Haberler

"PKK-AKP İşbirliği Ortaya Çıkmıştır"

Güncelleme:

Bahçeli, "Sözde Barış ve Kanın Durdurulması' Makyajı İmralı Canisi Tarafından Alkışlanarak Dökülmüş ve PKK ile AKP İşbirliği Saklanamayacak Şekilde Ortaya Çıkmıştır" Dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bu sürecin sonunda Türkiye'nin bölünmesinin ya da Irak'ın kuzeyini içine alacak şekilde konfederal devlete dönüştürülmesinin planlandığını öne sürerek "Çözüm ve fırsat denilen yıkım projesinin arkasına saklanılan "sözde barış ve kanın durdurulması' makyajı İmralı Canisi tarafından alkışlanarak dökülmüş ve PKK ile AKP işbirliği saklanamayacak şekilde ortaya çıkmıştır" dedi.

Bahçeli, Kürt açılımına ilişkin tartışmaları yaptığı uzun ve sert bir yazılı açıklamayla değerlendirdi. Bugün Malazgirt Zaferinin 938. Büyük Taarruzun da 87. yıldönümü olduğunu anımsatan Bahçeli, "Türkiye Cumhuriyeti, bu bin yıllık stratejik var olma mücadelesinin tarihi mirasını devralmış, çoğunluğu Anadolu'da, bir bölümü Trakya'da bulunan bugünkü sınırlarımızı esas alarak Türk milletine dayalı milli ve üniter bir devlet yapılanmasını vazgeçilmez öncelik kabul etmiştir" dedi.

"1923 yılında, bedeli bitmez tükenmez göçlerle, meşakkat ve kahramanlıklarla ve şehit kanlarıyla ödenerek kazanılmış Cumhuriyetimizin ve aziz milletimizin varlığı, bütünlüğü ve geleceği bugün büyük tehdit altındadır" diyen Bahçeli, bu sürecin "Osmanlı'yı parçalayan tarihi Şark Meselesi'nin günümüzdeki uzantısı, Lozan'da hevesleri yarım kalmış devletlerin milli varlığımızı ve var olma azmimizi kırmaya yönelik oyunun bir parçası" olduğunu ileri sürdü. Türkiye'de öteden beri sinsice uygulanan küresel operasyonun son aşamalarına, "işbirlikçi AKP iktidarının tam teslimiyete dayanan zihniyeti sonucu" gelindiğini öne süren Bahçeli, açıklamasını şöyle sürdürdü:

"Hükümetin taşeronluğu ile yürütülen sistematik ve yıpratıcı yıkım projesiyle; Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel değerlerinin direnci ve dayanakları birer birer çekilmeye çalışılmakta; Asırların kardeşlikle yoğurduğu Türk milletinin bekası kimlik, kültür ve kardeşlik istismarı ile karartılmak istenmekte; Devleti ve milleti ayakta tutan değerler sistemi aşındırılarak, toplumun ve kurumların duyarsızlaştırılması için, milletin kendini savunma ve var olma refleksleri köreltilmeye çabalanmaktadır.

Durdurulamaması halinde, kapatılması asla mümkün olmayacak kadar ölümcül yaraların açılacağı ve geri dönüşün mümkün olamayacağı bir fetret dönemi AKP ile Türkiye'nin önüne konulmuştur.

Tekraren ifade ediyorum ki, bu gelişme Sevr'e boyun eğen, Mondros'u imzalayan son Osmanlı hükümetlerinin girdiği küresel sarmalın benzeridir.

Türkiye yaklaşık bir asır sonra, yine uluslararası iktisadi ve siyasi mahkûmiyetin neden olduğu stratejik denklemin içine hapsolmuş durumdadır.

Gelişmeler devlet, millet ve ülke birliğinin bir yol ayrımına sürüklendiğini ortaya koymaktadır."

