CHP: Ekonomik İyimserlik Atmosferi Gerçekleri Gizleyemez

Güncelleme:
Facebook'da Paylaş Twitter'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş Google News'de Paylaş

CHP Genel Başkan Yardımcısı Necati Yağcı, hükümetin gerçek ekonomik sorunları gizlemek için yapay bir iyimserlik yaratmaya çalıştığını belirtirken, yoksulluğun derinleştiğini vurguladı. Yağcı, kağıt üzerindeki rekorların gerçeği yansıtmadığını söyledi.

(ANKARA) - CHP Genel Başkan Yardımcısı Necati Yağcı, ülkenin ekonomik durumuna ilişkin yaptığı değerlendirmede, iktidarın Türkiye'de uzun süredir devam eden ekonomik sorunların yurttaşlarda yarattığı derin rahatsızlığı yönetebilmek için, gerçekte var olmayan bir iyimserlik atmosferi yaratma çabasında olduğunu ileri sürdü. Yağcı, "Kağıt üzerindeki rekorlar, mutfaktaki yangını gizleyemiyor; yoksulluk her geçen gün daha da derinleşiyor" ifadesini kullandı.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Necati Yağcı, ülkenin ekonomik durumunu değerlendirdiği bir yazılı açıklama yaptı. Yağcı, iktidarın ekonomik sorunları gizlemek için yapay bir iyimserlik atmosferi oluşturmaya çalıştığını belirtti. Yağcı, gerçeği yansıtmayan "rekor" açıklamalarıyla toplumun oyalanmak istendiğini, ancak yoksulluğun her geçen gün daha da derinleştiğini vurguladı.

"Ekonomik tabloya dair algı yönetilmeye çalışılmaktadır"

Yağcı, şunları kaydetti:

"Gerçeği görmek mi gizlemek mi? Kağıt üzerindeki rekorlar, mutfaktaki yangını gizleyemiyor; yoksulluk her geçen gün daha da derinleşiyor. İktidar, Türkiye'de uzun süredir devam eden ekonomik sorunların yurttaşlarımızda yarattığı derin rahatsızlığı yönetebilmek için, gerçekte var olmayan bir iyimserlik atmosferi yaratma çabasında; reel karşılığı olmayan 'rekor' açıklamalarıyla kamuoyunu oyalamaktadır. İnsanların yaşadıklarıyla bağdaşmayan bir 'her şey yolunda, biraz daha sabredin' söylemi üzerinden ekonomik tabloya dair algı yönetilmeye çalışılmaktadır.

Yıllar içinde yoksulluk toplumun geniş kesimlerine yayılmışken, 'kişi başına milli gelir 17 bin dolarla tarihin en yüksek seviyesinde' denilmesi, yaşanan gerçeklikle bağdaşmayan trajik bir çelişkiyi yansıtmaktadır. Kağıt üzerindeki rekorlar, mutfaktaki yangını gizleyememekte; yoksulluk her geçen gün daha da derinleşmektedir.

Üretim ve sanayi hayatiyetini sürdürmekte zorlanırken, 'ihracatta rekor kırıyoruz' söylemiyle ekonominin ne pahasına yürüdüğü gözlerden kaçırılmakta; yalnızca parlak görünen sanal bir yüz öne çıkarılarak, çok daha derin ve yapısal kriz örtbas edilmektedir.

"Yönetim, sosyal risklerin ciddiyetini kavrayamamaktadır"

Yönetim, Türkiye'de yüksek istihdam kapasitesine sahip emek yoğun sektörlerde yaşanan krizin, barındırdığı sosyal risklerin ciddiyetini kavrayamamaktadır. Kavrasa dahi, mevcut politikalar bu sorunları önleyecek ne iradeyi ne de imkanı göstermektedir.

Oysa emek yoğun üretim; bölgesel kalkınmanın, istihdamın ülke geneline dengeli biçimde yayılmasının ve kadın ile gençlerin iş gücüne katılımının en önemli araçlarından biridir. Bu sektörler yalnızca ekonomik değer üretmez; toplumsal bütünlüğü, dayanışmayı ve refahı destekleyen güçlü sosyal etkiler yaratır. Dolayısıyla burada yaşanan kriz yalnızca ekonomik değil, derinleşme potansiyeli taşıyan ciddi bir toplumsal kriz riskidir.

"Bugün yaşanan, yanlış ekonomi politikalarının neden olduğu bir savrulmadır"

'Türkiye sanayide dönüşüm yaşıyor' diyerek bu tabloyu geçiştirmek mümkün değildir. Gerçek şu ki, üretimde dönüşümü yönetecek bir irade de, bunu mümkün kılacak bir ortam da kalmamıştır. Bugün yaşanan, planlı bir sanayi dönüşümünden ziyade, yanlış ekonomi politikalarının neden olduğu bir savrulmadır.

Üretim ve sanayide çağın gereklerine uygun dönüşüm elbette kaçınılmazdır; ancak bu dönüşüm, toplumsal duyarlılığı ve kalkınmanın sosyal boyutunu gözeten bir bilinçle yürütülmelidir. Mevcut savrulma içinde bu mümkün değildir.

"Milyonlarca insanın işsiz kalmasının önüne geçecek bir anlayış benimsenmelidir"

Öncelik, her türlü israf ve suistimalin önlenmesi ve mevcut koşullar altında önceliği düşük projeler için kaynak kullanımının ivedilikle durdurulması olmalıdır. Ülkenin kaynakları, yurttaşların en temel gereksinimlerini karşılayacak ve huzurunu koruyacak biçimde yeniden yönlendirilmelidir.

Eş zamanlı olarak, mevcut üretim kapasitesini koruyup geliştirecek, sürdürülebilir ve adil bir kalkınma-dönüşüm modeline geçişin zemini hazırlanmalıdır. Bunun dışındaki hiçbir yaklaşım ne halkçı, ne de milliyetçi olarak tanımlanabilir.

Vakit çok geç olmadan; sosyal ve ekonomik tahribat daha fazla derinleşmeden, emek yoğun sektörleri ve tarımı destekleyecek, işletmelerin kapanmasını, üretimin başka ülkelere taşınmasını önleyecek, yüz binlerce hatta milyonlarca insanın işsiz kalmasının önüne geçecek bir anlayış benimsenmelidir. Böyle bir yaklaşım ülkemizin sosyal barışı, üretim gücü ve geleceği için şarttır."

Kaynak: ANKA / Güncel
title