Tuğçe Şen

Bakmadan gezme ile İznik'te gezilecek yerler

01.10.2025 22:13
Haber Detay Image

İznik, tarihi canlı tutabilme konusunda oldukça başarılı olabilmiş merkezlerden bir tanesidir. İznik'in tarihi adı ise Nikea olarak bilinmektedir. Bursa, Osmanlı İmparatorluğu'na bir zamanlar başkentlik yapmış bir şehir olmakla beraber İznik de Osmanlı açısından büyük önem taşımaktadır. Fakat bütün bu önemine rağmen İznik sanki tarihe gömülmüş ve tarihi yapıları da tarihte kalmaya terk edilmiş gibi görünüyor. Bütün bunları söylüyorum fakat sizde bir anlam bulabilmesi için öncelikle gezip gördüğüm yerleri tek tek sizinle paylaşmayı daha doğru buluyorum. O zaman bir an önce başlayalım…

1- İznik Gölü – Rıhtım

İznik Gölü, Marmara Bölgesinin en büyük gölü, Türkiye'nin ise en büyük beşinci gölü olma özelliklerini taşır. Tektonik bir doğal tatlı su gölüdür. Gölün çevresi turistik açıdan oldukça canlıdır. Ayrıca birçok bitki türüne de ev sahipliği yapmaktadır. Bu gölün manzarası gerçekten de her bir köşesinden ayrı bir güzel. Rıhtım da bir diğer güzel manzarayı bize sunan noktalar arasında yer alıyor. Biz gezerken çok keyif aldık, sizin de çok keyif alacağınızdan eminiz.

2- Göl Kapı

Göl Kapı'dan şu ana kadar gelebilmiş hiçbir iz bulunmamakla beraber yalnızca bulunduğu yerde kalıntıları mevcuttur. Kapının sağ tarafında bulunan kule nispeten ayakta duruyor olsa da sol tarafında yalnızca temeli olduğu anlaşılan kalıntılar görülüyor. Resmen yapı giderek doğayla iç içe geçiyor, sağında solunda bulunan çalılıklar yapıyı örtüyor. Kapı olduğunun anlaşılabilmesi ise yalnızca asılmış olan tabela sayesinde anlaşılabiliyor. Herhangi bir restorasyon çalışması yapılmasa bile en azından çevrelenerek korunması bu tarihi yapıya değer verilmesi açısından çok önemli diye düşünüyorum.

3- Senato Sarayı

Senato Sarayı da yalnızca üst üste birikmiş kalıntılardan ibaret. Yine buradaki kalıntıların bir saraya ait olduğunu, asılmış olan tabelasından anlıyoruz. Tabi bir de kalıntılar bunun farkında olmasa da biz manzarasını fark ettik ve kısa süreli keyfini sürdük diyebilirim.

4- Bazilika

Aziz Neophtos adına yapıldığı bilinen bu batık Bazilika, zamanla suların çekilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu Bazilika'nın varlığı, İznik'in havadan görüntülerinin çekilmesi sırasında ortaya çıkmıştır. İznik Gölü manzarasında yine kalıntı olarak görünen bu yapılar bize kendinden çok gölün manzarasını seyrettirmekle görevlendirilmiş gibiydiler.

5- Antik Roma Tiyatrosu – Roma Harabeleri

Gittiğim her yerde tarihi kalıntılara, tarihi bölgelere uğramadan duramadığımı artık herkes biliyor sanırım. İznik'te bulunan Antik Roma Tiyatrosu da beni büyüleyen tarihi ve önemli mekânlar arasına girmeyi başardı. Bu tiyatro, Milattan Sonra 2. Yüzyılda Bitinya valisi olan Plinius tarafından inşa edilmiş. Aslında bildiğimiz antik tiyatrolardan bir farkı var bu tiyatronun. Çünkü diğer antik tiyatroların aksine İznik Roma Tiyatrosu, kendinden eğimli bir zemine değil düz bir zemine, tonozlar aracılığıyla yapılan yüksekliklerle inşa edilmiş. Bu da Türkiye'deki tek örnek olarak İznik Roma Tiyatrosu'nu ön plana çıkaran özelliklerinden biri haline gelmiş.

