Okan Geçgel

Erdoğan’ın pas geçişi: Güçlü liderliğin gölgesinde yükselen Türkiye

13.10.2025 23:48
Haber Detay Image

Zaman zaman bir fotoğraf, bir cümle ya da bir an, liderlik tarihine damga vurur. Tıpkı Şarm El-Şeyh semalarında yaşanan o unutulmaz an gibi… Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı taşıyan uçak, Mısır'daki Gazze Zirvesi'ne inişe geçtiği sırada aniden pas geçti. O an ne bir teknik zorunluluktu, ne de bir tesadüf. Bu pas geçiş, dünya diplomasisine yön verecek bir mesajdı. Çünkü o gökyüzü manevrasının ardında, bir liderin ilkelerinden ödün vermeyen kararlılığı vardı. Erdoğan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun zirveye katılacağını öğrenir öğrenmez, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'yi arayarak açık bir mesaj verdi: "Eğer Netanyahu o zirveye katılırsa, biz Ankara'ya döneriz." İşte o anda dünya bir kez daha Türkiye'nin ne kadar büyük bir ülke olduğunu, Erdoğan'ın ise ne denli kararlı bir lider olduğunu gördü. Bu, sıradan bir diplomatik tepki değil; onurla, adaletle ve inançla örülmüş bir duruşun yansımasıydı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, modern dünya siyasetinde alışılmış kalıpları bozan bir liderdir. O, sözüyle eylemi birbirine uyan, hiçbir küresel baskı karşısında geri adım atmayan, ilkelerden ödün vermeyen bir devlet adamıdır. Onun liderlik tarzı, yalnızca bir siyasi strateji değil, bir karakter meselesidir. Türkiye'nin son yirmi yılda bölgesel güçten küresel aktöre dönüşmesinin temelinde de işte bu irade vardır. Erdoğan'ın dik duruşu, kimi zaman Batı başkentlerinde rahatsızlık yaratmış, kimi zaman da dünya kamuoyunda hayranlık uyandırmıştır. Çünkü o, sessizliği tercih edenlerin aksine, mazlumun sesi olmayı seçmiştir. Gazze'de yaşanan katliamlar karşısında, herkes diplomatik ifadelerle konuşurken, Erdoğan açıkça "İsrail bir terör devletidir" diyebilen tek liderdir. Bu cesaret, yalnızca bir siyasi çıkış değil; insanlık adına verilmiş bir vicdan çağrısıdır.

Erdoğan'ın Şarm El-Şeyh semalarında yaptığı o pas geçiş, bu duruşun somut bir tezahürüydü. O, zulmün sahipleriyle aynı karede yer almayı reddetti. Çünkü Erdoğan'a göre, barış ancak adaletle mümkündür. Bu ilke, Türkiye'nin dış politikasına yön veren temel prensip haline gelmiştir. Erdoğan, Mısır'a indikten sonra yapılan zirvede Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Thani ve ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte Gazze için "Niyet Belgesi" imzaladı. Ancak o belge, diplomatik bir metinden çok daha fazlasını ifade ediyordu: O belge, Filistin'in haklı davasına Türkiye'nin koşulsuz desteğinin bir sembolüydü.

Zirvede yaşanan bir diğer dikkat çekici an ise ABD Başkanı Donald Trump'ın Erdoğan'a dair sözleriydi. Trump, "Bu adamı seviyorum. Bu adam çetin biri. Türkiye'nin ordusu dünyanın en güçlülerinden biri." dediğinde, aslında yalnızca bir nezaket göstermiyordu. Bu sözler, Türkiye'nin son yıllarda kazandığı küresel itibarın dışa vurumuydu. Erdoğan'ın dik duruşu, kararlılığı ve milli menfaatlerden taviz vermeyen yönetim anlayışı, Türkiye'yi hem bölgesinde hem de küresel ölçekte söz sahibi bir ülke haline getirdi. Türkiye artık yalnızca dinleyen değil, konuşan; yalnızca izleyen değil, yön veren bir ülkedir. Bu değişimin mimarı da Recep Tayyip Erdoğan'dır.

Erdoğan'ın liderliğinin en belirgin yönlerinden biri, milletine olan güvenidir. O, hiçbir zaman halka rağmen değil, halkıyla birlikte yürümüştür. 15 Temmuz gecesi tankların karşısına çıkan milletin iradesiyle birleşen bir liderin kararlılığı, Türkiye'yi bugünlere taşımıştır. Onun sert mizacı, kimilerince eleştirilse de, bu toprakların kaderini değiştiren en büyük güçlerden biri olmuştur. Çünkü bu coğrafyada yumuşak olmak değil, kararlı olmak gerekir. Erdoğan'ın sert mizacı, aslında milletin dik duruşunun yansımasıdır. Kimi zaman Batı'da "agresif" olarak tanımlanan bu duruş, gerçekte bağımsızlığın, onurun ve milli egemenliğin ifadesidir. Erdoğan, hiçbir ülkenin gölgesinde yürümemiş, hiçbir gücün önünde eğilmemiştir. Bu yönüyle o, yalnızca Türkiye'nin değil, tüm mazlum halkların umudu haline gelmiştir.

