Zeki olanı gündemi, konjonktürü, rüzgarın yönünü takip edip kendini güncellerken, zekadan nasibini alamamışlarıysa önceki versiyonların kurbanı oluyor.
Yakın zamanda iki spor yorumcu televizyon ekranlarında Stuttgart oyuncusu Deniz Undav'a demediğini bırakmadı.
En ilkel milliyetçilikle hakaret etmeyi de aşıp kırk elli yıl öncesinin işkence yöntemleriyle Deniz Undav'a haddinin bildirmeye kadar vardırdı.
Neydi peki Deniz Undav'la alıp veremedikleri?
Deniz bir basın toplantısında "Türkiye'nin B seçeneği olabileceğini.. Bir Türk olarak.." diye başlayan ve kendisine yöneltilen soruya, "Ben Türk değil Kürt'üm.." şeklinde bir ifadeyle cevabına başlamasıydı.
Bun da sizi rahatsız eden neydi de ekranlardan bu kadar kudurdunuz. Deniz'e demediğini bırakmayan Serkan Balcı ve ona eşlik eden Hakan Gündoğan, belli ki hala 80'lerin ideolojik faşizmi ve işkence yöntemlerinde takılı kalmış. Belli ki gündemden, olan bitenden de haberleri yok.
Ama bu kadar mı?
Hadi madem yediniz o haltı ne oldu da hemen ardından "Benim çocuklarımın annesi Kürt, ben sizden daha çok Kürt'üm" deyip bu sefer de kendini ezip geçmeye kendini aşağılamaya başladın.
Elbette tepkiler artıp da belki de tehditler aldılar. Ve birileri seksenler, doksanlarda olmadıklarını hatırlattı onlara.
Birileri rüzgârın yönünün, söylemin değiştiğini anlattılar onlara.
Ve çıkıp kendi ifadelerini kullanmasam da başkalarında noksan gördüklerinden yoksun olduklarını delillendirir gibi yalvar yakar özür dilediler.
Ama çok geç, geçti borun pazarı birileri yularlarını Niğde'ye çekmeye başlamıştı bile.
Ne zaman bu köhnemiş zihniyetten arınıp, Türk olmadığını söylemenin Türklüğe hakaret olmadığını öğreneceğiz. Belki bugün ama eminim ki yarın yine konjonktür değişince unutacağız.
Unutma ihtimalini hesaba katarak bunun yasal temellerinin biran evvel atılması gerekir. Henüz yeni başlayan Barış ikliminde etnik kimlik düşmanlığının artık gündemimizden ve dilimizden sökülüp atılmasının zamanı, geçti ama hadi yine biz, geldi diyelim.









