Haberler

Tüsiad Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı... (2)

Son Yıllarda Ülkemizin Çok Hızlı Bir Değişimin İçinde Olduğunu Söyleyen Yalçındağ, 2001 Krizi Bu Değişimi Hızlandıran Önemli Faktörlerden Biri Oldu. Enflasyon, Büyüme, Bütçe Açığı, Kur İstikrarı Gibi Makro Göstergelerin İyileşmesine ve Yapısal Reformlarla Bünyenin Güçlenmesine Yoğunlaştık. Her İki Eksende de Önemli Gelişmelere İmza Attık.

Son yıllarda ülkemizin çok hızlı bir değişimin içinde olduğunu söyleyen Yalçındağ, 2001 krizi bu değişimi hızlandıran önemli faktörlerden biri oldu. Enflasyon, büyüme, bütçe açığı, kur istikrarı gibi makro göstergelerin iyileşmesine ve yapısal reformlarla bünyenin güçlenmesine yoğunlaştık. Her iki eksende de önemli gelişmelere imza attık. Yapılacak işler listesi hala çok kalabalık ama, zeminin belli ölçüde düzleşmiş olduğunu söyleyebiliriz" dedi.

TÜSİAD Yönetim kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, şimdi bir yandan makro planda eksikleri tamamlarken, bir yandan da dikkatimizi ekonomide mikro tabanın güçlenmesine, sosyal hayatta küresel ısınma gibi sorunlara duyarlılığın artırılması da dahil her türlü küresel gelişmeye ayak uydurmaya yatkın bir toplumsal yapının oluşturulmasına, sosyal dengesizliklerin giderilmesine, siyasetin ve yargının yeniden yapılandırılmasına yöneltmemiz gerektiğini belirterek "bunlar olmadan ekonomide ve siyasette kalıcı bir istikrar elde etmek mümkün görünmüyor" diye konuştu.

"YARIŞTAN KOPMADIK AMA ÖNE DE GEÇEMEDİK"

Türkiye'nin ekonomik performansının, geçmiş dönemlerle karşılaştırıldığında sıra dışı bir iyileşme göstermesine karşın, bu bize, diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla belirgin bir üstünlük sağlayamadığını söleyen Yalçındağ, "Yarıştan kopmadık ama öne de geçemedik. Bunda, reform heyecanımızı zaman içinde yitirmemizin önemli etkisi oldu. Mikro reformlara geçmekte isteksiz davrandık. Kayıt dışı ekonomiyle mücadele, işgücü piyasalarının kapsamlı biçimde düzenlenmesi el sürülmeyen konular olarak kaldı. Teknoloji kullanımı, inovasyon kapasitesi, AR-GE harcamaları gibi konularda ekonominin ihtiyaç duyduğu atılımlar yapılamadı. Yüksek katma değerli sektörlerde yeterli gelişme sağlanamamış olması, yapısal nitelik kazanan bir ithalat talebine ve artan cari işlemler açığı problemine neden oldu" diye konuştu.

Yalçındağ, "Enerji, ulaştırma ve bankacılık gibi tüm ekonomiye yüksek etkide bulunan sektörlerde özelleştirmeler ertelendi. Farklı nedenlerle bir türlü gerçekleştirilemeyen sosyal güvenlik reformu da, Türk şirketlerinin dünya standartlarında iş yapmasını sağlayacak Türk Ticaret Kanunu Tasarısı da bir kez daha seçim sonrasına kaldı. Artık salt makroekonomik istikrarın sağlanması suretiyle elde edilebilecek ek büyüme kapasitesinin sınırına ulaşmış durumdayız. Türkiye'nin, dış talepten ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarından daha fazla pay almasına olanak sağlayan, küresel finansal krizlere karşı mukavemeti artmış bir ekonomik yapıya kavuşması gerekiyor. Nitekim, hafta başında Çin'de başlayan finansal dalgalanma, tüm yükselen piyasaları etkiledi ve muhtemelen bazı kalıcı hasarlara neden olabilecek. Güçlü ve hızlı gelişen bir ekonomi için, mevcut kazanımları mikro reformlarla derinleştirilmeye, üretim süreçlerini yeniden yapılandırmaya, yani reformların bir başka düzlemde sürdürmeye ihtiyacımız var" dedi.