-"TÜRKİYE İKİ SEÇENEK ARASINA SIKIŞTIRILACAK"-

Bahçeli, "karanlık gidiş" olarak nitelediği bu sürecin sonunda yaşanacağını iddia ettiği durumu şöyle anlattı:

"Ülkemiz önce iki dilli ve iki milletli can çekişen tek devlete; Sonra çok dilli ve çok ortaklı bir federal devlet yapılanmasına doğru yol alacaktır. Sürati teslimiyetin dozuna ve hızına bağlı olarak değişecek bu aşamadan sonra ise Türkiye iki seçenek arasına sıkıştırılacaktır: Bunlardan birincisi; ayrı ayrı kimlik oluşturmuş ve milletten ayrılmış kardeşlerin ve coğrafyaların da birbirinden uzaklaştığı parçalanma ve küçülme sürecidir. Diğeri ise, küresel gücün öncelik vererek dayatacağı model olan Irak'ın Kuzeyi'ni içine alacak ve aşiret reislerini kucaklayacak şekilde çok devletli ve milletli konfederal Devlet yapılanmasıdır.

AKP tarafından ülkemizin sokulmaya çalışıldığı karanlık tünelin ve yıkım sürecinin başka izahı ve istikameti yoktur.

Sahibi Amerika Birleşik Devletleri olan ve Eşbaşkanlığını övünerek Başbakan Erdoğan'ın yaptığı Büyük Ortadoğu Projesi'nin Türkiye'ye dayattığı ve Başbakanı arkasından ittiği uçurum budur.

Bu vesile ile ispat edilmezse namussuz olmakla suçlayan Başbakan Erdoğan'a 2004 yılında bir televizyon kanalında yaptığı konuşmayı hatırlatarak teslimiyet anılarına bakmasını öneriyorum.

Başbakan Erdoğan, bu söyleşide sarfettiği'"Diyarbakır... İstiyorum ki şu anda Amerika'nın da "Büyük Ortadoğu Projesi' var ya "'Genişletilmiş Ortadoğu', yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir, bir merkez olabilir. Bunu başarmamız lazım' sözüyle yakayı ele vermiştir.

Kimin emrine girmek istediği, kime çalışmayı arzuladığı, hangi coğrafyalara yanaştığı, hangi yörelerimizi ayrıştırmak istediği gayet açıktır."

-"AYRI DİLLER ÜZERİNDEN UYANMIŞ ALT KİMLİKLER BİRARADA TUTULAMAZ"-

"İslam dünyasına zulüm getiren kanlı Amerikan Projesine talip olmak nasıl bir namus anlayışıdır?" diye soran Bahçeli, "Bu çürümüşlüğü yıllarca eşbaşkan ünvanını taşıdıktan sonra 13 Ocak 2009 tarihinde "doğmadan ölen bir proje' olduğunu söylemesi zelil olmuş namusunu asla geri getiremeyecek, lekelenmiş sicilini aklamaya kesinlikle yetmeyecektir" dedi. Açılımın ABD projesi olduğuna dair Kuzey Irak'a yönelik kara harekatını durdurmak için ABD Savunma Bakanı'nın Hindistan'dan yaptığı siyasi çözüm çağrısını anımsatan Bahçeli, şöyle devam etti:

"Genel esaslar talimatlandırılıp dayatılmaktadır, ayrıntıları fırsat ve açılım adı altında hükümete bırakılmakta ve Başbakan tarafından tıpış tıpış yapılmaktadır.

Buna rağmen açılım adı verilen yıkımın küresel bir projenin dayatmaları olduğunun hala görülememiş olması, işbirlikçi mihrakları saymazsak aydınların ve toplumun tam bir akıl tutulmasına, vizyon körlüğüne, vicdan kararmasına maruz kaldıklarını işaret etmektedir.

Elbette ki bir coğrafyanın beşeri, ekonomik, sosyal, kültürel politiğini oluşturmak ve yükseltmek, sahip olunan stratejik imkan ve şartların yanı sıra, mevcut devlet ve yaşayan millet yapısını hesaba katan gerçekçi bir analizin sonucu olacaktır.

