Haberler

Artık Topa Basma Zamanı!

Güncelleme:

UEFA pro-lisans diplomasına sahip en genç Türk Teknik Direktör Şener Akay, futbol dünyasının mektepli antrenörleri arasında dikkat çekiyor.

1973 Ardahan doğumlu olan ve Gazi Üniversitesi Spor Akademisi mezunu olan Akay, futbolda yüksek lisans yapan antrenörler arasında yer alıyor. Futbolculuk kariyerinin ardından her sporcunun gönlünde yatan aslan olan teknik direktörlüğe geçiş yapan Akay, Başkent Ankara'nın TFF-MEB futbol İl Koordinatörlüğü görevini de üstlenmiş. Futbol Plus Dergisi ağustos sayısında, genç teknik direktör ile Türk Futbolundan A Milli Takıma, futbolumuzu derinden etkileyen şike sürecinden takımların alt yapılarındaki sorunlara kadar keyifli bir söyleşi yayımlandı.

1999-2008 yılları arasında Ankara spor'un altyapısında göreve başlayan ve kariyerine 2008-2011 yılları arasında Keçiörengücü spor kulübünün profesyonel takımında yaptığı başarılı çalışmalarla devam eden Akay; 2011 yılında UEFA pro-lisans diplomasını alarak yurt dışında görev yapan türk antrenörler arasına adını yazdırmayı başardı.

Türkiye'de futbol, şike sürecinden nasıl etkilendi?

Kanaatimce var olan bir virüs ortaya çıkartıldı. Herkesin varlığını bildiği ama bir türlü cesaret edipte ortaya çıkaramadığı bu virüs sonunda bütün çıplaklığıyla gözler önüne serildi. Türk futbolunun Avrupa'da ve Dünya'da ki prestiji sarsılmıştır.15 -20 Yıl öncesine baktığımızda futbolda finansal boyut bu kadar astronomik düzeyde değildi. Finansal gücün artması ve futbolda kazanma hırsı maalesef insanlara her şeyi yaptırır hale geldi. Bunun en güzel örneğini de futbolumuzda artık dünyada örneği çok nadir görülen play of sistemini oynatarak gösterdi.

Yayıncı kuruluş zarar etmesin diye futbolumuz ayaklar altına alındı. Kaos içinde kaos yaratıldı. Bu sürece olumlu bakmak ve doğru analiz etmek gerekir diye düşünüyorum. Futbolda klişeleşmiş tabirle "topa basmak" gerekiyor artık. Her şeyi bir kenara bırakıp doğru adımlar atarak, süreci lehimize çevireceğimize inanıyorum.

Herkes yetenekli futbolcuları keşif edip üç büyük İstanbul kulübüne satmanın telaşına düştü! Futbolu yöneten hiç kimse altyapıyı ağzına bile almıyor. Yani hazır alıp hazır satmanın derdine düşmüş. Uzun süre altyapıda görev yapmış bir teknik direktör olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Burada ki mantık şu. Bütün kulüpler; bütceleri doğrultusunda takım yaparlar. Gücünüz ne kadarsa o kadarlık takım yaparsınız ve o takımla yarışa katılırsınız. Galip gelirsiniz mağlup olursunuz ama sürekli yarış halindesinizdir.

Bunu başarmakta hazır futbolcularla olur. Hiç bir futbolcu alt yapı da verilen temel eğitimi almadan bir yerlere gelemez. Alt yapı eğitimi alan oyuncularda A takıma çıktıkları zaman oradaki atmosferi yaşayıp tecrübe kazanma sürecini tamamladıkları zaman olgunlaşır ve hazır futbolcu statüsü kazanır. Bu süreçte ön plana çıkan oyuncular kendi kulüplerinin üstünde kulüpler tarafından transfer ediliyorlar. Ben konuya bu açıdan bakıyorum.

