Haberler

Erdoğan'dan HDP'ye Rest: Sabrımızın da Bir Sınırı Var

Güncelleme:

Fransa dönüşü HDP'nin 1 Kasım çağrısını eleştiren Erdoğan "Sabrımızın da bir sınırı var. O sınır aşılırsa, olabilecekleri aklımın ucundan bile geçirmek istemem" dedi.

Paris'e yaptığı günübirlik çalışma ziyaretinden dönerken uçakta gazetecilerle bir söyleşi gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

Erdoğan, bir gazetecinin "Bir haftada 4 şehit verdik. Çözüm süreci işliyor olmasına rağmen HDP'nin farklı tavırlar sergilediği görülüyor. Sürece ilişkin söylemler neden şimdi değişmeye başladı?" sorusu üzerine HDP'nin sokağa çıkın çağrısına çok sert bir yanıt verdi.

"Sabrımı taşırmasınlar" diyen Erdoğan, "Her şeyin bir sabır noktası var. Biz çözüm sürecini başlatalı 5 yıl oldu. Önce 'açılım süreci' dedik, daha sonra 'milli birlik ve kardeşlik', şimdi de 'çözüm süreci' diyoruz. HDP sokağı çıkma çağrısı yapıyor. 'Şiddet için değil' diyorlar. O zaman ne diye sokağa döküyorsun? Miting yap. Sokağa çıkın deyince. Maskeni tak, sopanı al, molotof kokteylini al, belli dükkanları yak… Bu, o anlama geliyor. Güvenlik güçleri, vatandaş tedirgin. Onun için sabrın sınırı var diyorum. O sınır aşılırsa, olabilecekleri aklımın ucundan bile geçirmek istemem" şeklinde konuştu.

Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları;

'ORTADOĞU SONRADAN UYDURULMUŞ BİR İFADE'

Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'ndeki konuşmanızda, Sykes-Picot Antlaşması'nı kastederek "Ortadoğu'da yüz yıl önce çizilen sınırların dikişlerinin patladığını" söylediniz. Sonra dinleyicilerden " Türkiye'nin dikişleri patlayan sınırların yerine çizilecek yeni sınırları kabul edip etmeyeceği" sorusu geldi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ortadoğu, sonradan uydurulmuş bir coğrafi ifade. Aslında bir yakındoğu var, bir de uzakdoğu. Ortadoğu aslında bir petrol havzasının ifadesi. Bu çerçevede Irak'ı üçe bölmeyi planladılar. Bir Kürdistan, Sünni Araplardan ve Türkmenlerden oluşan bir devlet, bir de Şia devleti olacaktı. Bu planlamayı kafalarında yaptılar. Ama ilk uygulamada gerçekleştiremediler. Sonra Maliki'nin başbakan olmasıyla ikinci girişim başladı. Maliki ordunun üst kademesini sadece Şii subaylardan oluşturdu. Ardından çoğunu cezaevlerinden salıverdiği sabıkalıların meydana getirdiği bir gerilla gücü kurma yoluna gitti. Şimdi yeni Irak Başbakanı (Haydar El İbadi) Irak'ı yeniden birleştirmek konusunda umut veriyor. Bakalım gerçekleştirebilecek mi? Baskın karakterli politikalar uygulamak yerine zamana yaymayı tercih ediyor olabilir. Mesela cumhurbaşkanı yardımcılıklarında yetki sınıflandırması yapmadı.

"HALEP DE TEHLİKEDE"

Bu çerçevede Suriye'deki gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Haritanın diğer parçası olan Suriye'ye gelince... Ülkede terör cirit atıyor. Ilımlılar (Özgür Suriye Ordusu-ÖSO) vatan savunması derdine düştü. Hollande, ÖSO konusunda Türkiye ile aynı çizgide olduklarını söyledi. Irak için de bizim çizgimizi paylaşıyorlar. Yani uçuşa yasak bölge ilan edilmesi, güvenli bölge oluşturulması ve ılımlı muhaliflere eğitim ve donatım desteği sağlanmasını öngören planımızı destekliyorlar. Son gelişmelerle ilgili olarak ne yazık ki çok ciddi dezenformasyon var. Mesela Kobani konusunda Irak'ta Kürt Bölgesel Yönetimi 2 bin peşmerge göndermekten söz etti. Sonra sayı 500'e indi. PYD bunu da kabul etmedi. 90'a kadar inildi. Ek olarak araçları kullanacak şoförler ve muavinleri eklenecek, sayı aşağı-yukarı 150'ye çıkacaktı. 90 peşmergeyi biz uçaklarımızla Türkiye'ye getirdik. PYD buna da direndi. "Peşmergeler silahları bize versinler, Kuzey Irak'a dönsünler" diye tutturdular. Aslında dertleri orayı PYD dışındakilere kaptırmamak. Suriye'de şu anda Halep de tehlikede. Halep'i düşünmüyor ittifak güçleri, Kobani'yi düşünüyorlar... Suriye'nin kuzeyi dediğin zaman Halep'i anlarsın ama bunlar Halep'i bir kenara koymuşlar, varsa yoksa Kobani diyorlar. Kobani halkı zaten Türkiye'ye sığınmış durumda. Orada halihazırda sivil kalmadı. 1500- 2000 kadar silahlı kişi var. Kobani'dekilerin zaten hepsi geldi ve biz de kabul ettik. Kapıyı da kapatmadık. Ama Halep'te şu anda bir tarih yok oluyor. İnsanlar yarın orada aynı durumla karşı karşıya kalacak ve şu anda son mücadelelerini veriyor. Ve Hollande'a baktım, Halep'e yönelik çok hassas.

