Haberler

Yılmaz: Toplumsal Çıkarların İyi Gözetilmesi Gerekiyor

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Alınan Önlemlerin, Öncelikle Kredi Mekanizmasında Aksaklık Varsa, Bu Aksaklıkların Giderilmesine Yönelik Olması Gerektiğini Belirterek, 'Her Paket Önerisinin Gerçekçi, Toplumsal Maliyet Getiri Analizinin İyi Yapılması Gerekiyor ve Orta ve Uzun Vadeli Toplumsal Çıkarların İyi Gözetilmesi Gerekiyor' Dedi.

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, alınan önlemlerin, öncelikle kredi mekanizmasında aksaklık varsa, bu aksaklıkların giderilmesine yönelik olması gerektiğini belirterek, ''her paket önerisinin gerçekçi, toplumsal maliyet getiri analizinin iyi yapılması gerekiyor ve orta ve uzun vadeli toplumsal çıkarların iyi gözetilmesi gerekiyor'' dedi.

İstanbul Sanayi Odası'nın (İSO) aralık ayı meclis toplantısına katılan Yılmaz, uluslararası ekonomideki gelişmeler ve Türkiye'ye etkileri, Türkiye'de finansal istikrar ve para politikasına ilişkin bir sunum yaptı.

Mali sorun çıktığında ekonomiler için üç savunma hattı bulunduğunu belirten Yılmaz, bunlardan birincisinin, sorun ilk çıktığında para politikasıyla tepki verilmesi olduğunu, bu konuda ya faiz oranlarının düşürüldüğünü, piyasaya likidite verildiğini veyahut da para politikasının duruşunu değiştirmeden ihtiyaç duyulan likiditenin verilmesi olduğunu anlattı.

Yılmaz, birinci savunma hattının yeterli olmaması durumunda mevzuata dönülerek, alınması gereken tedbirler olup olmadığına bakıldığını dile getirerek, 2007 Ağustos ayından bu yana diğer ülkelerde bunun da yapıldığını, bu savunmanın yeterli olmaması halinde son tahlilde, bu işin, kamunun, vergi mükellefinin üzerine yük olarak geldiğini söyledi.

Durmuş Yılmaz, şu anda yaşanmakta olan krizin üçüncü aşamasının bu olduğunu kaydetti.

Konuşmasının sonunda, herkesin yanıtlanmasını beklediği ortak bir soru olduğunu dile getiren Yılmaz, bu soruyu, ''Hemen hemen her ülke harcama artırıcı bütçe paketi hazırlıyor. Türkiye'nin de aynı uygulamalara bir an önce gitmemesi hatalı değil mi?'' diyerek dile getirdi.

Yılmaz, gelişmiş ülkelerde açıklanan paketlerin iki gruba ayrılabileceğini aktararak, birinci gruptaki paketlerin krizin ilk aşamasında finansal dalgalanmaları önlemeye yönelik olarak bankacılık sistemine yardımı içeren paketler olduğunu, ikinci gruptaki paketlerin ise daha sonraki aşamada ortaya çıkmaya başladığını, bunların, kriz finansal sektörden reel sektöre yaygınlaştıkça ekonomik küçülmeyi azaltmaya yönelik olarak kamunun harcamalarını artırmasına ya da reel sektöre kredi desteği vermesine ilişkin olduğunu bildirdi.

Türkiye'nin bankacılık sistemi ile ilgili olarak, destek paketini 2001 yılında uyguladığını hatırlatan Yılmaz, ''Türkiye daha sonraki yıllarda ödevini iyi yapmış, bankacılık sistemini çok sağlıklı bir hale getirmiştir. Dolayısıyla Türkiye'de nakit önlemler içeren birinci gruptaki gibi mali yük getirecek bir destek paketine ihtiyaç yoktur ve duyulmamıştır. Biz bunu çünkü 2001'de yaptık'' dedi.

Yılmaz, ancak Merkez Bankasının, finansal piyasalarda güveni artıracak likidite önlemlerini etkin bir şekilde aldığını ve bankanın değişen koşullara göre, gereken önlemleri esnek bir şekilde almaya devam edeceğini de açıkladığını ifade ederek, şimdi tartışılanın, Türkiye'de ikinci grupta yer alan reel sektörü canlandırmaya yönelik, kamu harcamalarının artırılmasına ya da reel sektöre kredi yardımında bulunmasına yönelik bir paket hazırlanması gerekliliği olduğunu belirtti.

Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, bu konudaki görüşlerini şu şekilde özetledi:

''Türkiye'de reel faizler görece olarak yüksek, vadeler kısa. O zaman Türkiye'de risk priminin neden yüksek, vadelerin neden kısa olduğunu sorgulamamız gerekiyor. Buna göre Türkiye'deki risk priminin, dolayısıyla reel faizlerin zaman içerisinde çok yüksek düzeylerde kademeli olarak düşüş eğilimi göstermesi, mali disiplinden ödün verilmemiş olmasıdır. Dolayısıyla eğer Türkiye'de vadelerin uzamasını, reel faizlerin daha da düşmesini istiyorsak, bir, fiyat istikrarından; iki, mali disiplinden ödün vermememiz gerekmektedir.

Diğer yandan, gelişmiş ülkelerle gelişen ülkeleri birbirinden ayıran önemli bir faktör de paralarının uluslararası piyasalarda genel kabul gören rezerv para niteliğinde olup olmamasıdır. Diğer gelişen ülke paraları gibi, Türk lirasının da bir rezerv para olmadığını kabul etmemiz gerekiyor. Bu şu anlama gelir; eğer kamu harcamalarını artırarak, bütçe açığını yükseltirseniz, bu hemen risk priminizin artmasına, faizlerin yükselmesine neden olur. Dolayısıyla her ülke, resesyondan kaçınmak için mali önlem paketlerini hazırlarken, paketin toplumsal getiri maliyet analizini çok iyi yapmak, çok iyi düşünmek zorundadır. Mali politikaların maliyetini de önemli ölçüde reel faiz düzeyinde belirliyor. Buna göre, paraları rezerv para niteliğinde olmadığı için, Türkiye gibi gelişen ülkelerin genişleyici mali politika alanları dardır, sınırlıdır.''

Yılmaz, bugün ABD ya da AB'nin bütçe açıklarının artırılabildiğini ancak paraları rezerv para niteliğinde olduğu için o ülkelerde reel faizlerin sıfır, hatta eksi düzeylerde olduğunu kabul etmek gerektiğine işaret ederek, ''Dolayısıyla o ülkeler bütçe açıklarını en azından ucuz bir şekilde finanse edebilmekte, bütçe açıkları reel faizlerin artmasına neden olmamaktadır. Böylece genişleyici mali politikaların en azından kısa dönemdeki toplumsal maliyeti düşük kalmaktadır'' diye konuştu.

Buna karşın, Türkiye gibi ülkelerde artan bütçe açıklarının, bir yandan zaten yüksek olan risk priminin ve reel faizlerin daha da artmasına, diğer yandan kredi olanaklarının daralmasına yol açtığını vurgulayan Yılmaz, ''Sonuçta genişleyici mali politikaların ekonomik aktivite ve refah düzeyindeki net etkisinin negatif olma olasılığı oldukça yüksektir. Dolayısıyla Türkiye'nin genişleyici bütçe politikaları ile ekonomiyi canlandırması olanağı sınırlıdır. Bu nedenle, Türkiye'de genişleyici mali politikalardan ziyade, güveni artıracak önlemlere daha fazla ağırlık verilmesi gerekmektedir'' değerlendirmesinde bulundu.

Durmuş Yılmaz, genişlemeci maliye politikasının uygulanması halinde, o zaman devletin borçlanma ihtiyacının artacağını, artan borçlanma ihtiyacını karşılamak üzere, bankaların buraya kredi vermeye devam edeceklerini ve dolayısıyla sanayici ve iş adamlarının borç alabileceği, yatırım yapabileceği fonların daha da azalacağını anlatarak, şöyle dedi:

''O nedenle bu konuda son derece dikkatli olunması ve selektif ve seçici olunması gerekir diye düşünüyorum. Bu söylediklerim ekonominin daraldığı bir dönemde hiçbir mali önlem alınamayacağı, bir ekonomik paket hazırlanamayacağı anlamına gelmez. Bütçede ekonominin daraldığı dönemlerde, ekonomideki genel dengeleri bozmayacak para politikalarının, zorlamayacak ölçülerde gevşetilmesi mümkündür.

Nitekim, gerek 2008 bütçe gerçekleşmeleri gerek 2009 bütçe hedefleri bu çerçevede değerlendirilmelidir. Dolayısıyla benim söylediğim, mali gevşemeye yol açan net harcama artışının göreceli olarak küçük olması, bu harcamaların da belli sektörlere kaynak aktarılmasından ziyade, üretimin ve üretkenliğin artırılmasını hedeflemesi gerekmektedir. Ayrıca alınan önlemler, öncelikle kredi mekanizmasında aksaklık varsa bu aksaklıkların giderilmesine yönelik olmalıdır. Nitekim bizim açıklamalarımız ve bugüne kadar aldığımız ve alacağımız önlemler bu yöndedir. Sonuç olarak her paket önerisinin gerçekçi, toplumsal maliyet getiri analizinin iyi yapılması gerekiyor ve orta ve uzun vadeli toplumsal çıkarların iyi gözetilmesi gerekiyor.''

Kaynak: AA / Ekonomi

Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title