Haberler

Tevfik Fikret kimdir? Tevfik Fikret'in en güzel şiirleri ve sözleri! Tevfik Fikret şiirleri, kitapları ve tüm eserleri nelerdir?

Güncelleme:

Tevfik Fikret doğum gününde saygı ve rahmetle anılıyor. Tevfik Fikret'in şiirleri ve kitapları merak ediliyor. Peki Tevfik Fikret'in en güzel şiirleri nelerdir, tüm eserleri ve kitapları nelerdir? Tevfik Fikret şiirlerine haberimizden ulaşabilirsiniz.

Servet-i Fünun topluluğunun lideri olan Tevfik Fikret'in hayatı, eserleri ve tüm şiirleri merak ediliyor. Peki Tevfik Fikret kimdir, nereliidir? Tevfik Fikret'in en beğenilen şiirleri ve sözleri nelerdir?

TEVFİK FİKRET KİMDİR?

Tevfik Fikret asıl adı Mehmed Tevfik olan Edebiyat-ı Cedide şairidir.Tevfik Fikret'in yasami ve eserleri Tevfik Fikret, 24 Aralik 1867'de Istanbul'da Aksaray'in Kadirga semtinde dogdu. Baba tarafi Çankırı ili,Bayramören İlçesine bağlı ,Dalkoz köyünden, annesi ise musluman olmus Sakizli bir Rumun kizi idi. Fikret, 12 yasindayken, annesi ile dayisi hactan donerken koleradan oldu. Boylece oksuz kalan Fikret'i bu olay haliyle cok sarsmis, kiz kardesi ile kendisine bundan sonra yengesi ile anneannesi bakmistir. Fikret, 1888'de Galatasaray Lisesi'ni birincilikle bitirdi. Uslu, duygulu, caliskan bir ogrenciydi. Hocalari arasinda Muallim Naci, Recaizade Ekrem gibi gunun seckin ogretmenleri vardi. Siire lise ogrencilik yillarinda baslamis ve ilk siirini 1883'te yayimlamistir.

Liseden mezun olduktan sonra once Hariciye Nezareti (Disisleri Bakanligi), az sonra da Maarif Mektubi Kalemi'nde calismaya basladi. Is hafifti. gecikmis ayliklarini da geri cevirerek ayrildi. Bir akrabasinin yardimiyla Sadaret Mektubi Kalemi'nde dusuk bir ucretle kisa bir sure calisti. 1889 Agustos'una gelindiginde dorduncu isine istisare odasi'nda muavin olarak basliyor, ayrica Yuksek Ticaret okulu'nda Fransizca ve Turkce dersleri veriyordu. Ertesi yil, 22 yasinda, kuzeni, kiz ogretmen okulu ogrencisi, 14 yasindaki Nazime hanimla evlenip dayisinin evine icguveyi girdi.Bu sirada, cesitli siir yarismalarinda birincilikler kazaniyordu. 1894'te, Malumat gazetesinin kuruculari arasinda yer aldi. Ayni yil isinden ayrilip, Galatasaray Lisesi'nde (Mekteb-i Sultani) Turkce ogretmenligine basladi. Ancak, butce kisintisindan oturu maaslar kesintiye ugrayinca 1895'te ayrildi. Ayni yil Haluk dogdu. Bir yil sonra Robert Kolej'de Turkce ogretmenligine atandi. Bu siralarda yazdigi siirlerde ask, ev, doga temalarini islemistir.

1896'ta, hocasi Recaizade Ekrem onu Servet-i Funun dergisinin sahibi Ahmet Ihsan ile tanistirir. Fikret, derginin tahrir ve tashih islerine bakmaya baslar. Ise dort elle sarilir, dergiyi duzenlemeye koyulur. Sanatta hem icerik hem bicimde bir atilim yapip batililasmayi ilke edinen Servet-i Funun toplulugunun hareketine Edebiyat-i cedide adi verilmistir. Bu ekolde, Fikret'in yanisira Halit Ziya, Senap Sahabettin, Ismail Safa, Mehmet Rauf, Samipasazade Sezai, Huseyin Cahit, Ahmet Suayip, Huseyin Siyret gibi adlar bulunuyordu. gecen yuzyilin son 4 yilinda, Fikret'in siirlerinde toplumsal boyutun arttigi, karamsarligin uste ciktigi gozlenir. 1897 Osmanli-Yunan savasi sirasinda yurt ve ulus sevgisini dile getiren siirler yazar. Ayni zamanda, Abdulhamit'in baskisi ile sansur ve jurnalcilik artar. Ozgurluk ve adalet ozlemi ile ilgili siirler yazarken 1898'de birkac gun icin goz altina alinir. Bundan sonra surekli izlenecektir.

