Okan Geçgel

Kapıya bırakılan paket ve görmediğimiz büyük operasyon

03.11.2025 10:43
Haber Detay Image

Bazı hikâyeler vardır; ilk duyulduğunda önemsiz bir ayrıntı gibi gelir, fakat sonrasında koca bir karanlığın anahtar deliğine dönüştüğünü fark edersiniz. Bugün size anlatacağım olay, işte tam da o nitelikte. Yerel seçim döneminde İstanbul'da yaşayan hamile kızım, bir gün telefonla arandı. Arayanlar kendilerini tanıtırken "Evdeyseniz, CHP'li Tuzla Belediye Başkanı adayı Eren Ali Bingöl'ün selamıyla size bir hediyemiz var," dediler. Ardından kapısına bebek malzemeleri bırakıldı: bez, mama, bakım ürünleri. Başta kulağa hoş gelen bir seçim jestiydi. Ama kızımın verdiği ilk tepki, bugün hâlâ kulaklarımda çınlıyor: "Benim hamile olduğumu nereden biliyorsunuz?"

İşte o sorunun cevabı, bugün Türkiye'de konuşulan dev bir siber casusluk iddiasının omurgasını oluşturuyor. Kızımın yaşadığı olay, benim zihnimde bir şüphe kıvılcımı çaktı ve zamanla bu şüphe büyüdü: Seçmenin özel bilgilerine ulaşmak, ona doğrudan kişisel ihtiyaç üzerinden temas etmek, hatta mahremiyetini okşayan jestlerle oy davranışını etkilemek… Bunlar sıradan siyasi manevralar değildir. Bunlar veri üzerinden davranış mühendisliğidir. Seçmen artık bir birey değil; analiz edilen, kategorize edilen, takip edilen bir dijital profildir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden milyonlarca seçmen bilgisinin yasa dışı şekilde yurtdışına aktarıldığına yönelik soruşturma, sadece bir skandal değildir. Bu, ülkenin damarlarından veri çekildiğinin resmî itirafıdır. Savcılığın "casusluk faaliyeti" nitelendirmesi, konunun ağırlığını bir kez daha tescillemiştir. İddialara göre CIA, MI6, Mossad gibi yabancı istihbarat servisleriyle bağlantılı isimler, yazılım ve cihaz satma bahanesiyle devletin mahremiyetine sızmaya çalışmış; güvenlik sistemleri, haberleşme ağları, kişisel kimlik havuzları hedef alınmıştır. Eğer müdahale edilmeseydi, Türkiye dijital esaret zincirinin ilk halkasını bile fark etmeden boynuna geçiriyor olacaktı.

Bugünün dünyasında veri, petrolün ta kendisidir. Hatta daha tehlikeli, daha kıymetli, daha yönlendiricidir. Veri; toplum psikolojisini, seçmen eğilimlerini, ekonomik hassasiyetleri okumayı sağlar. O veri cebinizde dolaşan otobüs kartınızın bakiyesinden çocuğunuzun doğum haftasına, hastane kayıtlarınızdan alışveriş sepetinizin içeriğine kadar her şeyi fısıldar. Böyle bir güç, yanlış ellerde demokrasinin altına konmuş dinamittir. "Seçmen özgür iradesiyle sandığa gider" cümlesi, ancak o seçmenin zihninin manipüle edilmediği koşulda anlamlıdır.

Emekli askeri uzmanlar, TÜBİTAK BİLGEM ve UEKAE'nin raporları sayesinde devlet aklının oyunu bozduğunu söylüyor. Peki ya fark edilmese? Peki ya kızım gibi yüz binlerce vatandaşın mahrem bilgisi, manipülasyon algoritmalarının lokmasına dönüşseydi? Biz bugün "iyi ki engellendi" diyebiliyorsak, bu Türk istihbarat refleksinin ayakta kaldığını gösterir. Fakat aynı zamanda bize başka bir şeyin altını çizer: Düşman artık sınırımızda değil; cebimizin içinde, telefonumuzun ekranında, belediye sistemlerinin bünyesinde, belediye uygulamalarının kod satırlarında.