"REEL FAİZLERİN DÜŞMESİ İÇİN SİYASİ RİSK AZALTILMALI"

"Orta vadede Mikro reformların olumlu etkilerine ihtiyaç duyarken, kısa vadede, yüksek faiz oranlarının büyümeyi ve ekonominin dönüşüm hızını yavaşlatmasını engellemek gerekiyor" diyen Yalçındağ, Türkiye'nin üretime ve istihdama en çok ihtiyaç duyduğu dönemde, reel sektörün dünya rekoru kıran reel faizler yüzünden iş yapamaz hale geldiğini söyledi.

Yalçındağ, "Dönemsel olarak, yüksek reel faizlerin ülkeye kısa vadeli kaynak girişi sağladığı, bu yolla da cari açıkları finanse ettiğimiz bir gerçek. Ancak, ekonomide gereken dönüşümün sağlanamaması yüzünden, dönemsel olarak makul karşılanabilecek bu durum, gitgide Türkiye ekonomisinin yapısal bir özelliği haline geliyor. Bugünkü enflasyon hedefi göz önüne alındığında Türkiye'deki reel faizlerin bu kadar yüksek seyretmemesi gerekiyor. Bu da bize ekonomi ile ilgili politik kararların ve siyaset sahnesi ile ilgili risk algılamasının primi yükselttiğini düşündürüyor. En basit düşünce egzersizi bile bize siyasi riski azaltmamızı emrediyor" dedi.

"EĞİTİM, İDEOLOJİK MÜCADELE ALANI DEĞİLDİR"

Sosyal reform alanlarının en başında, son zamanlarda sıkça tartışma konusu haline gelen, çağdaşlığın en önemli göstergesi ve belirleyicisi olan eğitim yer alıyor diyen Yalçındağ, "2006 yılında gerçekleştirilen bir TÜSİAD çalışması, büyümenin temel dinamiklerinden biri olan eğitimle ilgili harcamaların, Türkiye'de büyümeyi desteklemediğini, hatta sınırladığını ortaya koyuyor. Dolayısıyla, salt eğitim harcamalarının artırılması yeterli değil, eğitim harcamalarında kalite ve akılcılık da önem taşıyor. Eğitimde bütçe, müfredat, eğitimci kalitesi, fiziki altyapı, teknoloji gibi konuların yanı sıra, sosyal gelişim açısından önemli başka konuların da üzerinde durmalıyız: Kız çocukların eğitimin her kademesine eşit erişimini ve eğitime devam etmelerini sağlamak, okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarmak, meslek okulu-istihdam ilişkisini etkin şekilde kurmak bunlardan birkaçıdır. Üniversiteler evrensel normlarda bilgi üreten, rekabet gücünün artmaya ve yaratıcı insan gücünü yetiştirmeye odaklı, çağdaş kurumlar haline getirilmelidir. Yaşamboyu eğitim konusunda toplumda bir farkındalık yaratılmalıdır. Eğitim, ideolojik mücadele alanı değil, kalkınmanın stratejik bir faktörüdür" dedi.

"VASIFSIZ BİR İŞGÜCÜ İLE GELİŞMİŞ BİR EKONOMİ YARATILAMAZ"

Yalçındağ işsizliğin Türkiye'nin en önemli sosyal yaralarından biri olduğunu söyleyerek, "Türkiye ekonomisinde tarım dışı işsizlik oranının aşağı çekilebilmesi için yılda ortalama en az 550 bin kişilik yeni istihdam yaratılması gerekmektedir. Son yıllarda görülen işgücüne katılım eğilimindeki artış devam ettiği taktirde, bu rakamın bir milyona yaklaşması kaçınılmaz olacaktır. İşgücü piyasası ile ilgili iki temel sorunla karşı karşıyayız: Birincisi, mevcut yapıda bile istihdam olanakları nispeten artırılabilecekken, işgücü piyasasındaki katılıklar, ücretler üzerindeki vergi ve prim yükleri bunu engelliyor. İkincisi, Türkiye ortalama yüzde 7'lik bir büyüme hızını ancak verimliliği ve katma değeri yüksek bir üretimle yakalayabilir. Bu da vasıflı işgücüne ihtiyacımız olacak demektir. Vasıfsız bir işgücü ile gelişmiş bir ekonomi yaratılamaz" şeklinde konuştu.

