Zuhal Sönmezer

Kavramların trend olduğu çağ: Bilgi mi, slogan mı?

03.12.2025 04:55
Haber Detay Image

Sosyal medya akışında, son zamanlarda yeni bir tür içerik biçimi moda haline geldi. "Terimin anlamı şu", "Bugünün kelimesi bu", "Bil bakalım bu ne demek?" başlıklı gönderiler, hikayeler, listeler... İlk bakışta kulağa oldukça masum gibi geliyor. Ne de olsa bilgi yayılıyor, kelime hazinesi genişliyor ve toplumsal farkındalık artıyor. Peki ama bu hızlandırılmış bilgi yayılımı, gerçekten de bilgi mi yayıyor, yoksa yalnızca sloganları mı?

Dijitalleşme, yalnızca görselleri ve haberleri etkilemekle kalmadı; kavramları da hızla tüketilen birer "format"a dönüştürdü. Bir zamanlar günlerce tartışma zemini olan, üzerine okuma gerektiren, hatta deneyimle kavranan fikirler; şimdi göze hoş gelen tipografiler eşliğinde, 10 saniyelik bir hikâye süresine sıkıştırılıyor. Kavramın özünden çok, paylaşılabilirliği onun değerini belirliyor. Ana mesaj artık çok basit: "Bu postu kaydet, arkadaşına gönder, beğen."

Bilgi, içeriğin kendisi olmaktan çıkıp, pazarlanabilir, hızlı tüketilen bir ambalaj haline geliyor.

Demokratikleşme ve içeriksizleşme

İletişim sosyolojisinin gözünden baktığımızda, bu trend, çağımızın iki zıt gerçeğini aynı anda barındırıyor.

İlk olarak bilginin demokratikleşmesi mümkün oluyor. Daha düne kadar akademik oturumlarda, entelektüel çevrelerde dolaşan terimler "görünürlük", "parasosyal ilişki", "gaslighting", "sessiz istifa" gibi, bugün herhangi bir TikTok akışına düşebiliyor. Özellikle gençler, duygularını adlandırıyor; ilişkilerindeki dinamikleri, iş hayatındaki baskıları bu kavramlarla somutlaştırabiliyor. Bu durum, şüphesiz ki toplumsal farkındalık için muazzam bir fırsat. Düşünce, gündelik hayatın tam ortasına sızıyor.

Diğer yandan önemli bir sorunsal olarak kavramların içeriksizleştirildiği görülüyor. İşin karanlık yüzü ise tam burada başlıyor. Her şey, tüm bağlam ve derinlikten arındırılarak bir kelimeye indirgeniyor; gerisi ise siliniyor. Bir kullanıcı, "Ben parasosyal ilişki yaşıyorum" cümlesini kurmakla, o kavramı tüketmiş sayılıyor.

Peki ama o ilişki gerçekten ne? Kimlerle, nasıl, hangi duyguyla kuruldu? Bu soruların cevabını aramak yerine, terimin kendisi, içeriğin, yüzleşmenin ve düşüncenin yerine geçiyor. Etiketlemek kolay, düşünmek ise zahmetli bir eylem. Bir kavramı bilmek, onu adeta anlamış hissetmeye yetiyor.

Oysa sosyolojiye göre terimler, toplumsal gerçekliğin analizi ve eleştirel okuması için yalnızca araçsal bir değere sahiptir. Ancak bu araçsallık, amaçsallığa dönüştüğünde, yani kavramın kendisi bilgi üretiminin değil, gösteri ve kimlik inşasının nesnesi haline geldiğinde, bilgi epistemolojik bağlamını yitirerek hızla bir tüketim metası haline geliyor.

Kelimeyi mi tüketeceğiz, anlamı mı?

Terimlerin trendleşmesinin iyi yanı, düşüncenin gündelik hayata sızmasıdır. Kötü yanı ise, bu hız ve sığlık içinde düşünmenin kendisinin seyrelmesi.

Belki de dijital çağın ironik geleceği şu başlıkta gizli: "Eleştirel Düşünce: Anlamı Aşağıda." ve başlığın altında üç madde, üç emoji ve bir kaydet butonu...

İşte tam o noktada, hepimizin bir karar vermesi gerekiyor. Ve soru geliyor. Kelimeyi mi tüketeceğiz, yoksa anlamı mı?

Kelimeyi tüketmek, etiketlemenin verdiği anlık rahatlıkla yetinmektir. Anlamı tüketmek ise o etiketle başlayan, sorgulama, yüzleşme ve dönüşümle devam eden o zorlu ama aydınlatıcı yolu seçmektir.

Unutmayalım ki, bizi dönüştürecek olan bilmiş görünmek değil; gerçekten bilmektir.

Yazarın Tüm Yazıları

title