Haberler

Niyazi-İ Mısri Malatya’nın Gönül İnsanıdır

Güncelleme:

İnönü Üniversitesinin de Katkı Sunduğu Uluslararası Kulun Niyazı Niyazı-Î Mısrî Başlıklı Sempozyumun Malatya Bölümünün İkinci Günü Belediye Konferans Salonunda Gerçekleştirildi.

Malatya Belediyesi ve TÜRKKAD (Türk Kadınları Kültür Derneği) İstanbul Şube Başkanlığı ile ortaklaşa düzenlenen, inönü üniversitesinin de katkı sunduğu uluslararası kulun niyazı niyazı-î mısrî başlıklı sempozyumun malatya bölümünün ikinci günü belediye konferans salonunda gerçekleştirildi.

16 Ekim Cumartesi Günü saat 10.00'da başlayan sempozyuma Belediye Başkanı Ahmet Çakır, Emniyet Müdürü A. Osman Kahya, İnönü Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. İlhan İçen, TÜRKKAD Genel Başkanı Emine Bağlı, TÜRKKAD İstanbul Şube Başkanı Cemalnur Sargut, bazı belediye meclis üyeleri, bazı belediye başkan yardımcıları, bazı şirket genel müdürleri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, akademisyenler, muhtarlar, öğrenciler ile çok sayıda vatandaş katıldı.

Malatya bölümünün ikinci günü programının ilk oturumunun başkanlığını Cangüzel Zülfikar yaparken, oturumda İngiltere Oxford Üniversitesi, Muhiddin İbn-i Arabi Topluluğu Başkanı, Araştırmacı-Yazar Stephen Hirtenstein Malatya toprağı, Ekber meyvesi, İbn Arabi'den Niyazi-i Mısri'ye konulu tebliği sundu.

Araştırmcı-Yazar Hirtenstein, "Herhangi bir Google arama motoruna Niyazi-i Mısri adını yazarsa, şaşırtıcı derecede yüksek sayıda bir arama sonucu dönecektir: 172.000 Şaşırtıcı olan Niyazi-i Mısri'nin Türkiye'de iyi tanınıyor ve dahi ihtiramla anılıyor olmasına karşın, Türkçe konuşulmayan dünyada henüz neredeyse hiç tanınmıyor olmasıdır.

Bu hiçbir suretle Osmanlı edebiyatının az tanınmışlığının yegane örneği değildir. Osmanlı geleneğindeki büyük edebi şahsiyetler, özellikle Aziz Mahmut Hüdai, İsmail Ankaravi veya Şeyh Galip gibi mutasavvıf yazarlar da aynı ölçüde olmak üzere günümüzün batı dünyasında göreceli de olsa bilinmemekte, dolayısıyla göz ardı edilmektedirler" dedi.

Düzenlenen Uluslararası Kulun Niyazı Niyazı-î Mısrî sempozyumunu memnuniyetle karşıladığını belirten Araştırmacı-Yazar Hirtenstein, gösterdikleri gayretten ötürü organizatörleri tebrik ederek, "Osmanlı edebiyatının üstatlarından olan, şiirleri günümüz Türklerinin kalbinde yer edip unutulmayan ve hakikati görüşü hala pek çok insana ilham kaynağı olan bir şahsiyetin mirasına yeniden hayat vermeye yönelik bu sempozyumu büyük bir ümit ve memnuniyetle karşılıyorum. Vizyonları ve gösterdikleri gayretten ötürü organizatorleri tebrik ediyorum"dedi.

Oturumda ikinci olarak söz alan Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) Doç. Dr. Semih Ceyhan, Vahdetname Niyazi-i Mısri ve Vahdet-i Vücud konulu tebliği sundu.

Vahdet-i vücudun temel ilkesinin "Varlık birdir o da Hakk'ın varlığıdır. Hakk'ın dışındaki varlıklar var demek mecazedir" olarak tarihde açıklandığını belirten Doç. Dr. Semih Ceyhan, "Niyazi Mısri'ye göre tek bir hakikat vardır o da Hakk'ın varlığıdır. Bu varlık farklı isimler alarak ancak kendindeki birliğini koruyarak tecelli eder. Bu fikir bizi Mısri'nin varlık mertebeleri tasnifinin ne olduğu sorusunu yöneltir. Bu cevabını mutlak varlık-hakikat, Hak-halk, vahdet-kesret, batın-zahir, tecelli eden-tecelli olunan ilişkisiyle temellendirir" dedi.

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ekrem Demirli de Seyr-ü Süluk'un dinamik yapısı, asla burhan ararken aslın burhan olması tebliğini sundu.

