Gazze'de ateşkes sağlandığı yönünde haberler geliyor. İnsanlık adına umut verici gibi görünen bu gelişmeyi elbette önemsiyorum. Ancak ben, şahsen, bu açıklamalara kolay kolay inanamıyorum. Çünkü İsrail'e güvenmiyorum. Ne söylediklerine, ne attıkları imzaya, ne de barış adı altında verdikleri sözlere itimat edemiyorum. Tarih boyunca defalarca gördük; İsrail hep aynı şeyi yaptı: Katletti, yıktı, işgal etti, söz verip sözünden döndü. Bugün de farklı davranacağını düşünmüyorum.
Daha kısa bir süre önce, ABD Başkanı Donald Trump kameraların karşısına geçip "Gazze'de barış sağlandı, Hamas müzakerelerde barışı kabul etti" açıklamasını yaptı. Ama o sözlerin üzerinden saatler geçmeden, İsrail Gazze'yi yeniden bombalamaya başladı. Yani Trump'ın "barış sağlandı" dediği dakikalarda bile Gazze'de çocuklar ölüyordu, kadınlar çığlık atıyordu, evler yıkılıyordu. Bu tablo karşısında ben nasıl inanayım? Bu devletin sözüne nasıl güveneyim?
İsrail bugüne kadar ne zaman barıştan söz etse, ardından mutlaka kan döküldü. Bu, neredeyse bir kural haline geldi. Onlar için "barış" kelimesi sadece uluslararası kamuoyunu oyalamak, dünyayı kandırmak, bir süre nefes alıp yeniden saldırmak için kullanılan bir taktikten ibarettir. İsrail, barış masasında el sıkışırken bile diğer eliyle tetiğe dokunur. Bu yüzden ne söylediklerine ne imzalarına ne de verdikleri sözlere güvenim kaldı. Çünkü İsrail, katil bir devlettir. Bu cümleyi abartılı bulanlara, sadece son bir yılda Gazze'de yaşananları hatırlatmak yeter. Binlerce masum çocuğun, kadının, yaşlının cansız bedenleri, bu devletin gerçek yüzünü dünyaya göstermeye fazlasıyla yetiyor.
İsrail, yıllardır sistematik bir işgal ve soykırım politikası yürütüyor. Siyonist anlayışın üzerine inşa edilen bu devlet, varlığını başkalarının acısı üzerine kurmuş durumda. Onların gözünde Filistinli çocuk bir istatistik, Filistinli kadın bir hedef, Filistin toprağı ise işgal edilmesi gereken "vaat edilmiş toprak"tan ibaret. Böylesine acımasız bir zihniyetten barış beklemek, şeytandan merhamet beklemek gibidir. İsrail'in tarihinde ne adalet var ne vicdan ne de insanlık. O yüzden bugün "barış" kelimesini ağızlarına aldıklarında, ben sadece yeni bir oyun, yeni bir sahne ve yeni bir yalan görüyorum.
Elbette barışın sağlanması, ateşin susması, bombaların durması çok değerlidir. Çünkü her patlayan bomba, bir çocuğun daha hayatına mal oluyor. Her fırlatılan füze, bir annenin kalbini paramparça ediyor. Bu yüzden, barış adına atılan her adımı, kimden gelirse gelsin, önemsiyorum. Fakat İsrail söz konusu olduğunda, temkinli olmaktan başka çare yok. Çünkü bu devletin sicili ortada. Ne zaman "barış" dedi, hemen ardından bir yerleri yaktı, yıktı, kana buladı. Bu yüzden "ateşkes sağlandı" haberlerine umutla değil, şüpheyle bakıyorum.
Buna rağmen, içimde bir dilek, bir dua var. Diliyorum ki bu kez gerçekten farklı olsun. Gazze halkı huzur içinde, güven içinde, barış içinde yaşayabilsin. Artık ne çocuklar ölsün, ne analar ağlasın, ne de insanlar açlık ve sefalet içinde yaşam mücadelesi versin. Bu benim kalpten gelen dileğimdir. Ama bu dileğin gerçekleşmesi için sadece "ateşkes" yetmez. Gerçek barış, ancak adaletle mümkündür. Adaletin olmadığı yerde barış sadece bir masal olur.
