Almula Merter Churm

Sayın Bülent Ersoy!!! Bence siz susun artık!!! O kadar para alıyorsunuz!!!

04.12.2025 10:09
Haber Detay Image

Divalık Aynada Değil, Tavırda Gizlidir. Son günlerde yine aynı konu gündemde. Bir konser, sahnede bir espri, ardından yükselen bir ses ve seyirciye yöneltilen bağırışlar… Başrolde Bülent Ersoy var. "Hiç Kayserili kocam olmadı" esprisi sırasında seyircilerden birinin konuşmasına sinirlenerek söylediği "Vermiş 2 bin lira, durmadan konuşuyor. Sustursanıza şunu!" cümlesi sosyal medyada geniş yankı buldu.

Bu olay yalnızca tek bir sanatçının bir anlık siniri değildir. Aslında Türkiye'de yıllardır devam eden "sahne disiplini", "seyirciye saygı" ve en önemlisi "divalık" kavramı üzerine düşünmemiz gereken başka bir boyutu var. Çünkü divalık, sandığımızdan çok daha büyük bir kavram… Ve ne yazık ki bugün sıkça yanlış anlaşılıyor.

"Ben divayım" demekle diva olunmaz. Bülent Ersoy yıllardır kendisini "Diva" olarak tanımlayan bir sanatçı. Bu unvan bazı durumlarda toplum tarafından kabul edilir, bazı durumlarda tartışılır. Ancak divalık üzerine konuşmak istiyorsak önce şu gerçek cümleyi açıkça kurmamız gerekiyor:

Divalık, aynanın karşısına geçip "Ben divayım" demekle elde edilen bir unvan değildir.

Sahnede Türkçeyi bozup garip kelimeler üretmekle de diva olunmaz.

Etraftakileri sürekli kaprislerle bezdirmekle hiç olunmaz.

Divalık, sadece ses genişliği, kıyafet ışıltısı veya sahnedeki iddialı görüntü değildir.

Divalık, sanat ile kişiliğin birbirini tamamladığı nadir bir seviyedir.

Divalık, büyüklüğü sadece sesinde değil, davranışlarının bütününde taşıyabilmektir.

Dünyanın gelmiş geçmiş büyük divalarına bakalım!

Maria Callas, Aretha Franklin, Shirley Bassey…

Hepsinin ortak noktası yalnızca müzikal başarıları değil; duruşları, zarafetleri, seyirciye gösterdikleri derin saygıdır.

Diva, kendini büyüten değil; çevresindekilere değer katan kişidir.

Sahne, seyirciyi azarlama kürsüsü değildir. Bir konser, sanatçı ile seyircinin ortak alanıdır. Seyirci sahneye çıkmaz, şarkı söylemez, ışık ayarlamaz… Ama o konserin var olmasının tek sebebidir. Bir insan konser bileti aldığında, hem müziğe hem sanatçıya hem de o geceye değer verdiğini gösterir.

Dolayısıyla bir sanatçının seyircisine "Susturun şunu!" diye çıkışması, hele ki maddi değeri işaret ederek "Vermiş 2 bin lira…" gibi sözlerle onları küçümsemesi kabul edilebilir değildir. Böyle bir cümle, seyircinin ödediği parayı değer değil adeta suç unsuru gibi gösteren bir tavır içeriyor.

Bu yaklaşım, sahnenin büyüsünü bir anda yok eder.

Çünkü sahnede en büyük güç ses değil; saygıdır.

Sahnede özgürlük var ama sorumluluk da var.

Hiçbir sanatçı sahnede robot değildir; doğaçlama yapabilir, espri yapabilir, duygulanabilir, hatta bazen sinirlenebilir. Fakat bu özgürlük, karşısındaki insanları aşağılayıcı söz söyleme hakkını vermez.

Seyircinin hatalı davranışı olabilir. O an konuşuyor olabilir, gülüyor olabilir, düşüncesizce davranıyor olabilir. Fakat çözüm, seyircinin psikolojik olarak hedef alınması değildir. Her profesyonel sanatçı bilir ki sahne, kriz yönetiminin de bir parçasıdır.

Gerçek ustalık, o anı doğru şekilde yönetebilmekte ortaya çıkar.

Seyirci tepki vermezse, yanlışlar normalleşir. Türkiye'de seyircinin önemli bir alışkanlığı var: Tepki vermemek. Sessizce oturmak, "Boş ver, şimdi olay çıkmasın" demek, bazen yaşananları kabullenmek…

Oysa seyirci isterse sahnenin kaderini değiştirir.

Dünyanın pek çok yerinde seyirciler, sanatçı saygısızlık ettiğinde salonu terk eder, alkışı keser, ya da topluca tepki verir. Bu sadece bir protesto değil, kültürel bir hatırlatmadır.

"Biz buradayız. Bu sahnenin bir parçasıyız. Değer görmek istiyoruz."

Eğer seyirci tepki göstermezse, bu tür davranışlar zaman içinde normalleşir. Hatta sanatçılar bunun kabul gördüğünü sanmaya başlar. Oysa sanatçıyı büyüten, onun tavrını da şekillendiren seyircidir.

Asıl mesele, Türkiye'de sahne kültürü yeniden tartışılmalıdır. Yaşanan bu olay, sadece Bülent Ersoy'un sahnede söylediklerinden ibaret değildir. Bu olay, Türkiye'de yıllardır tam olarak oturmayan bir kavramı yeniden gündeme getiriyor: Sahne kültürü.

Bizde bazen sanatçı sınırsız özgürlükle sahneye çıkar, seyirci ise sınırsız sabırla sandalyeye oturur.

Bu dengesizlik ise zamanla hem sanatçıyı hem seyirciyi yıpratır.

Sahne kültürü sadece müzikle değil, nezaketle, disiplinle, iletişimle ve karşılıklı saygıyla inşa edilir. Herkes kendi sınırını bildiğinde, sahne büyür; kimse bilmediğinde, sahne çöker.

Son söz; Divalık unvanı değil, duruştur

Bugün yaşanan tartışmanın özü şudur;

Diva olmak, giydiğiniz kıyafetten, taktığınız unvandan, kullandığınız kelimelerden daha fazlasını gerektirir. Diva, her şeyden önce kendi tavrının sorumluluğunu taşıyan, çevresine saygı duyan, insanları incitmeden büyüklüğünü ortaya koyan kişidir.

Sesiniz çok güçlü olabilir.

Kariyeriniz uzun olabilir.

Unvanlarınız çok olabilir.

Ama sahnede en yüksek sesle duyulan şey yine de davranışınızdır.

Sahne ışıkları söner, konser biter, alkışlar diner…

Geriye kalan tek şey, seyircinin kalbinde bıraktığınız izdir. Ve o iz, sadece şarkıyla değil, tavırla yazılır.

Yazarın Tüm Yazıları

title