Türkiye ve Fransa aynı çizgide oldukları konularda harekete geçebilir mi?

Bakın, aslında tehdit altında olan benim, yani Türkiye. Nitekim geçenlerde, vatandaşlarımızın can güvenliği için bir köyü boşaltmak durumunda kaldık. Dedikleriniz, ancak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla, o olmazsa NATO kararıyla sağlanabilir. Bana göre, 36'ncı Paralel'in üstü güvenli bölge ilan edilmeli. Neden? Çünkü, topraklarımızda 1.6 milyon sığınmacı var. O bölgede onlar için farklı planlamalar yapılabilir. Hatta altyapısıyla, üstyapısıyla yerleşim birimleri bile inşa edilebilir.

"MUSUL PETROLÜNÜ ESAD'A PEŞKEŞ ÇEKİYORLAR"

Irak-Suriye üstünden bir sınır çizilmeye çalışılıyor diyebilir miyiz?

Çok farklı, çok karmaşık hesaplar olabilir. Bakın; DAİŞ (Cumhurbaşkanı Erdoğan IŞİD yerine bu ifadeyi kullandı) petrolünü kim alıyor? Esad yönetimi. Yani Musul petrolünü Esad'a peşkeş çekiyorlar. Suriye'de Esad'a karşı direniş başladığında sadece ÖSO vardı. Sonra terör örgütleri ortaya çıkmaya başladı. Şimdi bile ÖSO, aşağıyukarı 120 bin silahlı adamı olduğunu söylüyor. Ama iki sorunları var: Para, donatım ve dolayısıyla eğitim. Bunlar verilirse dengenin yeniden sağlanabileceğini ifade ediyorlar.

"KÖMÜR ÜRETİMİNİ ROBOTLAŞTIRMAK GEREK"

Kömür ocaklarında birkaç ay arayla iki facia yaşadık...

Soma'dan sonra her türlü tedbiri aldık. Ama iş tedbir almakla bitmiyor, insan faktörü de önemli. Mesela işveren az kazanıyorum bahanesiyle işçinin yemesinden içmesinden kısar, "Yemeği vermem evden getir, ocakta ye" derse, bu zulümdür. "Daha fazla bir şey yaparsanız, bu sektör ölür" diyorlar. O zaman sen de kömürü bırak, başka sektöre geç. Elini tutan mı var. Kömür üretimini robotlaştırmak gerekiyor. Bakın, Avrasya Tüneli'nde bir robot var. Günde 10 metre deliyor. Ayrıca taşı, toprağı toplayıp gönderiyor. İş güvenliği konusunda tedbirlerin yanı sıra duyarlılığın da artması gerekiyor.

"DİNLEDİKTEN SONRA BUNLARI NEREYE GÖNDERDİKLERİ ARAŞTIRILIYOR"

"Tarihin en uzun MGK'sı" diye nitelenen son MGK'da "paralel yapı" ile ilgili bir süreç belirlendi mi?

Toplantı sonrasında yapılan açıklamada var zaten bu husus. Ülkemizin güvenliğini tehdit eden ve kamu düzenini bozan, legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten iç ve dış paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlar ile yürütülen mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği açıkça belirtiliyor. Paralel yapı dediğimiz bu oluşum, Başbakanlığım dönemimde, çocuklarımdan kardeşlerime kadar benim tüm ailemi dinledi. Yetmedi, ofisimi dinledi. Böyle bir alçaklık olabilir mi? Bu yasadışı işlerle ilgili olarak elbette hukuki süreç başlayacak. Ama bugün bile aramızda bazı arkadaşlar acıma refleksine kapılıyorlar. Paralel yapının etik, ahlaki değerlerimizi yok etmesine sessiz mi kalınacak? Hukuk çerçevesinde, gereken her şey peyderpey yapılacak.

Konunun MGK'ya taşınmasının 28 Şubat'ı çağrıştırdığı yönündeki iddialara ne diyorsunuz?