1900 yilinda ilk kitabi, Rubab-i sikeste (Kirik Saz) yayimlanir. Ancak, ertesi yil Ahmet ihsan ile bozusup dergiden ayrilir. Bir sure sonra, bir cevirisi yuzunden Servet-i Funun kapatilir.1902'de kiz kardesini, 1905'te babasini yitirir. Ayni yil, babasinin Aksaray'daki konugunu satarak Rumelihisar'inda, planlarini kendi yaptigi ve olunceye dek oturacagi, `Asiyan'ina (yuva) yerlesir.24 Temmuz 1908'de Mesrutiyet'in ilan edilmesini coskuyla karsilar, Rucu ile Dogan gunese adli siirlerini yazar. Ayni yil, arkadaslariyla Tanin gazetesini cikarir ve eski Servet-i Fununcularla beraber calismaya baslar. Bu uzun surmez cunku gazete, programindan sapip, vaadettikleri hak ve ozgurlukleri kismaya yonelen ittihat ve Terakki Firkasi'nin organi durumuna gelir. Fikret dus kirikligina ugrar ve kendisine Maarif Nazirligi (Milli Egitim Bakanligi) onerilmesine ragmen ayrilir.

1909'da Galatasaray Lisesi'nin müdürü olur. Ancak, yeni Nazırın bazı yetkilerine karışma girişimi, Fikret'in bu işinden istifa etmesine ve okuldan tamamen ayrılmasına yol acar. Bir sure ögretmen okulu'nda da edebiyat okuttuktan sonra sadece Robert Kolej'de çalışmaya başlar. 1911'de, gençlere seslendiği Haluk'un Defteri yayımlanır. Bu sıralarda şiirlerinde insancıllığa yöneldiği gözlenir.1914'te sagligi bozulur. Balkan ve Trablusgarp savaslarindan yorgun cikan osmanlilarin Almanlarin yaninda savasa girmesi hosuna gitmez. Ittihatcilar ile arasi yillar gectikce iyice acilir. Mehmet Akif, 1912'de Suleymaniye Kursusu adli siirinde Fikret'i protestanlara zangocluk etmekle suclar. Bu bir bakima, Fikret'in iki ay kadar once yazdigi Han-i Yagma adli hicvine karsiliktir. Bu arada, 1914'te cocuklara seslendigi sermin adli kitabi yayimlanir.Gencliginde vereme yakalanmis olan Fikret'in bu kez bobrekleri bozulmustu. Arada bir bayilmaya, sayiklamaya basladi. Olumunu sezdiginde sunlari yazdi:Artik hayat icin yetisir bunca infial Dinlenmek isterim ki taab-dar-i mihnetim. Artik tehi vucut, tehi dil, tehi hayal, Dunyada simdi ben dahi bir fazla sikletim.

19 Agustos 1915'te olur ve Eyup'te aile mezarligina gomulur. Vasiyetine uyulup Asiyan'a tasinmasi icin 1961'deki dogum yildonumunu beklemek gerekecektir.

Yukarida bahsedilen kitaplarina girmemis siirleri (Rubabin cevabi, Tarih-i Kadim, Doksan Bese Dogru ve digerleri) Cevdet Kudret tarafindan derlenip 1952'de yayimlandi.

Edebî Kişiliği:

Önce Sanat için sanat ardından toplum için sanat anlayışını benimsemiştir.; şiirlerinde uygarlık ve özgürlük gibi konuları işlemiştir.

Parnasizmden etkilenmiştir..

Nazım şekillerinden ağırlıklı olarak sone ve Terza Rima kullanmıştır.

Kullandığı yabancı sözcük ve kalıplar nedeniyle yazı dili oldukça ağırdır.

Çoçuk şiirlerinden oluşan Şermin adlı kitabı dışında tüm şiirlerini aruz ölçüsü ile yazmıştır.

Nazım şekillerinde ve şiirin yapısında yaptığı değişikliklerle şiir dilinin düzyazıya yaklaştırmada rol oynamıştır.

Tevfik Fikret kimdir? Tevfik Fikret'in en güzel şiirleri ve sözleri! Tevfik Fikret'in şiirleri, kitapları ve tüm eserleri nelerdir?

