Doğurganlık hızının düşmesiyle akrabalık bağları ve kuşaklar arası iletişim kesintiye uğruyor
Ankara Üniversitesi (AÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı ve Yaşlılık Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (YAŞAM) Müdürü Prof. Dr.
Ankara Üniversitesi (AÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı ve Yaşlılık Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (YAŞAM) Müdürü Prof. Dr. Emine Özmete, doğurganlık hızı azalan Türkiye'de yaşlı sayısının bazı Avrupa ülkelerinin nüfusundan fazla olduğunu belirterek, yeni nesillerde akrabalık bağının zayıfladığı ve kuşaklararası ilişkinin kesintiye uğradığını vurguladı.
Prof. Dr. Özmete, AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, ülkede "yaşlı nüfus" olarak kabul edilen 65 ve daha yukarı yaştaki nüfusun, 2019 yılında 7 milyon 550 bin 727 kişi iken son 5 yılda yüzde 20,7 artarak 2024 yılında 9 milyon 112 bin 298'e yükseldiğini dile getirdi.
Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranının 2019 yılında yüzde 9,1 iken, 2024 yılında yüzde 10,6'ya yükseldiğini belirten Özmete, "Bugün ülkemizde yaşlı sayısı, bazı Avrupa ülkelerinin nüfusundan fazladır. Ülkemizde 1990'lı yıllardaki az ve özellikle tek çocuk sahibi olma eğilimiyle doğurganlık hızı keskin bir şekilde düşmüş, dayı, teyze, hala gibi akrabası olmayan bir nesil ortaya çıkmış, akrabalık bağları ve kuşaklararası ilişkiler kesintiye uğramıştır." dedi.
Özmete, yaşam süresinin uzamasıyla birlikte Türkiye'de 100 yaş ve üstündeki yaşlı sayısının 2024 yılında 7 bin 632 olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:
"Bugün doğan bir bebeğin ortalama 78.1 yıl yaşamasını bekliyoruz. Kadınlar erkeklerden 5.2 yıl daha fazla yaşamaktadır. Kadınlarda doğuşta beklenen yaşam süresi 80.7 yıl, erkeklerde ise 75.5 yıldır. Bir birey 65 yaşına ulaştığında ise 17,4 yıl daha yaşaması beklenmektedir. Ülkemizde toplam 26 milyon 599 bin 261 haneden 6 milyon 726 bin 583'ünde en az bir yaşlı bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle, hanelerin yüzde 25,3'ünde en az bir yaşlı vardır. 1 milyon 750 bin 900 hane, yalnız yaşayan yaşlılardan oluşmaktadır. Bu hanelerin yüzde 74'ünü, yani dörtte üçünü yaşlı kadınlar, yüzde 26'sını (dörtte birini) ise yaşlı erkekler oluşturmaktadır."
Dünyanın en önemli gündemi
Tüm dünyada bu yüzyılın en önemli gündeminin, hızlı demografik dönüşümle birlikte yaşlı nüfusun artması ve doğurganlık oranının düşmesi olduğunu vurgulayan Özmete, "Doğurganlığın azalması ve yaşam süresinin uzaması, toplumsal yapıda derin bir yeniden yapılanma sürecini tetiklemiştir. Ülkemizde toplam doğurganlık hızı doğurgan kadın başına düşen çocuk sayısı 2001'de 2,38 iken 2024'te 1,51'e düşmüştür. Milli bir mesele olan nüfus konusunda ülkemiz, kendi nüfusunu yenileme kapasitesinin çok altına düşmüştür. Toplumsal değişim ile birlikte demografik dönüşüm, 1950'li yıllarda köyden kente göç ile başlayan ve yıllara dağılan bir süreçtir." diye konuştu.
Bu demografik dönüşümün yalnızca nüfus istatistikleri açısından değil, çalışma yaşamı, sosyal güvenlik sistemleri, sağlık hizmetlerinin organizasyonu ve aile yapısı açısından da kapsamlı sonuçlara neden olduğunu söyleyen Özmete, "Ülkemizde geleneksel geniş aile modelinin yerini yıllar içinde giderek çekirdek aile yapısının alması, kuşaklar arası dayanışmanın zayıflamasına ve yaşlılarımızın bakım ihtiyacının kamusal ya da kurumsal alanlara taşınmasına neden olmuştur. Aile yapısındaki dönüşüm, yalnızca yapısal değil, aynı zamanda duygusal bir yeniden yapılanmayı da beraberinde getirmiştir. Kuşaklar arası ilişkiler, mekansal uzaklık, ekonomik bağımsızlık ve değerlerin değişimiyle birlikte de aile, maalesef daha sembolik bir nitelik kazanmıştır." değerlendirmesinde bulundu.
Özmete, yaşlı bakımının, sadece fiziksel bir hizmet değil, aynı zamanda duygusal bağ ve aidiyet gerektiren bir süreç olduğunu, günümüzde bütüncül bakım anlayışıyla sosyal, psikolojik ve kültürel boyutları da içerecek şekilde genişlediğini ifade etti.