"SAĞLIKLI BİR TOPLUM YAPISI İSTİYORSAK, TOPLUMDA KADININ ROLÜNÜ VE STATÜSÜNÜ GÜÇLENDİRMEK ZORUNDAYIZ"

Arzuhan Doğan Yalçındağ Türkiye'de toplumsal yapının gelişimi için, toplumun yarısını oluşturan kadınların, eğitim, çalışma hayatı ve siyasette karar alma süreçlerine eşit katılımlarının önünün açılması gerektiğini söyleyerek, "Ayrıca, Türkiye'nin, en az on yıl süreyle, kadınların siyasete katılımını asgari temsil eşiği olarak kabul edilen % 30'lara çıkarabilmek için, kota dahil çeşitli pozitif ayrımcılık politikalarını devreye sokmasına ihtiyaç var. Sağlıklı bir toplum yapısı istiyorsak, toplumda kadının rolünü ve statüsünü güçlendirmek zorundayız. Kadını kısıtlayan bir toplum, kendi geleceğini kısıtlar. Aynı şekilde, Türkiye'de toplumsal yapının gelişimi için bölgelerarası gelişme farklarını da en aza indirmek zorundayız. Bölgesel kalkınma için bugüne kadar uygulanan teşvik politikalarının başarı şansının olmadığı artık dünya çapında kanıtlanmıştır. Hatta merkezi hükümetin yüklü parasal yardımları üzerine kurulu bu tür politikaların bağımlılık yaratıp, bölgenin kendi kaynaklarının gelişimini engellediği ortaya çıkmıştır" diye konuştu.

"ASGARİ ÜCRET VERGİ DIŞI BIRAKILMALI"

Yalçındağ, "Sadece kamusal bir yaklaşım yeterli değildir. Dünya örneklerinde olduğu gibi, özel sektörün ve STK'ların karar alma ve uygulama sürecine dahil edilmeleri rekabet gücüne büyük katkı yapacaktır. Gerek eğitim ve işgücü politikalarındaki değişimler, gerekse cinsler ve bölgelerarası dengesizliklerin giderilmesi Türkiye'deki bireysel gelir dağılımını uzun vadede olumlu yönde etkileyecektir. Ancak, bu, asgari ücretin vergi dışı bırakılması ve yoksullukla mücadele programları gibi kısa vadede alınması gereken önlemlerin ihmaline yol açmamalıdır. Sosyal dengesizlikler, gelişmenin ayağına pranga olmamalıdır" dedi.

"PARTİ İÇİ DEMOKRASİ İŞLEMİYOR"

Ülkemizin aslında son derece yüklü bir gündemi olduğunu söyleyen Yalçındağ, "Ama biz bunları yeterince tartışmıyoruz. Siyaset sahnesinde ülke gündemini işgal eden konular, ne yazık ki çoğunlukla toplumsal hedeflerimizin gerçekleştirilmesiyle bağlantılı değil. Polemiğe dayalı siyaset ve kısa vadeye odaklanma alışkanlığı ülkenin geleceğine yatırım yapma düşüncesini sürekli geri plana itiyor. Siyasette zihniyet ve kültür değişikliğinin sağlanabilmesi için bu alanın da reforma tabi tutulması gerekiyor. Seçmenler, temsilcilerini denetleme bir yana, tanıma olanağını dahi bulamayacağı geniş seçim bölgeleri içinde oylarını kullanıyor. Partilerde her şeyi liderler belirliyor. Milletvekillerini de liderler seçiyor. Parti içi demokrasinin işlemediği yerde, parlamentonun yürütmeyi denetleme fonksiyonu da işlemiyor. Gerek seçim sisteminin, gerekse siyasi partiler mevzuatının elden geçirilerek, parlamenter sistemin güçlendirilmesi, yasama organının, yürütme erki üzerindeki denetim yetkisinin etkin kılınması gerekiyor. Öte yandan, bireylerin değişen ve çeşitlenen ihtiyaçlarına cevap vermek, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne entegrasyonunu ve demokratikleşme sürecini derinleştirmek açısından kamu reformu da, öncelikle ele alınması gereken bir konu. Bu tarz bir reformun benimsenmesi ve başarısı açısından, merkezi yönetimin, yerel yönetimlerin ve sivil toplumun eğitimi ve yerel düzeyde yeni görevler üstlenecek kurumların kapasitelerinin geliştirilmesi de büyük önem taşımaktadır" şeklinde konuştu.