Malatya'nın Niyazi Mısri gibi bir şahsiyeti yanında Sadreddin Konevi gibi bir düşünüründe yetiştirdiğini belirten Doç. Dr. Ekrem Demirli, "Günümüz tasavvuf üzerinde yapılan araştırmalarda tasavvufun evrensel düşüncenin temel sorunlarını ele aldığı metafizik tefekkür derinliğiyle keşfetmek, oradan hareketle insanlığa yeni yorumlar ve düşünceler bulmak bir zorunluluk olarak görülmektedir.

Niyazi Mısri bizi bir yandan İbnü'l-Arabi ve Konevi'nin metafizik mirasına oradan da İslam irfanının en etkili iki ismi olan Cüneyd-i Bağdadi ve Bayezid-i Bestami'ye götürebilecek bir kapı sayılabilir. Zaten Niyazi Mısri ancak öyle bir tarihsel miras içerisinde yorumlanabilecek ve gerçek anlamıyla düşünceleri keşf edebilecek birisi sayılmalıdır" dedi.

Öğleden sonra ikinci oturuma ise Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Türk İslam Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bilal Kemikli Başkanlık etti.

İkinci oturumda ilk olarak söz alan İstanbul Bilim Kültür ve Eğitim Derneği Başkanı, Hatip, Fatih Çıtlak, Hz. Pir Muhammed Niyazi-i Mısri'de Peygamber Sevgisi, Tesbi'i Kaside-i Bürde ve Mevaid'ul İrfan eserlerinde görülen Allah ve Resul Aşkı konulu tebliği doğaçlama olarak sundu.

Sempozyumun ortaya çıkmasına emek gösteren herkese teşekkür eden Hatip, Fatih Çıtlak, Niyazi Mısri'nin sempozyumlarla, konferanslarla, panellerle beraber başka etkinliklerde anılıp, dünya'ya tanıtılması gereken büyük bir bilge, düşünür ve peygamber dostu olduğunu söyledi.

Çıtlak, "Modern çağda kimlik krizi yaşıyoruz. Bilhassa şehirlerimiz kimliksizleşmeye başladı.Tarihimizi bilmiyoruz. Tarihimizle yüzleşmemiz lazım.Bu anlamda organize edilen bu sempozyumun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bundan dolayı başta Malatya Belediyesi olmak üzere emeği geçenlere teşekkür ediyorum" dedi.

Fatih Çıtlak'ın ardından söz alan Marmara Üniversitesi Emekli öğretim üyesi, Hatip, Araştırmacı Yrd. Doç. Dr. Emin Işık, Mistisizm ve Tasavvuf adlı tebliğini gelen konuklara sundu.

Mistisizm'in akıl kaynaklı bir felsefi terim olduğunu belirten Hatip, Araştırmacı Yrd. Doç. Dr. Emin Işık, "Tasavvuf, felsefi bir doktorin değildir. Vahiy kaynaklı bir sistemdir. Mistik doğuştan sahip olduğu yetenekler sayesinde kendi içine kapanır ve bir takım gizli bilgilerin içine doğmasını bekler.

Oysa mutasavvıf, kalbini kötü arzulardan temizlemeye ve yüce duygularla doldurmaya çalışır. Mistik, daimi bir teslimiyet, pasiflik ve bekleyiş içindedir. Oysa mutasavvıf sürekli bir ceht, azim ve gayret göstermek ve çok dikkatli olmak zorundadır. Bir yolcunun gelmesini bekleyen ev sahibi, öbürü varmak istediği hedefe doğru koşan bir atlet gibidir.

Tasavvuf, insanla ve insanın ruh dünyasıyla ilgili bir faaliyet şeklidir, bir disiplindir. Böyle olduğu için onun insanla ilgisi olan herşeyle ilişkili olduğu söylenebilir. Tasavvuf, kendine özgü bir disiplin bir dünya görüşü ve bir hayat tarzıdır" dedi.

İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe eğitim bölümü Başkanı Prof. Dr. Hasan Kavruk'a Niyazi-i Mısri'nin Türkçe Şiirlerinde çevrenin ve Hayatın İzdüşümü konulu tebliği sundu.

Niyazi-i Mısri'nin 17 yüzyıl klasik Türk edebiyatının önde gelen şairlerinden biri olduğunu belirten Prof. Dr. Hasan Kavruk, "Asıl adı Mehmet olan Niyazi-i Mısri 1027/1618'de Malatya'da dünyaya gelmiştir. 1638-39 yıllarında eğitim için Malatya'dan ayrılana kadar burada yaşamış, okumuş, eğitim görmüştür. Yunus Emre geleneğinin takipçisi olan Mısri, bir tasavvufi ekol oluşturacak derecede mutasavvıf bir şairdir.

Tasavvufun soyut dünyasına rağmen Niyazi-i Mısri'nin şiirlerinde yaşadığı dönemin, içinde bulunduğu çevrenin, sosyal hayatın izleride açıkça görülmektedir. Onun tamamen soyut, mutasavvıfane bakış açısının hakim olduğu şiirlerinde bile yaşadığı yüzyılla, içinde bulunduğu cemiyetle, hayatla ne denli içli dışlı olduğu görülmektedir.