TEVFİK FİKRET'İN TÜM ŞİİRLERİ

TEVFİK FİKRET 'SİS' ŞİİRİ SÖZLERİ

Sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman,

beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan

ağırlığının altında herşey silinmiş gibi,

bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü;

tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar

onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar!

Ama bu derin karanlık örtü sana çok lâyık;

lâyık bu örtünüş sana, ey zulümlér sâhası!

Ey zulümler sâhası... Evet, ey parlak alan,

ey fâcialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı sâha!

Ey parlaklığın ve ihtişâmın beşiği ve mezarı olan,

Doğu'nun öteden beri imrenilen eski kıralıçesi!

Ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden

sefahate susamış bağrında yaşatan.

Ey Marmara'nın mavi kucaklayışı içinde

sanki ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın.

Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak,

ey bin kocadan artakalan dul kız;

güzelliğindeki tâzelik büyüsü henüz besbelli,

sana bakan gözler hâlâ üstüne titriyor.

Dışarıdan, uzaktan açılan gözlere, süzgün

iki lâcivert gözünle nekadar canayakın görünüyorsun!

Canayakın, hem de en kirli kadınlar gibi;

içerinde coşan ağıtların hiç birine aldırış etmeden.

Sanki bir hâin el, daha sen şehir olarak kuruluyorken,

lânetin zehirli suyunu yapına katmış gibi!

Zerrelerinde hep riyakârlığın pislikleri dalgalanır,

İçerinde temiz bir zerre aslâ bulamazsın.

Hep riyânın çirkefi; hasedin, kârgüdmenin çirkeflikleri;

Yalnız işte bu... Ve sanki hep bunlarla yükselinecek.

Milyonla barındırdığın insan kılıklarından

Parlak ve temiz alınlı kaç adam çıkar?

Örtün, evet ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir;

örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahbesi!

Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;

Kaatil kuleler, kal'ali ve zindanlı saraylar.

Ey hâtıraların kurşun kaplı kümbetlerini andıran, câmîler;

ey bağlanmış birer dev gibi duran mağrur sütunlar ki,

geçmişleri geleceklere anlatmıya memurdur;

ey dişleri düşmüş, sırıtan sur kafilesi.

Ey kubbeler, ey şanlı dilek evleri;

ey doğruluğun sözlerini taşıyan minâreler.

Ey basık tavanlı medreseler, mahkemecikler;

ey servilerin kara gölgelerinde birer yer

edinen nice bin sabırlı dilenci gürûhu;

"Geçmişlere Rahmet! " diye yazılı kabir taşları.

Ey türbeler, ey herbiri velvele koparan bir hâtıra

canlandırdığı halde sessiz ve sadâsız yatan dedeler!

Ey tozla çamurun çarpıştığı eski sokaklar;

ey her açılan gediği bir vak'a sayıklıyan

vîrâneler, ey azılıların uykuya girdikleri yer.

Ey kapkara damlariyle ayağa kalkmış birer mâtemi

sembole eden harap ve sessiz evler;

ey herbiri bir leyleğe yahut bir çaylağa yuva olan

kederli ocaklar ki, bütün acılıklariyle somutmuş,

ve yıllardır tütmek ne... çoktan unutulmuş!

Ey mîdelerin zorlaması zehirinden ötürü

her aşâlığı yiyip yutan köhne ağızlar!

Ey tabi'atin gürlükleri ve nimetleriyle dolu

bir hayata sâhip iken, aç, işsiz ve verimsiz kalıp

her nâmeti, bütün gürlükleri, hep kurtuluş sebeplerini

gökten dilenen tevekkül zilleti ki.. sahtadir!

Ey köpek havlamaları, ey konuşma şerefiyle yükselmiş

olan insanda şu nankörlüğe lânet yağdıran feryât!

Ey faydasız ağlayışlar, ey zehirli gülüşler;

ey eksinlik ve kaderin açık ifadesi, nefretli bakışlar!

Ey ancak masalların tanıdığı bir hâtıra: Nâmus;

ey adamı ikbâl kıblesine götüren yol: Ayak öpme yolu.

Ey silahlı korku ki, öksüz ve dulların ağzındaki

her tâlih şikayeti yapageldiğin yıkımlardan ötürüdür!

Ey bir adamı korumak ve hürriyete kavuşturmak için

yalnız teneffüs hakkı veren kanun masalı!

Ey tutulmıyan vaitler, ey sonsuz muhakkak yalan,

ey mahkemelerden biteviye kovulan "hak"!

