Haberler

Türk ve Alman Medyalarının Rolleri Antalyada Tartışıldı

Antalya'da gerçekleştirilen "Türk-Alman Medya Diyaloğu" toplantılarında iki ülke medyasındaki karşılıklı algılamalar masaya yatırıldı.

Toplantıda, Türkiye Gazetesi Avrupa Baskıları Koordinatörü Ali İbrahimoğlu da bir konuşma yaptı.

Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) Vakfı'nın Friedrich Naumann Vakfı ve Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün iş birliği ile gerçekleştirdiği sempozyumda Lykia World Golf Oteli, Türk-Alman ve İsviçreli gazetecileri ağırladı. Hararetli tartışmaların yaşandığı toplantılarda karşılıklı algılamalar, toplum ve ülkelerin medyaya yansıma biçimleri ele alınırken, mevcut durumun iyileştirilebilmesi için yapılabilecekler tartışıldı.

Friedrich Naumann Vakfı Türkiye Temsilcisi Jörg Dehnert, Lykia World Golf Oteli'nin bünyesinde yer aldığı Silkar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Burhan Silahtaroğlu ve Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürü Salih Melekin'in selamlama konuşmaları ile toplantı başladı. TAM Vakfı Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen de Almanya'da yaşayan Türklerin medya kullanımı konulu bir sunum yaptı.

Friedrich Naumann Vakfı Türkiye Temsilcisi Jörg Dehnert, Medya diyaloğu toplantıları ile iki ülke medyası arasında uyuşmazlıkları gidermeyi hedeflediklerini belirtti.

BYEGM Genel Müdürü Salih Melek ise Türkiye'de sabit 220 yabancı basın mensubu bulunduğunu belirterek, bunlardan 27'sinin Alman medya mensupları olduğunu, Türkiye hakkında en çok haber yayınlayan Mısır'daki El-Ahram Gazetesi'nin ardından Frankfurter Allgemeine Zeitung'un yurt dışında en çok Türkiye haberi yayınlayan medya kuruluşu olduğunu belirtti.

Almanya'daki Türk medyasının iki ülke arasında önemli bir rol oynadığını ve Avrupa çapında yayın yapan günlük gazetelerin yanı sıra yerel süreli yayınların da önemli artış kaydettiğini söyleyen Şen, "ilk tespitlerimize göre Almanya'da faaliyet gösteren 107 yerel yayının yanı sıra 17 Türkçe-Almanca telefon rehberi bulunuyor" dedi. Şen, uydu teknolojisi sayesinde yüz civarında televizyon kanalının Almanya'da izlenebildiğini sözlerine ekledi.

GÖÇMENLER KÖTÜ İMAJIN AŞILMASINI SAĞLAYABİLİR Prof. Dr. Rüçhan Işık'ın yönettiği "Türk medyasında Almanya ve Avrupa İmajı: Bir Bulvar Gazeteciliği Sorunu mu? Güncel Gelişmeler" başlıklı birinci oturumda İsviçreli Schaffhauser Nachrichten Gazetesi'nden Walter Joos, Isviçre Radyo Xden İsmehan Öztürk, TRT Int'ten Hasan Çakır, Milliyet Gazetesi'nden Recai Aksu ve Aksiyon'dan Zafer Özcan yer aldı.

Asimilasyon-Entegrasyon tartışmalarının damgasını vurduğu oturumda, iki medya arasında algılama farkları üzerinde duruldu. Walter Joos, Türkiye'nin göçmenleri kullanarak kötü imajını aşabileceğini söylerken, Hasan Çakır da "Olaya bizimkiler sizinkiler anlayışı gibi yanlış bir gözle bakılıyor. Cephelerin medyası gibiyiz" dedi.

Milliyet'ten Recai Aksu ise Almanya'nın göç ülkesi olduğunun farkında olmaksızın Türklere karşı yayınlar yapıldığını belirtti. İsmehan Öztürk de göç ve uyum konularında İtalyanların kendilerini her şekilde kabul ettirebilmelerine rağmen bunun Türklerde söz konusu olamadığını ifade etti.

