Okan Geçgel

Sokak romantizmi üzerinden siyaset yapılması, toplumsal barışı zehirler

06.11.2025 09:45
Haber Detay Image

Türk siyasetinin gündemi her zamanki gibi sıcak, tartışmalar hararetli, sözler ise çoğu zaman sorumluluk duygusundan uzak. Son dönemde yine CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in beyanları üzerinden tartışılan bir konu var ki, gerçeklikten kopukluğun nasıl bir siyasi alışkanlığa dönüştüğünü gözler önüne seriyor. Özel, Ekrem İmamoğlu gibi bir milliyetçinin, bir vatanseverin casuslukla itham edilerek tutuklandığını iddia ediyor. Bu sözleri okuduğumda gerçekten ne diyeceğimi bilemedim. Çünkü kamuoyunun gözü önünde cereyan eden bir süreci, sanki bambaşka bir hikâyeymiş gibi anlatmak, en hafif tabirle siyasi manipülasyondur.

İmamoğlu'nun tutuklanması, ilk etapta casusluk suçlamasıyla olmadı. Rüşvet, yolsuzluk iddiaları ve benzeri suçlamalar nedeniyle başlayan hukuki süreç, daha sonra genişledi ve dosyaya casusluk iddiaları da eklendi. Bu çok açık bir gerçektir. Mahkeme kayıtları ortadadır, avukatların açıklamaları kamuya açıktır, iddianame haberleştirilmiştir. Dolayısıyla "casuslukla tutuklandı" söylemi, hem zaman akışını çarpıtmakta hem de toplumsal algıyı bilinçli şekilde yönlendirmektedir. Ancak Özgür Özel'in üslubunu tanıyanlar için bu durum pek de şaşırtıcı değildir. Çünkü Özel, provokasyonu siyaset zanneden, gerilimi ise muhalefet etme şekli olarak benimseyen bir çizgide yürümektedir.

Bu tarz çıkışların en tehlikeli yanı, halkın duygularını harekete geçirecek şekilde kurgulanmasıdır. Gerçeklik deforme edilir, dramatize edilir, sonra da "halk iradesi" söylemi üzerinden sokaklar işaret edilir. Nitekim geçmişte benzer ifadelerini de gördük. "Milleti sokağa dökmek" konusunda bir refleks oluşturan her siyasi dil, demokrasinin sorumluluk mekanizmasına darbe vurur. Türkiye'de muhalefetin temel görevi, hukuksuzluğu belgelemek ve hukuk zemininde mücadele etmektir. Ancak sokak romantizmi üzerinden siyaset yapılması, toplumsal barışı zehirler. Özel'in bunu sürekli bir tehdit dili olarak kullanması da maalesef siyasetin yüz karası olarak tarihe geçecek niteliktedir.

Siyaset kurumu temiz bir dile, tutarlı bir söyleme ve sorumlu bir üsluba ihtiyaç duyar. Bugün Türkiye'de toplum, kavga görmekten yorulmuş, gerginlikten bıkmış bir hâlde. Böyle bir ortamda ana muhalefet liderinin görevi, yangına körükle gitmek değil, aklıselim bir liderlikle çözüm üretmektir. Fakat görüyoruz ki Özgür Özel'in söylemleri, ülkeyi germe potansiyeli taşıyan, "tehlikeli cesaret" içeren açıklamalardan ibaret kalıyor. İşin daha da üzücü yanı, bu sözleri destekleyen kitlelerin sorgulamadan bu söylemi kabulleniyor oluşu. Gerçekler, duygulara kurban ediliyor; belgeler, hamasete yeniliyor.

Yalanların sonu gelmez; doğrusu söylenmedikçe, empirizm yerine propaganda konuldukça siyaset yara alır. Bugün yaşadığımız tam da budur. Demokratik sistemin sağlıklı işlemesi için hem iktidarın basireti hem muhalefetin feraseti gereklidir. Fakat muhalefet kendine düşen görevi, popülist sloganlarla değil, yapıcı eleştirilerle yapmalıdır. Bir siyasi figürü "vatansever" ilan ederek onu her suçlamadan muaf kılmak, modern demokrasilerde kabul gören bir yaklaşım değildir. Bir siyasetçinin vatansever olup olmadığını mahkeme değil, millet belirler; ancak suç isnatlarını inceleyen de yargıdır. Bu kadar basit.

Bu nedenle Özgür Özel'in açıklamaları, toplumsal sorumluluğu göz ardı eden, manipülasyon dozu yüksek ve gerçekleri bükmek üzerine kurulu bir siyasi stratejinin ürünüdür. Türkiye, daha aklıselim bir siyasi dile ihtiyaç duyuyor. Sokakları işaret eden değil, hukukun üstünlüğünü işaret eden; yalanlarla kurgulanmış algılar yerine doğrularla örülü söylemler geliştiren bir muhalefet anlayışı bu ülkeye çok şey kazandırır. Bugün geldiğimiz noktada, siyasetçilerimizin sorumluluk bilinciyle hareket etmesini beklemek en doğal hakkımızdır. Yalanın tekrarı gerçek kılmaz; algı operasyonları adaleti gölgelemez; tehdit dili demokrasi üretmez. Eğer hakikat çarpıtılmaya devam ederse, toplum kutuplaşır, adalet sistemi yıpranır, siyaset kurumuna olan güven erir.

Sonuç olarak, Türkiye'nin artık gerginlikten beslenen söylemlere değil, hukuka dayanan, sorumluluk bilinci taşıyan bir siyasi dile ihtiyacı vardır. Sokak çağrılarıyla, algı operasyonlarıyla, duyguları kaşıyan ifadelerle yol alınamaz. Bu ülkenin gerçekleri, sosyal medya romantizmiyle değil, somut hukuk süreçleriyle çözülebilir. Sokak romantizmi üzerinden siyaset yapılması, toplumsal barışı zehirler; kutuplaşmayı keskinleştirir, birlik duygusunu örseler. Oysa demokrasiler, en çok da sağduyuya ihtiyaç duyar. Bugün siyasi sorumluluk, toplumu provoke etmek değil, itidal çağrısı yapmaktır. Çünkü bu ülke, kavga dilini çok denedi; artık huzur diline muhtaç. Bu hakikati göremeyen her siyasetçi, tarihin yanlış sayfasına not düşülmeye mahkûmdur.

Kalın Sağlıcakla…

Yazarın Tüm Yazıları

title