Okan Geçgel

Soykırım kadrosu hesap vermeli

23.09.2025 20:03
Haber Detay Image

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu her yıl olduğu gibi bu yıl da ABD'nin New York kentindeki dev binasında toplandı. Kâğıt üzerinde bu buluşmalar, "Dünya barışı için liderlerin bir araya geldiği" tarihi anlar olarak lanse edilir. Her yıl televizyon ekranlarında görkemli açılış törenleri yapılır, kürsüye çıkan liderler dünyaya mesajlar verir, diplomasi sahnesi süslenir. Ancak gerçeklere bakıldığında, bu sahneler çoğu kez bir tiyatrodan öteye geçmez. Çünkü asıl mesele barışı sağlamak değil, güç dengelerini korumak, çıkar ilişkilerini sürdürmek ve küresel düzeni yönetenlerin elini kuvvetlendirmektir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu yıl yaptığı konuşmada bu gerçeğin altını bir kez daha kalın çizgilerle çizdi. Erdoğan, "Gazze'de yaşananlar toplu bir kıyım politikasıdır" diyerek açıkça İsrail'in soykırım işlediğini söyledi. Gazze'de ölenlerin 20 binden fazlasının çocuk olduğunu vurguladı ve dünyayı duyarlı olmaya çağırdı. Erdoğan'ın bu çıkışı, yalnızca bir politik söylem değil, aynı zamanda tarihe not düşen bir haykırıştı. Çünkü gözlerimizin önünde, modern çağın en büyük insanlık suçlarından biri işleniyor: Filistin halkı sistematik olarak yok edilmeye çalışılıyor.

Peki, böylesi bir vahşet karşısında Birleşmiş Milletler ne yapıyor? Koca binada toplanan dünya liderleri hangi sonuçlara imza atıyor? Sözde amaç, savaşları durdurmak, barışı tesis etmek, insanlık suçlarını engellemek. Ama pratikte görüyoruz ki BM, Filistin'deki soykırım karşısında tamamen işlevsiz bir kurum hâline gelmiş durumda.

Birleşmiş Milletler'in Çelişkili Misyonu

Birleşmiş Milletler, 1945 yılında İkinci Dünya Savaşı'nın ardından kurulduğunda büyük umutlar barındırıyordu. İnsanlık, iki büyük savaşın yıkıcı sonuçlarını yaşamış, milyonlarca insan ölmüş, şehirler haritadan silinmişti. "Bir daha asla" denilerek kurulan BM, kağıt üzerinde barışın ve adaletin sembolü olacaktı.

BM'nin kuruluş amaçları arasında şunlar yer alıyordu:

  • • Uluslararası barışı ve güvenliği korumak,
  • • Devletler arasında dostane ilişkiler geliştirmek,
  • • Uluslararası işbirliğini teşvik etmek,
  • • İnsan haklarını korumak ve yaymak.

Ancak 79 yıllık tecrübeye baktığımızda görüyoruz ki bu amaçların çoğu kâğıt üzerinde kaldı. BM, güçlü devletlerin çıkarlarıyla çelişen hiçbir noktada etkin rol oynayamadı. Özellikle veto hakkına sahip beş daimi üyenin (ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere) çıkarları söz konusu olduğunda BM tamamen kilitlendi.

Bugün Filistin'de yaşanan dram da bunun en somut örneği. İsrail, Gazze'de sistematik bombardımanlarla kadın, çocuk, yaşlı demeden insanları öldürüyor. Elektrik, su, gıda gibi en temel ihtiyaçlara erişim engelleniyor. Hastaneler vuruluyor, mülteci kampları yerle bir ediliyor. Açıkça "soykırım" tanımına giren bu eylemler karşısında BM'nin yapabildiği tek şey kınama açıklamaları ve sonuçsuz raporlar. Çünkü ABD'nin vetosu masaya geldiğinde her şey tıkanıyor.

Soykırımın Çocuk Yüzü

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasında altını çizdiği en önemli noktalardan biri, Gazze'de ölenlerin 20 binden fazlasının çocuk olmasıydı. Düşünün, 20 binden fazla çocuk… Bu, sadece bir istatistik değil; arkalarında anneleri, babaları, umutları, hayalleri olan gerçek hayatlar.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) bile bu tablo karşısında çaresiz kaldığını açıkladı. Ancak çaresizlik, mazur görülecek bir durum değil. Çünkü dünyayı yönetme iddiasındaki kurumların görevi çaresiz kalmak değil, çözüm üretmek. Eğer çocukların öldüğü bir savaş karşısında sesiniz sadece "üzüntü bildirisi" olmaktan öteye geçmiyorsa, o zaman varlığınızın da bir anlamı kalmıyor.

Bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor: "Birleşmiş Milletler gerçekten çocukların kanını durdurmak için mi var, yoksa güç sahiplerinin kirli politikalarını meşrulaştırmak için mi?"

Çıkar İlişkileri ve Silah Ticareti

Birleşmiş Milletler'in işlevsizliğinin arkasında yalnızca bürokratik hantallık yok. En büyük sebep, küresel çıkar ilişkileri. Özellikle silah ticareti bu konuda kilit rol oynuyor. İsrail, dünyanın en büyük silah ithalatçılarından biri. ABD başta olmak üzere birçok Batılı ülke, İsrail'e milyarlarca dolarlık silah satışı yapıyor. Bu ticaret sadece ekonomik kazanç değil, aynı zamanda jeopolitik çıkarlarla da bağlantılı.

Ortadoğu'da istikrarsızlık sürdükçe, savaşlar devam ettikçe, silah sanayisi kazanmaya devam ediyor. Yani masum insanların ölümü, bazı devletlerin kasalarını dolduruyor. Böyle bir düzende barışın sağlanmasını beklemek safdillik olur.

Dünya Liderlerinin İkiyüzlülüğü

Her yıl BM Genel Kurulu'nda kürsüye çıkan liderler, "barış, insan hakları, özgürlük" gibi kavramları ağızlarından düşürmez. Ancak iş uygulamaya geldiğinde çoğu sessiz kalır. Avrupa Birliği ülkeleri, insan hakları konusunda dünyaya ders vermeye kalkar ama Filistin'deki soykırıma karşı net bir tavır almaz. Arap dünyası ise kendi iç hesapları ve çıkarları nedeniyle sessizliği tercih eder.

Bu ikiyüzlülük, Filistin halkının yalnız bırakılmasına yol açıyor. Sözde barış savunucusu ülkeler, iş kendi ekonomik ve siyasi çıkarlarına geldiğinde üç maymunu oynuyor.

Türkiye'nin Duruşu

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasının önemi burada ortaya çıkıyor. Türkiye, yıllardır Filistin davasının en güçlü savunucularından biri oldu. Erdoğan'ın BM kürsüsünde kullandığı net ifadeler, hem İsrail'in işlediği suçları hem de uluslararası sistemin çürümüşlüğünü gözler önüne serdi.

Türkiye'nin bu tavrı, sadece diplomatik bir söylem değil, aynı zamanda vicdani bir duruştur. Çünkü mesele artık sadece Filistin meselesi değil; mesele insanlığın geleceği.

Birleşmiş Milletler Reformu Şart

Bugün gelinen noktada BM'nin yapısının kökten değişmesi gerektiği açık. Veto sistemi kaldırılmadıkça, beş ülkenin çıkarları tüm insanlığın önünde engel olmaya devam edecek. BM, amacına uygun bir işlev görmek istiyorsa, gerçekten barışı tesis etmek istiyorsa, önce kendi içindeki adaletsizliği ortadan kaldırmak zorunda.

Aksi takdirde BM'nin varlığı yalnızca koca bir binadan ibaret kalacak. Dünyanın en görkemli yapılarından birinde her yıl yüzlerce lider toplanacak, yüzlerce konuşma yapılacak ama masum insanlar ölmeye devam edecek.

Sonuç: Soykırım Kadrosu Hesap Vermeli

Gazze'de işlenen soykırım, sadece İsrail'in değil, sessiz kalan tüm dünya liderlerinin sorumluluğudur. BM'nin işlevsizliği, ABD'nin körü körüne İsrail'i desteklemesi, Avrupa'nın ikiyüzlülüğü ve Arap dünyasının sessizliği, bu suçun ortaklarıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dediği gibi, İsrail yönetimi kontrolünü kaybetmiş ve artık açıkça soykırım yapmaktadır. Bütün dünya bunu görmek zorunda. Birleşmiş Milletler'in görevi de bu gerçeği görmezden gelmek değil, sorumluluğunu yerine getirmektir. Aksi hâlde BM'nin hiçbir anlamı kalmayacaktır.

Bugün insanlık tarihi bir sınavdan geçiyor. Bu sınavda ya çocukların kanı üzerinden çıkar hesapları yapanlara göz yumulacak ya da insanlık onurunu korumak için adaletin yanında durulacak.

Unutmayalım ki, tarihin kara sayfalarına adını yazdıran soykırımlar sadece katillerin değil, sessiz kalanların da suçudur. Bugün Gazze'de işlenen soykırımın hesabı sorulmazsa, yarın başka coğrafyalarda aynı acılar yaşanacaktır.

Soykırım kadrosu er ya da geç hesap verecek. Çünkü hiçbir zulüm sonsuza kadar sürmez, hiçbir karanlık ışığın doğuşunu engelleyemez.

Kalın Sağlıcakla…

Yazarın Tüm Yazıları

title