DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ -TEKRAR
Güncel Haberler

Kanser hastası Emir'e kanseri yenen öğretmenden evde eğitim DİYARBAKIR'da 2 yıl önce beyninde tümör tespit edildiği için okula gidemeyen 7 yaşındaki Emir Aydın'a evde ders vermek için, daha önce kanseri yenen öğretmen Ahmet Şudut gönüllü oldu.
Kanser hastası Emir'e kanseri yenen öğretmenden evde eğitim
DİYARBAKIR'da 2 yıl önce beyninde tümör tespit edildiği için okula gidemeyen 7 yaşındaki Emir Aydın'a evde ders vermek için, daha önce kanseri yenen öğretmen Ahmet Şudut gönüllü oldu. Milli Eğitim Müdürlüğü bu talebe olumlu yanıt verince Ahmet Şudut, Emir'e evde eğitim vermeye başladı.Kentte oturan 3 çocuklu Aydın ailesinin ortanca çocuğu Emir, 5 yaşındayken geçirdiği rahatsızlık sonucu hastanede tedaviye alındı. Tedavi gördüğü hastanede doktorlar Emir'in beyninde tümör tespit etti. Kanser teşhisi konulan Emir'in tedavisine başlandı. Oğlunun okul çağına gelmesiyle Mevlide Aydın, Emir'in doktorlarıyla görüştü. Doktorlar, Emir'in okula gidemeyeceğine karar vermesi üzerine anne Mevlide Aydın, oğlunun evde görmesi için İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne başvurdu. Milli Eğitim Müdürlüğü, Mevlide Aydın'ın başvurusunu incelemeye aldığı sırada Emir'in durumunu öğrenen ve geçen yıl yakalandığı akciğer kanserini erken teşhisle sonucu yenen Ahme Şudut, harekete geçti. Şudut, Emir'e evde ders vermeye gönüllü olduğunu Milli Eğitim Müdürlüğü'ne bildirmesiyle talebi kabul edildi.
'KENDİMİZİ ÇOK ŞANSLI HİSSEDİYORUZ'
Öğretmen Şudut, Emir'e evde eğitim vermeye başladıktan kısa süre sonra dayanışma gecesi düzenledi. Sudut, Diyarbakır Öğretmenevi'nde düzenlenen gecede, Emir'in tedavisi için para toplandı. Geceye katılan İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Feysel Taşçıer, öğretmen Şudut'un sergilediği vefanın önemine dikkat çekerek, "Ahmet Şudut hocamız Türkiye'de ve dünyada eşi az bulunan bir çabayla çok büyük bir vefa örneği gösterdi hepimize. Kendimizi çok şanslı hissediyoruz böyle öğretmenlerle çalıştığımız için" dedi.'İKİMİZ DE AYNI İLLETİN MAĞDURUYUZ'
Öğretmen Ahmet Şudut, ayrıca Emir'e, resim ve müzik öğretmenlerinin de eğitim vermesini sağladı. Şudut, 8 seanslık kemoterapi tedavisi gördüğünü, kanseri yendikten sonra Emir'e ders vermenin mutluluğunu yaşadığını ifade ederek, şöyle konuştu: "Akciğerimde kitle için 8 seanslık bir kemoterapi ışın tedavisi gördüm. Bundan dolayı evde eğitim sistemine geçmek için İl Milli Eğitim Müdürlüğüne dilekçe verdim. Sağ olsun İl Milli Eğitim Müdürümüz Feysel Taşçıer uygun buldu ve beni evde eğitim sisteminde görevlendirdi. Emir Aydın, öğrencimiz beyin tümörü nedeniyle ameliyat olmuş ve okula gidemiyordu. O da evde eğitim almak için başvurmuştu. Yolumuz bu şekilde kesişti. Kasımın ayından beri birlikte çalışıyoruz. Birbirimizin dilinden iyi anlıyoruz. İkimiz de aynı iletin mağduruyuz. Ben atlattım. Sadece belli dönemlerde kontrole gidiyorum. Emir ile çalışmalarımız devam edecek. Gelecek yıl ikimiz de sağlığımıza kavuşursak özellikle o sağlığına kavuşursa doğal ortamda devam edecek. Emir ile çalışmalarımız evle sınırlı kalmıyor. Resim ve müzik öğretmenlerinden dersler alıyor. Ben de onu dış ortamda sosyal hayatın içine katmak için çalışmalarda bulunuyorum. Alışverişe gidiyoruz, sinemaya gidiyoruz. Kolejlerde kendi yaşıtlarıyla buluşturuyoruz."Anne Mevlide Aydın ise oğlu Emir'in evde eğitim görmesinde emeği geçenlere teşekkürlerini ileterek, "Evde eğitim olarak çok güzel gidiyor. Öğretmenimizden memnunuz. Emir de çok mutlu bu konuda. Yazmayı çok seviyor" dedi.Görüntü Dökümü
-------Emir için düzenlenen geceGeceye katılanlarTaşçıer'in açıklamasıEmir'in evde eğitim almasıÖğretmen Ahmet Şudut'un açıklamasıEmir'in annesi Mevlide Aydın'ın açıklamasıGenel ve detay görünütlerHaber-Kamera: Nurettin FİDANCAN, Selim KAYA/DİYARBAKIR,Haber Kodu : 200316021
==============================
Türkiye'nin en büyük bayrağı, Samsun'da dalgalanıyor
SAMSUN'un Kavak ilçesinde, 116 metrelik direkte, Türkiye'nin dalgalanan en büyük Türk Bayrağı, ilgi görüyor. 2 bin metre karelik alana sahip, 450 kilogram ağırlığındaki paraşüt kumaşından hazırlanan bayrak, 2 ayda bir değiştiriliyor.