İşin en önemli ve gerçekten içler acısı tarafı ise, sizin de söylediğiniz gibi maalesef bütün bunlar olurken milyarlarca lira harcanarak yapılan transferlerin, % 1 in bile alt yapıya harcanmıyor olması. Takımlar belirli bir zaman sonunda iflasın eşiğine geliyor ve borç batağında kıvranıp duruyorlar. Bir takımın gücü alt yapısının gücüyle doğru orantılıdır. Alt yapısına değer veren ve yatırım yapan takımlar başarılı oluyor. Bunun bir çok örneğini Türkiye'den ve dünyadan sizlere sayabilirim. Galatasaray, Gençlerbirliği ve Barcelona gibi alt yapısına önem veren kulüplerin başarısı bizlere örnek olmalı.

Türk futbolu girdiği bu kısır döngüden sizce nasıl çıkar?

Bütçeler kontrol altına alınmalıdır. Takımlar güçlerinin üstünde borç yaparak oluşturulmamalıdır. Altından kalkılamayacak taahhütlerde bulunulmamalı. En önemlisi de alt yapılara, A takımlara ayrılan bütçelerin en az % 20 si kadar bir bütçe ayrılmalıdır.

Türkiye'de altyapılara neden önem verilmiyor?

Futbol Federasyonu tarafından bütün kulüplere alt yapı zorunluluğu getirildi. Bu artık bir zorunluluktur, " alt yapın olacak" diyor futbolun patronu. Kulüplerde bu zorunluluğu yerine getirmekle mükellef oldukları için alt yapılarını oluşturuyorlar. Buraya kadar her şey normal görünüyor. Altyapıların sorunu burada başlıyor zaten. Futbolu yöneten idareciler "alt yapın var mı var" mantığı ile hareket ettikleri için bütün mesaisini ve bütçesini profesyonel şubelere ayırıyor.

Transfer sevdalısı yöneticiler, hazır futbolcu ile yola çıkıyor. Hedef tabi ki şampiyonluk olduğu için yarınlar asla düşünülmüyor ve alt yapıya önem vermiyorlar. Alt yapılarda çalışan antrenör arkadaşların aldıkları maaşları bir duysanız zaten durumun ne kadar vahim olduğunu da görürsünüz.

Transfere 2-3 milyon TL para harcayan bir kulüp ve her gün bununla kendini göklere çıkartan bir başkan düşünün. "İşte şunu aldık bunu aldık şöyle yaptık böyle yaptık" diyen bir başkan; alt yapısındaki antrenörüne 1000 TL bile maaş vermiyor ve ona bu parayı çok bile görüyor. Alt yapının gereksiz olduğunu düşünen bir sürü başkan ve idareci var şuanda ülkemizde. Bunları bizzat yaşadığım ve gözlemlediğim için rahatlıkla söylüyorum. Bence bu konudaki birinci derecede ihmali olanlar, kulüp başkanları ve idarecileridir.

Genç ve gelecek vaad eden teknik direktörler arasına gösteriliyorsunuz? Bu günlere nasıl geldiniz?

1999 yılında Ankaraspor'un alt yapısında göreve başladığımda kendime bir yol haritası çizmiştim. Çok çalışacağıma ve kendimi geliştireceğime, antrenörlük kariyerindeki en son noktasına kadar çıkmak için çalışacağıma söz vermiştim. 13 yıllık süreç içerisinde alt yapının bütün müsabaka guruplarında antrenörlük yaptım. 2008 yılında Teknik direktörlük diplomamı aldım ve son olarakta 2011 senesinde UEFA pro-lisansımı alarak kendime verdiğim sözü yerine getirmiş oldum. Buralara gelmek tabi ki kolay değil daha yolun başında olduğumu da çok iyi biliyorum.

Türkiye'nin belki de en genç UEFA pro-lisanslı teknik direktörüyüm. Kendimi geliştirmemde bana destek olan aileme teşekkür ediyorum. Çünkü bu meslek dünyanın en zor meslekleri arasında yer alıyor. Bana göre sevgi ve fedakarlığın yanı sıra sabır istiyor, bilgi istiyor. En önemlisi de gece gündüz çalışma istiyor. İşte ben bunları başararak bugünlere kadar geldim.

Türkiye Avrupa'nın Katar'ı oldu. Sizce futbolumuzu yönetenler, en büyük hayatı nerede yapıyor?