Yaklaşık olarak on bin seyirci kapasitesi bulunan bu Antik Roma Tiyatrosu, gerçekten çok geniş ve düzenli bir alana yayılıyor. Tiyatronun yanı sıra çevresinde bulunan Roma harabeleri de oldukça dikkat çekici. Buradan da aslında anlaşılıyor ki bu bölgede yalnızca bir antik tiyatro değil, bir şehre ait antik kent bulunmakta. Her ne kadar tam anlamıyla resmi olarak bir antik kente rastlanmamış olsa da zaten bir tiyatronun bulunması aslında kentlerin olmazsa olmaz özelliği olduğundan bunu öngörmek çok da zor olmasa gerek. Gerek tiyatronun düzeni gerekse çevresindeki harabe yapıtlar Romalıların sanata ve mimariye verdiği önemi bizlere açıklar nitelikte.

6- Yenişehir Kapı

İznik sınırları içerisinde birden fazla, farklı isimlerle anılan kapı bulunmaktadır. Bu kapılar aslında İznik surlarına açılan kapıları ifade ediyor. Bunlardan bir tanesi olan Yenişehir Kapı'nın, M.S. 1. Yüzyılda İmparator Cladius tarafından inşa edildiği biliniyor. Üç bölümden oluşan Yenişehir Kapısı, içerisinde kare bir avluyu barındırıyor. Yapı, dışarıdan bakıldığında ayakta duruyor gibi görünse de içerisindeki birçok ayrıntı maalesef yok olmuş. Yenişehir Kapısı ile Lefke Kapısı arasındaki sur, doksan derecelik bir açı ile dönmekte ve bu açının köşesinde bulunan kulenin içerisinde de Aziz Mikhale'in at üzerinde olduğu bir freskosu yakın zamanlarda bulunsa da bu fresko da maalesef ki tahrip edilmiş. Bunun yanı sıra bu kapının önüne İznik Gölü'nün suyundan faydalanılarak bir hendek inşa edilmiş.

7- Kız Kulesi

İznik Kız Kulesi de elbette diğer yapılar gibi tam olarak korunamamış, fakat yine de hakkını yememek lazım çünkü diğer çoğu yapıya göre en azından ayakta durabiliyor. : )) Bu kule hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz ama umarım ki İstanbul'un meşhur Kız Kulesi kadar efsanevi ve havalı bir hikayesi vardır.

8- Kara Halil Hayrettin Paşa Camii

Bu camii, I. Murad'ın veziri olan Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Şu andaki görünümü ile ilk yapıldığı zamanki görünümü farklı olan bu caminin yalnızca minaresinde herhangi bir değişiklik yapılmamış. İlk yapıldığı zamanlarda bir çatıya sahip olan Kara Halil Hayrettin Paşa Camii bana kalırsa şu anki haliyle çok daha ihtişamlı bir görünüme sahip.

9- Koimesis Kilisesi

Koimesis Kilisesi, 8. Yüzyılda Piskopos Hyakinthos tarafından yapılmıştır ve Bizans resim sanatı açısından değerlendirildiğinde oldukça büyük bir öneme sahip olduğu görülmektedir. Kilise şu anda gezip görülebilir bir durumda değil. Burada yer alan şey yalnızca kilisenin kalıntıları ve çevreden duyduklarımıza göre yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Ayrıca yine söylenenlere göre bu kilisenin içinde Bizans İmparatorluğu için önemli bir isim olan I. Theodoros'un mezarı da bulunmaktadır.

10- Böcek Ayazma Vaftizhane

Böcek Ayazma Kilisesi olarak da bilinen Vaftizhane, 6. Yüzyıldan bu yana günümüze ulaşmış olan tarihi yapılardan bir tanesi. Vaftizhaneye giriş yapmadan önce 11 basamaktan oluşan bir merdivenden yukarı doğru çıkmak gerekiyor. Aynı zamanda Uludağ Üniversitesi'nin yaptığı araştırmalara göre burası, Hıristiyanlık tarihinde ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü bu vaftizhane aynı zamanda Hıristiyan şehitliğinin üzerinde yer alıyor. Hıristiyanların o dönemde hacı olarak kabul edilebilmeleri için de bu vaftizhaneye kesinlikle uğramaları gerektiği söylentisi de mevcuttur.