Bu itibarla, resmileşmiş ayrı diller üzerinden uyanmış alt kimlikleri bir arada tutacak bir milletleşme modeli ve üniter devlet yapılanmasını insanlık henüz icat edememiştir.

Bir kez bile olsa millet kimliğinden geri dönüş yapacak asırlık sosyolojik süreçleri, devlet kurumlarının tavsiye kararları, hükümetlerin siyasi yorumları ve sözde coğrafi kimlik tanımlarıyla durdurmak da henüz mümkün olmamıştır.

Bu konuda, başka yerlere bakarak şablon arayanların kendi milletimizin var oluş sürecinin tarihi şartlarını ve zeminini bir kez daha gözden geçirmeleri gerekmektedir.

Türk milleti, aynı vasıta içinde tesadüfen ve kısa süre için bir araya gelerek ineceği istasyonu gözleyen alakasız yolcular topluluğu değildir.

Bizi bir milli kültür, kimlik ve ülkü etrafında toplayan; vatan toprakları üzerinde bin yıl boyunca ilmek ilmek oluşturduğumuz, kız alıp kız vererek aileler kurduğumuz, aynı geçmişi paylaştığımız ve aynı geleceği bir arada yaşamayı arzu ettiğimiz değerler sistemidir.

Bu itibarla, sırf bir dönem hükümet olma imkanı bulabilmiş bir avuç işbirlikçinin keyfi ve tahriki ile hiçbir millet evladının araçtan zorla indirilmesine rıza göstermemiz mümkün değildir."

"Vahim gidişat" dediği sürecin devamı halinde, Türkiye Cumhuriyeti'ne yegane anlam kazandıran ve mevcudiyetine derinlik veren üç temel unsurdan Vatanını oluşturan coğrafyanın, Beşeriyetini oluşturan milletin ve İradesini temsil eden devletin bugünkü sınır, nüfus ve yapı ile devamının mümkün olmayacağını ifade eden Bahçeli, "Bu tespit, günlük siyasetin basit ve kısır tartışma ve beklentilerinin çok ötesinde bir hassasiyetle, varlığını ve dikkatini yalnızca Türk Milletinin bekasına adamış bir siyasal ve ideolojik hareketin tarihin ve insaniyetin içinden çıkarmış olduğu öngörüden öte kesin bir yargısıdır" dedi. Bahçeli, milli coğrafya, milli varlık, milletin bekası için duyulan kaygıların ve oluşan tehdidin 1910'lu yılların bütün kaygıları ve tehditleri ile örtüşmeye başladığını öne sürerek "Binyıllık yurdumuz olan bu topraklardan sürülmemizi amaçlayan tarihi emellerin uygulanabilmesine müsait bir sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve sosyo-psikolojik zemin AKP zihniyetinin ağır tahribatı ile yeterince olgunlaşmıştır. Dün 1915 Çanakkale'sinde başlayarak, Türkiye Cumhuriyeti ile taçlanan süreçte niyetleri yarım kalmış emperyalizmin iştahından hiç bir şey kaybetmemiş olduğu anlaşılmaktadır. Doksan yıl önce ceddimizin silah gücüyle bozduğu aynı oyunu sahnelemek için sabırla beklenilen yeni bir Damat Ferit hükümeti bulunmuş olunması Türk millet için tam bir utanç vesilesidir" görüşünü savundu.

