Haberler

Güllerin gülçeleri

Özlem Koç

Özlem Koç

Yazar / Fotoğrafçı
23.03.2022 02:31

Anne, bana o masalı tekrar anlatır mısın? Uyuyamıyorum, kötü kötü şeyler geliyor gözümün önüne, duvarda gölgesi var sanki, sessiz sessiz ağlıyor, gözyaşları yüzüme damlıyor. "Beni neden bıraktın anne?" diye ağlıyor gibime geliyor. Gözyaşları kalbime damlıyor karanlıkta. Ve kan anne, kanı damlıyor yüzüme. Uyuyamıyorum anne.

Hani küçücük bir kız çocuğu, bembeyaz tüllü elbisesi olan, lüle lüle saçları omuzunda, yine bembeyaz bir midilliye biniyordu. Kraliçenin başından güller serperek etrafında dolanıyordu. Gülce miydi, gülçe miydi o küçük kırmızı güllerin adı? Midillinin kanatlarından dökülen. Gökyüzüne doğru şelale akıyordu. İçerisinde hoplayan zıplayan balıklar. Hani her yer güvercin dolu, kelebeklerin kanatlarından da pırıltılar, saçlarına düşüyordu kraliçenin. Haresiz, kanatsız bir melek mi, peri kızı mıydı yoksa? O pırıltılar saçlarımı ağarttı anne. Beyazladıkça eskisinden güçlü olurmuş saçlar oysa, daha da sağlam. Anlat anne. Benim saçlarım dökülüyor gölgelerimde duvardaki. Yüzüme kan damlıyor anne, uyuyamıyorum. "Beni neden bıraktın anne?" diyor. Cennette midir? Minicik, el kadar. O' nu koruyan kollayan melekler vermiş midir Allah yanına? Nazım' ın beyaz pantolonu gibi kafamın içi, her yerinde sözcükler, her yerinde sorular. Karalamalar. Suya dokunup dokunup yansımamı siliyorum, ardından yeniden oluşmasını bekliyor, sonra yine dokunuyorum. Hep aynı oluyor değiştiremiyorum. Aynadaki aksim yabancı içime anne. Doğmamış, doğurulmamış bir peri kızı desem O' na, günaha girmiş olur muyum? Tırnaklarımı kemirirken buldum kendimi yine. Küvetin kenarında oturmuş ağlıyorken kendime geldim. Gittim mi yoksa kendimden? Bir çığın önünde sürükleniyorum sanki. Çok üşüyorum. Ninnisi düğüm, düğüm, düğüm dizili ruhumun boğazında. Melodiyi bile tutturamıyorum ben anne. Monaliza gibiyim, yüzümün bir yarısı gülümserken, diğer yarısı üzgün, kederli. Mevsimin son çiçeği açtığında ilk açanlar çoktan dökülmeye yüz tutmuştur. Benim dallarımda hiç çiçek açmıyor ki artık. Kitabın arasından onlarca, dört yapraklı yonca çıkmıştı hatırlıyor musun? Oysa ben, her yonca bitmiş yer gördüğümde, uğraşır dururdum dört yapraklısını bulabilmek için. Nereden geldi onlar? Kitap da benim değil sanki.

Anne! Bana o masalı tekrar anlatır mısın? Sahile gidelim ama. Kumların soğukluğuna karışan, denizin yosununu koklamalıyım. Gün aydınlanıncaya dek bekleyelim. O, sarı, pembe, kızıla bürünürken deniz, anlatmaya başla sen. Şelale ile deniz arasında bir bağ kurulur belki. Gülçeler dökülürken, ben de yoncalarımı savururum ve belki, belki bir şey olur, meleğime dokunurum ne dersin? O' nu koruyan melekleri var mıdır anne? Kan, kan damlıyor kalbime anne.

Daha büyümedim ben, dizlerinde avutulası küçük kızınım. Her gece üzerimi açıyorum, saçlarımı taramıyorum. Ve ben her ateşlendiğimde; önce dişler geçiyor iki yanımdan yürüyerek. Eski moda bir koltuktan sular akıyor devamlı. Sen! Sonra sen geliyorsun. Karanlığın içinden muhteşem gülümsemenle. Yeşilçam sanatçıları havanı savurarak. Bukleli saçına kocaman kıpkırmızı bir gül konmuş mis kokulu. Böyle böyle iyileşirim belki.

Uyuyamıyorum. O masalı, anlatır mısın anne?

Savaşta atılan her kurşun, her mürettebat, kan olur, annelerin gözlerinden akar. Bu sözü de unutma! Çocukların hakları Allah'ta saklıdır!

Ömrünüz mucizelerle dolsun!

title