Ey en şiddetlikuşkularla duygusu kö¨rleşerek

vicdanlara uzatılan gizli kulaklar;

ey işitilmek korkusuyle kilitlenmiş ağızlar.

Ey nefret edilen, hakîr görülen millî gayret!

Ey kılıç ve kalem, ey iki siyasî mahkûm;

ey fazilet ve nezâketin payı, ey çoktan unutulan bu çehre!

Ey korku ağırlığından iki büklüm gemeye alışmış

zengin – fakir herkes, meşhur koca bir millet!

Ey eğilmiş esir baş, ki ak-pak, fakat iğrenç;

ey tâze kadın, ey onu tâkîbe koşan genç!

Ey hicran üzgünü ana, ey küskün karı-koca;

ey kimsesiz; âvâre çocuklar... Hele sizler,

hele sizler...

Örtün, evet, ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir;

Örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi!

TEVFİK FİKRET 'HAN-I YAĞMA' ŞİİRİ SÖZLERİ

Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır

Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;

Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!

Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir

Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?

Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!

Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say

Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,

Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;

Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar

Gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var.

Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.

Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını

Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini

Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.

Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!

Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!

Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,

Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

TEVFİK FİKRET 'AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA' ŞİİRİ SÖZLERİ

Karıncayı tanırsınız

Minimini bir hayvandır

Fakat gaayet çalışkandır

Gaayet tutumludur, yalnız

Pek hodgamdır, bu bir kusur:

Hodkam olan zalim olur.

Bir gün ağustos böceği

Tembel tembel ötüp durmak

Neticesi aç kalarak

Karıncadan göreceği

Bürudete bakmaz, gider

Bir lokma şey rica eder

Der ki: - Acıyınız bize

Coluk çocuk evde açız

Ianenize muhtacız.

Karınca bir yüreksize

Layık huşunetle sorar:

- Aç mısınız? Ya o kadar

Uzun, güzel günler oldu.

O günlerde ne yaptınız?

Böcek inler: - Açız, açız

Bakın benzim nasıl soldu

O günlerde gülen, öten

Sazla, sözle eğlenen ben

Bugün bakın ne haldeyim!

Vallah açız, billah açız,

Halimize acıyınız!

Karınca eğlenir: - Beyim,

şimdi de raksedin, ne var?

'Yazın çalan kışın oynar.'

TEVFİK FİKRET 'BALIKÇILAR' ŞİİRİ SÖZLERİ

-Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder,

Bugün açız yine; lâkin yarın, ümid ederim,

Sular biraz daha sakinleşir... Ne çare, kader!

- Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim

Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur;

Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta...

- Olur;

Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala;

Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz...

Cocuk düşündü şikayetli bir nazarla: - Ya biz,

Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz?

Hâlâ

Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi

Döverdi sahili binlerce dalgalar asabi.

- Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın;

Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme...

Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın;

Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme,

Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zirâ

Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha!

Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın

Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa.

- Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa?

- O gitmek istedi; 'Sen evde kal! ' diyor...

- Ya sakın

O gelmeden ben ölürsem?

Kadın bu son sözle

Düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle

Soluk dudaklarının ihtizâz-ı hâsirine

Bakıp sükût ediyorlardı, başlarında uçan

Kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine.

Dışarda fırtına gittikçe pür-gazab, cûşan

Bir ihtilâc ile etrafa ra'şeler vererek

Uğulduyordu...

- Yarın yavrucak nasıl gidecek?

şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin

Düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak

ilerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak -

şırak dövüp eziyor köhne teknenin şişkin

Siyah kaburgasını... Ah açlık, ah ümid!

Kenarda, bir taşın üstünde bir hayâl-i sefid

Eliyle engini güya işaret eyleyerek

Diyordu: 'Haydi nasibin o dalgalarda, yürü! '

Yürür zavallı kırık teknecik, yürür; 'Yürümek,

Nasibin işte bu! Hâlâ gözün kenarda... Yürü! '

Yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine

Nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne?

Deniz ufukta, kadın evde muhtazır... ölüyor:

Kenarda üç gecelik bâr-ı intizâriyle,

Bütün felaketinin darbe-i hasariyle,

Tehi, kazazede bir tekne karşısında peder

Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor;

Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler...

TEVFİK FİKRET 'YAĞMUR' ŞİİRİ SÖZLERİ

Küçük, muttarid, muhteriz darbeler

Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz

Olur dembedem nevha-ger, nagme-saz

Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz

Küçük, muttarid, muhteriz darbeler...