Sektör büyük olunca beklentilerde aynı oranda büyük oluyor. Başarı iyi ve kaliteli futbolcularla elde edildiği için, araştırma yapılmadan isim yapmış oyunculara yönelmek kulüplerin işine geliyor. Böyle yaparak hem taraftar baskısından hem de kendilerini eleştiren medyadan kurtulduklarını sanıyorlar. Bu da ister istemez ülkemizi ve futbolumuzu bu hale getiriyor. Türk futbolunu yönetenlere nacizane bir önerim olacak. Yönetim Kurullarına eskiden futbol oynamış futbolun içinden gelmiş ve futbolun okulunu okumuş bilgili insanları dahil etmeliler.

Müsabaka ve futbolcu izleme ekipleri oluşturmaları gerekiyor. Türkiye'de 14.000 tane antrenör var ama bunlardan kimse faydalanmıyor. Körü körüne, gözü kapalı menacerlerin her getirdiği oyuncuyu alıyorlar. Bunun yerine antrenörleri gönderip, futbolcuyu seyrettirsinler. Türkiye'de somut bir örnek var. Kardemir Karabükspor'un Başkanı Feridun Tankut, Emenike'yi kaça alıp kaça sattı. Kendisine sorun, bu tür oyuncuları bulmak o kadar da zor olmasa gerek .Bir alt yapı uzmanı olarak şunu rahatlıkla söylemek istiyorum. Kulüplerimiz acilen alt yapılarına önem vermeli ve oradan yetişecek olan pırıl pırıl gençlerin önünü açmalı, onlara yol göstermelidir.

Abdullah Avcı ile daha doğrusu A milli takımımız genç ve Türk bir teknik direktörle başarı şansını nasıl görüyorsunuz?

Milli Takımımız için alınmış en önemli ve doğru kararlardan birisi olduğunu düşünüyorum. Bu ismin Abdullah Avcı, Ertuğrul Sağlam yada Engin Fırat olması hiç önemli değil. Önemli olan bu görevin bir Türk teknik direktöre verilmiş olması diye düşünüyorum.

Abdullah Hoca'nın sonuna kadar arkasındayım ve başarılı olacağını düşünüyorum. Bizlerin; diğer yabancı meslektaşlarımızdan hiç bir eksiği olmadığını gösterme açısından önemli bir fırsat olarak görüyorum.

Milli Takımların altyapılarına gerekli önemin gösterilmediği tartışılıyor. Bunu görev verilen teknik direktörlerden okuyabiliyoruz? İşinin ehli isimlerin tercih edilmediği görüşleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu soru futbolumuzun acı ama gerçek tablosudur. Türk Milli Takımının her kategorisi bizim milli davamızdır. Oralarda çalışmak her Türk Teknik direktörün içinden geçtiğine göre, gerçekten konusunda deneyimli, bilgili ve en önemlisi de bu işte artık yıllarını vererek tecrübe kazanmış isimlerin görev yapmasını beklersiniz. Ama maalesef ülkemizde buna kimse dikkat etmiyor, ahbap çavuş ilişkisi almış başını gidiyor. Bu kadar ciddi ve değerli bir makama hiç antrenörlük yapmamış ilk deneyimini milli takımda geçirecek kişilerin seçilmesi ve getirilmesi de ayrıca düşündürücü ve üzücü bir durumdur.

Sizin aracılığınızla Türkiye'de futbol oynamış ve daha sonrada antrenörlüğü meslek olarak seçmiş veya seçecek olan arkadaşlarıma seslenmek istiyorum. Antrenörlük, teknik direktörlük aynı futbolculuk gibi zamanla tecrübe kazanılarak zirveye çıkılan uzun bir yoldur. Lütfen birilerini kullanarak ve onların arkasına saklanarak tepeden inme antrenör olmayın. Gelin alt yapılarda çalışın önce oralarda kendinizi yetiştirin sonra istediğiniz yere gidin.