Kavak ilçesindeki, Türkiye'nin dalgalanan en büyük bayrağı olarak gösterilen 2 bin metrekarelik dev Türk bayrağı, 9 yıl önce yaptırıldı. Türk Bayrağı'nın yer aldığı 116 metre yüksekliğindeki direk ise 92 ton ağırlığa sahip. Temeline 400 ton beton dökülen 730 metre rakımdaki Türk Bayrağı'nın ağırlığı ise 450 kilo. Paraşüt kumaşı kullanılarak üretilen bayrak, 2 ayda bir değiştiriliyor. Samsun-Ankara Karayolu üzerinde bulunan bayrağı görenler ise araçlarını durdurup fotoğraf çekip, selfie yapıyor. Türk Bayrağı'nın alt kısmında ise ay yıldız şeklinde bir de mescit bulunuyor.
'DÜNYADA İKİNCİ SIRADA'
Bayrağın yer aldığı akaryakıt istasyonu yöneticisi Yusuf Kesler, Türkiye'nin en büyük dalgalanan bayrağını görenlerin büyük gurur yaşadığını belirterek, "2 bin metrekarelik alana sahip bayrağımız, Türkiye'de dalgalanan en büyük Türk bayrağı. Dünyada ise dalgalanan en büyük ikinci bayrak. Bu bizim için büyük bir gurur. Samsun-Anakara karayolu üzerinde seyahat eden araçların sürücüleri bayrağı gördüklerinde durup mutlaka fotoğraf çektiriyorlar. Ayrıca bayrağı görebilmek ve fotoğraf çektirmek için buraya gelenler oluyor. Bu da bizi onurlandırıyor" dedi.Görüntü Dökümü:
-----------------------Türk Bayrağı'ndan drone ile detaylar-Genel detaylar-Fotoğraf çektirenlerden detay -Röportaj-Muhabir anonsuHaber-Kamera: Yaprak KOÇER- Hüseyin KALAY/KAVAK (Samsun),Haber Kodu : 200316038
=====================================
Muz üreticisinin 'stok' endişesi
İRAN ve Irak sınır kapısının koronavirüs nedeniyle kapatılması, Antalya'nın Gazipaşa ilçesindeki muz üreticilerini stokçular yüzünden endişelendirdi. İran ve Irak'a alınmayan muzların Türkiye'de iç piyasaya sunulduğunu ve stokçular tarafından alındığını ve muz fiyatlarının gerilediğini belirten üreticiler, stoklanan ürünlerin piyasaya sürülmesiyle fiyatların daha da düşmesinden kaygılandıklarını söyledi.Türkiye'ye ilk olarak 1750 yılında Türk aile tarafından ticaret gezisi sırasında Mısır'dan Alanya'ya süs bitkisi olarak getirilen muz, 1920'li yıllarda ise meyve olarak üretilmeye başlandı. Bu tarihten itibaren Antalya, Manavgat, Alanya, Gazipaşa ve Mersin'de üretimine devam edilen muzun son yıllarda üretiminin 4 mevsime yayılması amacıyla serada, örtü altı üretimine geçildi. Gazipaşa'da yetişen birçok tropikal meyveden sadece biri olan muz, ilçede 3 bin 500 dekar örtü altında, 13 bin 400 dekar da açık alanda üretiliyor ve yılda yaklaşık 81 bin ton rekolte elde ediliyor.