Böcek Ayazma Vaftizhane, ayrıca Koimesis Kilisesi'ne de yakın bir mesafede bulunuyor. Dolayısıyla bu iki yapıyı aynı anda ziyaret edebilmek mümkündür.

11- Hagios Tryphonos Kilisesi

Hagios Tryphonos Kilisesi, şu an tam bir yapı halinde görülmemektedir. Harabe bir yapı ya da kalıntı olarak değerlendirebileceğimiz bu kilise hakkındaki bilgiler de henüz netleşmiş değil. Fakat 11. Yüzyıl ile 13. Yüzyıllar arasında inşa edildiği tahmin edilmektedir. Bizans kaynakları incelendiğinde İznik Devleti İmparatoru II. Thedoros, kentte daha önceden var olan Aziz Martin Tryphonos Kilisesi'nin yeniden inşa edilmesini emretmiştir. Bu kilise de aslında yeniden inşa edilen kilisedir. Kalıntıların arasında görülen mozaik parçaları da aslında bize, bu yapının mozaiklerle süslü olduğunu kanıtlamaktadır.

12- Kilisenin sağ tarafında adı bilinmeyen kalıntı

Bu kalıntı halindeki yapının tam olarak ne olduğu bilinmese de kiliseye ait bir yapı olabileceği ihtimali oldukça yüksek görünüyor.

13- Nikaia Eski Su Kemeri

İznik'in antik dönemdeki ismi olarak bilinen Nikaia, bu bölgedeki su kemerine de verilmiş. Kentin su ihtiyacının karşılanması için Roma İmparatorluğu tarafından inşa edilmiş olan bu su kemeri, uzun yıllar aktif olarak kullanılmış. Yapı hala eski canlılığını ve sağlamlığını koruması nedeniyle benim gibi birçok insanın fazlasıyla ilgisini çekmeyi başarıyor. Özellikle bölgedeki birçok eski yapının harabe haline gelmesine rağmen bu su kemerlerinin hala ayakta oluşu gerçekten büyük bir mimari başarı olarak değerlendirilebilir. Osmanlı İmparatorluğu da, İznik'i fethettikten sonra bu su kemerlerini aktif olarak kullanmış ve şehrin dört bir yanına bu su kemeri sayesinde su dağıtabilmiş.

14- Abdulvahap Camii Türbesi

Cami ve türbeye ismi verilen Abdulvahap Gazi, Emeviler döneminde yaşamış olan bir asker. İznik fethi sırasında şehit olan bu askerin adı bu camiye verilmiş ve ayrıca mezarı da burada yer alıyor. Oldukça minimalist bir biçimde inşa edilmiş olan bu yapı, tepe bir noktada bulunmakta ve İznik manzarasını görmektedir.

15- Çandarlı Halil Hayrettin Paşa Türbesi

Lefke Kapısı çıkışında yer alan mezarlıkta bulunan türbenin, Çandarlı Halil Hayrettin Paşa'nın ölümünden sonra yaptırıldığı bilinmekle beraber yaptıranın, bugün aynı türbede yatmakta olan oğlu Çandarlı Ali Paşa olduğu söylenmektedir. Halil Hayreddin Paşa'nın mezarının bulunduğu doğudaki mekân kare planlı olarak tasarlanmıştır. Türbenin kuzey bölümünde Halil Hayreddin Paşa ile oğlu Ali Paşa'nınkinden başka kime ait olduğu bilinmeyen diğerlerinden küçük bir lahit daha bulunmaktadır.

16- İsmi bilinmeyen yer altı mezarı

Abdulvahap Camii'den aşağı doğru inen yolda gördüğümüz bu yer altı mezarı hakkında herhangi bir bilgi bulunmuyor. Hangi dönemden kaldığı ve kime ait olduğu bilinmeyen bu mezarın Roma kalıntısı olduğunu düşünmekteyim. Osmanlı'da bu ve benzeri yapılara rastlanmaması ve bölgede Roma dönemine ait birçok kalıntının bulunması bu ihtimali elbette ki güçlendiriyor. Bu mezarı biz yürürken bile görmüşken kimsenin burada herhangi bir araştırma yapmayıp, böylece yol kenarında sahipsiz kalmasına göz yumulması da üzücü bir durum açıkçası.

