Haberler

Kan Vermek Kemik İliği Yağlanmasını Önlüyor

Mersin Üniversitesi (Meü) Rektör Yardımcısı ve Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gürol Emekdaş, Kan Vermenin Kemik İliği Yağlanmasını Önlediğini Belirterek, Verilen Kanın Yerine Vücuttan Genç Hücreler Dolaşıma Katıldığı İçin, Bağışçının Daha Dinç ve Canlı Olduğunu Söyledi.

Mersin Üniversitesi (MEÜ) Rektör Yardımcısı ve Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gürol Emekdaş, kan vermenin kemik iliği yağlanmasını önlediğini belirterek, verilen kanın yerine vücuttan genç hücreler dolaşıma katıldığı için, bağışçının daha dinç ve canlı olduğunu söyledi.

"Kan, damarlarımızda sürekli dolaşan, yaşam için temel oluşturan canlı bir sıvıdır" diyen Prof. Dr. Gürol Emekdaş, günümüzde tıp alanındaki gelişmelere paralel olarak birçok hastalığın erken tanı ve tedavisi yapılabilirken, buna bağlı olarak yaşam kalitesinin de yükseltilebildiğini ifade etti. Emekdaş, tüm bunlara rağmen, kanın yerine geçebilen bir maddenin henüz üretilemediğinin altını çizdi.

Kan bağışlayan kişide kemik iliği yağlanmasının da önlendiğini vurgulayan Emekdaş, "Verilen kanın yerine vücuttan genç hücreler dolaşıma katıldığı için, bağışçı daha dinç ve canlı olur. Kan bağışçısı her kan verdiğinde; AIDS, hepatit B, hepatit C, frengi ve kan grubu taramasından ücretsiz olarak yararlanmış olur. Tüm bunların da ötesinde, kan bağışlayan kişi hiçbir kişisel çıkar düşünmeden insan hayatı kurtarmanın manevi huzurunu yaşayacaktır" diye konuştu.

Kilosu 50 kilogramın üzerinde, 18-65 yaşları arasındaki sağlıklı herkesin kan verebileceğini anlatan Prof. Dr. Gürol Emekdaş, ancak hemoglobin düzeyinin erkeklerde 13.5 mg/dl'den, kadınlarda ise 12.5 mg/dl'den fazla olması gerektiğini kaydetti.

Alınan bazı ilaçların kana geçtiğini, bu ilaçlardan bazılarının kan bağışı yapmaya engel teşkil ettiğine dikkat çeken Emekdaş, "Kan bağışından önce, mecbur kalınmadıkça ilaç alınmamalıdır. Yine bazı hastalıklar da ilaçlar gibi kan bağışına sürekli veya belli bir dönem için engel oluşturmaktadır. Bir de asla kan veremeyecek olanlar vardır. Hepatit B, hepatit C ve AIDS hastaları hiçbir zaman kan veremezler. Yine Creutzfeldt-Jacob hastalığı olanlar, anemi teşhisi konmuş kişiler ve insülin kullananlar kan

bağışçısı olamazlar. Ayrıca, gebe kadınlar gebelikleri süresince kan veremez, ancak gebeliğin sonlanmasından 6 hafta sonra kan verebilirler; emzirme yapılıyorsa emzirmenin sonuna kadar kan veremezler. Astım hastaları kan veremez. Polen alerjisi olanlar ise, alerjileri oldukları dönemde kan bağışlayamazlar. Kanama eğilimi olanlar ömür boyu kan veremezler. Belirtisi olan kronik bronşit hastaları, koroner kalp hastalığı olanlar ve otoimmün hastalığı olanlar donör olarak kabul edilmezler" şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Gürol Emekdaş, bazı hastalıklarda ise iyileşme sürecinden belli bir süre sonra kan bağışında bulunulabileceğine işaret ederek, şunları söyledi:

"Sıtma hastalığında tedavinin sağlanmasından 3 yıl sonra, frengi geçiren hastalar, iyileştikten 1 yıl sonra, tüberküloz hastaları ise tedavinin sağlanmasından ancak 2 yıl sonra kan verebilirler. Epilepsi hastaları, ilaçsız 2 yıldan sonra kan verebilirler. Kan veya kan ürünü alan donörler 1 yıl boyunca kan veremezler. Büyük ameliyatlardan sonra 6 ay boyunca kan bağışı alınmaz. Mide rezeksiyonu geçirenler ise, hiçbir zaman donör olamazlar. Suçiçeği, sarıhumma, kızamık, kızamıkçık, oral polio, kabakulak

aşısı yapılmış olanlar 3 hafta kan veremez. Kolera, tifo, antrax gibi ölü bakteri aşısı olanlar, 5 gün donör olamazlar."

(ÖT-MT-MEF-Y)

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Güncel

Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title