Son yedi sekiz haftadır altının, alıp başını durmaksızın tepelere tırmanması ve hareketin devamlı bir biçimde her gün rekor kırarak yukarı yönlü devamı, herkeste aynı soruyu doğurdu:
Neler oluyor?
Sadece iç dinamiklerden değil dış dinamiklerle de güçlü bir şekilde beslenen hareket, nereye varır onu bilmesem de altındaki yükselişi yakalayıp birkaç lira kar etme ya da sermayesini koruma derdindeki vatandaş, treni kaçırmamak için son anda yine trene atlamaya başladı.
Bir yandan altındaki yükselişin daha nereye kadar çıkacağı, nerde durup düşmeye başlayacağı ile ilgili belirsizlik volatilitenin aniden yükselmesi, alış ve satış arasındaki farkın genişlemesi, 51 yıl sonra kuyumculara kepenk indirtti desek garip olmaz sanırım.
Memleketin altın merkezi sayılabilecek Kapalıçarşı'da vatandaş kuyumcuların önünde kuyruk beklerken kuyumcular altın satışını durdurdu.
Bir kısmımız, tasarruf ve yatırımlarını, güvenli liman diye tabir edilen altına çekerken, bir diğer kısmımız ise rekor düzeydeki yükselişle iştahı kabarmış bir biçimde, al sat yapmaya yani elinde üç beş çeyreği olan kuyumculuğa soyundu.
Altına borçlananı vay haline.
Yüksek enflasyon altında kimsenin Türk lirasına borçlanma yapmasına imkan yok artık. Haklı olarak vatandaş tasarrufunu korumak adına daha güvenli finans araçları üzerinden borç veriyor. Bu da sosyal ilişkilere varan tahribatlara yol açıyor.
Bir dost ya da arkadaşınızdan ve hatta kardeşinizden kısa dönem için bile olsa istediğiniz az miktarda para için, banka da birkaç gram altınım var istersen çekip vereyim, yengenin kolunda bir bilezik var dilersen.. Kenara attığım bir miktar dolarım var..
Böyle böyle, kardeşlik hukukumuzu, dostluk ilişkilerimizi, toplumun dayanışma gücünü zayıflatan ve zamanla yok eden bir süreci daha bugün değil epey evvelinden yaşamaya başlamıştık zaten.
Gelinen şu aşamada, kalan son kırıntıları da parmak ıslatıp masadan alabiliriz artık.