17- Berber Kaya Mezarı

Berber Kaya Anıt Mezarı, aslında bir bütünlüğe sahip olmamakla beraber 17 bilinen parça olarak etrafa yayılmış bir halde görülmektedir. Bu mezar, Lefke Kapı ve Abdulvahap Cami'ye giden yolun üzerinde yer alıyor. Bölgede zaten hemen her yapı birbirine bitişik ya da oldukça yakın bir konumda yer alıyor. Tek bir kaya kütlesinin yontulması sonucu yapılan bu kaya mezarın yapısal olarak gri kalker olduğu biliniyor. Aynı zamanda bu eser, İznik'te Helenistik çağa ait olan tek eser olma özelliğine de sahip. Bu anıt mezar, oğlundan kaçarak Nikaia'ya sığınan fakat yakalanarak öldürülen Bithynia Kralı II. Prusias'a ait olduğu bilinmektedir.

Etrafa dağılmış halde olan parçaların üzerinde çeşitli motifler ve İbranice ve Yunanca yazıtlar yer alıyor. Bir anıt mezarın tamamen restore edilmesi beklenmese bile en azından buradaki parçaların bir araya toplanıp daha düzenli bir biçimde ziyaretçilere sunulması ve koruma altına alınması daha sağlıklı olabilirdi diye düşünüyorum.

18- Lefke Kapı

İstanbul Kapısı'na bir hayli benzer olan Lefke Kapısı, kentin doğusunda yer alıyor. Her iki kapının da tam olarak hangi tarihlerde inşa edildiği bilinmiyor fakat iki kapının da aynı tarihlerde yapılmış olasılığı oldukça yüksek. Tahminimce ilk inşa edildiği zamanlarda bu kapı avluya açılırken zamanla avlu yok olmuş ve koridor haline gelmiş. Kapıda dikkat çekici bir ayrıntı olarak, üst bölümünde yer alan ve üzerinde birden fazla insan figürü bulunan frizi görmek mümkün. Ayrıca üzerinde de yazıları okunabilmekte olan lahitler de mevcut.

19- İznik Müzesi / Nilüfer Hatun İmareti

Her ne kadar iki ayrı yer gibi algılansa da en baştan belirteyim, İznik Müzesi ve Nilüfer Hatun İmareti aynı yer. Farklı isimlendirmeler sonucu oluşabilecek kafa karışıklığına karşın bu bilgiyi vermek yerinde olacaktı diye düşündüm. Bu ufak notun ardından gelelim İznik Müzesi'ne…

İznik Müzesi, Sultan I. Murat'ın annesi olan Nilüfer Hatun anısına 1388'de imarethane olarak inşa edilmiş. Cumhuriyet döneminde depo olarak kullanılan bu bina restore edilerek 1960 yılında müze haline getirilerek ziyarete açılmış.

Bu müzenin en önemli özelliği, 17. Yüzyıl Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biri olması. "T" planı adı verilen mimari plan türü de Osmanlı döneminde ilk kez bu binada görülüyor. Binanın giriş kapısı tonoz kemerlerden oluşuyor ve kapının girişinde bir de kitabe yer alıyor. Taş ve tuğla işlemeciliğinde daha çok Bizans'a özgü dokunuşlar göze çarpıyor.

İznik Müzesi olarak ziyarete açılan bu imarethanede, İznik bölgesindeki kazılardan çıkarılan ya da toplanan Prehistorik dönemden ve Osmanlı dönemine kadar olan kalıntılar ve eserler de sergileniyor.

20- Yeşil Camii

Yeşil Cami de aslında bu alanda Osmanlı mimarisinin ilk örnekleri arasında sayılıyor. Sadrazam Çandarlı Halil Paşa tarafından yaptırılan Yeşil Cami'nin inşası, henüz yapı bitmeden sadrazamın vefatı sonucunda oğlu Çandarlı Ali Paşa tarafından tamamlanıyor.