KİLOSU 4- 4,5 LİRAYA GERİLEDİ
Dünya genelinde yayılan koronavirüs nedeniyle bölgedeki muz üreticisi de endişelenmeye başladı. Açık alanda yetiştirilen ve kilosu 6 liraya kadar satılan muzda, koronavirüs vakaları sonrası İran ve Irak sınır kapısının kapanması nedeniyle fiyat düşüşü oldu. Gazipaşa muzunun kilo fiyatı, 4- 4,5 liraya kadar geriledi.'ÜRETİCİLERİMİZ İSTER İSTEMEZ ETKİLENDİ'
Gazipaşa Ziraat Odası Başkanı Yusuf Çelik, "Yurt dışından İran ve Irak'a gitmekte olan muz yüklü TIR'lar virüs nedeniyle sınır kapılarının kapanmasıyla Mersin limanına çekildi. Muzlar bozulmaması için orada satışa sunuldu. Bu muzları stokçular aldı. Bu muzlar iç piyasada alınınca buradaki üreticilerimiz ister istemez etkilendi. Fiyatın düşmesine neden oldu. Ziraat odaları olarak özellikle Anamur, Alanya ve Gazipaşa genel merkez ve başkanımızla görüşerek taleplerimizi ilettik. Genel başkanımız, Tarım ve Orman Bakanımız ile görüşerek bu problemin çözüldüğünü bize müjdeledi. Bu süre zarfında fırsatçıların depoladıkları muzun etkisi halen yaşanıyor. İnşallah önümüzdeki günlerde bu durum düzelecek" dedi.'ÜLKEMİZDE İÇ PİYASAYA VERİLDİ'
40 dekar alanda muz üretimi yapan, muz sarartma fabrikası sahibi Cihan Özdemir, "Dışarıdan Irak ve İran'a muz ihracı yapılmaktadır. Koronavirüs dolaysıyla bu ülkelerin sınır kapıları kapanmıştı. Kapıların kapanması sebebiyle İran'a Irak'a bu muzlar gönderilemedi. Bu muzlar Mersin limanında bir müddet bekletildi. Bozulmaması için ülkemizde iç piyasaya verildi. Bu muzların iç piyasaya satılması üreticilerin muzlarında kiloda 1-1,5 lira gibi düşüş yaşattı. Muz üreticisi zarara uğradı. Tüketicimize yerli muzu öneriyoruz. Çünkü yerli muz doğal ortamlarda üretilip, organiktir. Kısa vadede sarartılıp sofraya sunuluyor" diye konuştu.'DIŞARIDAN MUZ GELMESİNİ İSTEMİYORUZ'
20 dekar açık alanda muz üretimi yapan Mustafa Taşdemir de "Ortalama yıllık 100 ton civarında muz üretiyorum. Maliyetlerimiz çok yüksek. Biz muz üretirken dışarıdan muz gelmesini istemiyoruz. Biz bu işi bu ağır şartlarda yapmaya çalışıyoruz. Koronavirüs yüzünden diğer ülkelere gidemeyen ithal muzların bizim ülkemize yönlendirildiği için iç piyasa çöktü. Kiloda 1 lira bazında düşüş yaşandı. Bizi olumsuz yönde etkiledi. 1 lira kilo bazında çok büyük bir meblağ. İthal muzun ülkemize girmesini istemiyoruz. Biz bunu zaten üretebiliyoruz" dedi.GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
--------------Bahçeden görüntüTeleferik hareketiMuz hasadıMuzun omuzlarda taşınmasıGenel ve detay görüntülerRÖP 1: Mustafa TaşdemirRÖP 2: Yusuf ÇelikMuz sarartma fabrikası detayDalında muz yiyen çocuklardan görüntüRÖP 3: Cihan ÖzdemirHABER- KAMERA: Yücel BULUT/GAZİPAŞA (Antalya),Haber Kodu : 200316007
================================
Yangını anında söndüren sticker ve cordlar
ANTALYA'daki Enerji Verimliliği ve Dönüşüm Fuarı'nda tanıtılan, yerli üretim, mikro yangın söndürücü sticker ve cordlar, elektrik paneli ya da prizlerde, yangın sırasında çıkardığı nano kapsüller sayesinde oksijen miktarını yok edip alevleri anında söndürüyor.