"YARGI ALANINDA BÜYÜK REFORM BAŞLATILMALI"

Yalçındağ, reform sürecinin en kilit kurumlarından birisinin de yargı olduğunu belirterek, "Çünkü, reformlarla gelen yeni yasa hükümlerinin iyi uygulanması, bu yasaların yapılması kadar önemli bir husustur. Ne yazık ki, gerek ekonomik, gerekse demokratik reformların özümsenmesinde, ilerlemenin en az sağlandığı alan "yargı"dır. Hukukun üstünlüğünün sağlanmasında yaşanan sorunlar, bütün çabalara karşın, giderilememiştir. Bu nedenle öncelikle bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşmasını sağlayacak, fiziksel altyapıdan, insan kaynaklarına kadar geniş bir yelpazede konuyu ele alan bir reform çalışmasının başlatılması gerekmektedir. Yargı sistemindeki olumlu gelişmeler, yatırımlardan, aile hayatına, demokrasiden kadının statüsünün yükselmesine kadar, akla gelen gelmeyen her alana olumlu etkide bulunacaktır. Adalet duygusunu yitirmiş bir toplumun gelecekten beklentisi de olmaz." diye konuştu.

"SİYASET ALANINI YENİLEMİŞ BİR TÜRKİYE, BUGÜNKÜ KUTUPLAŞMALARDAN DA UZAKLAŞACAKTIR"

Yalçındağ, "Eğer ekonomik, sosyal ve siyasal dönüşümleri birbirlerine paralel hale getirebilirsek, tartıştığımız güncel konular da değişecektir. Ekonomisinin mikro temelleri güçlendirilmiş, sosyal reformlarını kararlılıkla yürüten, siyaset alanını yenilemiş bir Türkiye, bugünkü kutuplaşmalardan da uzaklaşacaktır" dedi.

"CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ TOPLUMSAL UZLAŞMA İÇİNDE GERÇEKLEŞTİRİLMELİDİR"

Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili olarak Yalçındağ, "Burada söyleyebileceğimiz tek şey, sağduyulu bir yaklaşımın siyaset sahnesine egemen olması dileğimizdir. Daha önce de defalarca dile getirdiğimiz gibi, Cumhurbaşkanlığı seçimleri toplumsal uzlaşma içinde gerçekleştirilmelidir. Cumhurbaşkanlığı makamı, sosyal ve tarihsel kökleri itibariyle de, bugünkü işlevleri itibariyle de bir uzlaşma ve uzlaştırma makamıdır. Bu yalnızca devlet organlarının sağlıklı çalışması açısından değil, toplumsal huzur açısından da önemlidir. Hal böyleyken, bu seçimi ülkedeki gerginliği artıracak biçimde kullanmanın hiçbir surette sağduyuya sığmayacağı açıktır. Demokrasinin gereklerinden taviz vermeden ama toplumsal uzlaşmanın gereklerini de en az onun kadar gözeterek bu seçimlere yaklaşmak gerekir.

Sloganlaşmış siyasi söylemlerle sürdürülen, gerçek anlamda kimsenin kazanmadığı bir kör döğüşü, bizi, zaman, enerji ve kaynak kaybettiğimiz, gelişmiş ülkelere yetişme çabamızda bir kez daha geride kalacağımız bir noktaya sürükleyecektir. Toplumda bir kez kutuplaşma tahrik edildiğinde bunu geriye döndürmek çok zordur. Kutuplaşmış bir toplum kendini yiyip bitirmeye mahkumdur" dedi.

Kaynak: Demirören Haber Ajansı / Güncel

Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title