Haberler

Başbakan Erdoğan Düsseldorf'ta Konuştu

Güncelleme:

Nerede Bir Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı Varsa, Biz Bütün İmkanlarımızla Onların Yanı Başındayız

Erdoğan:

"Sizler hem Almanya Federal Cumhuriyeti'nin teminatı altındasınız. Sizler, büyük bir ülkenin, büyük bir devletin, Türkiye Cumhuriyeti'nin teminatı altındasınız."

"Petrolü olmayan ülkelere demokrasi isteyenler, insan hakkı isteyenler, petrolü olan ülkeler karşısında neden susuyorlar?"

"Ortadoğu halklarına karşı nasıl bir çifte standardın uygulandığını sizler de görüyorsunuz. demokrasi havarilerinin sesi çıkmıyor. insan hakları savunucularının sesi çıkmıyor."

"Dün, gündemi belirlenen bir Türkiye vardı, bugün gündem belirleyen Türkiye var. Hukuksuzluk, korsanlık karşısında sesini yükselten, Gazze'nin çocukları, Bağdat'ın dulları, Kudüs'ün kadınları, Kahire'nin yoksulları, Tunus'un mazlumları, Bingazi'nin mağdurları için göğsünü gere gere haykıran bir Türkiye var. Bugün artık yardım alan bir Türkiye değil, yardım veren bir türkiye var"

"Artık kendi savaş gemisini inşa eden, kendi insansız uçaklarını imal eden, kendi helikopterlerini üreten, kendi silahlarını tasarlayan, tamamen Türk mühendislerinin emeğiyle, uzaya göndermek üzere Göktürk uydusunu yapan bir türkiye var"

"Antisemitizm nedenli bir insanlık suçuysa İslamafobi de o denli bir insanlık suçudur."

Başbakan Erdoğan, Almanya'nın Düsseldorf şehrindeki ISS Dome Salonu'nda düzenlenen 'Dusseldorf Buluşması'nda salonu dolduran 12 bine yakın Almanya'da yaşayan Türk vatandaşlarımıza seslendi.

Başbakan salona girdikten sonra İstiklal Marşı ve Alman Milli Marşı okundu. Açılışta önce Almanya Berlin Büyükelçimiz Ahmet Acet söz aldı. Daha sonra sırasıyla Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ve Devlet Bakanı Faruk Çelik'in konuşmalarından sonra, AK Parti'nin propaganda müziği ve alkışlar içerisinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan salona girdi. Erdoğan'ın salona girmesiyle daha önceden dağıtılan Türk ve Alman bayrakları ile yoğun sevgi gösterisinde bulunuldu. Erdoğan'ın saat 18.30'da başlaması gereken konuşması uçaktaki gecikmesi nedeniyle bir saat geç başladı.

Selamlama konuşmasını yapan Ahmet Acet, Türkiye ile Almanya arasında imzalanan işgücü anlaşmasının 50. yılında Başbakan Erdoğan'ın burada olmasının önemini vurguladı. Daha sonra söz alan Başmüzakereci Egemen Bağış da, salondaki büyük coşkunun bir parçası olmaktan ötürü duyduğu mutluluğunu dile getirdi. 17 yıl boyunca yurtdışında bulunduğunu ve gurbetçi olduğunu dile getiren Bağış, gurbetçiliğin ne demek olduğunu çok iyi bildiğini vurguladı.

Devlet Bakanı Faruk Çelik ise, "1961 yılında 1500 kişiyle başlayan gurbet serüveni, hasret ve başarılarla geride kalan 50 yılda Almanya'yı sizler Almanya yaptınız. Türkiye'ye de çok büyük katkılar sağladınız. Üç milyona varan nüfusla Türkiye ile Almanya arasında dostluk köprüsü oldunuz. Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkanlara karşı her alanda cevap verdiniz. Bu yüzden sizlere bu yüzden teşekkür ediyoruz" dedi.

BAŞBAKAN KALABALIĞIN COŞKULU ALKIŞLARI İLE KÜRSÜYE GELDİ

Alkışlar eşliğinde kürsüye çıkan Başbakan Erdoğan konuşmasında Almanya'daki Türk vatandaşlarına, "Şunu bilmenizi, şundan emin olmanızı istiyorum sevgili kardeşlerim; sizler, asla ve asla yalnız değilsiniz, sizler kimsesiz değilsiniz" diye seslendi.

Salondaki binlerce kişinin "Türkiye seninle gurur duyuyor" tezahüratlarına karşılık olarak "Biz sizlerle gurur duyuyoruz" diyerek konuşmasına başlayan Erdoğan, "Sizleri Anadolu topraklarından, Trakya topraklarından, gönlümün derinliklerinden getirdiğim en kalbi duygularımla, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Düsseldorf'ta, bu salonu hınca hınç dolduran, bu muhteşem heyecanı bizlere yaşatan, bu sıcacık muhabbetle bizleri kucaklayan siz değerli kardeşlerime şükranlarımı sunuyorum. Almanya'nın çeşitli kentlerinden olduğu kadar, çevre ülkelerden de bu muhteşem buluşmaya gelen kardeşlerime teşekkür ediyorum" dedi.