-"HÜKÜMET İSLAMCILIK KİSVESİYLE IRKÇILIK YAPANLARIN KUŞATMASINDA"-

Bugün Türkiye ile görülecek hesabı olan ve kendince alacağını tahsil etmek isteyen her ülke ve her zihniyetin iktidar vasıtası ile millete bedel ödetmek için sıraya girdiğini iddia eden Bahçeli, "AKP hükümetinin duyarsızlığını ve teslimiyetini fırsat bilenler Kıbrıs'tan, Ermeni meselesine, Ruhban Okulundan, sözde ekümenik iddiasına, Iraklı aşiret reisleri ile ilişkilere kadar her alanda dayatma listelerini sıralamaya başlamışlardır. Cumhuriyetimizin temeli olan, milli devlet ve üniter yapının tasfiyesi, milletimizin kimliksizleştirilmesi, yapay azınlıklar oluşturulması, alt kimliklerin sivriltilmesi ve Bin yılda oluşan kardeşlik hukukunun zedelenmesine doğru ilerleyen bu çok vahim süreç beka düzeyinde tehditleri barındırmaktadır" ifadelerine yer verdi. Bahçeli, Geçtiğimiz yıllar içinde iktidar tarafından oluşturulmaya çalışıldığını öne sürdüğü tepkisizlik, karmaşa, tartışma, çatışma, yoksulluk ve kutuplaşma ortamının bu durumu fırsat gören mihrakların cüretlerini artırdığını bildiren Bahçeli, şunları kaydetti:

"Avrupa sevdalıları, işbirlikçi aydınlar, yandaş medya mensupları, teslimiyetçi siyasetçiler, küresel projelerin yerli lobileri, yabancı destekçiler yıkım projesinde birleşmiş, Türkiye'nin geleceğini, kimliğini, birliğini ve bütünlüğünü tahrip noktasında tam bir ittifak oluşturmuştur.

Dışarıdan kurgulanan bu ihanet ittifakının omurgasını oluşturan AKP hükümeti; milletin çözülmesi için ellerindeki hükümet imkanlarını, parasal kaynakları, uluslararası işbirliği mekanizmalarını, işbirlikçi medya vasıtalarını ve sürece tam teslim olmuş çıkarcı elitleri yıkım projesine seferber etmiştir.

Bu yolla milletimizin maddi ve manevi bütün direniş, güvenlik ve dayanma mekanizmaları ile hukuki, kültürel ve sosyolojik korunma duvarları ve tarihsel kültür ve kimlik kodları yıkılmak istenmektedir.

PKK'nın yıllarca dağda savunduğu bütün ihanet fikirleri şimdi iktidar zihniyeti tarafından sözde barış ve demokrasi süreci olarak "Kürt açılımı' tanımıyla savunulmaya başlanmıştır.

Yüce dinimizin mesajlarını insanlığın huzur ve gelişmesini ideolojik zemin olarak kabul etmiş bir zihniyetin sözde temsilcisi olarak hükümet olanlar, İslamcılık kisvesiyle ırkçılık yapanların kuşatması altına girmiştir.

Bölücü emel, tahrik ve hayallerin demokratikleşme kriteri olarak sunulduğu bu süreç içinde, milli hassasiyetlere sahip çıkmayı, milli birliğimizi, kardeşliğimizi savunmayı ayıplanacak, çağdışı ve ilkel bir tepki olarak mahkûm etme gayretleri artmıştır."

Bu sürecin sonuç alması durumunda ortada üniter devletin, milli devletin, Türk milleti kavramının kalmayacağını, 86 yıl önce Cumhuriyetle şekillenen temel yapılanma ve kurucu değerler sistemi bütünüyle ortadan kalkacağını öne süren Bahçeli, partisinin bu sürece ilişkin defalarca uyarılarda bulunduğunu anımsattı. MHP'nin uyarılarında haklı çıktığını ve neticenin kendileri için beklenen bir son olduğunu belirten Bahçeli, şöyle dedi:

"Başta Başbakan olmak üzere hükümet üyelerinin, AKP yöneticilerinin öfkesi bu yüzdendir. Çözüm ve fırsat denilen yıkım projesinin arkasına saklanılan "sözde barış ve kanın durdurulması' makyajı İmralı Canisi tarafından alkışlanarak dökülmüş ve PKK ile AKP işbirliği saklanamayacak şekilde ortaya çıkmıştır. İktidara geldikleri günden itibaren hiçbir ahlaki sınır tanımaksızın milli ve manevi her değerimizin istismarı üzerine kurdukları hayasız teslimiyet siyaseti sonunda, AKP ve PKK aziz milletimizi tuzağa düşürmek için hazırladıkları kapana kendileri kısılmışlardır. Başbakanın partimize yönelik öfkeli ve hırçın davranışlarının nedeni yıllardır yabancı mihraklarla kucaklaşarak milletimize sinsice hazırladığı oyunun bozulmuş olmasıdır. Temsil ettikleri ideolojik körlüğün tipik bir devamı olarak, Türkiye Cumhuriyetinin varlığını kendi mevcudiyetleri için tehdit olarak gören ve intikam almaya çabalayan bu çarpık zihniyet şimdi milletin iradesine çarpmış ve paniklemiştir."

