Hem de öyle eskiden olduğu gibi yıllarca sahne tozu yutmuş, uykusuz gecelerin, başarısız denemelerin, defalarca reddedilmenin içinden süzülerek gelmiş ünlüler değil…
Yok.
Şimdi ünlülük, marketten alınmış bir hazır çorba gibi:
"Şuraya iki poz, buraya biraz drama, üstüne de üç filtre… Karıştırın… Ve voilà: Güne özel ünlünüz hazır!"
Eskiden bir insanın ünlü olabilmesi için gerçekten bir şey yapması gerekirdi.
Şarkı söylerdi, resim yapardı, roman yazardı, bir fikri olurdu, dünyaya bir katkı sunardı.
Şimdi?
Yarım cümle kurabilen herkes "fenomen".
Düşe kalka yürürken video çekene "komedyen",
iki şarkıyı üst üste söyleyene "müzisyen",
bir şeye sinirlenip bağırana "toplumsal figür" deniyor.
Hatta bazılarına "düşünüyor" diye filozof bile diyorlar, düşünmekten kasıt, üç saniyelik boş bakışsa eğer…
Her sabah uyanıyoruz, ekranı açıyoruz ve hop;
Yeni bir "parlayan yıldız"!
Ama yıldız dediğin gökyüzünde olur, bu arkadaşların yıldızlığı Wi-Fi kopunca bitiyor.
Işıkları da söndü mü?
Geçmiş olsun.
Ertesi gün başka biri parlıyor, önceki unutuluyor.
Böyle böyle ünlülük, çamaşır makinesinin kısa programı gibi oldu:
15 dakikada yıka › sık › kurut › bitir.
Ve en acıklısı, bu geçici ünlülerin bir kısmı ciddiye alınmak istiyor.
Sanatçı olmak istiyorlar.
"Sanatçıyım" deyip sahneye çıkıyorlar.
Sahne de ne sahne…
Işıklar var, mikrofon var ama ses yok.
Ruh yok.
Emek yok.
Sadece iddia var.
Sosyal medyadaki beğeni sayısı ne kadar çoksa, kendilerini o kadar "sanatçı" sanıyorlar.
Sanatın ölçüsünü kalple değil, istatistikle yapmaya çalışıyorlar.
Peki…
Gerçek ünlüler?
Gerçek sanatçılar?
Onlar nerede?
Onlar hâlâ oradalar.
Aynı sessizlikte, aynı derinlikte.
Kimi bir romanın içinde, kimi bir şarkının kalbinde, kimi bir tiyatro sahnesinin kulisinde nefes almaya devam ediyor.
Onları göremiyoruz çünkü gürültülü değiller.
Her an birilerine laf yetiştirmiyorlar.
Trend kovalayıp fenomen avına çıkmıyorlar.
Onların işi "görülmek" değil, "üretmek".
Bugünün dünyasında görünürlük ile değer karıştırıldı.
Çok görünene değer veriliyor, değerli olana değil.
Bu yüzden gerçek sanatçıların sesi duyulmuyor; çünkü bağırmak onların tarzı değil.
Onlar sadece işlerini yapıyorlar:
Bir notayı daha doğru koyuyor, bir sözcüğü daha derine gömüyor, bir duyguyu daha sağlam işliyorlar.
Algoritmalar görmez ama zaman görür.
Trendler unutsa da hikâye unutmaz.
Belki de sorun şu;
Gerçek sanatçılar ışık aramaz, ışık saçar.
Sahte ünlülerse ışıksız kalınca yok olur.
Çünkü onlar alev değil, sadece kıvılcım bir saniye parlar, üç saniye yanar, sonra kül olur.
Ve gün gelir, o gürültü bittiğinde, o yapay yıldızlar sönüp ekranlar sessizleştiğinde,
bir şarkı açarsın…
Ve "işte bu" dersin.
İşte gerçek sanatçı o anda ortaya çıkar.
Göze sokarak değil, kalbine dokunarak.