21- Şeyh Kubbettin Camii ve Türbesi

Bölgede birçok tarihi mekânın birbirine oldukça yakın olduğundan yer yer bahsetmiştim. Burada da İznik Müzesi ve Yeşil Cami'nin karşılıklı olarak Şeyh Kubbettin Cami ile bir arada olduğunu söyleyebilirim. İznik'te birçok yapı hakkında kesin bilgiye ulaşılamıyor. Bu caminin de kim tarafından inşa ettirildiği hakkında kesin bir bilgi bulunmuyor. Fakat öne sürülen bilgilere göre cami 1496 yılında Camin İbrahim Paşa tarafından yaptırılırken, türbe de Halil Paşa tarafından yaptırılmıştır. Burada, Mehmet Muhittin'in mezarı bulunmakta olup babası Şeyh Kutbuddin-i İzniki olan bu şahsın ne yazık ki doğum yeri ve tarihine dair bilgilere de ulaşılamamaktadır.

22- Süleyman Paşa Medresesi

Süleyman Paşa Medresesi, İznik merkezde yer alıyor. Bu medrese, Rumeli Fatihi adıyla da bilinen ve Orhan Gazi'nin oğlu olan Şehzade Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Hangi tarihte yapılmış olduğu ise kesin olarak belli değildir. Bu medresede, bir derslik ve on bir adet de öğrenci hücresi yer almakta. Sütunları granit ve mermerden yapılmış olan medresenin revak duvarları ise almaşık tekniğiyle, bir sıra taş ve üç sıra tuğla olarak inşa edilmiş. Aslına uygun olarak onarılan Süleyman Paşa Medresesi, günümüzde el sanatlarına özel bir ticaret alanı olarak işlev görmektedir.

23- İznik Çini Fırınları Kazı Alanı

Bu bölgede çalışmalar ilk olarak 1960'lı yıllardan başlamış olmasına karşın yaşanan teknik birtakım sıkıntılar nedeniyle uzun süre ara verilmiş ve sonrasında tekrar devam etmiştir. Şu ana kadar gerçekleştirilen kazılarda dört fırın kalıntısı ortaya çıkarılmış ve insitu olarak korunmuştur. Çalışmalar tamamen sona erdiğinde bu bölgenin bir açık hava müzesi haline getirilmesi planlanmaktadır.

24- II. Murat Hamamı

Hacı Hamza Hamamı ya da Belediye Hamamı olarak da bilinen II. Murat Hamamının kim tarafından ve hangi yılda inşa ettirildiği bilinmemektedir. Fakat yapılan tahminler, 15. Yüzyıl sonu ile 16. Yüzyıl başlarında yapıldığı üzerinedir. Hamam, kadınlar bölümü ve erkekler bölümü olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu hamam günümüzde aktif olarak kullanılmaya devam etmektedir.

25- Mahmut Çelebi Camii

Mahmut Çelebi Camii, II. Murat döneminde Mahmut Çelebi tarafından 1422 – 1423 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Osmanlı döneminin bu bölgedeki son camisi olma özelliğini taşımaktadır. Sekizgen yapılı bir kubbeye sahip olan bu cami, kare planlı olarak inşa edilmiştir. Kapı Kemeri üzerinde yer alan yazıtta "Bu mescidi, emirliğin göz bebeği ve vezirlik ağacının meyvesi, hayırlı işler ve iyilikler sahibi, sofralar ve sevindirici işler sahibi, büyük ve ulu vezir, merhum, said, mağfur ve şehit İbrahim Paşa, Allah yattığı yeri nurlandırsın, oğlu Mahmut Çelebi, hayırlı işleri devamlı ve devleti yüce olsun." yazmaktadır.