Niyazi-i Mısri 1673 tarihinde ilk sürgün hayatını yaşar. Bu sürgün Rodos adasındadır. Sürgünden sonra Bursa da kaldığı tekkedeki odası ve dolabı hasımları tarfından açılır. İçerideki eşyaları, kitapları yağmalanırve bu olay üzerine şu dizeleri söyler. "Sevdim seni hep varım yağmadur alan alsın" "Gördüm seni efkarım yağmadur alan alsın" dedi.

Günün son oturumunu ise İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ekrem Demirli Başkanlık etti.

Son oturumun ilk konuşmacısı olan Ankara Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitim Bölümü Yrd. Doç. Dr. Mustafa Tatçı, Niyazi-i Mısri'ye yaapılan övgüler ile ilgili tebliği sundu.

Sözlerine Niyazi Mısri'nin "Eşya insanlar, insanlar da insan-ı kamil içindir. Bütün bir gülzar bir gül için olduğu gibi" beyitleriyle başlayan Yrd. Doç. Dr. Mustafa Tatçı, "Malatya'dan maksat da Hazret-i Mısri'dir. Hazret-i Pir Malatya'nın gönül insanıdır. Hazret-i Mısri süluku sırasında ibretli bir çok olay yaşar. Bunlardan birisi de Malatya'ya ana-baba ocağına duyduğu özlemdir.

Hazret-i Mısri senelerden beri memleketini ve aile çevresini görmemenin verdiği özlemle Malatya'ya gitmek ister. Kaldı ki, sila-i rahim ziyaretide meşrudur. Bu meşru hakkını kullanmak için mürşidinden izin almak gerekmez sanıp baba ocağına doğru yola çıkar.

Bir zaman sonra gönlünde bir darlık ve sıkıntı meydana gelir. Öyle ki öğrendiği zahiri ve batının bütün bilgileri gönlünden silinir. O zaman anlar ki bu sıkıntının sebebi pir huzurundan destursuz ayrılmaktır! Gönlünü hemen şeyhine danışıp ondan izin almak fikri gelir. Elmalı'ya derhal geri döner. Dönüşünde mürşidinin eşiğine yüz sürüp özür diler" dedi.

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Araştırma görevlisi Muhammed Bedirhan ise Niyazi-i Mısrı'nin şiirinden Seyr-ü Süluk adlı tebliği sundu.

Niyazi-i Mısri'nin şiirlerinin bilinenle bilinmeyenleri çok açık ortaya koyduğunu belirten Araştırma görevlisi Muhammed Bedirhan, "Allah bilinmeyi sever. İnsan ilahileri toplayan tek varlıktır. İnsan bu hakikatten dolayı ayrıcalıklıdır. İnsanlar Hakk'ın vekilidir. Peygamberliğin de insanlığa verilmesi insanı bir ilke konumuna getirir.

Peygamberlik insanlara doğruyu gösteren bir mertebedir. Peygamberler doğru inancı anlatmakla yükümlüdürler. İnsan ibadetle Allah'a yakınlaşır. Allah ile görür, duyar, yürür. İşte Niyazi Mısri bunun değişmeyen tek gerçek olduğunu söyler. Hakikat bilgisinin ne olduğunu, hakikatin değişmeyen tek bilgi olduğunu söyler" dedi.

Bursa, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk İslam Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bilal Kemikli'de Kandili Uyandırmak, Mısri'nin Üstadı Sinan-i Ümmi adlı tebliği sundu.

Niyazi-i Mısri'nin hakikat arayıcısı olarak tarihde yerini aldığını belirten Prof. Dr. Bilal Kemikli, "Hüseyin Vassaf çok severim dediği Mısri'yi anlatırken nereli olduğu hususunda şöyle der, "Mevliden Malatyalı, meskenen Bursalı, medfenen Limnili" Niyazi-i Mısri, Malatyalı bir kamil insanın mahdumudur çocukluğundan itibaren ilim ve irfan meclislerine ve Camiu'l-Ezher de İslami ilimlerde eğitim ve öğretime devam etmiştir.

Ancak bütün bu arayışlar, çalışma ve çabalar bir türlü bitmemiştir. Zira gönül huzura kavuşmamış, deli dalgalara benzeyen sorgulamalar hiçbir zaman bitmemiş ve ilme olan iştiyak bir türlü tükenmemiştir" dedi.

Belediye Başkanı Ahmet Çakır tarafından sempozyuma katılanlara kayısı hediye edildi. Ayrıca konuşmacılara TÜRKKAD tarafından şilt verildi.

Kaynak: Bültenler / Eğitim

Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title