Türkiye'nin, AKP iktidarı ile yabancı güçlerin elinde "kontrol edilebilir istikrarsızlık" pozisyonunda ve denge noktasında tutularak muhafaza edilmek istendiğini savunan Bahçeli, bu küresel senaryonun baş aktörünün Başbakan Erdoğan olduğunu ileri sürdü.

-"BAZI MİLLİ KURUMLAR SÜRECE SEYİRCİ KALDI"-

Bahçeli, 1980 ile 2000 yılları arasında da Türkiye'nin milli birlik ve beraberliğine yönelik bölücü tehdidin yükseldiğini ve Türkiye'nin tarihinde görülmemiş bir insan, para, malzeme ve moral kaybına yol açtığını, terörün 2000 yılında durduğunu ifade ederek PKK'nın Irak'ta ısrarla rezerve edilmesinin gerçek nedeninin ortaya çıktığını şöyle anlattı:

"Aradan geçen yedi yıl içinde hükümeti Kandil'e müdahaleden men eden ABD yönetimi, Başbakan'ın iftiharla Eşbaşkanlığını yaptığı ve İslam dünyasına kan ve gözyaşından başka bir sonuç getirmeyen Büyük Ortadoğu Projesi'nin Türkiye ayağını PKK ve AKP ortaklığı ile gerçekleştirmek istediği belirgin hale gelmiştir.

Bu itibarla, bugün gelinen vahim noktanın yol haritasını Osmanlıdan bu yana ihanet için fırsat kollayan zihniyetlerin danışman ve yönetici sıfatı ile çepeçevre kuşattığı istismarcı kadroların gaflet ile ihanet arasındaki yolculuklarında aramak lazımdır.

Geçtiğimiz yedi yıl boyunca tükenmeye yüz tutmuş terör örgütünün siyasal uzantıları hükümetten cesaret bulmuş, milli birlik ve beraberliğimiz ve bin yıllık kardeşliğimiz AKP tarafından temelinden tartışılır hale getirilmiştir."

"Kamuoyunun ve bazı milli kurumların seyirci kaldığı bu süreçteki gelişmeler, meseleleri Türkçe okuyan ve Türkiye perspektifinden bakabilenler için karşılaşacağımız felaketin adım adım habercisi olmuştur" diyen Bahçeli, "yıkım projesi" olarak tanımladığı açılımın ana başlıklarının "-Milli kimliğin tartışmaya açılması ve bu kimliği oluşturan maddi ve manevi alt yapının adım adım tahrip edilmesini,

-Milli kimliğe şekil ve anlam veren tarihi, sosyal ve kültürel kaynaklarımızı silikleştirme, değersiz hale getirme niyetleri ve icraatları,

-Hükümetin terörle demokrasi arasında kurmaya çalıştığı yanlış ilişkiler ağı ile bu konularda özellikle Avrupa Birliği sürecinin dayatmaları,

-İktidarın teröre sempatik yaklaşımı ve zaten isteksiz oldukları terörle mücadeledeki zaaf ve çaresizliği,

-Sorunu milli imkanları ve gücü kullanarak çözmek yerine Irak'ı işgal etmiş Küresel Gücün inisiyatifine havale etmiş olması,

-Toplumu tepkisizliğe, duyarsızlığa, ayrışmaya, tavizlere ve travmaya hazırlayan işbirlikçi lobi faaliyetlerinin çalışmaları olmuştur." ifadeleriyle anlattı. (ANKA/SÜRECEK)

Kaynak: ANKA / Politika

Haberler

title