Haberler

    Kapalıçarşı Efsanesi…

    Günümüzde AVM’ler o kadar yaygınlaştı ki neredeyse her semtte büyük bir alışveriş merkezine rastlamak mümkün. Ama öyle bir yer var ki, atlattığı onca felakete rağmen hala dimdik ayakta ve görenleri kendine hayran bırakmayı başarıyor; Kapalıçarşı…

    Her ne kadar son dönemde alışveriş merkezlerinin sayısı artmış olsa da, çarşılar arasında bir tane var ki, hepsinden eski, hepsinden büyük ve içinde hepsinden daha çok mağaza var. Dünyanın en önemli ve en büyük şehirlerinden olan İstanbul'un, tarih boyunca alışveriş merkezi olan Kapalıçarşı.

    Bugünkü Kapalıçarşı, Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul'un fethinden bir süre sonra kurulmaya başlamış ve zaman içerisinde dönemin ihtiyaçlarına paralel büyümüş. İhtiyaçlara yönelik olarak tüm zamanların en büyük çarşısı olmuştur. 30 bin metrekareden daha büyük bir alana yayılmış olan bu büyük çarşıda 21 kapı,17 han, 66 sokak, 18 çeşme, 12 tane mescid, bir hamam, 10'dan fazla depo, 4000'den fazla dükkan ve çok sayıda su kuyusu bulunuyor. Hatta rivayet olunur ki, eskiden çarşının içinden bir ırmak geçermiş. Bugün, üzeri tamamen kurşun kubbelerle örtülü bu tarihi mekanı günde yarım milyondan fazla kişi ziyaret ediyor.

    Mimari olarak bakıldığında çarşının organik bir yapı olduğu söylenebilir. çünkü geçen zaman içerisinde farklı sultanlar tarafından mekana birçok yeni han ve sokak eklenmiş. Fatih Sultan Mehmet zamanında düzenli, büyük bir çarşı olmasına rağmen asıl büyümeye başlaması Kanuni Sultan Süleyman zamanına denk geliyor. O dönemde, daha çok ahşap malzemeyle inşa edildiğinden, çarşı yangınlardan büyük zararlar görmüş.

    Ayrıca Kapalıçarşı 500 yılı aşkın sürede yangınlarla beraber sayısız deprem de geçirmiş. Mekanın geçirdiği en önemli yangınlar ise; 1651 yılında Sultan 4.Mehmet zamanında, ardından 1710 senesinde Sultan Mustafa dönemine, son olarak da Sultan 2. Abdulhamid zamanında meydana gelenler. 1894 senesindeki depremde ağır zarar gören çarşı, neredeyse tamamen restorasyon görmüş. Tarihi boyunca gündüz ve geceleri sürekli güvenlikler tarafından korunmuş. Hatta Osmanlı döneminde, çarşıya gece girilmesi gerekiyorsa kesinlikle "Sultan Fermanı" gerekiyormuş. Tarih boyunca çarşıya sadece iki kez gece girilmiş. Birinde yangın çıktığı gece müdahale edebilmek için kapı kırılarak girilmiş diğer ise Sultan Abdülaziz Mısır seyahatinden döndüğünde gece çarşı açılıp ışıklandırılarak eğlenceler tertip edilmiş. Günümüze geri dönersek, çarşıyı gezmek isteyenler için en merkezi kapı "Nuruosmaniye Kapısı" olarak da bilinen "1" numaralı ana giriş kapısı iyi bir başlangıç olabilir.

    Kesik koni biçiminde deri, kürk veya kumaştan yapılmış başlık anlamına gelen ve "Kalpakçılar Caddesi" olarak anılan, ana cadde üzerindeki dükkanların kira anlaşmaları ise hala bir Osmanlı geleneğini sürdürüyor. Kiralar yıllık yaklaşık 5 ila 7 kilo altın arasında değişiyor.