Bu sabah saat 11.40 sıralarında Hakka yürüyen 54. Hükümetin Başbakanı, Saadet Partisi Genel Başkanı ve ülkenin çok değerli bilim adamı, siyaset adamı Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ı bir kez daha şükranla, saygıyla rahmetle yad ettiğini dile getiren Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: "Bugün bir kez daha sizlerle hasret gidermeye geldik. Bakan arkadaşlarım, milletvekili arkadaşlarım hep birlikte sizlerle kucaklaşmaya geldik. Bugün bir kez daha, sizlerle dertleşmeye, sizlerle hasbihal etmeye, halinizi, hatırınızı sormaya geldik. Gelirken de sizlere, Türkiye'deki kardeşlerinizin, dostlarınızın, akrabalarınızın, 74 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının selamlarını getirdim. Birileri çıkıp sizlere gurbetçi diyebilir. Birileri çıkıp sizlere yabancı diyebilir. Birileri sizlere Alamancı diyebilir. Sizler, emeğinizi, sizler alın terinizi ekmeğinize katık ettiniz. Sizler, en meşakkatli yollardan 50 yıl öne yürüdünüz, en zor şartlarda çalıştınız ve bugünlere geldiniz. Şundan emin olunuz ki sizler, kazandıklarınızı ananızın ak sütü gibi kendinize, ailelerinize, çoluk çocuğunuza helal ettiniz. Size kim ne derse desin, siz benim vatandaşlarımsınız, siz benim arkadaşlarımsınız, siz benim öz be öz kardeşlerimsiniz."

"50 YILDIR KULAĞIMIZ, GÖZÜMÜZ, GÖNLÜMÜZ SİZLERLE"

"50 yıldır kulağımız sizlerle, gözümüz sizlerle, gönlümüz sizlerle" diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "50 yıldır yaşadığınız her acıyı, her hüznü 74 milyon yüreğimizde hissettik. 50 yıldır sizin sevinciniz, sevincimiz oldu; neşeniz, neşemiz oldu; sizin düğününüz bizim düğünümüz oldu. Siz burada ne kadar mutlu, ne kadar huzurluysanız, biz Türkiye'de o kadar mutlu, o kadar huzurlu olduk. Siz ne zaman dertlendiyseniz, biz o kadar dertlendik. Sizin kaygınızı kaygımız, sizin endişenizi endişemiz, sizin coşkunuzu coşkumuz olarak yüreğimizin ta derinlerinde hissettik. Sevgili kardeşlerim umut yolculuğu tam 50 yıl önce, 1961 yılında, Sirkeci Garı'ndan kalkan trenle başladı. Niceleri, 'Su gibi gidin, su gibi gelin' temennisiyle o trenin ardından sular serpti. Sirkeci Garı'ndan kalkan o trenin arkasından niceleri gözyaşlarını akıttı."

SİZLER, ASLA VE ASLA YALNIZ DEĞİLSİNİZ

Şair İbrahim Sadri'nin, "Sirkeci'den tren gider vagon gider, derdim gider, gurbet elde bir başıma varım yoğum alır gider. Sirkeci'den tren gider bir yaldızlı Kur;an gider, Erzurumlu Duran, Ankaralı Burhan gider. Sirkeci'den tren gider, göz yaşımı döker gider" dizelerini okuyan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: "Evet, nice anne, aylarca postacının yolunu gözledi; oğlundan, kızından gelen mektubu defalarca koklayarak açtı. Nice anneler, babalar, nice eşler, nişanlılar, telefonun başında haftalarca nöbet tuttu. Nice çocuklar köy yollarında hava kararıncaya kadar, bıkmadan, usanmadan babalarını bekledi. Sizler, gurbete, hasrete, özleme göğüs gerdiniz; yiğitliğinizle, mertliğinizle, çalışkanlığınızla her meselenin üstesinden geldiniz. İşte bugün ikinci nesil, üçüncü nesil, yine çalışkanlığıyla, dürüstlüğüyle, zekasıyla, azmiyle burada varlığını sürdürüyor. Almanya'da sanatçılarımız var, Almanya'da futbolcularımız var, Almanya'da doktorlarımız, mühendislerimiz, iş adamlarımız, yatırımcılarımız var. Almanya'da, hem Türkiye'nin, hem Almanya'nın göğsünü kabartan nice başarılı vatandaşımız, nice başarılı kardeşimiz var. Bugün artık, misafir işçi Türkler değil, yabancı Türkler değil; anadili Türkçe ile birlikte akıcı Almanca konuşan, hem Türkiye hem Almanya vatandaşı Türkler var. Şunu bilmenizi, şundan emin olmanızı istiyorum sevgili kardeşlerim; sizler, asla ve asla yalnız değilsiniz. Sizler kimsesiz değilsiniz. Sizler hem Almanya Federal Cumhuriyeti'nin teminatı altındasınız. Sizler, büyük bir ülkenin, büyük bir devletin, Türkiye Cumhuriyeti'nin teminatı altındasınız. Şunu bilesiniz ki, Melbörn'den Monreal'e; Pekin'den New York'a; Astana'dan Saraybosna'ya; Kabil'den Kerkük'ten, Musul'dan Londra'ya;

Düseldorf'tan, Berlin'den, Münih'ten Kahire'ye, Trablus'a, Bingazi'ye kadar, nerede bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı varsa, işte biz, bütün imkanlarımızla oradayız, onların yanı başındayız."