TÜRK KURULUŞLARI ALMAN MEDYASINA, ALMAN KURULUŞLARI TÜRK MEDYASINA ULAŞAMIYOR Prof. Dr. Necdet Basa tarafından yönetilen "Alman Medyası'nda Türkler" başlıklı ikinci oturumda ise St. Galler Tagblatttan Walter Brehm, WAZden Katrin Techner ve Türkiye Araştırmalar Merkezi'nden Cem Şentürk konuşmacı olarak yer aldı.

Türkiye'ye karşı Marco meselesinde çifte standartla yaklaşıldığını söyleyen Brehm, "Türkiye'ye adeta muz cumhuriyeti muamelesi yapıldı" dedi. Daha fazla göçmen gazeteci ile çalışmaya başladıklarını söyleyen Katrin Techner ise, Türk örgütlerinin Alman gazetelerine endişe ile yaklaştığı üzerinde durdu.

Almanya'da abartılı bir İslam korkusu üretildiğini ifade eden Cem Şentürk ise, dilsel alandaki uzlaşmazlıklara dikkat çekti. Alman medyasına yansıyan İyi örneklerde "Alman-Türk" olarak anılan kişilerin, kötü işlerinde sadece "Türk" olarak adlandırıldığını söyleyen Şentürk, Türk örgütlerinin Alman medyasına Alman kuruluşlarının da Türk medyasına ulaşma çabasına girmemesinin fikir ayrılıklarını besleyen temel etkenlerden biri olduğunu söyledi.

MEDYALARIN SORUMLULUK ÜSTLENMELERİ ŞART Haber içerikleri nasıl iyileştirilebilir başlığı ile düzenlenen üçüncü oturumu yöneten Anitta Steinmacher; sözü sırasıyla Sabah Gazetesi Avrupa Şef Redaktörü Miktad Karaalioğlu, Braunschweiger Zeitungdan Paul Josef Raue ve Türkiye Gazetesi Avrupa Baskıları Koordinatörü Ali İbrahimoğlu'na verdi.

Alman ve Türk medyalarının üslup değişikliğine gitmeleri gerektiğini anlatan Miktad Karaalioğlu, Alman medyasının Avrupa'da gelişen Türk orta sınıfının farkına varması gerektiğini söyledi. Medyanın negatifi duyurma eğiliminin evrensel olduğunu söyleyen Raue, toplumları etkileyen medyaların sorumluluk üstlenmelerinin şart olduğunu söyledi.

Alman ve Türk toplumlarının ilişkisini kulakları işiten ve birbirlerini sağır sanan iki kişinin diyaloğuna benzeten İbrahimoğlu, sebepsiz bir gürültü olduğunu söyledi. Ali İbrahimoğlu, Türk ve Alman medyaları arasında bir kurumlaşmaya gidilmesi gerektiğini söyledi.

Toplantının ikinci gününde Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürü Salih Melek, BYEGM'nin çalışmalarını anlatıp basın mensuplarının sorularını cevapladı.

Almanya'da İslam'ın politika ve medyada işlenişine dair bir sunum yapan Dr. Dirk Halm, 11 Eylül sonrasında İslam'a dair tartışmaların 3 kat kadar arttığını, olumsuz yönüyle yoğunlaşan tartışmaların mevcut durumda çok büyük sorun yaratmıyor gibi görünmesine karşın ileride bu yaklaşım biçiminin tehlikeli yan etkilere yol açabileceğini söyledi.

Bülent Mumay'ın yönettiği "Medyada çıkan haberlerin ülke siyasetleri üzerine etkileri ve Türkiye'nin AB sürecinde medyanın rolü/ Birbirimizi ne kadar iyi tanıyoruz" başlıklı birleşik oturumda Focus Dergisinden Claudia Hoffman, TAM UNO Cenevre Temsilcisi ve Bentour İsviçre Genel Müdürü Kadir Uğur, Turbillon Magazin'den Karl-Heinz Nuber, Tageszeitungdan Pascal Beucker, TUROB Sektör Temsilcisi ve İstanbul Antik Otel Genel Müdürü Sevda Yılgaz, Başbakanlık Basın Yayın Genel Müdürlüğü Enformasyon Dairesi Başkanı Hüseyin Topal ve Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü ve Avrupalı Türk Gazeteciler Birliği Kurucu Üyesi Güray Öz katıldı.