Arda idman yapmayı İspanya'da öğrendim gibi tuhaf bir açıklamada bulundu. İdman teknikleri üzerinde başarılı çalışmalarda bulunan bir teknik adam olarak Milli Futbolcunun bu açıklamasını nasıl okumamız gerekiyor?

Bence Arda'nın talihsiz bir açıklaması olarak görmeliyiz. Çünkü ben Ankaraspor Paf takımının hocası iken Arda da Galatasaray'ın Paf takımının oyuncusuydu.

O dönem Arda'nın hocası da Abdullah Avcı'ydı. Şimdi Avcı, Milli Takımın başında görev yapıyor. Kendisi Türkiye'de yaptığı antrenmanlarla Arda oldu. Bizler Türk futbolunu ilerilere taşımak için görev yapıyoruz. Antrenman teknikleri ve bilimde dünyayla yarıştığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Ben Engin Fırat ile beraber bu sene İran'ın Tebriz takımında çalıştım ve şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki, bizim teknik kapasitemiz dünya futbolu için yeter de artar bile.

Futbolda unutamadığınız bir anınız var mı?

Çocukken ve özellikle futbol oynadığım yıllarda Galatasaray'ı tutardım ve hep bu takımda oynamayı hayal ederdim. Antrenörlük mesleğine başladığım ilk yıllarda bile bir gün Galatasaray'a "hoca olacağım" diye kendime bir hedef belirlemiştim. Ankaraspor'un paf takımının hocası iken sarı kırmızılılarla Florya'da maça çıktık. İstanbul ekibi için çok önemli bir maçtı ve bizi yendikleri taktirde şampiyon olacaklardı. Bizde yaklaşık 10 haftadır yenilmiyorduk ve bana göre onlardan daha iyi bir kadroya sahiptik. Arda Turan'da takımın kaptanıydı.

Müsabakayı 90+5 de hakemin verdiği şaibeli bir penaltıyla 2-1 kaybettik. Karşılaşma sonunda dünya başıma yıkıldı, futbolcularım ağlıyor haksız bir mağlubiyet almışız. Gittikçe gerilen ortamda iki takım oyuncuları arasında önce ağız dalaşı ardından kavga çıktı. Bu tatsız olayda düşünebiliyor musunuz Galatasaraylısınız ve futbolcularınız Galatasaray'ın futbolcularıyla kavga ediyor. Hayatım boyunca o günü hiç unutamadım. O günden sonra benim için önemli olanın önce kendi kulübümün başarısı ve menfaatleri olduğuna inandım.

Ülkemizde görev yapan yabancı teknik direktörleri eleştiriyoruz siz İran'da çalıştınız, yabancı teknik direktör olmak nasıl bir duygu?

Tek başıma İran'a gitseydim gerçekten çok zorlanırdım ama sayın Engin Fırat'la olmak beni büyük ölçüde rahatlattı. Kendisinin yurt dışı deneyimi ve İran Milli Takımını çalıştırmış olması, benim işimi fazlasıyla kolaylaştırdı. Sadece işinizi yaparak bildiklerinizi yabancı bir ülkede paylaşmanız çok güzel bir duygu, orada Türk futbolunu temsil ediyorsunuz. Zorluklara gelince: O ülkede de insanlar takımlarının başında yerli hocaları görmek istiyor. Hoca niye yabancı dediklerinden dolayı şimdi bizim ülkemizdeki yabancı hocaları daha iyi anlıyorum.

Ben asla yabancı hocaya karşı değilim. Kaliteli ve kendini kanıtlamış futbolumuza bir şeyler kazandıracak hocalara kapımız her zaman açık olsun. Ama aynı ayarda hocalarımız varken de, dışardan sırf yabancı diye de hoca getiren kulüplerimize biraz daha dikkatli olmalarını öneriyorum. Çünkü pırıl pırıl bir nesil olarak bizlerde teknik direktör olarak bu görevlere hazırız. Bizlere güvenenleri mahcup etmeyecek donanıma ve kapasiteye sahibiz.

Kaynak: Bültenler / Güncel

Abdullah Avcı Galatasaray Ankaraspor Türkiye Güncel Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title