8 YILDIR ÇETELERE KARŞI AMANSIZ MÜCADELE VERİYORUZ

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Zorunlu olarak buralarda kalan, dönüş için sabırsızlanan, toprağının, vatanının hasretini çeken sanatçı ve yazarlarımızı, Türkiye;nin değişimine Türkiye;de katkı vermeye çağırıyorum. Kapının artık onlar için ardına kadar açık olduğunu hatırlatmak istiyorum " dedi. Erdoğan, "Sadece güçlü ekonomi değil, sadece aktif dış politika değil, demokratik standartlarımızla, özgürlüklerle, ülke içinde başlattığımız milli birlik ve kardeşlik projesiyle de Türkiye artık farklı bir ülke. Milletten aldığımız güçle, 8 yıldır çetelere karşı amansız mücadele veriyoruz. Milletimizin bize yüklediği emanetin hakkını veriyor, Türkiye;de demokratik standartları en yükseğe çekiyoruz. Geçmişte yaşanan baskılar nedeniyle, ifade özgürlüğünde yaşanan sıkıntılar nedeniyle, Avrupa;ye göç etmek zorunda kalan, Almanya;da yaşamak zorunda kalan sanatçılarımızı, yazarlarımızı da bu vesileyle ülkelerine, Türkiye;ye dönmeye davet ediyorum. Zorunlu olarak buralarda kalan, dönüş için sabırsızlanan, toprağının, vatanının hasretini çeken sanatçı ve yazarlarımızı, Türkiye;nin değişimine Türkiye;de katkı vermeye çağırıyorum. Kapının artık onlar için ardına kadar açık olduğunu hatırlatmak istiyorum." diye konuştu.

BİZ ORTADOĞU'YA BAKINCA PETROL GÖRENLERDEN DEĞİLİZ

"Biz Ortadoğu'ya bakınca petrol görenlerden değiliz" diyen Erdoğan, "Biz Balkanlar'a bakınca rant görenlerden değiliz. Biz Kafkasya'ya,

Asya'ya, Afrika'ya, çıkar nazarıyla bakanlardan değiliz. Bizim söylediğimiz sadece şudur: Biz demokrasi diyoruz, biz insan hakları diyoruz, biz adalet diyoruz, hukuk diyoruz, evrensel değerler diyoruz. Bağdat için ne diyorsak, Darfur için de onu diyoruz. Kahire için ne diyorsak, Trablus için de onu diyoruz. Hiç kimsenin içişlerinde gözümüz yok. Hiç kimsenin iç meselelerine karışmıyoruz. Biz, Yunus Emre'nin diliyle konuşuyor ve diyoruz ki: 'Biz kimseye kin tutmayız, ağyar dahi dosttur bize haktan yana yöneliriz. Başka yollar dardır

bize' Evet, biz her insana can gözüyle bakıyoruz."

SÖZ KONUSU MISIR OLUNCA, SÖZ KONUSU TUNUS OLUNCA, SÖZ KONUSU LİBYA OLUNCA, BAZI AĞIZLARI BIÇAK AÇMIYOR

Her canı kutsal bildiklerini vurgulayan Erdoğan, "Yunus'un dediği gibi; yaratılanı yaratandan ötürü seviyoruz. Kürdüyle, Türküyle, Çerkeziyle, Lazıyla, Gürcüsüyle, Abazasıyla, Arnavuduyla, Boşnağıyla, Romanıyla ayrım yok bizde. Hepsini bir, beraber tutuyoruz.

İşte bugünlerde görüyorsunuz. Ortadoğu halklarına karşı nasıl bir çifte standardın uygulandığını sizler de görüyorsunuz. Demokrasi havarilerinin sesi çıkmıyor. İnsan hakları savunucularının sesi çıkmıyor. Evrensel değerler diyenlerin sesi çıkmıyor. Söz konusu Mısır olunca, söz konusu Tunus olunca, söz konusu Libya olunca, bazı ağızları bıçak açmıyor. Peki neden? Onlar demokrasiyi hak etmiyor mu? Onlar, en ileri demokratik standartları hak etmiyor mu? İnsan hakları onları da, o insanları da kapsamıyor mu? Onlar, bu evrenin, evrensel değerlerin dışında mı? Demokrasi belli kesimlerin mi hakkıdır? Batıdaki insanın demokrasiye hakkı vardır da, Doğu;daki insan için demokrasi erken midir? Petrolü olmayan ülkelere demokrasi isteyenler, insan hakkı isteyenler, petrolü olan ülkeler karşısında neden susuyorlar? İşte bu çifte standarttır. İşte bu samimiyetsizliktir. İşte bu, bugün Ortadoğu'da, Kuzey Afrika'da, insanları sokağa

döken adaletsiz, hukuksuz, çifte standartlı anlayıştır." dedi.

