Küresel borçların büyümesi, Bitcoin' in yükselişi ve yeni bir finansal düzen arayışı… Bütün bu karmaşa içinde insanın zihni ister istemez geçmişe, özellikle de Gustave Le Bon' un kalabalıklar üzerine söylediklerine gidiyor. Çünkü bugün ekranlarda hareket eden sayılar, yatırımcıların panik anları ya da ani coşku patlamaları, Le Bon' un asır önce tarif ettiği o "kolay yönlendirilebilir kitle zihni"nden çok da farklı görünmüyor.
Le Bon, kitle psikolojisini incelerken üç temel mekanizma tanımlamıştı: anonimlik, bulaşma ve telkine yatkınlık. Kalabalığın içindeki bireyin, tek başına olduğunda sahip olduğu akıl yürütme yetisini kaybettiğini, bir tür bilinçdışı kolektif ruha teslim olduğunu söylüyordu. Bugünün finans piyasaları da tam olarak bu tanımın modern bir karşılığı gibi çalışıyor. Sosyal medya, haber akışları, algoritmik tavsiyeler ve influencer yorumları, Le Bon' un "bulaşma" dediği o hızlı etkiyi küresel ölçekte çoğaltıyor; saniyeler içinde milyonlar aynı duygusal dalgaya kapılabiliyor.
Bu psikolojik zemin, yalnızca bireysel yatırımcı davranışlarını değil, aynı zamanda dünyanın içinde bulunduğu büyük ekonomik bunalımı da anlamak için gerekli bir perspektif sunuyor. IMF'nin verilerine göre küresel kamu borcunun GSYİH' ya oranı bu yıl %95'i aşıyor ve 2030'a doğru %100'e yaklaşacağı öngörülüyor. Bu tablo, 1944'te Bretton Woods ile kurulan mevcut parasal mimarinin artık sürdürülebilirliğini yitirdiğinin güçlü bir göstergesi. Bu nedenle Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlarda reform talepleri yükseliyor; özellikle de gelişmekte olan ülkelerin daha fazla söz hakkı talep ettiği yeni bir temsil düzeni konuşuluyor.
Belirsizlik büyüdükçe, yatırımcıların ve hatta bazı devletlerin geleneksel sistemin dışındaki güvenli limanlara yönelmesi şaşırtıcı değil. Altın bu anlamda tarih boyunca olduğu gibi yine merkezde duruyor; Bitcoin ise bu tabloya yeni bir "dijital kıtlık" boyutu ekliyor. "1 BTC = 1 ons altın" fikri bu nedenle ilk bakışta mantıksız görünmüyor: her iki varlık da arzı sınırlı ve değerini kıtlıktan alıyor. Ancak kontrol mekanizmaları açısından iki varlık arasındaki uçurum hâlâ çok büyük. Altın devletlerin elinde yönetilebilirken, Bitcoin merkeziyetsiz yapısıyla aynı ölçüde denetlenemiyor. Üstelik Bitcoin'in 1 BTC'nin 100 milyon satoshiye bölünebilmesi, teorik olarak mikro ödemeler için ideal olsa da "her satoshi = 1 dolar" gibi distopik bir uygulamaya dönüşmesi, bugünkü koşullarda daha çok spekülatif bir korku senaryosu niteliğinde.
Yine de tüm bu tartışmalar bizi 2030 vizyonlarına getiriyor. Bir tarafta dünyayı daha sıkı merkezileştirilmiş bir dijital para düzenine taşımayı hedefleyen CBDC projeleri var. Bu paraların programlanabilir olması, vatandaşların davranışları üzerinde benzeri görülmemiş bir kontrol potansiyeli sunuyor. Le Bon' un telkin teorisi adeta dijital bir forma bürünüyor: kitlelerin davranışları artık hem izlenebilir hem yönlendirilebilir hale geliyor. Öte yanda ise Gradido gibi daha idealist projeler, 2050'ye kadar merkeziyetsiz ve daha demokratik bir küresel para birimi hayal ediyor; yani finansal düzenin evrilmesini, merkezileşmesinden ziyade dağılmasına bağlayan bir yaklaşım var.
Bu geniş perspektiften bakıldığında, içinde bulunduğumuz sürecin tek bir merkezden yönetilen kusursuz bir manipülasyon olduğunu söylemek, yaşanan karmaşıklığı tam olarak karşılamıyor. Daha doğru bir okuma, farklı güç merkezlerinin kendi çıkarları doğrultusunda birbirleriyle rekabet ettiği çok katmanlı bir kaotik dönüşüm sürecine işaret ediyor. ABD hâlâ dolar hegemonyasını korumaya çalışıyor. Çin, altın destekli dijital yuan ile alternatif bir rezerv mimarisi kurma niyetini açıkça ortaya koyuyor. IMF ve Dünya Bankası kendi meşruiyetlerini yeniden inşa etme çabasında. Bireyler ise eski sisteme güven azalırken Bitcoin ve altın gibi varlıklarla kendilerine yeni güvenlik limanları oluşturmaya çalışıyor.
Sonuç aslında Le Bon' un yüz yıl önce kurduğu cümlenin günümüze tercümesi gibi: kitleler, gerçeği değil; onlara gösterilen gerçeği izler.
Bugünün finansal düzeni ise tam da bu gösterinin sahnelendiği dev bir tiyatro. Manipülasyonla kaosun, kontrol arayışıyla sistemik evrimin iç içe geçtiği bir oyun oynanıyor. Ve bu oyunun finalinde hangi para biriminin, hangi ülkenin ya da hangi teknolojinin başrolü alacağı, önümüzdeki yılların en kritik sorusu olmaya devam edecek.









