Okan Geçgel

Makamı ve devleti yok sayan CHP’nin bitmeyen krizi

28.09.2025 00:49
Haber Detay Image

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) 1 Ekim'de açılış töreni yaklaşırken, siyasetin gündemine damga vuran bir tartışma yeniden alevlendi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açılış konuşması yapacak olmasını gerekçe göstererek meclis açılışına katılmama kararı aldı. Türkiye'de demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçmesi gereken bu karar, aslında CHP'nin yıllardır sergilediği devlet ve makam tanımaz tavrının yeni bir tezahürüydü.

Bu karar, sadece Cumhurbaşkanı'na değil, aynı zamanda milletin oylarıyla seçilmiş en yüksek makama ve TBMM'nin saygınlığına da gölge düşürdü. Çünkü unutulmamalı ki Cumhurbaşkanlığı makamı, bir partinin veya kişinin değil, doğrudan doğruya Türk milletinin iradesini temsil eder. CHP'nin bu tutumu, milletin iradesine duyulan saygısızlığın en somut göstergesi oldu.

Oysa siyaset kurumunun görevi; tartışmaları, anlaşmazlıkları ve farklılıkları Meclis çatısı altında, hukuk ve demokrasi zemininde çözmektir. Boykot ve kaçış politikası, siyaset değil, acziyettir. CHP'nin bu tavrı, bir kez daha bu partinin devleti, milleti ve demokratik gelenekleri önemsemediğini ortaya koydu.

CHP'nin Devlet Geleneğine Bakışı

Cumhuriyetin kurucu partisi olduğunu iddia eden CHP, aslında uzun yıllardır cumhuriyetin en temel değerlerinden uzaklaşmış durumda. Özellikle 1950 sonrası dönemde milletin oylarıyla iktidara gelemeyen CHP, sandıkla baş edemediği her dönemde ya vesayeti kutsamış ya da kurumları yıpratmayı tercih etmiştir.

Bugün de aynı zihniyetin devam ettiğini görüyoruz. Meclis açılışına katılmama kararı, CHP'nin demokrasi anlayışındaki eksikliğin tipik bir yansımasıdır. Çünkü Meclis, partilerin değil milletin evidir. Cumhurbaşkanı, halkın oylarıyla seçilmiş bir makamdır. Bu makama saygı göstermek, Cumhurbaşkanını sevip sevmek meselesi değil, milletin iradesine duyulan saygının gereğidir.

CHP, makamın ağırlığını değil, kendi küçük hesaplarını öncelemeyi alışkanlık haline getirmiştir. Milletin değerleriyle kavga eden, devletin temsil makamlarını yok sayan bu anlayış, ne yazık ki CHP'yi siyasette alternatif olmaktan her geçen gün uzaklaştırmaktadır.

CHP'de Bitmeyen Kriz: Kurultay Kavgaları

Son dönemde CHP'nin içine düştüğü kurultay tartışmaları da bu tabloyu daha net ortaya koymaktadır. Parti içi iktidar mücadelesi, adeta Türkiye'nin meselelerinin önüne geçmiştir. Yolsuzluk iddialarıyla gündeme gelen CHP'li belediyeler, liyakatsiz kadrolaşmalar, rant paylaşımı ve hizip savaşları, CHP'nin artık bir siyasi parti kimliğinden çok, kendi iç sorunlarına gömülmüş bir topluluk görüntüsü vermesine yol açmaktadır.

Kurultay süreçlerinde dönen kulisler, şaibeli delegasyon hesapları, seçim güvenliğini sürekli dile getiren bir partinin kendi içinde seçim güvenliğini sağlayamaması, CHP'nin halk nezdinde güven kaybını hızlandırmaktadır. Kendi iç işleyişinde dahi adalet ve şeffaflığı tesis edemeyen bir partinin ülke yönetiminde adalet ve şeffaflıktan bahsetmesi, sadece bir çelişki değil aynı zamanda büyük bir samimiyetsizliktir.

Belediyelerdeki Yolsuzluk Gölgesi

CHP'nin iktidar olduğu belediyelerde peş peşe ortaya çıkan yolsuzluk iddiaları da bu partinin demokrasi, hukuk ve şeffaflık konusundaki iddialarını yerle bir etmektedir. İhalelerdeki şaibeler, kamu kaynaklarının usulsüz kullanımı, akraba kayırmacılığı ve partizan kadrolaşmalar, halkın vergilerinin nasıl hoyratça harcandığını açıkça göstermektedir.

