Soru:
Merhaba Yasemin Hocam ben Zehra, 32 yaşındayım. Evliyim ve bir çocuğum var. Bugün yetişkin bir kadın olsam da içimde hâlâ çocukluğumdan kalan bir sızı taşıyorum. Küçükken kötü niyetle söylenmemiş olsa da "Sen beceremezsin", "Abin kadar zeki değilsin", "Kız çocuğu sessiz olur", "Ağlama, ayıp" gibi sözlerle büyüdüm. O zaman önemsemediğim bu cümlelerin, bugün bile zihnimde yankılandığını fark ediyorum.
Anne babamı seviyor ve saygı duyuyorum. Fakat içimde bir kırgınlık var. Onlara kırıldığım için kendimi suçluyorum. Bir yanım "Affet gitsin." diyor, diğer yanım çocukluğunda incinen o küçük kızı korumak istiyor. Bu duyguyu içimde taşımak beni yoruyor ve kendi çocuğuma aynı yaraları yansıtmaktan korkuyorum. Ne kadar çabalasam da üzerimdeki "yetersizlik" duygusunu tam olarak bırakamıyorum.
Size sorum şu:
Bu çocukluk kırgınlığını nasıl şifalandırabilirim? Anne babamı severken içimdeki bu duyguyu kabul etmek ve dönüştürmek mümkün mü? İlk adım ne olmalı?
Cevap:
Sevgili Zehra,
Sana önce şunu söylemek isterim: Bu duygunun içinde yalnız değilsin. Birçok insan, yetişkin yaşlarına geldiğinde bile çocukluğunda duyduğu birkaç cümlenin hâlâ içini acıttığını fark ediyor. Çünkü aileden işitilen sözler, özellikle de küçük bir kalbe söylendiyse, yıllarca orada iz bırakabiliyor.
Anne babamız bize çoğu zaman bilerek zarar vermek istemedi. Onlar da kendi yetiştirilme biçimlerini, kendi yüklerini, kendi eksiklerini taşıyarak ebeveyn oldular. Ama bu, o sözlerin seni incitmediği anlamına gelmez. Sevdiğin insanlara kırılmış olmak seni "kötü evlat" yapmaz. Tam tersine, bu kırgınlığını fark edebilmen oldukça olgun bir içsel yolculuğun işaretidir.
Sen bugün yetişkin bir kadınsın; eşsin, annesin. Fakat duygusal olarak yara alan o küçük Zehra hâlâ içinde duruyor. Bu yüzden ilk adım, o küçük kızı inkâr etmeyi bırakmaktır. Kendine şöyle demeyi deneyebilirsin: "Ben anne babamı seviyorum ve aynı zamanda bazı sözler beni incitti." Sevgi ve kırgınlık aynı kalpte bir arada bulunabilir. Bunu kabul etmek, suçluluk yükünü hafifletir. Sana söylenen cümlelerin çoğu aslında onların kendi çocukluk acılarının yankısıydı. Belki annen de hiç ağlayamamış bir çocuktu. Belki baban da hiç takdir edilmeyen bir evlattı. Onların sevgiyi ifade edememesi, sevmeyi bilmedikleri anlamına gelmez; sadece öğrendikleri dil buydu. Bunu fark etmek içindeki yükün bir kısmını çözer çünkü anlarsın: Bu cümleler bana ait değil, bana onların yaşadıklarından taşındı.
Şifa sürecinde küçük Zehra'yla yeniden bağ kurman çok kıymetli. Sessizce otur, gözlerini kapat, o küçük hâlini karşında hayal et. Kaç yaşında, ne hissediyor, hangi cümlede canı yanmıştı? Ona bugün olduğun halinle yaklaş ve içinden "Artık yanındayım, seni duyuyorum." de. Bu basit görünen içsel temas, yıllardır içinde bekleyen çocuk yanını sahiplenmenin ilk adımıdır. İçinde biriken duyguları da yazıya dökmeni öneririm. Çocukluğunda sana ağır gelen birkaç cümleyi bir deftere yaz ve her birinin altına "Bu söz bana ait değil; sevgiyle geldiği yere geri bırakıyorum." cümlesini ekle. Bu, zihnindeki eski kayıtları çözmeye başlar. Ardından aynı deftere kendine dair sevgi dolu yeni cümleler yaz: "Yeterliyim, değerliyim, sesim duyulmaya layık." Bunlar yalnızca olumlama değil; içindeki sesi yeniden yapılandıran bir dönüşüm çalışmasıdır.
Anne ve babana içinden gelen bir mektup yazmanı da öneririm. Bu mektup gönderilmek üzere değil, açıklama yapmak için de değil, içindekini dışarıya boşaltabilmek içindir. "Hangi sözün beni nasıl etkilediğini bilmeni isterdim." diyerek yazmaya başla. Bırak kelimeler kendiliğinden aksın. İçinde tuttuğun duygular kelimelere döküldükçe hafiflersin. Bütün bunları yaparken şunu da unutmamalısın: Şifa bir anda "affettim ve bitti" diyerek olmaz. Şifa bazen dalga dalga gelir, bazen geri çekilir, bazen ilerler. Kendine zaman tanıman gerekir.
Affetmek, yaşananı yok saymak değildir.
Affetmek, o olayın üzerindeki yükü artık taşımamaya karar vermektir. Yani affetmek, önce kendini özgürleştirmektir.
Sevgili Zehra, sen şu an çok kıymetli bir eşikte duruyorsun. Çünkü fark ettin. Fark eden, değiştirebilir. Sen kendi çocuğunu yetiştirirken daha yumuşak, daha bilinçli, daha onarıcı bir dil kullanmak istiyorsun. Bu bile aileden gelen zincirin sende kırıldığı anlamına gelir. İçindeki kız çocuğunu susturmak yerine, ona şefkat ve ilgiyle yaklaş. Onu anla, dinle, sahiplen. Sen içindeki çocuğu iyileştirdikçe hem kendine hem de senden sonraki nesle şifa olacaksın. Çünkü gerçek dönüşüm genellikle bir kişinin cesaretiyle başlar. Ve o cesareti sen göstermişsin.
Sevgiyle,
Sen de bize sorularını info@yasemingazanker.com adresinden sorabilirsin.









