Bir zamanlar, utana sıkıla ifade ettiğimiz tarım toplumu olduğumuz gerçeği, bugün artık tarım toplumu bile değiliz demeye vardı.
Bugün marketin birinde karşılaştığım fiyat etiketlerine dönüp bir daha bakmak zorunda bıraktı beni. Bir kilo elmanın 150 lira olduğuna inanmak istemedim.
Hani deseniz ki ananas, değil, mango hiç değil, herhangi bir tropik meyve değil, bildiğimiz elma, hani şu sarı elma alıp da katır kutur yerken kıymet vermediğimiz elma yok mu, kilosu 150 lira, tanesi 30 liraya mı gelir artık. Arjantin cinsi desen 200 lira onu da artık 50 liraya mı alırız bilemedim.
Hani bizde gelenektir, hayat pahalılığını ve bir şeylerin fiyatını da Almanya ile kıyaslarız. Almanya'daki göçmenler sağ olsun her geldiklerinde kulaklarımızı tırmalayacak denli 'bizim orada' ifadesiyle başlayan konuşmaların sonu gelmez.
Bizim orada Almanlar karpuzu dilimle alıyor derlerdi. Artık bizde de öyle. Ama bir fark var aramızda onlar bitiremedikleri için dilimle alıyordu biz ise bugün parayı yettiremediğimiz için.
Çok değil yakın zaman da onları da aşıp elmayı da dilimle almaya başlarsak şaşırmayın derim.
Karpuzu dilimle alalı çok oldu ardından kavun şimdi de elma. Elmayı dilimleyerek almasak bile taneyle jelatine sarılmış şekilde alacağımız kesin.
Tarım toplumu olmayı geride bıraktık ama karın tokluğuna çalışmayı bırakamadık. Şu aralar gündemin en sıcak konularından biri malumunuz asgari ücrete ne kadar zam yapılacağı sorusu.
Aralık ayında toplanacak olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, üç dört toplantı, üç beş çay sonunda 2026 için asgari ücreti belirleyecek. Çay da epey zamlandığı için toplantı sayısının artmasından endişe ediliyor.
Peki ne olması bekleniyor? 26 bin ile 28 bin aralığından şaşmayacağı öngörüsü var. Yani yaklaşık hesapla 4 ile 5 kasa elma eder.
Yok siz artık unutun onu, asgari ücretle kaç gram altın alınabildiği hesapları çok eskilerde kaldı.
Biz elma hesabına düştük.
Bu fiyatlara gökten üç elma da düşmez artık.









