Ne terörde mutabıksınız ne de barışta. Ne terörünüz birbirine benzer ne de barışınız. Kiminizin teröristi diğerinizin kahramanı, onun da kahramanı sizin teröristiniz.
Kurucu parti, kurucu iradeyim diyorlar ve güçlerine gidiyor, temelde kaynaklık ettikleri Kürt meselesi ve ortaya çıkardığı kronik sorunla birlikte yıllardır süren çatışmalara son vermek nedense ürkütüyor onları.
On yıllardır binlerce canla bedel ödediğimiz bir savaşı sonlandırıp barışa kavuşturabilecekken ayak sürüyorlar. Niye mi?
Çünkü bu barışın kurucu partisi ve kurucu iradesi değiller.
Siyasetlerini kendileri kurarlarmış. Ama bugüne değin kurdukları o siyasetin içerisinde İslam'a ve Kürt'e düşmanlıktan, kendileri ve atalarını kutsamaktan başka bir şey olmadı olmayacak.
Şimdi barışın altına imza atmak varken, tabiri caizse sırf imza sıralamasına takılıp o imzalarını geri çekmek gibi, kendilerini barıştan geri çekiyorlar.
Barışa doğru en uzun ve en güçlü adımların tez elden atılması için dün toplanan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, Öcalan'ın İmralı Cezaevi'nde ziyaret edilip edilmeyeceği konusunu karara bağladı.
32 evet oyuyla ziyaret edilmesine kara verilirken DP, DSP ve HÜDAPAR "hayır" oyu verdi. YRP ise her zaman ki kaçak köçek bir tavırla oylamaya katılmadı.
DEM Parti Genel Başkanı Bakırhan "CHP'nin üye vermeme kararı Kürtleri yaralamıştır. Yüz yıllık bir yaranın sarılacağı bu dönemdeki sorumluluk almama durumunu bir yere not ettik" diyerek tepki gösterdi.
Özel de gösterilen tepkilere verdiği "Kimsenin peşine takılmak, kimsenin dediğini yapmak, kimsenin planının parçası olmak zorunda değiliz" cevabıyla hala siyasetin ergeni olduğunu bir daha hatırlattı bize.
Neyse ki CHP'nin devrik Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu "CHP sürecin içinde olmak zorundadır. Risk almalıdır. Konuya siyaset üstü bakarak elini taşın altına koymalıdır" çıkışıyla Özel'e siyaset dersi verdi.
Özel, kimsenin planının parçası olmak zorunda değiliz dese de belli ki barışın kurucusu değil yancısı olmayı hazmedemiyor.