    Sayısız sokak ve handan oluşan çarşı bünyesinde iki büyük bedesten barındırıyor. Bunlardan bir tanesi "Cevahir Bedesteni" olarak anılan "İç Bedesten", diğeri ise "Sandal Bedesteni". Bedesten kelimesi bez satılan yer anlamına gelen 'bezzaz'dan dilimize geçmiş. Sandal ise aslında ipek ve pamuktan oluşan bir kumaş türüymüş ve bu kumaşın satıldığı bedestene de "Sandal Bedesteni" adı verilmiş. Eskiden her sokağı bir meslek gurubunu barındıran çarşı içinde şimdilerde kuyumcular, dericiler, kürkçüler, seramikçiler, bezciler, terziler, yorgancılar, cilacılar, gümüşçüler, sahaflar, kitapçılar, terlikçiler ve konfeksiyonlar karışık olarak yer alıyor. Bu iki bedesten, hem mimari olarak hem de merkez olarak çarşının iskeletini oluşturuyor. çünkü "İç Bedesten" ve "Sandal Bedesteni" arasındaki ve çevresindeki boşluklar zaman içerisinde çatıyla kapatılarak çarşı genişletilmiş.

    Bedestenlerin içinde tavan yüksekliği en fazla olan "Sandal Bedesteni"nden çarşı sokakları adeta bir labirente dönüşüyor. Ağa Sokağı ve Aynacılar Sokak arasında kalan kısımda "Ayaklı Borsa" denilen dövizciler ve altıncıların renkli görüntüleriyle karşılaşabilir, 18 numaralı kapının hemen yanındaki "Kalcılar Han"da ise gümüşçüleri bulabilirsiniz. çarşı merkezinde, "Kuyumcular Caddesi"ni takip ederseniz şimdilerde kuyumcuların atölyelerinin yer aldığı "Zincirli Han"a ulaşırsınız. çarşı içerisinde kendine has çehresini hala muhafaza eden "Zincirli Han" tahmini olarak 18.yy. sonlarında, iki katlı olarak inşa edilmiş. Söylenenlere göre, eskiden hanın odalarında ocaklar bulunuyormuş. Kuyumcu ustaları halen bu hanı kullanıyorlar. "Zincirli Han"dan çıkıp, "Cevahir Bedesteni"ne geri dönmek için kullanacağınız "İnciciler Kapısı"ın üzerindeki kartal resmine dikkatlice bakmayı ihmal etmeyin. çünkü bu resim çarşının bu bölümünün Bizans döneminden kaldığını gösteriyor.

    "Cevahir Bedesteni" ise, daha çok küçük antika eserlerin, birkaç el işçiliği ve güzel sanatlar erbabının dükkanlarının bulunduğu bir bedesten. "Zenneciler Sokağı"ndan çıkıp "Yağlıkçılar Caddesi"nden devam ederseniz de, yine güzel fotoğraflar çekebileceğiniz bir kaç antika dükkanı ve hat sanatçılarının olduğu eski güzel görüntüsünü neredeyse yitirmiş olan "Cebeci Han"ı görebilirisiniz. Cebeci Hanın hemen yanında bakırcılar hala eski canlılığıyla çalışmaya devam ediyor. "Bakırcılar çarşısı" ise "Lütfullah Kapısı"nın olduğu yerde. Eğer bu devasa çarşının sokakları arasında yürümekten yorulursanız, biraz dinlenmek ve çarşı hayatını izlemek için, "Feraceciler Sokağı"ndaki "Şark Kahvesi"nde nefis bir Türk Kahvesi içmeden turunuzun sonlandırmamalısınız. Kapalıçarşı üretici olma özelliğinin yanı sıra çalışan atölyeleri ve esnafının cana yakınlığıyla, yüzyıllardır tercih edilmeye devam ediyor. Pazar günleri dışında, her gün akşam yediye kadar açık olan çarşı, çok sayıda yabancı ziyaretçisinin yanı sıra bugün hala, Türk turistlerin de gözdesi olmaya devam ediyor!

    Yavuz Aydın

    Kaynak: Womenist.net / Kadın

    Fatih Sultan Mehmet Kapalıçarşı İstanbul Kadın Haberler

    500
    Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
    title