26- Ayasofya Camii

Ayasofya Cami, yalnızca Türkiye tarihi için değil dünya tarihi için de önemli bir yapıdır. Bu yapı, ilk olarak Romalıların inşa ettiği Gymnasium üzerine Bizanslılar tarafından bazilika olarak inşa edilmiştir. İznik fethi sonrasında 1331 yılında Orhan Gazi tarafından camiye dönüştürülen yapı, Kanuni Sultan Döneminde Mimar Sinan tarafından yenilenmiştir. Yapının içerisinde yer alan bir mezar odasının duvarında ise Hz. İsa freski bulunur. Üç farklı döneme ev sahipliği yapan bu yapı, her dönemde farklı amaçlarla kullanılmış ve onarımları da bu amaçlar doğrultusunda gerçekleştirilmiştir.

27- İznik Saat Kulesi

İznik Saat Kulesi, merkez dört yol mevkiinde bulunuyor. İlçenin yeni simgesi olarak düşünülen bu çinili saat kulesi, 4 farklı medeniyeti temsil ediyormuş. Bana kalırsa gerçekten estetik bir görünüme sahip.

28- Sultan Hamamı / I. Murat Hamamı

Bu hamamın en ilgi çekici özelliği ne biliyor musunuz? Hamamın girişinden Çini Müzesine giriş yapabiliyor olmanız. Çini Müzesinden bir sonraki maddelerde bahsedeceğim fakat yapının bütünüyle ilgi çekici olduğunu şimdiden belirtmek istedim. İlk bakışta biraz kafa karıştırıcı gibi gelen bu Hamama dair bütün soru işaretlerine hemen bir açıklık getiriyorum. I. Murat Hamamı'nın adı eskiden Sultan Hamamı olarak biliniyormuş. Bu nedenle bazı kaynaklarda hala bu adla bilinmektedir. Ayrıca Etnografya Müzesi ve Roma Yolu da bu hamamın içerisinde yer alıyor. Şahsen bizim favori tarihi mekânımız burası oldu.

29- Roma Yolu

Roma Yolu aslında çok kısa bir zamana kadar varlığını bize göstermemişti. 2006 yılında I. Murat Hamamı kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkarılmış olan bu kalıntıların M.S. 1. ve 2. Yüzyıllara ait olduğu düşünülmekte. Modern bir yapıda restore edilen bu yol çok ihtişamlı görünmüyor fakat tarihi bir önemi olması nedeniyle biz de onu saygıyla ve sevgiyle yürüdük.

30- Çini Müzesi

Çini Müzesi, I. Murat Hamamı içerisinde yer alıyor. İçerisinde birbirinden farklı döneme ait çinili yapıların bulunduğu bu müze gerçekten fazlasıyla ilgi çekici. Bursa'nın çinisiyle ünlü olması nedeniyle bu müzenin kesinlikle ziyaret edilmesi gerekir.

31- Etnografya Müzesi

Etnografya Müzesi de I. Murat Hamamı'nın içinde yer alan müzelerden bir diğeri. İç içe geçmiş yapılar gibi görünen bu müzeleri tek tek gezip bitirdiğinizde adeta bir tarih yolculuğuna çıkmış gibi hissetmeniz oldukça doğal. Şahsen ben bir arada bulunan bu farklı yapıları çok sevdim.

32- İsmail Bey Hamamı

Yaptıranı ve yapılış tarihi kesin olarak bilinmeyen İsmail Bey Hamamı, mimari yapısı nedeniyle Türkiye mimarisi açısından önem arz etmektedir. Yapıldığı dönem hakkında ise Osmanlı dönemi ve Selçuklu dönemi olmak üzere iki farklı tez yürütülmekte olup Osmanlı dönemine ait olduğuna dair savlar daha geçerli görülmektedir. Hamamın çatısı günümüzde koruma amaçlı, çelik çatıyla kaplanmıştır.

33- Eşrefzade Camii

Eşrefzade Camii, Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından tahrip edildiği için 1950 yılında benzer boyutlarda yeniden inşa edilmiştir. Kim tarafından yaptırıldığı bilinmese de II. Bayezit'in oğlu Şehinşah'ın eşi Mükrime Hatun tarafından 1518'de yaptırıldığı düşünülmektedir.