Hamas'ın bu süreçte attığı adım da dikkate değerdir. Barışın sağlanması için kendi ilkelerinden bile taviz vererek müzakere masasına oturmuştur. Bu kolay bir adım değildir. Yıllardır abluka altında yaşayan, evleri başına yıkılmış, çocukları katledilmiş bir halkın temsilcilerinin barış adına fedakârlık göstermesi, dünyanın görmesi gereken bir erdemdir. Ancak İsrail'in bu fedakârlığı suistimal etmesinden endişe ediyorum. Çünkü İsrail her zaman masada kazandığı zamanı, sahada yeni saldırılar için kullanmıştır. Bugün barış masasında oturuyor gibi görünür ama yarın yeniden füzelerini ateşlemekte bir an bile tereddüt etmez.
Dünyanın bu oyunu artık görmesi gerekiyor. İsrail'in barış çağrıları samimi değildir. Onların tek amacı, uluslararası baskıyı hafifletmek, dünya kamuoyunun tepkisini geçici olarak dindirmektir. ABD'nin desteğiyle sırtı sıvazlanan bu devlet, kendini dokunulmaz sanıyor. Trump'ın yaptığı açıklama da bunun bir örneği. Barış sağlandığını ilan ediyor ama İsrail aynı anda bombalamaya devam ediyor. Bu durumda hangi barıştan, hangi ateşkesten bahsedebiliriz?
İsrail'e güvenmiyorum. Çünkü güvenilecek hiçbir tarafı yok. Bugüne kadar verdikleri hiçbir sözü tutmadılar. Birleşmiş Milletler kararlarını hiçe saydılar. Uluslararası hukuku defalarca çiğnediler. Sivilleri hedef aldılar, gazetecileri öldürdüler, hastaneleri bombaladılar. Böyle bir devletin barıştan söz etmesi bana sadece bir alay gibi geliyor. İsrail'in sözü de imzası da boş kâğıttan ibarettir. Bu devlete güvenen herkes, er ya da geç hayal kırıklığı yaşamıştır.
Benim için barış, sadece bir kelime değil, bir değerdir. Barış; çocukların korkmadan uyuyabilmesi, annelerin evlatlarını mezar başında değil, okul kapısında beklemesidir. Barış; toprakla, suyla, insanla yeniden bağ kurabilmektir. Ama bu barışın adı "İsrail'in barışı" olamaz. Çünkü onların anlayışında barış, teslimiyettir; adalet değil, üstünlük kurmaktır. İsrail, barışı kendi çıkarına göre tanımlar. Barış onun için bir amaç değil, bir araçtır.
Bugün Gazze'de ateşkes sağlandığı söyleniyor. Umut ediyorum ki bu kez kalıcı olur. Umut ediyorum ki çocukların gülüşleri yeniden sokaklarda yankılanır. Umut ediyorum ki bu topraklarda artık silah sesleri değil, dualar yükselir. Ama bütün kalbimle söylüyorum: İsrail'e güvenmiyorum. Çünkü İsrail güvenilmez bir devlettir. Katil bir devlettir. Bugüne kadar ne sözünde durdu, ne verdiği imzanın arkasında oldu, ne de insanlıkla bağdaşan bir adım attı.
Benim duam, bu kez farklı olması yönünde. Belki bu ateşkes bir umut ışığı olur. Belki bu kez verilen sözler tutulur. Belki bu kez Gazze'de bombalar değil, çocuk sesleri yankılanır. Ama tüm bunlar ancak adalet tesis edilirse mümkün olur. Çünkü adalet olmadan barış olmaz. İsrail'in bunu anlaması, insanlığın yeniden nefes almasının tek yoludur.









