Umut Elbir

Yıkım başladıysa sorumluluk da başlamıştır

12.12.2025 11:13
Haber Detay Image

Bir bina yıkılıyor.

Toz bulutu yükseliyor.

Herkes videoya alıyor.

"Allah korudu" deniyor.

Ve konu kapanıyor.

Oysa asıl mesele tam burada başlıyor.

Çünkü kimsenin yüksek sesle söylemediği bir gerçek var:

O alan artık iş yeridir.

Ve orada olan şey iş kazasıdır.

Ama biz ne diyoruz?

"Yıkımdı işte…"

"Boş binaydı…"

"Kimseye bir şey olmadı…"

Sanki bina kendi kendine yıkıldı.

Sanki kepçe operatörü uzaktan kumandayla Mars'tan çalıştı.

Sanki ortada ne iş vardı ne de sorumlu.

Yıkım başladıysa, iş başlamıştır

Bir binaya ilk darbe vurulduğu an…

O alan artık şantiyedir.

Yani hukuken iş yeridir.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'na göre:

İş varsa, işveren vardır.

İşveren varsa, sorumluluk vardır.

Bu kadar basit.

Ama yıkım deyince nedense işler buharlaşıyor.

Risk değerlendirmesi yok.

Çevre güvenliği yarım.

Yetkilendirme muğlak.

Kontrol mekanizması zayıf.

Çünkü yıkım "geçici" görülüyor.

Oysa sonuçları kalıcı.

Bu bir iş kazasıdır, nokta

Bağcılar'daki olay bir "talihsizlik" değil.

Bir "şans eseri" hiç değil.

Bu, tanımı açık olan bir iş kazasıdır.

İş yerinde meydana gelmiştir.

İş faaliyeti sırasında olmuştur.

Kontrol ve planlama gerektiren bir süreçte yaşanmıştır.

Daha ne olsun?

İş kazası deyince akla sadece fabrika geliyor.

Şantiye geliyor.

Maden geliyor.

Ama yıkım?

Hep gözden kaçıyor.

Ta ki biri ölünceye kadar.

"Kimse ölmedi" savunması hukukta geçmez

Evet, bu olayda kimse ölmedi.

Kimse yaralanmadı.

Bu bir şans.

Bir başarı değil.

Eğer yapılan incelemede ihmal tespit edilirse,

Eğer bu çökme bir can kaybına yol açsaydı,

Bugün başka bir başlık atıyor olurduk:

"Taksirle ölüme sebebiyet."

Ve o başlığın altında sadece operatör değil;

İş yeri sahibi olurdu.

Şantiye şefi olurdu.

Yüklenici olurdu.

Yetkilendiren olurdu.

Görmezden gelen olurdu.

Çünkü hukuk "niyet"e değil, sorumluluklara bakar.

Asıl soru şu: Ne zaman ciddiye alacağız?

Yıkımı ne zaman gerçek bir iş olarak göreceğiz?

Risk analizini ne zaman kağıt üstünden sahaya indireceğiz?

"Nasıl olsa yıkılıyor" mantığını ne zaman terk edeceğiz?

Çünkü mesele bina değil.

Mesele beton değil.

Mesele demir hiç değil.

Mesele şu:

Güvenliği, ancak kaybedince mi hatırlayacağız?

Yazarın Tüm Yazıları

title