Sokaklarda seylabeler ağlaşır

Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır;

Bulutlar karardıkça zerrata bir

Ağır, muhtazır dalgalanmak gelir;

Bürür bir soğuk, gölge etrafı hep,

Numayan olur gündüzün nısf-ı şeb.

Söner şimdi, manzur olurken demin

Hayulası karşımda bir alemin.

Açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere;

Bakıldıkça vahşet çöker yerlere.

Geçer boş sokaktan, hayalet gibi,

Şitaban u puşide-ser bir sabi;

O dem leyl-i yadımda, solgun, tebah,

Surur bir kadın bir rıda-yı siyah

Saçaklarda kuşlar -hazindir bu pek! -

Susarlar, uzaktan ulur bir köpek.

Öter guş-ı ruhumda boş bir enin,

Boğuk bir tezad-ı sukun u tanın;

Küçük, pür heves, gevherin katreler

Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz

Olur muttasıl nevha-ger, nağme-saz

Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz

Küçük, pür heves, gevherin katreler...

YAĞMUR

(Günümüz Türkçe'siyle)

Küçük, tekdüze, ürkek vuruşlar

Kafeslerde, camlarda titreşerek

Dürmadan türkü söyler, ağıt yakar

Kafeslerde, camlarda titreşerek

Küçük, tekdüze, ürkek vuruşlar

Sokaklarda seller ağlaşır

Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır;

Bulutlar karardıkca zerrelere bir

Ağır, olgun dalgalanma gelir;

Bir soğuk gölge çevreyi bürür,

Gündüzden geceyarısı görünür.

Söner şimdi, görünürken demin

Maddesi karşımda bir alemin

Açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere;

Bakıldıkça vahşet çöker yerlere.

Geçer boş sokaktan, hayalet gibi

Koşarak bir Cocuk, başı Ortülü

O sıra, andığım gece, solgun ve bitkin,

Sürür bir kara Carşafı bir kadın

Saçaklarda kuşlar - acıdır bu pek! -

Susarlar, uzaktan ulur bir köpek.

Oter ruhumun kulağında boş bir inilti,

Boğuk bir sessizlikle tınlamanın çelişkisi

Küçük, istek dolu, inci gibi damlalar

Sokaklarda, damlarda hep titreşir

Ezgi söyler durmadan, ağıt yakar

Sokaklarda, damlarda hep titreşir

Küçük, istek dolu, inci gibi damlalar...

TEVFİK FİKRET 'SEN OLMASAN' ŞİİRİ SÖZLERİ

Sen olmasan...

Seni bir lâhza görmesem yâhut,

Bilir misin ne olur?

Semâ, güneş ebediyyen kapansa, belki vücud

Bu leyl-i serd ile bir çâre-i teennüs arar,

Ve bulur;

Fakat o zulmete mümkün müdür alıştırmak

Bütün güneşle, semâlarla beslenen rûhu,

Bu rûh-ı mecrûhu? ..

Sen olmasan...

Seni bulmak hayâli olsa muhâl,

Yaşar mıyım dersin?

Söner ufûlüne bir lâhza kaail olsa hayâl;

Soğur, donar, kırılır senden ayrılınca nazar

Ne hazin

Gelir hâyât o zaman hem vücûda hem rûha,

Yaşar mıyız seni kaybetsek âh ben, kalbim,

Bu kalb-i muztaribim?

Sen olmasan...

Bu samîmî bir îtirâf işte;

Sen olmasan yaşayamam:

Seninle rabıtamız hoş bir îtilâf işte;

Fakat bu râbıta hâlî mi rûhu ezmekten? ...

Akşam

Gurûba karşı düşündüm sükûn içinde bunu:

Fenâ değil sevişip ağlamak, fakat heyhât,

Bükâya değse hayat! ..

TEVFİK FİKRET 'DOKSAN BEŞE DOĞRU' ŞİİRİ SÖZLERİ

Bir devr-i şeamet, yine çiğnendi yeminler;

Çiğnendi, yazık, milletin ümmid-i bülendi!

Kanun diye topraklara sürtündü cebinler;

Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi...

Bihude figanlar yine, bihude eninler.

Eyvah! otuz üç yıl o zehir giryeleriyle,

Hüsranları, buhranları, ehvali, melali,

Amal-ü devahisi ve sulh-ü seferiyle

Bir sel gibi akmış, mütevekkil, mütehali.

Yazsın bunu tarih-i iber hatt-ı zeriyle!

