Son bir ayda yaşanan gelişmeler aslında geleceğin bize ne kadar hızlı yaklaştığını bir kez daha gösterdi. Sosyal medya artık yalnızca fotoğraf paylaşmak ya da birkaç dakikalık video izlemekten ibaret değil. Yapay zeka her geçen gün bu dünyanın daha görünmez ama daha güçlü bir oyuncusu haline geliyor.
Meta'nın tanıttığı Vibes adlı yeni akış mesela. Kısa videoları TikTok benzeri bir hızda sunuyor ama arkasında yapay zekanın kişiselleştirdiği bir düzen var. Yani aslında biz ne izlemek istiyoruz diye sormuyor bize neyi izletmek isterim diye karar veriyor. Bu da izleyiciyi büyülerken içerik üreticisinin oyun alanını değiştiriyor.
Bir başka tartışma konusu ise AI videoları. OpenAI'nin Sora'sı ve benzeri projeler sayesinde insanlar sesiyle yüzüyle bambaşka senaryolarda yer alabiliyor. Kimi için bu yaratıcılığın doruğu kimi için ise kimliğin kaybolması. Telif hakkı, özgünlük, emek kavramları yeniden masaya yatırılıyor.
Tam bu sırada sosyal medyada dolaşan AI Friend isimli kolye ise bambaşka bir kapı araladı. "Dijital dost" olarak tanıtılan bu cihaz kullanıcıyla sohbet ediyor, duygularına cevap veriyor ama insanlar şunu sorguluyor: Gerçekten dost olabilir mi yoksa sadece kodlardan ibaret bir yanılsama mı. İnsan ile makine arasındaki çizgi her geçen gün daha da bulanıklaşıyor.
Dünya ise bu değişime farklı tepkiler veriyor. Avustralya'nın 16 yaş altına sosyal medya yasağı buna en net örnek. Kimi "çocukları korumak" için doğru adım diyor, kimi "özgürlüğe müdahale" olarak görüyor. Ama ortada net bir gerçek var: Sosyal medya artık bir oyun alanı değil hayatın tam ortasında duran dev bir sahne.
Ve politik tarafta da hareket var. YouTube'un Trump davasında ödediği milyonlarca dolar meselenin sadece içerik değil aynı zamanda güç ve ifade özgürlüğü savaşı olduğunu gösteriyor. Platformlar artık yalnızca teknoloji şirketi değil siyasetin de aktörleri.
Bütün bu başlıkları yan yana koyduğumuzda aslında ortak bir fotoğraf çıkıyor. Yapay zeka hızla günlük hayatın içine giriyor sosyal medya ise hem bu dönüşümün vitrinini oluşturuyor hem de tartışmaların merkezini. Kimin sesini duyduğumuz kimin görünmez kılındığı hangi içeriğin öne çıktığı artık sadece algoritmaların değil global politikaların da konusu.
Ve biz izleyiciler ya da içerik üreticiler aslında aynı sorunun etrafında dolaşıyoruz. Bu devasa akışta kendi sesimizi kaybetmeden var olabilecek miyiz yoksa yapay zekanın sunduğu yeni gerçeklik bizim için tek gerçek haline mi gelecek.