Erdoğan, yeryüzündeki her insanın, derisinin rengine bakılmaksızın, diline, inancına, mezhebine, kültürüne bakılmaksızın, herkes kadar yaşamayı, herkes kadar adaleti, demokrasiyi ve insan haklarını hak ettiğini düşünüyor, buna inandıklarını ve bunu savunduklarını belirtti.

BUGÜN GÜNDEM BELİRLEYEN BİR TÜRKİYE VAR

Başbakan Erdoğan, Almanya'daki Türk vatandaşlarına, "Dün, gündemi belirlenen bir Türkiye vardı, bugün gündem belirleyen bir Türkiye var. Hukuksuzluk, korsanlık karşısında sesini yükselten, Gazze'nin çocukları, Bağdat'ın dulları, Kudüs'ün kadınları, Kahire'nin yoksulları, Tunus'un mazlumları, Bingazi'nin mağdurları için göğsünü gere gere haykıran bir Türkiye var. Bugün artık yardım alan bir Türkiye değil,

yardım veren bir Türkiye var" dedi. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, bulundukları, yaşadıkları, çalıştıkları ülkelerde, o ülkelerin otoriteleri tarafından büyük bir hassasiyetle gözetildiklerini söyledi. "Benim vatandaşlarım, her ülkede hassas bir emanet olarak baş göz

üstünde tutuluyorlar" diyen Erdoğan, "Ama, işte en son Libya'da olduğu gibi, benim vatandaşım dara düştüğünde, benim vatandaşım imdat dediğinde, kendisine uzanacak bir el beklediğinde, bütün imkanlarımızla ona koşuyor, onun imdadına yetişiyoruz. Libya'da kaos başladığı andan itibaren şu ana kadar yaklaşık 16 bin 500 vatandaşımızı tahliye ettik. 30 bine yakın vatandaşımız vardı. Artık talep

neredeyse yok. Hatta ufak bir kızımızın bugün mektubunu aldık Beyza. Beyza diyor ki 'Sayın Başbakanım buradan Türkleri tahliye etmeyin. Burada kalmaları lazım. Ben de buradan ayrılmak istemiyorum.' Beyza geleceğe yatırım yapıyor. Çünkü Türkler burada kalmalı diyor." dedi.

4 BİN VAKIF ESERİNE BİZ SAHİP ÇIKTIK

Şu anda tüm dünyanın Türkiye'nin vatandaşlarına nasıl sahip çıktığını, nasıl başarıyla tahliye ettiğini konuştuğunu belirten Başbakan Erdoğan, "Sevgili kardeşlerim 8 yıl öncesine kadar yanı başındaki Bulgaristan'daki, Romanya'daki, Yunanistan'daki soydaşına kulak veremeyen bir Türkiye vardı. 8 yıl öncesine kadar Almanya'daki vatandaşının derdini dinlemeye mecali olmayan bir Türkiye vardı. Bırakınız yurtdışındaki vatandaşını, Hakkari'ye, Erzurum'a, Iğdır'a, Tokat'a, Sivas'a dahi erişemeyen 17 Ağustos depreminde Sakarya'ya, Yalova'ya, Düzce'ye Kocaeli'ne elini uzatamayan bir Türkiye vardı. Bugün Haiti'ye, Şili'ye kadar elini uzatan bir Türkiye var. Bugün Tiflis'e, Kabil'e, Bağdat'a kadar yardım elini uzatan bir Türkiye var. Bugün dünyanın her yerinde, her platformda cesaretle kararlıkla, samimiyetle hakkı, hukuku savunan bir Türkiye var. Dün gündemi belirlenen bir Türkiye vardı, bugün gündem belirleyen bir Türkiye var. Hukuksuzluk, korsanlık karşısında sesini yükselten, Gazze'nin çocukları, Bağdat'ın dulları, Kudüs'ün kadınları, Kahire'nin yoksulları, Tunus'un mazlumları, Bingazi'nin mağdurları için göğsünü gere gere haykıran bir Türkiye var. Bugün artık yardım alan bir Türkiye değil, yardım veren bir Türkiye var. Dikkatinizi çekiyorum, Türkiye içinde Osmanlı'dan, Selçuklu'dan beyliklerden bize emanet bırakılan 4 bin vakıf eserine biz sahip çıktık. Onardık, restore ettik ve milletimize yeniden kazandırdık. Onlarla kalmadık, yetinmedik,

