Soru: "Yasemin Hanım merhaba, sorum şu: Karşımdaki insanların sözlerini, bakışlarını ve davranışlarını çok çabuk yanlış yorumluyorum. Küçücük bir sessizlik bile zihnimde kocaman bir olumsuz senaryoya dönüşüyor ve sonra kendi düşündüğüm şeye inanıp üzülüyorum.
Bu hızlı varsayım yapma alışkanlığını nasıl bırakabilirim?"
Cevap:
Canım...
İnsan zihni, çoğu zaman sandığımızdan çok daha hızlı çalışır. Bir bakış, bir sessizlik, kısa bir mesaj, değişen bir yüz ifadesi…
Bunların her biri, saniyeler içinde zihnimizde kendince bir anlam kazanır. Fakat bu anlam, gerçeğin kendisi olmayabilir. Çoğu zaman hissettiğimiz şey, karşımızdaki kişinin niyetini değil; içimizde taşıdığımız eski duyguların izlerini yansıtır.
Varsayım dediğimiz mekanizma tam burada devreye girer. Zihin, en küçük bir işareti bile "tanıdık bir acı" ile eşleştirir. Geçmişte incindiğimiz bir kelime varsa, bugün söylenen nötr bir cümle bile o acıyı hatırlatabilir. Çocuklukta sık sık eleştirildiysek, yetişkinlikte en masum ifade bile "yetersizim" duygusunu tetikleyebilir. Bir ilişkide terk edilme korkusu yaşadıysak, sıradan bir sessizlik bile "yine bırakılıyorum" hissini uyandırabilir.
İşte bu nedenle insanlar kimi zaman karşısındakini değil, kendi içsel acılarını okur.
- Kısa bir mesaj "soğukluk" gibi gelir.
- Bir sessizlik "kızgınlık" gibi algılanır.
- Bir yorgunluk hâli "değer verilmemek" gibi yaşanır.
"Bana öyle geldi." dediğimiz birçok cümle geçer zihnimizden. Oysa çoğu zaman gerçekte hiçbir olumsuzluk yoktur; sadece zihnin eski bir yara ile bugünü birbirine karıştırması vardır.
Bu durumun kaynağını anlamak, değişimin ilk adımıdır. Varsayımlar, zihnin seni korumaya çalıştığı anlarda ortaya çıkar. Eskiden incindiğin bir şeye yeniden yaklaşma ihtimalini sezdiğinde, zihin senaryolar üretir. Niye? Çünkü aynı acıyı yeniden yaşamak istemez. Fakat burada büyük bir çelişki vardır: Zihin seni korumaya çalışırken, aslında seni yeniden yorar.
Bu döngüyü kırmanın yolu önce fark etmektir.
Zihin bir senaryo kurduğunda kendine şu soruyu sorabilirsin:
"Bu düşündüğüm şeyin somut bir kanıtı var mı?"
Çoğu zaman cevap "Hayır." olacaktır. Bu "Hayır.", zihnin hikâyesiyle gerçeği ayırman için güçlü bir başlangıçtır.
Bir diğer önemli adım, duygunun kaynağını bulmaktır.
- "Bana kızdı."
- "Benimle ilgilenmiyor."
- "Beni istemiyor."
Bu cümleler aslında başka soruları içinde taşır:
- "Değerli miyim?"
- "Sevilmeye layık mıyım?"
- "Yanlış mı yaptım?"
Yani yorumun altında çoğu zaman daha derin bir duygu vardır. Bu duygu fark edildiğinde, yorumun etkisi çözülmeye başlar.
Son adım ise netleşmektir.
İnsan ilişkilerinde en büyük yanılgı, konuşmadan varsayım üretmektir.
Oysa açık bir iletişim çoğu zaman tüm sis perdesini dağıtır.
- "Az önce şöyle hissettim, doğru mu anladım?"
- "Bu davranışını nasıl yorumlamalıyım?"
- "Bende küçük bir yanlış anlama oldu, gerçek neydi?"
Bu sorular ilişkileri güçlendirir, zihni sakinleştirir ve duyguyu berraklaştırır.
Şunu bilmek gerekir:
Varsayım yapma alışkanlığı kişinin zayıflığı değil; geçmişte geliştirdiği bir savunma mekanizmasıdır. Bugün artık seni korumuyorsa, dönüşmesi mümkündür. Her fark ettiğinde, her nefes alıp durduğunda ve her netlik istediğinde bu alışkanlık zayıflamaya başlar.
Bir süre sonra ilişkilere, insanlara ve kendine bakışın değişir.
Duyguların daha sakin, zihnin daha berrak olur.
Gerçeğe daha yakın, yaşadığın ana daha bağlı hissedersin.
Varsayımların yerini zamanla netlik, açıklık ve güven alır. Çünkü insanın iç huzuru, zihnin yazdığı hikâyelerden değil; gerçeğin sadeliğinden beslenir.
Sevgilerle,
Sen de bize sorularını info@yasemingazanker.com adresinden sorabilirsin.









