Ben 20, Kemal 29. O sahnedeydi, ben seyirciler arasında. Havuz sahnesi var. O havuza girmiş, bekçi geliyor, çamaşırları kucağında duruyor. Yani repliği yok, öylece durduğu bir sahne. Orada göz göze geldik. 2.5 sene mektuplaştık...
Gözlerinden. Kemal'in gözleri, birçok insana albenisi olmayan bir çift göz gibi gelebilir ama çok derin bakardı. Çok hüzünlüydü bir kere. Ona ne yaparsanız yapın ya da o size ne yaparsa yapsın en sonunda ''Aman üzülmesin'' dersiniz. Bebek gibi. Ezo bile ilkokuldayken ona bebek gibi bakıyordu. Hepimize merhamet duygusunu çok ağır yaşatıyordu.
Kemal utangaç biriydi. Çok mütevazıydı. Böyle Kemal Sunal falan dedikleri zaman ne yapacağını şaşırır, kabuğuna çekilirdi. Mesela siz buraya gelseniz, yine yadırgar ama sonra güvenirse çok keyifli olurdu. Birçok arkadaşımız var, söyleyip gülüyorlar, söyleyip gülüyorlar, öyle değil. Ağzının içinden mır mır bir şey söyler, onu yakalarsanız günlerce gülersiniz. Çok güzel gözlem yapardı. Sabahları uyanır, ben salonda bir şeyle uğraşıyor olurdum. O Ciguli taklidi yapardı. Başka gün başka biri gibi girerdi.
Şimdiki evliliklere bakıyorum. Daha net görüyorum. Biz çok mutlu yaşamışız.
Kemal gerçekti. Sadece Kemal'in hayranları değil, iki yaşında çocuk da onu izlerken kilitleniyor. Sosyologların incelemesi lazım. 14 yıl oldu. Geçen gün Stockholm'deydik. Sanki o da yanımızdaymış gibi karşılandık.
Sabah uyanır, kahvaltısını yapar, gazete okurdu. Seri ilanlara bakar, saatlerce... Bizde ağır bir öğle yemeği hazırlığı olurdu. Çalışmadığı günlerden bahsediyorum. Birçok insan bilirdi, bunlar öğlen 1'de yemek yer. Bu tarafa işi düşen veya alışverişe çıkıp yolu düşen eş dost gelirdi. Yine televizyona bakar, kitabını okur, telefonla konuşmayı severdi. Haftanın 3-4 günü akşam üzeri Çiçek Bar'a giderdi.
Onu hiç anlayabilmiş değilim. 19 Ocak 1975'te evlenmeye karar verdiğimizde, Salak Milyoner, Köyden İndim Şehire, Hababam Sınıfı, Salako, Yalancı Yarim gibi birçok film çekmişti. Bir ev tuttuk. Orada iyiydik, hamileyken doktor nemden dolayı oturmamamı söyledi. Ezo ve Ali'yi ilk kez o eve götürdüm geçenlerde. İnanamadılar. O kadar nem kokusu vardı ki evde. Misafir geleceği zaman patates kızartırdık, kızartma kokusu rutubet kokusunu bastırsın diye. Ama biz mutluyduk, bugün yine gider otururum, Kemal'in olması şartıyla tabii.
Bunu geçen gün çocuklar da sordu. Vallahi hiç aklımıza gelmedi birbirimizi kıskanmak. Çok da güzel kadınlarla film çekti. Mesela ben hiç film setine gitmedim. Hiçbir arkadaşımın kulisine girmem. Kendilerine özel şakaları olur. Böyle bir şey varsa onu görmekten hoşlanmam. İkincisi kocana güvenmiyorsan bırakacaksın. Bana ağır gelir, yanında kim var diye sormak bile. O da sormazdı. Özgürdük aslında ama ikimiz de bir yere gitmiyorduk. Bodrum'a gidiyordu 10 günlüğüne, iki gün sonra geri dönüyordu. "Yetti bu kadar" diyordu, demek ki huzurluyduk evimizde. Çok da eğleniyorduk.
48 yaşındaydı. Yüksek lisans tezinin konusu da kendisiydi. "Beni kimse araştırmayacak galiba, ben yapayım" dedi.
"İneğin çocuğu" diye çok dalga geçiyorlardı. Bitişiğimizde lise var, sürekli Kemal ile arkamızdan "Mö mö" diye bağırıyorlardı. Kemal bozulmazdı ama çocuklar içerliyormuş demek ki... Bir gün Ali okuldan geldi, çantasını yere attı, "Hepsi senin suçun" dedi... Anlamadım. "Cüneyt Arkın ile evlenebilirdin" dedi. Ona "Bakkal Gazi" diyordu. O güçlü ya, o yüzden onunla evlenmemi istiyordu.
Her şeyi dinlerdi. "Yeni çıkmış, bunu da almak, dinlemek lazım" diyordu. Bazen arabayı durdurup, inip oynadığını biliyorum. Türkü çok seviyordu, pop da dinliyordu. En çok İbrahim Tatlıses'i severdi.
Psikolojik destek almadım. İnsan kendi kendini çözebiliyor. Ama galiba birazını şuursuz yaptım. Ezo'nun İngiltere'ye gitmesi falan benim yapabileceğim şeyler değildi. Ezo ilk gün "Seni üzecek hiçbir şey yapmayacağım" diye babasına mektup yazmış. Birbirimize dayanıyoruz. Çok sıkı bağlıyız birbirimize.
Zaman zaman para sıkıntısı çektiğim oldu ama borcum yok. Geç yaşımda başladığım iş hayatımda başarılı olduğum söyleniyor. Kimseye muhtaç olmadan yaşıyorum. Çok insan biriktirmiş olduğumu görüyorum ve bundan çok mutluyum.
bir efsanenin hayatı.böyle insanlar kolay kolay yetişmez.toprağı bol olsun.
Canlı canlı görememiş olmak ne acı... Allah gani gani rahmet eylesin....
Yüksek lisans tezinin konusu da kendisiydi. “Beni kimse araştırmayacak galiba, ben yapayım“ dedi.
cok guzeller
Mekanı cennet olsun .... Adam dı adamın dibi..... zirveydi işinde zirve insanlıkta zirve .... yerlerdeydi yapışmıştı yerlere alçak gönüllülükte mütevazilikte kitlenmişti kalbimize çukurlardaydı taaaaaaa derinde bir yerde beynimizin yüreğimizin derinliklerinde o bir saf madendi elmas zümrütten öte insandı anam babam gibi sevilebilecek bir yürek eli öpülecek bir büyük abimizdi TÜRKİYENİN can eviydi mutluluğu neşesi ....mekanın Cennet olsun ....
bu dünyadan bomboş bir kemal sunal geçti.öbür tarafta işinin çok zor olduğunu tahmin etmek hiçte zor degil.
Dünyadan senin gibi bir mahluk da geçiyor ne yazık ki
senin gibi mal geçiyor sorun olmuyor da, onun gibi her defasında insanların yüzünde tebessüm oluşturup ,ardından rahmet okutan biri geçmiş çok mu sen ordan adamın akıbetini merak edeceğine kendi haline yan saçma insan..
ya bi gidin allah aşkına adamın milyonlarca seveni var senin ne haddine... ölenin arkasından konusanın hali öbür tarafta nicedir bir de bunu tahmin et.
Mekanı Cennet Olsun Daha Dün Akşam İzledim Hiç Sıkılmadan ailecek izlenecek şakacı korkak kahramanımız o bizim daha kim bilir kaç kuşak izler.