Moğolistan'a gittik. Türklere ait ilk yazılı eserleri metruk halde terk edilmiş halde bulduk. Hemen kolları sıvadık. Uçakla Moğolistan'da, Karakurum'da tarlaya indik ve oradan 42 kilometrelik bir safari yaptık ilk gittiğimizde ama ikinci gidişimizde Karukurum'dan Göktürk Abideleri'ne orayı asfaltladık." diye konuştu. Moğolistan'da yol inşa ettiklerini ve o eserleri dünya mirasına kazandırdıklarını kaydeden Başbakan Erdoğan, "Aynı şekilde Saray Bosna'da camileri, Mostar'da köprüleri, Üsküp'te medreseleri, Kudüs'te Osmanlı mezarlığını, Kosova'da Murat Hüdavendigar Türbesi'ni biz onardık. Sinan Paşa Camisi'ni biz onardık. Mehmet Akif'i biz onardık, TİKA ile tarihi mirasımıza sahip çıktık, sahip çıkıyoruz" dedi.

KIZILAY İLE DÜNYAYA YARDIM ELİ UZATIYORUZ

Kızılay ile dünyaya yardım eli uzattıklarını ifade eden Başbakan Erdoğan, "Yunus Emre Enstitüleri ile Türkçe öğretiyoruz. TRT ile dünyaya Türkçe sesleniyoruz. Dış Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ile soydaşlarımıza, akrabalarımıza, vatandaşlarımıza daha güçlü bir şekilde sahip çıkıyoruz" dedi. Bugün ekonomisi ile güçlü bir Türkiye olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

'Küresel krizde tüm dengeleri altüst eden bir Türkiye var. Dünya altüst olurken, Türkiye hamdolsun dimdik ayakta durmasını bildi. Sevgili kardeşlerim, bakınız göreve geldik Türkiye'nin milli geliri karşısında borç oranı neydi biliyor musunuz? Yüzde 74. Şimdi Türkiye'nin milli geliri karşısındaki borç oranı yüzde 45. Devlet borçlanıyordu ama devlet borçlanırken dikkat edin çok önemli bu, ne kadar faiz veriyordu biliyor musunuz? Yüzde 64 faiz ödüyordu devlet. Peki şimdi ne ödüyor? Şimdi yüzde 7 faiz ödüyor. Bu faizler kimin cebinden çıkıyordu, benim halkımın, vatandaşımın cebinden çıkıyordu. Acımasızca benim vatandaşımın cebindeki parayı hortumladılar. 21 banka iflas etti, fona devrettiler. Bakın bu küresel finans krizi oldu, bir tane banka iflas etmedi, fona devredilmedi ve tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor

bankalarımız. Dünyadaki bankalara bakıyorsunuz hepsi krizde. Güçlü şirketler çöktüler, gittiler ama bizde böyle bir şey olmadı. Niçin? nasıl oldu bu. Yolsuzluk yoktu, yere sağlam basıyorduk. Eğer o yolsuzluklar devam etseydi biz 160 bin derslik yapamazdık. 160 bin derslik. Bakınız o yolsuzluklar devam etseydi Cumhuriyet tarihi boyunca 79 senede 6 bin 100 kilometre bölünmüş yol yapıldı ülkemizde. Fakat biz şu 7,5 senede 13 bin 600 kilometre bölünmüş yol yaptık. Yolsuzluk olsa bunları yapabilir misiniz? Şu anda iç hatlarda seyahat eden yolcu miktarı bire üç katladı. Artık benim vatandaşım otobüslerle seyahat etmiyor, uçaklarla seyahat

ediyor bu hale geldik."

BATI'DA NE VARSA DOĞU'DA DA O OLACAK

Bütün bunların refah düzeyinin nerelere yükseldiğini gösterdiğini söyleyen Erdoğan, "Biz bunları yeterli bulmuyoruz. Artık Türkiye'nin dört bir yanında havaalanlarımız var. Bakın şu anda Hakkari'nin Yüksekova'sına havaalanı yapıyoruz. Çünkü biz gelirken dedik ki 'Ayrımcılık olmayacak. Batı'da ne varsa Güneydoğu'da da, Doğu'da da o olacak' dedik. Bakınız şu anda Şırnak'ta, Cizre'de havaalanı yapıyoruz. Iğdır'da havaalanı yapıyoruz, ayrım olmayacak. Çünkü Batı'da ne varsa Doğu'da da o olacak. Bunu yapıyoruz. Şimdi Afyonkarahisar, Uşak, Kütahya üçgeninin ortasına Zafer Havaalanı'nı yapıyoruz. Çünkü Avrupa'dan gelen benim vatandaşım, kardeşlerim, geldiği zaman huzurlu bir şekilde hemen uçağı ile iline inecek. Bununla kalmayacağız, bunların hiçbiri yeterli değil. Artık, aynen burada yaşadığınız gibi hızlı trenlerimizi yapıyoruz. Ankara-Eskişehir arasında hızlı tren çalışıyor ve Eskişehir-İstanbul'u şu anda tamamlıyoruz. İstanbul, Eskişehir, Ankara arasını inşallah 2,5 saate indireceğiz. Yetmedi, Ankara-Konya arası hızlı treni yaptık. Test sürüşünü gittim yaptım. İnşallah mayıs ayında artık Ankara'dan Konya'ya hızlı trenle 1 saat 15 dakikada gideceğiz. Soruyorum Allah aşkına yolsuzlukların olduğu bir ülkede bunlar olabilir mi? Şimdi bir adım daha attık İstanbul-İzmir otoyolunu yapıyoruz. İnşallah süratle o da bitecek. Dün Marmaray'ı inceledim, denizin altından artık raylı sistem trenlerimiz inşallah geçecek ve onunla Londra'yı Pekin'e bağlıyoruz, 2013, 29 Ekimde açılışını yapacağız. Bitmedi dün bir de temel attık. O da otomobil için. Denizin altında 4,5 kilometre. Otomobille denizin altından geçeceğiz. Adeta bir otoyol gibi. İstanbul'un trafiğini rahatlatalım istiyoruz ve dün yüklenici firma ile Kore ve Türk firması beraber yapıyorlar, son bir pazarlık daha yaptık söz dedik 3,5 senede de onu bitirecekler. Bitmedi artık kendi savaş