34- Hacı Özbek Camii

Çarşı Mescidi adıyla da anılan Hacı Özbek Camii, en eski Osmanlı yapılarından biridir. Hacı Özbek bin Muhammed tarafından, 1333 – 1334 yılları arasında inşa edilmiştir. Taş arasında tuğla hatıllar kullanılarak duvarları örülen bu yapı, kare planlı olarak yapılmıştır. Yine kitabesi bulunan en eski camilerden biri olma özelliğini de taşımaktadır. Bu caminin aslında Bizans döneminden kalma bir kilise olduğu iddiaları ise İznik Rumlarınca uydurulmuş bir söylentiden ibarettir.

35- İstanbul Kapı

İstanbul Kapı'nın adı, İstanbul yolu üzerinde olmasından gelmektedir. Kentin kuzey girişinde yer alan bu yapının birbirinden farklı dönemleri de bulunmaktadır. Savunma yapısından ziyade kentin saygınlığının simgesi olan bir "Onur Takı" niteliği taşımaktadır. Mimari yapısı Lefke Kapıyla benzerlik göstermektedir. M.S. 1. Yüzyılda Bithynia Eyaleti valisi M. Plancius Varus tarafından inşa edildiği bilinmektedir. M.S. gerçekleşen bir depremde yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olan yapı, dönemin İmparatorunun da destekleriyle yeniden ayağa kaldırılmıştır.

36- İznik Gölü Manzarası

Marmara Bölgesinin en büyük gölü olan ve Türkiye'de de beşinci sırada yerini alan İznik Gölü, tektonik yapılı bir tatlı su gölü. Çevresi de kendi kadar doğal olan bu gölün manzarası hafif puslu fakat oldukça estetik bir görünüme sahip.

37- Dikilitaş

İznik'te bulunan bu dikilitaş, Roma dönemine ait bir eserdir. Nişantaşı ya da Beştaş isimleriyle de anılan bu dikilitaş, M.S. 1. Yüzyılda C. Cassius Philiscus anısına dikilmiştir. Dikdörtgen prizma şeklinde olan kaidenin üzerinde üçgen prizmaya benzer beş taş bulunur. 12 metre yüksekliğinde olan bu dikilitaşın üzerinde Yunanca yazılı bir kitabe de yer almaktadır. Günümüze ulaşmamış olan altıncı taşın üzerinde ise zafer tanrıçası Nike ya da kartal heykeli olduğu düşünülmektedir.

38- Keramet Ilıcası

Ilıcaya da ismini veren Keramet Köyü'nde yer alan Keramet Ilıcası, İznik'in görülmeye değer doğal güzellikleri arasında yer almakta. Sularının sağlık açısından oldukça faydalı olduğu biliniyor. Bu nedenle de birçok ziyaretçiyi kendisine çekiyor. Doğal bir havuz görüntüsüne sahip yapısı gerçekten estetik olarak çok çekici duruyor. Tabi insanlar içindeyken doğal güzelliğini uzun süre izleyemiyorsunuz fakat yine de havası kesinlikle muhteşem. Ayrıca birçok farklı noktada piknik alanları bulunması, buranın insanlar tarafından dinlenerek eğlenebilecekleri, güzel vakit geçirebilecekleri bir yer olarak da tercih edilmesine neden oluyor.

Sanıyorum ki bütün bu anlattıklarımdan sonra yazının başlangıcında söylediklerim sizin için daha anlamlı bir hale geldi. Ben gezerken yer yer çok güldüm, yer yer şaşırdım ve çokça da üzüldüm açıkçası. Yalnızca Osmanlı için değil birçok imparatorluk ve dönem için bu kadar önemli olan bir kentte bu yapıların kaderine terk edilmiş olması beni üzdü ve biraz da kızdırdı. Belki kendilerince müdahale etmemelerinin gerekli ve geçerli açıklaması vardır. Fakat ben ne olursa olsun en azından daha kapsamlı çalışmalarla bu tarihi kalıntıların ve bölgelerin bizlere daha özenli bir biçimde sunulması taraftarıyım. Umarım tarihe sahip çıkmamız gerektiği bilinci herkes tarafından oluşur diyor ve sizlere bu kez de İznik'ten veda ediyorum.

Yazarın Tüm Yazıları

title