28 Şubat, antidemokratik çevrelerin demokratik yapılanmayı hedef aldığı bir girişimdi. Nitekim, meşru hükümeti zorla istifa ettirdiler. Şu anda ise böyle bir durum yok. Şimdiki hadise, paralel yapının demokratik yapılanmayı hedef alma girişimleriyle; bir başka deyişle legal görünümlü bir illegal yapıyla mücadele meselesidir. MGK kararları, tavsiye kararlardır. O kararlar hükümete gönderilir. Sonra hükümet de Bakanlar Kurulu kararına dönüştürüp MGK Genel Sekreterliği'ne yönlendirecek. MGK Genel Sekreterliği de Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne işleyecek. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi 5 yılda bir yenilenir. Son olarak 2010'da yenilendi. Yani süresi 2015'te dolacak. Ama biz yakın tehdit nedeniyle 2014'te bu değişikliğin yapılmasını istedik. Gerekirse 2015'te yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde revizyonlar da yapılabilir. Daha önce de söyledim, bu kesimlerin, legal görünüm altında illegal bir yapılanma içinde olabileceklerini tahmin edemedik. Bu nedenledir ki yurtiçi ve yurtdışındaki eğitim faaliyetlerine, hatta ticari faaliyetlerine her türlü meşru desteği verdik. 134 ülkede okul açtılar. Sanıyorlar ki bunu kendileri başardı. Oysa gerek ben, gerekse bakanlarım gezilerimizde, ilgili ülkelerin hükümetlerinden destek rica ederek o okulların açılmasını sağladık. 13 üniversite açtılar, hiç engel çıkarmadık. Ticari faaliyetlerine yardımcı olduk. Ama süreç içerisinde, bunların aslında ihanet içinde oldukları ortaya çıktı. Başbakanlık ofisine koydukları böceklerin nereden alındığını bulduk. Şimdi dinledikten sonra bunları nereye gönderdikleri araştırılıyor

Son MGK 10.5 saat sürdü. Bundan sonra hep uzun mu olacak?

Hayır. Toplantının uzun sürmesi, tamamen gündemin yoğunluğundan kaynaklandı. Irak, Suriye, Ortadoğu, Tunus ve Ukrayna seçimleri, Doğu Akdeniz'deki gelişmeler, Ege'deki gelişmeler... MGK'da önce sunum yapılır, sonra uzmanlar özel takdim yaparlar. Sonra müzakereye geçilir. Bu da toplantının uzamasını beraberinde getirdi.

"ABD'YE GEREKLİ DESTEĞİ VERDİK"

Çözüm sürecini kararlılıkla sürdüreceğinizi, hiçbir sapma olmayacağını söylemenize rağmen süreci tehlikeye atabilecek girişimlerden vazgeçmeyenler var. Son örnek, 1 Kasım'da yine sokağa çıkma çağrıları yapılması. Bir başka nokta, Kandil- ABD ilişkilerinin son dönemde güçleniyor izlenimi vermesi...

Çözüm süreciyle ilgili plan devam ediyor. Kobani'yle ilgili görüşlerimizi ABD'ye net olarak ifade ettik. Müttefik bir ülkenin, bizim terörle bağlantılı olduğunu düşündüğümüz bir gruba silah vermesini doğru bulmayacağımızı da söyledik. Ama akabinde C-130'larla oraya silah indireceksin; bunların bir bölümü PYD'ye gidecek, bir bölümü de dedikleri gibi yanlışlıkla da olsa DAİŞ'e... Bu konularda, ABD'de her birimin sözcüsünden farklı bir ses çıkıyor. Beyaz Saray sözcüsü bir şey söylüyor, Pentagon sözcüsü başka bir şey, Dışişleri sözcüsü daha başka bir şey, Ulusal Güvenlik Kurulu sözcüsü başka bir şey... Bazıları ABD'ye destek vermediğimizi iddia ediyor. Yalan. Gerekli desteği verdik. Ama biz bu desteği belirli kurallar çerçevesinde verir, NATO planlamasına göre yürürüz. Şunu da söyleyeyim, ABD'nin onlara verdiği silahların bedelinin çok üstündeki meblağları biz Türkiye'ye sığınan Kobanili Kürtlerin barınmaları, iaşeleri için harcıyoruz.

"AKLIMIN UCUNDAN BİLE GEÇİRMEK İSTEMEM"

Son bir haftada dört şehit verdik. HDP'de, "Çözüm süreci" derken söylemlerin değişmeye başlaması gibi farklı tavırlar görülüyor... Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her şeyin bir sabır noktası var. Biz bu süreci başlatalı 5 yıl oldu. Önce açılım süreci dedik, daha sonra milli birlik ve kardeşlik; şimdi de çözüm süreci diyoruz. HDP sokağa çıkma çağrısı yapıyor. Şiddet için değil diyorlar. O zaman niye sokağa döküyorsun? Miting yap. Sokağa çıkın deyince; maskeni tak, sopanı al, molotofkokteylini al, belli dükkânları yak... Bu, o demek. Güvenlik güçleri, vatandaş tedirgin. Onun için sabrın sınırı var diyorum. O sınır aşılırsa, olabilecekleri aklımın ucundan bile geçirmek istemem.

Kaynak: Haberler.Com / Güncel

Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Fransa Irak Politika Güncel Haberler

title