helikopterini üreten bir Türkiye var. 2013'te inşallah helikopter artık banttan seri olarak çıkacak. 2020 yılında artık kendi savaş uçaklarımızı üreteceğiz, bu hale geliyoruz. Çünkü Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıl dönümünde 2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında bir Türkiye hedefliyoruz. Bunu başarır mıyız? Başarırız. Zira 8 yıl önce dünya ekonomileri arasında 26. sıradaydık. Şimdi 17. sıradayız. yani 8 yılda 9 basamak yükseldik. Şimdi önümüzdeki 12 yılda da biz 7 basamağı rahat rahat çıkacağız. Çünkü bu millet çıkar. Artık burada, Almanya'da işveren kardeşlerim var. 60 bini aşkın burada işveren kardeşim var. Dün işçi geldiniz ama şimdi işveren oldunuz. Bu bizim mutluluğumuzdur. İsteriz ki tabii güçlü işverenler arasında inşallah sayınız daha da artsın. Bununla da gurur duyacağız, övüneceğiz. Ama azminizden hiçbir şey kaybetmeyin siz bunu başarırsınız. Ben buna inanıyorum. Kardeşlerim artık kendi

savaş gemilerimizi yapıyoruz, bunların tasarımlarını Türk mühendislerinin emeğiyle yapıyoruz. Türk mühendisleri artık kendi emeğiyle uzaya göndermek üzere Göktürk uydusunu yapar hale geldi."

Başbakan Erdoğan, bugün Anadolu'daki, Trakya'daki 74 milyon insanın, Almanya'daki vatandaşların, dünyanın dört bir yanına dağılmış soydaşların, kardeşlerimizin "Ben Türk'üm, Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşıyım" diyerek iftihar edeceği, pasaportunu gururla göstereceği bir Türkiye bulunduğunu söyledi.

Türkler'e, "Ailelerimizden şunu rica ediyorum, entegrasyona evet. Muhakkak Alman toplumuna entegre olacaksınız ama asimilasyona

hayır" diye seslendi. "Herkesin, kendisine benzesin ya da benzemesin, başkasının hakkına, hukukuna saygı duyması gerektiğini" vurgulayan Erdoğan, "Kimse kimseyi, kendisine benzetmenin çabası içine girmeyecek. İnsanı insan olarak kabul edecek, insanı can olarak kabul edecek ve haklarını teslim edeceksiniz. Biz şu özeleştiriyi mutlaka ve mutlaka yapacağız, yapmak durumundayız. 1961'de buraya gelen, Almanya'ya çalışmak için gelen kardeşlerimizden bazıları, büyük şehri ilk kez burada gördüler. Bir korunma iç güdüsüyle hareket ettiler ve adeta Türkiye'deki köy atmosferini burada kurmak istediler. Bugün biz artık bunu yaşatamayız. Almanya'nın da, Türkiye'nin de, Türkiye köylerinin de köklü şekilde değiştiği bir süreçte, 1960'lara takılıp kalamayız. Herkes Almanca öğrensin istiyorum. Çocuklarımız Almanca öğrensin istiyorum. Önce Türkçe'yi iyi öğrensin istiyorum. En iyi eğitimi görsün, üniversite okusun, master, doktora yapsın istiyorum. Almanya'da her kademede, idari görevlerde, siyasette, sivil örgütlenmelerde Türkler de yer alsın, görev alsın istiyorum. Avrupa Birliğinin müktesebatı neyse ondan burada da azınlıklar hukukuna tabi olan vatandaşlarımızın aynen istifade etmesinin gereğini söylüyorum. Ailelerimizden şunu rica ediyorum; entegrasyona evet. Muhakkak Alman toplumuna entegre olacaksınız ama asimilasyona hayır. Bu, evrensel değerlerden geliyor, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinden geliyor. Benim şahsımdan kaynaklanmıyor. Hiç kimse azınlıkların hukukunu görmemezlikten gelemez. Ama entegrasyon noktasında da bulunduğumuz topluma muhakkak entegre olmalıyız. Bu, bizim huzurumuz için de gerekli, o toplumun huzuru için de gerekli. Fakat asimilasyona gelince kimse ama kimse bizi kültürümüzden koparamaz, kendi medeniyetimizden koparamaz. Buna kimsenin hakkı yok. Olayın aslı budur." dedi.