Bugün CHP'li belediyelerde gündeme gelen dosyalar, aslında CHP'nin ne kadar ikiyüzlü bir siyaset anlayışına sahip olduğunu ortaya koyuyor. Kendi belediyelerinde usulsüzlükler ayyuka çıkmışken, CHP'nin hala Cumhurbaşkanı'nı ve hükümeti hedef alması tam anlamıyla yüzsüzlüktür. Çünkü milletin gözü önünde yaşanan bu rezaletleri görmezden gelip, suçun adresini başkalarında aramak, ancak siyasi çaresizlikle açıklanabilir.

Yargının önüne taşınan dosyaları görmezden gelen CHP yöneticileri, adeta kendi belediyelerini korumak adına adalet mekanizmasını da baskı altına almaya çalışıyor. Hukukun üstünlüğünü dilinden düşürmeyen bu zihniyet, iş kendi yolsuzluklarına geldiğinde hukuku yok sayıyor.

Siyasi Etik ve Yüzsüzlük

Bugün CHP'nin en büyük açmazı, siyaseti bir ahlak zemininde değil, tamamen taktiksel hesaplarla yürütmesidir. Meclis açılışına katılmama kararı da bu ahlaki zafiyetin ürünüdür.

Bir siyasetçinin görevi, beğense de beğenmese de milletin iradesine saygı duymaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı eleştirmek, siyasetin doğasında vardır. Ancak Cumhurbaşkanlığı makamını yok saymak, Meclis açılışını protesto etmek, doğrudan milleti yok saymaktır.

CHP'nin bu tavrı, aslında kendi tabanına da güvenmediğinin bir göstergesidir. Çünkü sağlıklı bir muhalefet, fikirleriyle, projeleriyle ve çözümleriyle milletin karşısına çıkar. CHP ise sürekli olarak krizi, boykotu ve kaosu tercih etmektedir.

Bu yüzsüzlüğün en net örneği, yolsuzlukla suçlanan belediyeleri görmezden gelip, sanki tüm bu sorunların sorumlusu Cumhurbaşkanı Erdoğan'mış gibi davranmalarıdır. CHP, kendi günahlarını başkalarının üzerine yıkarak aklanacağını sanıyor. Ancak milletin feraseti, bu oyunu çoktan görmüştür.

CHP'nin Muhalefet Anlayışı

Sağlıklı bir demokraside muhalefet, iktidarın yanlışlarını ortaya koyar, eleştirir ve alternatif çözümler üretir. Ancak Türkiye'de CHP'nin yaptığı şey sadece kriz üretmek ve toplumsal kutuplaşmayı körüklemekten ibarettir.

Meclis açılışına katılmama kararı, aslında CHP'nin siyaset üretemediğinin de ilanıdır. Çünkü siyaset, sorunları mecliste tartışarak çözmeyi gerektirir. Kaçarak, boykot ederek veya protesto ederek değil. CHP'nin bu tavrı, kendi seçmenine de umut vermeyen, gelecek vizyonu olmayan bir anlayışın tezahürüdür.

Bu anlayış, Türkiye'ye fayda sağlamadığı gibi CHP'yi de eritmektir. Çünkü toplum artık çözüm üreten, alternatif ortaya koyan, millete dokunan siyaset istiyor. CHP ise hala eski alışkanlıklarla siyaset yaptığını sanıyor.

Sonuç: Krizden Beslenen Bir Siyaset

Bugün gelinen noktada CHP'nin tavrı, siyaseti krize mahkum eden bir anlayışı yansıtıyor. Meclis açılışına katılmama kararı, sadece Cumhurbaşkanı'na değil, millete de saygısızlıktır. Yolsuzluklarla boğuşan belediyeleri, şaibeli kurultayları ve tutarsız muhalefet anlayışıyla CHP, Türkiye'de değişimin değil, krizin sembolü haline gelmiştir.

Cumhurbaşkanlığı makamı bu milletin en yüksek iradesini temsil eder. O makama saygı duymak, milletin kendisine saygı duymaktır. CHP'nin yaptığı ise milletin iradesini yok saymaktır.

Türkiye'nin geleceği, krizden değil çözümden, kutuplaşmadan değil birlikten, yüzsüzlükten değil samimiyetten geçmektedir. CHP, bu gerçeği görmedikçe, sadece kendini değil, temsil iddiasında bulunduğu kesimleri de siyasi karanlığa mahkum edecektir.

Kalın Sağlıcakla…

Yazarın Tüm Yazıları

title