Dünya siyaseti, uzun zamandır samimiyet yoksunu bir alana dönüşmüş durumda. Liderlerin çoğu, menfaat dengeleriyle hareket ediyor, ilkeler ikinci plana atılıyor. Ancak Erdoğan bu kalıbı kırdı. O, vicdanın sesiyle konuşuyor. Onun Gazze için gösterdiği tavır, sadece bir politik duruş değil, insani bir misyondur. Erdoğan, "Dünya beşten büyüktür" dediğinde, aslında yüzyıllardır süregelen adaletsiz düzeni sarsan bir cümle kurmuştu. O söz, bir ülkenin değil, insanlığın sesi oldu. Şarm El-Şeyh'teki pas geçiş de o sözün eyleme dönüşmüş halidir. Çünkü Erdoğan için diplomasi, vicdanı susturmak değil, onu haykırmaktır.

Bugün Türkiye, Erdoğan'ın bu liderlik anlayışı sayesinde sadece bölgesinde değil, dünyada da saygı gören bir ülkedir. Afrika'dan Asya'ya, Orta Doğu'dan Balkanlara kadar birçok ülke Türkiye'ye bir model, Erdoğan'a ise bir rol model olarak bakmaktadır. Çünkü o, güçlü olmanın sadece askeri ya da ekonomik güçle değil, ahlaki tutarlılıkla mümkün olduğunu göstermiştir. Erdoğan, adaleti önceleyen, hakkı savunan, mazlumu koruyan bir liderdir. Bu özellikleri, Türkiye'nin uluslararası arenadaki prestijini her geçen gün artırmaktadır. Bugün Türkiye'nin sözünün ağırlığı, Erdoğan'ın kararlılığıyla doğru orantılıdır. O, liderlik kavramına yeniden anlam kazandırmış, çıkarın değil değerlerin lideri olmuştur.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliği, sadece Türkiye sınırlarını değil, insanlığın vicdanını da etkilemiştir. O, mazlumun gözyaşını dindirmek için mücadele eden, Filistin'de, Arakan'da, Karabağ'da, Somali'de, Libya'da aynı kararlılığı gösteren bir devlet adamıdır. Erdoğan'ın dik duruşu, Türkiye'yi sadece bir ülke değil, bir umudun adı haline getirmiştir. Onun sert mizacı, kimi zaman düşmanlarını rahatsız etse de, dostlarına güven vermektedir. Çünkü Erdoğan, sözüne güvenilen, öngörüsüne saygı duyulan bir liderdir. Türkiye bugün dünya gündemini belirleyebiliyorsa, bu onun cesaretinin ve liderlik vasfının eseridir.

Şarm El-Şeyh semalarında yaşanan o pas geçiş, sadece bir uçuş kararı değil, bir devletin onur manifestosudur. Erdoğan o gün, zalimin yanında görünmeyi reddederek, mazlumun safında durmayı seçti. Bu tavır, tarih kitaplarına bir satır olarak değil, bir dönüm noktası olarak geçecektir. Çünkü gerçek liderler, fırtınada pusula olanlardır. Erdoğan da işte o pusuladır. Türkiye'nin bugün dünyada artan prestijinin ardında, bu kararlı liderliğin imzası vardır.

Erdoğan, kendi çıkarını değil, milletinin menfaatini önceleyen bir devlet adamıdır. O, ülkesini sözü dinlenen bir güç haline getirmiş, küresel sistemde denge unsuru olmayı başarmıştır. Erdoğan'ın dik duruşu, Türkiye'nin kaderini değiştirmiştir. Bu duruş, bir milletin özgüvenini yeniden inşa etmiş, Türkiye'yi "boyun eğmeyen ülke" konumuna taşımıştır. Herkesin menfaat hesabı yaptığı bir dünyada, o vicdanın hesabını yapmıştır.

Bugün Türkiye, Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde yalnızca güçlü bir devlet değil, aynı zamanda adaletin, merhametin ve onurun temsilcisidir. Şarm El-Şeyh semalarında pas geçen o uçak, aslında Türkiye'nin asla baş eğmeyen ruhunu taşımaktaydı. Erdoğan'ın dik duruşu, sadece bir liderin kararlılığı değil, bir milletin gururudur. Ve tarih şunu asla unutmayacaktır: Bir uçak o gün pas geçti, ama Türkiye o gün tarihe geçti.

Kalın Sağlıcakla…

Yazarın Tüm Yazıları

title