"ALMAN GAZETELERİ SAPTIRMASIN"

Bunu, Alman medyasının saptırmasına müsaade etmeyeceklerini söyleyen Başbakan Erdoğan, "Eğer saptırırlarsa yanlışlık yaparlar. Alman medyasının da burada hassasiyet göstermesini rica ediyorum çünkü bundan önceki gelişimde çok hedef saptırdılar. Bizi de üzdüler, kendi liderlerini de üzdüler. Demokrasi farklılıklara tahammüldür. Demokrasi, farklı olana saygıdır. Demokrasi farklılıkları bir zenginlik, bir renklilik olarak kabul etmektir. Size bir şeylerin zorla empoze edilmesi hukuksuzluk olduğu kadar demokrasiye, insan

haklarına da aykırılık olur. Şunu artık herkesin anlaması gerekiyor; farklılıkları, değişik kültür ve inanç gruplarını iç siyasi malzeme olarak kullanmak, seçim malzemesi olarak kullanmak, popülizme alet etmek, kısa dönemli kazanç sağlasa bile uzun vadede ülkeye de, Avrupa değerlerine, Avrupa ilkelerine de, dünyaya da zarar verir." dedi.

ANTİSEMİTİZM NEDENLİ BİR İNSANLIK SUÇUYSA İSLAMAFOBİ DE O DENLİ BİR İNSANLIK SUÇUDUR.

Erdoğan, "İnanç düşmanlığı, farklılıklara tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük, bütün bunlarla birlikte, altını çiziyorum, İslamofobi... Antisemitizm ne denli bir insanlık suçuysa islamofobi de o denli bir insanlık suçudur, bunun da böyle bilinmesi lazım. Tıpkı ırkçılık gibi bir insanlık suçudur. Kimse doğuşunun bedelini ödeyemez. Nasıl doğduysak kabul." dedi.

"Sizler, babalarınızla, dedelerinizle, 50 yıldır Almanya'da yaşıyorsunuz. 50 yıldır Türkler Almanya;nın kalkınmasına, refahına, ekonomisine çok önemli katkı sağladılar" diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bundan sonra da, bu coğrafyanın sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik zenginliğine katkı sunacağınızı biliyorum. Birlikte yaşamanın, barış ve huzur içinde yaşamanın esası, çoğunluk ve azınlık ilişkisindeki saygıya, iletişime, karşılıklı empatiye bağlıdır. Benim vatandaşım, benim kardeşim, bu iletişimi, bu

saygıyı muhafaza etsin; bu empatiyi kursun ama çoğunluğun da aynı saygıyı göstermesini, aynı iletişimi muhafaza etmesini, aynı empatiyi kurmasını beklemek, bizim en tabii hakkımızdır. Başta Almanya olmak üzere, bazı Avrupa ülkelerinde görülen yabancı

düşmanlığını büyük bir kaygıyla izliyoruz. Siyasetçilerden, özellikle de medyadan, bu yabancı düşmanlığını körüklememelerini, oluşturdukları yabancı imajına dikkat etmelerini istiyoruz. Dayatmayla, dışlamayla, hiç kimse hiçbir yere varamaz. Göçün 50. yılında, birbirimizi daha iyi anlamak için, anlamaya çalışmak için çaba sarfedelim diyorum. Bugün benim ülkemde de onbinlerce Alman vatandaşı var. Onlar bizim misafirimiz. Onlar bizim ülkemizde artık mülk edindiler. Huzur içinde yaşıyorlar. Bir tanesinin burnu kanasa adeta kendi ailemden birinin burnu kanamış gibi addederim. Çünkü bizim devlet sorumluluğumuzda, kim olursa olsun can güvenliği

var, mal güvenliği var. Bütün bunlarla birlikte biz de elimizden gelen gayretleri sonuna kadar sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Aynı zamanda inancın korunması var. Hangi inanca mensup olursa olsun onların da inancını yaşaması bizim teminatımız altındadır." dedi.

