistemlerinde, hukuka aykırı delillerin ceza yargılamasında hükme esas alınıp alınamayacağı hususunda iki ayrı görüş bulunduğu belirtildi.

Gerekçede, şunlar kaydedildi:

"Bunlardan birincisine göre, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasındaki kamu yararı ile kişinin hukuka aykırı olarak delil toplanması sırasında ihlal edilen hakkının dengelenmesi, kamu yararının ağır basması halinde hukuka aykırı olarak toplanmış delillerin hükme esas alınması, aksi halde bunların hükme esas alınmaması gerekir. İkinci görüşe göre ise delillerin hukuka aykırı toplanması sırasında kişilerin temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediği, maddi gerçeğin araştırılmasındaki kamu yararının ağırlığı dikkate alınmaksızın elde edilen hukuka aykırı deliller hükme esas alınmamalıdır."

Anayasanın 38. maddesinde, "Kanuna aykırı elde edilmiş bulgular delil olarak değerlendirilemez" hükmünün yer aldığı, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda da

"yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir" denildiği hatırlatıldı.

Söz konusu kurallar dikkate alındığında, Türk hukukunda, toplanmaları sırasında kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilip edilmediğine bakılmaksızın hukuka aykırı delillerin ceza yargılamasında kullanılması yasaklanarak ikinci görüşün benimsendiğinin anlaşıldığı belirtildi.

-"Basit usul hatası olarak kabul edilemez"-

Doktrinde ve kimi Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında belirtildiği gibi delillerin toplanması için yapılan işlemlerin geçerliliğini etkilemeyen şekle ilişkin basit usul hatalarının bu kapsamda değerlendirilmemesi gerektiği vurgulanan gerekçede, şunlar kaydedildi:

"Yüce Divan yargılamasına konu olayda, Adalet Başmüfettişinin yetkisi olmadan talepte bulunarak çeşitli mahkemelerden aldığı ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde resen kendisinin verdiği kararlara dayanılarak iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izleme tedbirlerine başvurularak delil toplanması basit bir usul hatası olarak kabul edilemez.

Çünkü yetkisiz olarak bir işlemin yapılması, onun geçerliliğine etki eder. Yetkisiz olarak başvurulan söz konusu tedbirler ile kişilerin özel hayatlarının gizliliğine ve haberleşme özgürlüklerine müdahale edilmiş olması da hukuka aykırılığın basit bir usul hatası olarak kabul edilmesine engeldir.

Açıklanan nedenlerle, görülmekte olan davada, olayda hukuka aykırı olarak uygulanan iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izleme tedbirleri sonucu elde edilen delillerin hükme esas alınması mümkün değildir."

Koza Sokak'ta 10 Kasım 2008 tarihinde meydana geldiği iddia edilen olayla ilgili aşamalarda ve Yüce Divan yargılaması sırasında emniyet görevlilerinin de tanık olarak dinlendiği anımsatılan gerekçede, bu kişilerin beyanlarının da hukuka aykırı delil kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ifade edildi.

Olayda İstanbul Dünya Ticaret Merkezi lehine olan yerel mahkeme kararının onanması için rüşvet aldığı iddia edilen sanık Hasan Erdoğan ile rüşvet verdikleri iddia edilen diğer sanıklar arasında görevin gereklerine aykırı veya uygun bir işin yapılması ya da yapılmaması için rüşvet anlaşması yapıldığına ve bu amaçla yarar sağlandığına dair sanıkların mahkumiyetlerine yeterli, her türlü şüpheden uzak somut delil bulunmadığının anlaşıldığı bildirildi.

Açıklanan nedenlerle, yüklenen suçların sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle, sanıkların tamamı hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği kaydedildi.

-Karşı oy gerekçeleri-

Çoğunluk görüşüne katılmayan Başkan Haşim Kılıç ile üyeler Nuri Necipoğlu ve Hicabi Dursun'un karşı oy gerekçesinde, adalet müfettişlerinin soruşturma yapma yetkisiyle ilgili mevzuat hükümleri irdelendi.

Anayasanın 144. maddesi uyarınca hakim ve savcılar hakkında inceleme ve soruşturma yetkisine sahip olan Adalet müfettişlerinin soruşturma sırasında Cumhuriyet savcılarının kullanabileceği tüm yetkileri kullanabileceği dayanağının, bizatihi Anayasanın 144. maddesi olduğu belirtilen gerekçede, şu görüşlere yer verildi:

"Bu nedenle çoğunluk görüşünde Adalet müfettişlerinin Anayasadan kaynaklanan yetkilerinin kanunda ayrıca ve açıkça sayılması gerektiği yönündeki kabulüne katılmak mümkün değildir.

Adalet müfettişlerinin ilgili kanunda sayılanlar dışındaki soruşturma işlemlerini yapma yetkilerinin bulunmadığının kabul edilmesi, hakim ve savcıların görevleri nedeniyle ve görevleri sırasında işledikleri suçları soruşturacak başka merci bulunmadığından, iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izleme tedbirlerine başvurulmadan delil elde edilmesinin mümkün olmadığı hallerde, hakim ve savcıların işledikleri 5271 sayılı Kanunun 135. ve 140. maddelerinde sayılan ciddi bir takım suçlara ilişkin soruşturmaların etkisiz kalmasına neden olur."

İletişimin denetlenmesi kapsamındaki tedbirlerden biri de iletişimin tespiti olup, bu tedbirin uygulanmasıyla, önceki tarihlere ilişkin telefon görüşmelerinin arayan-aranan numaralar, hat sahiplerinin kimlik bilgileri ve görüşme süreleri gibi bilgiler elde edilmektedir. Adalet müfettişlerinin, iletişimin denetlenmesi tedbirine başvurma yetkisinin bulunmaması, bu bilgilerin dahi elde edilememesi sonucunu doğurur. Kanun koyucunun bu sonuçları öngördüğünün kabul edilmesi ise mümkün değildir. Bu nedenle adalet müfettişlerinin yetkilerini düzenleyen 2802 sayılı Kanun'un 101. maddesinin, bu hususlar göz önünde tutularak yorumlanması gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında, Yüce Divan yargılamasına konu olan rüşvet suçu ile ilgili olarak Adalet müfettişince yapılan inceleme, araştırma ve soruşturma sırasında rüşvet verilecek hakimin Yargıtay 6. Hukuk Dairesi Başkanı sanık Hasan Erdoğan olduğu anlaşılıncaya kadar 'telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi' ve 'teknik araçlarla izleme' tedbirlerine başvurulması sonucunda elde edilen delillerin hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır."

Karşı oy gerekçesinde, sanıklar Süleyman Balcı, Resul Dalkıran ve Necdet Okcu'nun "görevin gereklerine aykırı olarak" bir işi yapılması için anlaşma çerçevesinde sanık Hasan Erdoğan'a yarar sağladıkları sübuta erdiğinden, sanıklar Balcı, Dalkıran, Okcu ve Hasan Erdoğan'ın üzerlerine atılı rüşvet suçundan ayrı ayrı mahkumiyetlerine karar verilmesi gerektiği yönünde kanaat sahibi olunduğu belirtildi.

Diğer sanıklar bakımından ise üzerlerine atılı rüşvet suçunu işlediklerine dair mahkumiyetlerine yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden ayrı ayrı beraatlarına karar verilmesi gerektiği ifade edildi.

Yayıncı: Ebubekir Gülüm - ANKARA

Kaynak: AA / Güncel

Aylin Sırıklı Dal Ferdi Türkten Hasan Erdoğan Yargıtay Politika Güncel Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title