GAZETECİ OLUMSUZ GİDENİ HALKIN ÖNÜNE KOYMAKLA MÜKELLEF Türkiye'nin AB üyeliği genel olarak negatif tonda tartışılsa da Alman medyasında olumlu seslerin de çıktığını söyleyen Pascal Beucker, Türkiyenin AB şansı olduğunu ve üyeliğin Yunanistan örneğinde olduğu gibi istikrar getireceğini ifade etti.

Turizmin toplumların yakınlaşmasında önemli katkı sağladığını anlatan Sevda Yılgaz ise, medyayı turizm sektörü olarak gerçekleştirdikleri çalışmalarda yanlarında görmek istediklerini söyledi. Uluslararası basını Türkiye'de en iyi ve rahat biçimde çalışabilmesi için kendilerine en iyi imkanı sağlamaya çalıştıklarını belirten Hüseyin Topal'ın ardından konuşan Claudia Hoffman ise, haberlerin olumsuz nitelikte olmasının Türkiyeye özgü olmadığını, habercinin negatif alana yoğunlaşmasından kaynaklanan bir durum olduğunu belirtti. Hoffman, Avusturya'daki ensest vakası ve İtalya'daki çöp yığınlarının da aynı şekilde konu edildiğini sözlerine ekledi.

İsviçre'de yabancı olana karşı korku bulunuyorsa da kendilerinde yabancı kültürlerin rahatça gelişme imkanı bulabildiğini söyleyen Karl-Heinz Nuber, Türkiye'yi tanıdıkça kanaatlerinin olumlu yönde değiştiğini anlattı.

Göçmenlerin ve kabul eden ülkelerin göç gerçeği ile yeni yeni yüzleştiklerini ifade eden Kadir Uğur ise gazetecilerden gerçek Türkiye'yi yazmalarını istedi.

Güray Öz de, "Birbirimizi ne kadar iyi tanıyoruz" sorusunun cevabını önce "kendimizi ne kadar iyi tanıyoruz" sorusunu sorarak aramak gerektiğini belirterek, şöyle konuştu: "İki toplumun farklı özellikleri bulunuyor, bunlar düşüncelere yansıyor. Aslında kültürel farklılıklar bütün bunlara etkendir. Bu farkları konuşarak ve üretime döndürerek çözebiliriz. Kültürel farkların zehirlendiği alan siyaset alanıdır." Doğu Bloku'nun çözülüşüyle kendisine yeni düşman arayan Batı'nın İslam'ı karşısına alma yoluna gittiğini söyleyen Öz, Türkiye içindeki farklar modernleşme çabasının önüne konurken, Türkiye'de, en küçük davalarda dahi Türkiye'nin işine karışmaya kalkışan AB komiserlerinin halkının gururuna dokunduğunu anlattı. Bu biçimiyle yürütülen tartışmaların Türk halkını AB'den soğuttuğunu söyleyen Öz, iyi kötü işleyen bir demokrasiye sahip Türkiye'nin kendi iç dinamikleri ile de istenen seviyeye ulaşabileceğini belirtti.

Gazetecinin olumsuz gideni halkın önüne koymakla mükellef olduğunu söyleyen Öz, "Avrupalı dostlarımız Türkiye'de olumsuz giden şeyleri yazmalıdır. Türkiye'de iyi gitmeyen şeyler konusunda ne kadar yazarlarsa biz memnun oluruz. Biz de sizlerin ülkelerinizde kötü giden şeyleri daha fazla yazma hakkını kendimizde buluruz" ifadelerini kullandı.

(AT-HO-Y)

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Güncel

Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title