"MAVİ KART"

Almanya'daki Türklere, ancak Türk vatandaşlığından çıkmak kaydıyla Alman vatandaşlığı verildiğine işaret eden Erdoğan, "Bu noktada, Alman vatandaşlığına geçenler için, Türkiye ile iletişimlerini kolaylaştırmak için Mavi Kart uygulamasını başlattık. Mavi Kart ile ilgili bir çok sorun olduğunu biliyoruz. Şimdi, yeni yaptığımız bir çalışmayla, yasada yapacağımız bir değişiklikle, bu sorunları ortadan kaldırıyoruz. Mavi Kart'ı değerli evrak olarak kabul edecek, bir kimlik kartı olarak kabul edecek, resmi dairelerde, bankalarda işlem yapmanızı daha kolay hale etireceğiz. Ayrıca Mavi Kart sahiplerinin, çocuklarının da bu karta sahip olmasını bu yasa değişikliğiyle mümkün hale getireceğiz. Şimdiden bu yeni uygulamanın da sizlere hayırlı olmasını diliyorum." dedi.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı adı altında yeni bir kurum kurduklarını anımsatan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Dışişleri Bakanlığımızla, diğer ilgili kurumlarla birlikte, bu Başkanlığımız da her sorununuzda, her meselenizde yanınızda olacak. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu üyeliğini daha aktif bir şekilde yeniden tesis ediyor. Şu anda kurul ile ilgili yönetmelik Resmi Gazetemizde yayınlandı. Kurul üyelerinin müracaatları için takvim başladı. Almanya'dan da 10 kişi bu danışma kuruluna seçilecek ve görev yapacak. Bu kurulun da sizlere hayırlı olmasını diliyorum."

SEÇİMLER VE OY KULLANMA

Yurt dışındaki vatandaşların oy kullanmaları konusunda da açıklamalarda bulunan Erdoğan, "Geliyorum seçimler ve oy kullanma meselesine. Sizlerin, büyükelçiliklerde, konsolosluklarda, temsilciliklerimizde oy kullanabilmeniz için gerekli anayasal ve yasal düzenlemeler tamam. Ülkelerden izin almak kaydıyla, diplomatik temsilciliklerimizde sandık kurulabilecek ve vatandaşlarımız buralarda

oylarını kullanabilecekler. Şu anda Almanya için bu konuda iki makamdan karar bekliyoruz. Birincisi Almanya makamları. Henüz onlar görüş ifade etmediler. Ben de kendileriyle, sayın şansölye ile bunları görüşeceğim. İkincisi de Türkiye'de Yüksek Seçim Kurulu. Dışişleri Bakanlığımız ve Yurtdışı Türkler Başkanlığımız Yüksek Seçim Kurulu ile irtibat halindeler. Artık son aşamaya geldiler. Nihai

kararı da verdiklerinde, sizlerin de oy kullanmasının önünde hiçbir engel kalmayacak. Almanya makamlarının ve YSK'nın bu konuda olumlu bir netice vermesini ısrarla bekliyoruz." dedi.

Vatandaşlardan, sorunlarına sahip çıkmalarını, meselelerin takipçisi olmaları isteyen Başbakan Erdoğan, vatandaşlara, "Sivil toplum örgütleri aracılığıyla, dayanışma halinde, koordinasyon halinde her türlü meselenin üzerine kararlılıkla gidin. Almanya makamları sizlere eminim ki her kolaylığı sağlayacaktır. Bizler de bütün kurumlarımızla her zaman sizlerin yanında olacağız. Biz, daha fazla Türk'ün, Avrupa'da, Almanya'da, siyasette, sosyal yaşamda, ekonomik alanda aktif olmasını diliyoruz. Bunun, sizlere de, bulunduğunuz ülkelere de, Türkiye'ye de çok büyük yarar sağlayacağını biliyoruz. Bu bağlamda, Almanya'da gerçekleştirilecek olan, Göçün 50. Yılı Etkinliklerine de katılmanızı, katkı vermenizi sizlerden rica ediyorum. Bir kez daha tekrar ediyorum sizler ne kadar mutlu olursanız, bizler o kadar mutlu oluruz... Sizler hüzünlenirseniz, biz hüzünleniriz. Sizin her daim mutlu olmanızı, geleceğe umutla bakmanızı istiyor ve diliyorum. Büyük bir ülkenin, güçlü bir ülkenin vatandaşları olarak her zaman kendinizi güven içinde hissetmenizi istiyorum. Bizim Türkiye'deki gayretlerimizle, sizin buradaki katkılarınızla, inşallah her şey daha iyi, çok daha güzel olur." diye seslendi.

Başbakan Erdoğan, konuşmasını "Ben, Almanya'da, Avrupa'nın diğer kentlerinde, bugün buraya katılamayan, gelemeyen tüm kardeşlerime, tüm ailelere selamlarımızı, saygılarımızı iletmenizi sizlerden rica ediyorum. Ailelerinizle, sevdiklerinizle, sizlere sağlıklı, huzurlu, başarılı günler diliyorum. Hepinizi tek tek Allah'a emanet ediyorum. Allah yar ve yardımcınız olsun. Allah'ın selamı üzerinizde olsun diyor sizleri tekrar sevgiyle saygıyla selamlıyorum" diyerek tamamladı.

Kaynak: Demirören Haber Ajansı / Dünya

Dünya Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title