Çekirdek aile modelinde yaşlılara, geniş ailede olduğu gibi bakım verecek aile üyesi bulunmadığına dikkati çeken Özmete, şöyle devam etti:
"Çekirdek ailede üye sayısı az olması nedeniyle, ailenin ne çocuğuna ne de yaşlısına bakım verecek beşeri kaynakları yeterli değildir. Kadınların iş gücüne katılım oranının artması, bakım emeğinin geleneksel olarak üstlenildiği aile içi rolleri yeniden tanımlamış böylece 'evde bakım' kavramı, giderek profesyonelleşen bir hizmet biçimine dönüşmüştür. Ailede bakım verenler ve bakım hizmetlerini sunanlar için 'bakım ekonomisi' kavramı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle çekirdek aile kendi kendine yeten üretim ve tüketim modeli olmaktan çıkmış, aileyi güçlendirmek ve sürdürülebilirliğini sağlamak için çok yönlü olarak kurumsal hizmetler şart olmuştur."
Yaşlı bakımında yeni model arayışları
Prof. Dr. Özmete, yaşlı nüfusun artmasıyla birlikte birçok hizmet modeline duyulan ihtiyacın da arttığını, özellikle son yıllarda yeni bir model olarak gündeme gelen yaşlı bakım sigortasının Almanya, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerde uzun süredir uygulandığını aktardı.
Türkiye'de sağlık harcamalarının yüzde 30'undan fazlasının 60 yaş üstü bireylerle ilişkili olduğunun altını çizen Özmete, bu durumun koruyucu sağlık hizmetlerinin önemini artırdığını ve "yaşlı dostu sağlık sistemleri" kavramını gündeme taşıdığını belirtti.
Son yıllarda huzurevi ve yaşlı bakım rehabilitasyon merkezlerine talebin arttığını, bunun da aileler için tercih değil zorunluluk olduğunu dile getiren Özmete, yaşlılıkta yalnızlığı önlemek, aktif olmak ve topluma katılımı desteklemek için gündüzlü yaşam merkezlerinin yaygınlaştırılması, yeni modellerin de desteklenmesi gerektiğini vurguladı.
Özmete, Ankara Üniversitesi Yaşlılık Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde "3. Yaş Üniversitesi: 50 Artı Hayat Okulu" modelinin verimli bir şekilde uygulandığını bildirdi.
Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıkların yaygınlaşmasıyla ihtisaslaşmış kurumsal hizmetlere de ihtiyaç olduğunu kaydeden Özmete, "Yaşlı bakımında tek bir formül yoktur. Bu nedenle tüm aşamalar ve seçeneklere ihtiyaç bulunmaktadır. Dijitalleşme süreci yaşlılık döneminde birçok hizmeti kolaylaştırırken, karmaşık hale de getirmektedir. Tele-sağlık uygulamaları, uzaktan izleme sistemleri, akıllı ev teknolojileri ve dijital sağlık kayıtları, yaşlı bireylerin bağımsız yaşamını destekleyen yenilikçi çözümler sunmaktadır. Ancak bu dijital dönüşüm, aynı zamanda dijital okur yazarlık seviyeleri düşük olan yaşlılar için dijital uçurum sorununu da beraberinde getirmektedir. Yaşlıların teknolojilere erişimde yaşadıkları sınırlılıklar derinleşebilmektedir. Bu nedenle yaş dostu dijital politikaların geliştirilmesi, yeni dönemin gerekliliklerinden biridir." ifadelerini kullandı.
Değerlerdeki dönüşüm
Değerler düzeyinde de dönüşüm yaşandığının altını çizen Prof. Dr. Özmete, şunları kaydetti:
"Geleneksel toplum yapısında yaşlılık, bilgelik, saygı ve otoriteyle özdeşleştirilirken, modern toplumlarda üretkenlik ve verimlilik merkezli değerlerin öne çıkması, yaşlılarımızın toplumsal statüsünü görece zayıflatmıştır. Son yıllarda aktif yaşlanma yaklaşımıyla birlikte yaşlı bireyin üretken potansiyelini sürdürmesi fikri giderek daha fazla kabul görmektedir. Emeklilik sonrası gönüllü faaliyetlere katılım, ikinci kariyer olanakları ve sosyal girişimcilik modelleri, yaşlılığın yeniden tanımlandığı bu sürecin önemli göstergeleridir. Yaşlılarımızın toplumda üretken, değerli ve onurlu bir yer edinebilmesi, hem politikaların uygulamaya yansımasına hem de toplumsal bilinç dönüşümünün başarısına bağlıdır. Bu nedenle yaşlılık artık sadece bir bakım sorunu değil, insan onuruna yakışır bir yaşam hakkı meselesi olarak ele alınmalıdır."




















