Haberler

Çocuklarımızın Suç İstatistikleri Korkutuyor

Güncelleme:

YESO-DER Başkanı Ali Köse çocuk suçluluğunu değerlendirdi.

HIZLI EKONOMİK DEĞİŞİM

Temel politikamızı "Ekonomi" eksenli kurgulamamız gerektiği inancı uzun yıllar hükümet politikalarına hâkim oldu. Halen de eskiye nazaran daha azalmış gözükse de yine de bu durum devam etmektedir. Gelişmekte olan ülke algısı sendromundan arınıp gelişmiş ülkeler arasına girme "Rasyonel" mantığı geride; çözülmüş bir aile yapısı, deforme olan ahlaki değerler ve çarpık bir eğitim sistemi bıraktı.

Artık gözümüze batacak düzeye gelen; kadına yönelik şiddet, istismar ve tecavüz; suç oranlarındaki artış ve toplumuzu derinden sarsan çocuk suçluluğu…

Ekonomi eksenli toplumsal değişme (İlerleme) gayreti yukarıda ifade ettiğimiz sorun alanlarını gözle görülür düzeye getirmiştir. Tehlike çanları çalmaya başlayınca da 'sosyal politikalara ağırlık verme inancı aklımıza geldi'.Son dönem Aile Bakanlığındaki hızlı yapısal değişimler bunun en önemli göstergesidir.

Geleneksel toplum yapısı kabuğunu değiştirip modern bir topluma doğru ilerlerken birbiri ile eş güdüm içerisinde gitmeyen bu toplumsal kurumlar (Ekonomi, Aile, Eğitim…), bu alanlara daha fazla bakmamız gerektiğini hatırlattı. Bu 'kültürel gecikme' sosyal politikalarımızı da büyük oranda etkilemiştir.

ÇOCUK SUÇLULUĞU

"Çocuk ve suç bir araya gelmişse suçlu olan çocuk değil aslında. Suçlu olan toplum, yetişkinler, eğitenler... Daha doğrusu eğitemeyenlerdir."

"İnsan gelişiminin en kritik dönemi olarak söz edilen ergenlik döneminde bu dönemin kendine özgü sorunları, aile içi sorunlar, yetersiz ilgi, sevgisizlik, yanlış eğitim, değişen değer yargılarının yarattığı karmaşa, göçler, çarpık kentleşme ve ekonomik krizleri alt alta koyup topladığımızda çocuk bunalmakta, çaresizliğe, umutsuzluğa suça sürüklenmektedir." Birçok bilim insanının üzerinde uzlaştığı bu sebepler silsilesi sosyolojik araştırmalar neticesinde de doğrulanmıştır.

Adalet Bakanlığının açıkladığı "Adli istatistikler 2012" incelendiğinde çocuklarımız için endişelenmemizde ne kadar da haklı olduğumuz ortaya çıkacaktır:

2002'de yıl içinde açılan dava sayısı 5.371 iken 2011'de bu sayı 49.792 ve 2012'de ise bu sayı 54.934 oluyor.

2012'de bir önceki yıldan devren gelen dava sayısı ise 43.313'tür.Toplamda dava sayısı 100.121'dir.

Dava sayılarına il bazında baktığımızda kent nüfusunun yoğunlukta olduğu illerde sayıların fazla olduğu dikkati çekiyor. En fazla dava sayısı İstanbul'da ve onu takip eden il ise İzmir…

İstanbul toplamda (Geçen yıldan gelen ve yıl içinde açılan) 35.610, İzmir 8.809 dava sayısı ile dikkati çekiyor.

Mahkûmiyet karar nitelikleri içerisinde hapis cezası 2011'de 6.386 iken 2012'de bu sayı 7.608'e çıkıyor.

Suç sıralamasında 1.sırada Mal varlığına karşı suçlar 2.sırada ise Vücut dokunulmazlığına karşı suçlar olarak sıralanıyor.

Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar (TCK 170-180) 2011'de 2.141 iken 2012'de ise 1874…

Çocuk nüfusundaki her 100.000 kişideki çocuk sanık sayısı;2011'de 1.811, 2012'de 2.034 olarak kayıtlara geçiyor.

PROBLEMİN TESPİTİ, ÖNLEYİCİ TEDBİRLER VE ÇÖZÜM POLİTİKALARI

Ülkemizde maalesef toplumsal sorunlarımıza yönelik çözüm politikaları olaylar olup bittikten sonra geliştirilmeye çalışılıyor. Çocuğun öğretmenine karşı şiddet eğilimi, ortaokul seviyesine inen zararlı alışkanlıklar; istismar, tecavüz… Tüm bu olumsuzluklar yaşanıp bittikten sonra olaya müdahil olmaya çalışıyoruz. Oysaki göz göre göre gelen ciddi toplumsal sorunlarımız var. Yukarıda işaret ettiğimiz rakamlar (Çocuk Suçluluğu) bunlardan sadece bir tanesi.

Sosyal alanda potansiyel tehlike olarak gördüğümüz alanlara uzman personel yönlendirip (Sosyolog, Psikolog…) buralarda araştırmalar yapıp elde edilen veriler ışığında çözüm politikaları geliştirmeliyiz. Bu problemli alanların en başında temel iki toplumsal kurum gelmektedir ve acilen irdelenmeyi beklemektedir.

1.Aile Kurumu

2.Eğitim Kurumu

Bu iki kurumun sosyolojik ve psikolojik yönlerden tahlilinin yapılması elzemdir. Bu kurumlar sorun alanlarımızın başladığı, geliştiği ve biriktiği alanlardır. Bu kurumlar üzerine ciddiyetle eğilmeliyiz.

Aile ve okul sosyologları olan uzmanlarımız bu iki kurumu derinlemesine tahlil edip ilgili uzmanlara doğru veriler aktarmalıdır. Kendilerine veri aktarılan diğer uzmanlar da buralara yönelik sağaltım çalışmalarında bulunmalıdır. Sosyal alanda bu makro ve mikro değişimler planlanırken hukuk sistemi de kendisini bu bağlamda yeniden konumlandırmalıdır. Ahlaki kurumlar bu değişimlere temel felsefi yönelim kazandırmalıdır. Bu bütünsel değişim fonksiyonları birbirini tamamlayan mekanizmalardır. Sözün özü toplumsal meselelerimize geçici çözümler değil, kalıcı çözümler üretilmeli ve olaylara sadece sonuç ve sağaltım odaklı (Sosyal Hizmet) bakılmamalıdır. Olaylar bu raddeye gelmeden uzun vadeli ve etkili sosyal politikalar geliştirilmelidir.

Kaynak: Bültenler / Güncel

İstanbul İzmir Güncel Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title