İşin bir de siyasi yönüne bakalım. İstanbul'da son yıllarda kamuoyuna yansıyan yolsuzluk iddiaları, büyük para trafiği söylentileri, çeşitli yargısal süreçler ve seçim usulsüzlüğü tartışmaları hâlâ sıcaklığını koruyor. İlk seçimde ortaya atılan seçim hilesi iddiaları, iptal edilen seçimler, tekrar edilen sandık yarışları… Derken son yerel seçimlerde Ekrem İmamoğlu'nun büyük farkla kazanması. Bu farkın "algı mühendisliği," "veri temelli psikolojik yönlendirme," "kişisel profil temelli propaganda" ile beslenip beslenmediği soruları da ortada duruyor. Bu sorular, bir siyasi tercihe saldırmak için değil; seçmen iradesini korumak için sorulmak zorundadır. Çünkü demokraside şüphe bile başlı başına alarmdır.

Kızımın kapısına bırakılan paket, belki de algoritmanın en naif yüzüdür. Belki de dijital mühendisliğin insan yüzüne bürünmüş halidir. Bebek bezi, mama, ufak bir hediye… Ama arka planda tüm sistem şunu fısıldar: "Hamile olduğunu biliyoruz. Ev adresini biliyoruz. Zamanını biliyoruz. İhtiyaçlarını biliyoruz." Mahremiyet böyle delinir. İktidar böyle kurulur. Zihin böyle yönetilir.

Veri sızıntısının arkasındaki isimlerden Hüseyin Gün ve ortağı Aaron Barr'ın Mossad bağlantıları iddiası; akla, bu verilerin sadece iç siyasette değil, uluslararası istihbaratta da kullanılıp kullanılmadığı sorusunu getiriyor. Eğer tüm veriler Tel Aviv'deki bir sunucuya akacaktıysa — ki uzmanlar böyle olduğunu söylüyor — bu durum, artık sadece siyasi değil, egemenlik gaspı anlamına gelir. Bir ülkenin geleceği, özel sektörün veri tabanına değil; devletin namusuna emanettir.

Bugün bir kez daha anlıyoruz ki seçmen bilgisi, modern çağın en tehlikeli silahıdır. Çünkü seçmeni bilen, seçmeni yönlendirebilir; seçmeni yönlendiren, ülkeyi yönetebilir. Bu nedenle seçim süreçlerinde seçmenin zihninin bulandırılması, bilgi kirliliği, hedefli psikolojik propaganda, kamuoyunun sinir uçlarıyla oynanması artık bir stratejidir. Kızımın evine bırakılan paket; benim zihnimde şunu ağır bastırdı: Seçmene farklı yollarla ulaşarak, kişisel durumları üzerinden akıl yönlendirmek, bu ülkede serbestçe yürütülen yeni bir siyasal mühendislik biçimi hâline gelmiştir.

Bu hikâyeyi anlatmamın tek sebebi, ailemde yaşanan bir şaşkınlığı topluma duyurmak değildir. Bu, toplumun her ferdinin kapısına dayanabilecek bir tehlikenin göstergesidir. Mahremiyet bir kez delinirse, artık oy pusulası özgür değildir. Çünkü oy pusulası sadece el değil; zihin tarafından tutulur. Zihin manipüle edildiyse, oy da manipüledir.

Sonuç olarak; Türkiye bu skandal sayesinde çok büyük bir uçurumdan dönmüştür. Devlet aklı, teknik refleks, istihbari takip, milli kurumların direnci; bizi büyük bir dijital işgalden korumuştur. Fakat bu yaşananlar, tehditin bittiğini değil, başladığını göstermektedir. Bugünden sonra veriye saldırılar artacak, yabancı servisler taktik değiştirecek, siyasi mühendislikler daha sofistike hâle gelecektir.

Ben kapıya bırakılan o paketi unutmayacağım. Çünkü içinden çıkan şey bebek bezi değil; dijital saldırının kokusuydu. O koku bugün Türkiye'nin üzerine sinmiştir. Meselenin adını doğru koymazsak, yarın çocuklarımız o paketin içinde özgürlüğümüzün sonunu bulacaktır.

Bu ülkede seçimler sadece sandıkla değil; veriyle kazanılır. Veriyle yönetilen toplumların kaderine dış eller hükmeder. Biz, o elleri kapımıza kadar soktuk. Şimdi kapıyı kapatmak zorundayız. Ve kapı kapandıktan sonra dönüp arkamıza bakmadan, verilerimizi, egemenliğimizi, aklımızı ve irademizi korumak zorundayız.

Çünkü mahremiyet bir kez çalındığında, sandık artık sandık değildir. Oyun kuralları bozulduğunda, seçim artık seçim değildir. Ve zihin manipüle edildiğinde, millet artık millet değildir.

Kalın sağlıcakla..

Yazarın Tüm Yazıları

title