Ey bir dem-i rüya gibi geçmiş kara günler,

Bir lahza edin seyr-i cahiminizi tekrar,

Dönsün bize o derin nazra-i muğber.

Heyhat! otuz üç yıl, otuz üç yıl bütün ekdar

Heyhat! ne bir ders, ne bir fikr-i mukarrer

Silmez fakat elvahını tarih-i muanit,

Doksan beşi aç! gölgesi bir tac-ı harisin

Saklar mütelaşi, mütereddit, mütemerrit

Evca-ı şebengizini bir yevm-i habisin.

Hala o vesavis, o desayis, o mefasit.

Hala o şebin zeyl-i temadisi bu ezlam,

Hala o cehalet, o tecahül ve o techil,

Hala vatan hissesi bir tude-i alam,

Hala düşünen başlara hep latme-i tenkil,

Hala sırıtan dişlere hep lokma-i inam!

Hala tarafiyyet, hasebiyyet, nesebiyyet,

Hala: 'bu senindir, bu benim! ' kısmeti cari,

Hala gazap altında hakikatle hamiyyet.

Hep dünkü terennüm, sayıdan, saygıdan ari;

Son nağmesi yalnız: yaşasın sevgili millet!

Millet yaşamaz, hakka tahassürle solurken

Sussun diye vicdanına yumruklar inerse;

Millet yaşamaz, meclisi müstahkar olurken

İğfal ile, tehdit ile titrer ve sinerse;

Millet yaşamaz maşer-i millet boğulurken!

Kanun diyoruz; nerde o mescud-i muhayyel?

Düşman diyoruz nerde bu? hariçte mi, biz mi?

Hürriyetimiz var, diyoruz, şanlı, mübeccel,

Düşman bize kanun mu? ya hürriyetimiz mi?

Bir hamlede biz bunları, kahrettik en evvel.

Bir hamle-i mahnum-i tagallüple değiştik

Hürriyeti şahsiyyete, kanunu gurura,

Heyhat! otuz üç yıl geri düştük ve mühlik

Yoldan şu nedametli ve gafletli mürura

Bişüphe o humma-yi cünun oldu muharrik.

Ey millete bir sille olan darbe-i münker,

Ey hürmeti kanunu tepen sadme-i bidad,

Milliyeti, kanunu mukaddes tanıyan her

Vicdan seni lanetle, mezelletle eder yad...

Düşsün sana meyyal-i tahakküm eğilen ser

Kopsun seni –bir hak diye- alkışlıyan eller

Tevfik Fikret kimdir? Tevfik Fikret'in en güzel şiirleri ve sözleri! Tevfik Fikret'in şiirleri, kitapları ve tüm eserleri nelerdir?

TEVFİK FİKRET'İN TÜM ESERLERİ

Rübâb-ı Şikeste (1900)

Târih-i Kadîm (1905)

Halûk'un Defteri Tevfik Fikret'in ikinci şiir kitabı (1911)

Rübâbın Cevâbı (1911)

Şermin (1914)

Hasta Çocuk

Sis

Millet Şarkısı

Doksan Beşe Doğru

Hân-ı Yağmâ

Balıkçılar

Halûk'un Çocukluğu

Rübâb-ı Cevâb

Bir İçim Su

Verin Zavallılara

Ferdâ

Yeşil Yurt

TEVFİK FİKRET HAKKINDA ÇIKAN TÜM KİTAPLAR

1945 - Kenan Akyüz, Tevfik Fikret, Ankara

1945 - Rıza Tevfik, Tevfik Fikret: Hayatı, San'atı, Şahsiyeti, İnkılâp Kitabevi.

1980 - Ebubekir Pamukçu, Aşiyan/Tevfik Fikret'in Evi, Piya Yayınevi.

1987 - Mehmet Kaplan, Tevfik Fikret (Devir-Şahsiyet-Eser), Dergâh Yayınları.

1993 - İsmail Parlatır, Tevfik Fikret, Dil ve Edebiyat Yazıları, TDK Yayınları.

2003 - Nuri Sağlam, Servet-i Fünun'a Kadar Tevfik Fikret ve Bilinmeyen Şiirleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, C XXX, İstanbul.

2012 - Hıfzı Topuz, Elbet Sabah Olacaktır, Remzi Kitabevi.

2020 - Cuma Duymaz, "Sisi Dağıtan Umut", A7 Kitap.

Kaynak: Haberler.com / Gündem

Tevfik Fikret Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title