Enerji sektörü temsilcileri, Antalya'da düzenlenen Enerji Verimliliği ve Dönüşüm Fuarı'nda (ENEREX) bir araya geldi. Fuarda yenilenebilir enerji kaynaklarının önemine vurgu yapan firmalar, stantlarda yerlerini aldı. Etkinlikte en çok dikkat çeken ürün ise bir markanın yangını önlemek için ürettiği sticker ve cordlar oldu. Kapalı bir elektrik paneline yerleştirilen stickerlar yangını hissedip çıkardığı nano kapsüller sayesinde ortamdaki oksijen miktarını yok ediyor. Bu sayede priz, elektrik panoları gibi mikro alanlarda yangın anında sönüyor.
'120 DERECEDE NANO KAPSÜLLER AKTİF HALE GELİYOR'
Mikro yangın söndürücü ürünler hakkında detaylı bilgi veren firmanın CEO'su Ali Gökçelik, dünyada yeni geliştirilen nano teknolojiyle üretilen bu ürünün, yerli üretim olduğunu söyledi. Yangını önlemek için ürünlerini her geçen gün yenilediklerini anlatan Gökçelik, "Küçük kapalı hacimlerde dedektör, tesisat, kablo bakım gerektirmeyen yangını hissedip söndüren küçük ürünler geliştirdik. Biri bant sticker şeklinde ve cord da kablo şeklinde. Elektrik prizlerinin içine bantlarımızı yapıştırıyoruz. Prizin içinde çıkan yangın durumunda bant içindeki nano kapsüller gaz fazına geçerek içeriyi oksijensiz bırakıyor. Bu sayede yangını hemen söndürüyor. Eğer hacmimiz biraz daha büyürse, örneğin sigorta kutusunun üst tarafına daha geniş bir sticker yapıştırıyoruz. Kapağı kapalı vaziyette kalacak şekilde olması gerekiyor. Isı yükselmesiyle 120 derece civarında içindeki nano kapsüller aktif hale geçerek içeriyi oksijensiz bırakıyor. Çevre duyarlığı olan bir ürün" diye konuştu.'YANGIN SIRASINDA CORDLAR KENDİNİ İMHA EDİP, GAZI SALIYOR'
Elektrik panolarının daha da büyümesi halinde sticklerların yetersiz kaldığını, bunun için cordların kullanıldığını belirten Ali Gökçelik, "Elektrik panellerine 'S' şeklinde yerleştirerek içeriyi basit bir şekilde sarıp kapatıyoruz. Yine kapalı ortamda eğer içeride bir yangın çıkarsa cord alevi gördüğünde kendisini imha ediyor. Cord içindeki gaz dışarı salınarak ortamdaki oksijen oranını düşürüyor ve anında yangını söndürüyor" dediYERLİ ÜRETİM, BİR İLKE İMZA ATTI
Dünyada ilk olan bu ürünlerin Türkiye'de üretildiğini vurgulayan Ali Gökçelik, "Şu ana kadar küçük hacimli panolarda yangın söndürme imkanı yokken, yeni bir ürünü dünyaya sunduk. Ayrıca daha büyük panolarda da aktif olabilecek bir ürün. Basınçlı tüp, dedektör veya elektrik mekanik tesisatı gerektirmiyor. Bakıma ihtiyacı olmadan tamamen otonom çalışan yangını kendi hissedip söndürüyor" diye konuştu.'ATMOSFERDE YOK OLAN TEK ÜRÜN'
Ali Gökçelik, amaçlarının yerli üretim olan bu ürünlerini tüm dünyaya duyurmak olduğunu aktardı. 100 ülkede patent aldıklarını anlatan Gökçelik, ürünlerin küresel tüm belgelere sahip olduğunu, çevre ve insan dostu olduğunu belirtti. Ali Gökçelik, "Atmosferde 4.5 gün içinde yok olan tek üründür. Diğer kullanılan gazlar uzun süre atmosferde kalıyor. Ozon tabakasına negatif etkileri vardır. Bu üründe bu oran çok düşük" dedi.GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
--------------Elektrik prizlerindeki yangın denemesinden görüntülerSticker olan prizdeki yangının anında sönme görüntüsüFuardaki elektrik panellerinden detay görüntülerCord ve stickerlarden detaylarPriz ve elektrik panosundan detayAli Gökçelik'in röportajıİki elektrik panosunun yangından detaySticker ve Cord takılı olan elektrik panosundaki yangının sönme görüntüsüHABER- KAMERA: Aslı DURAN/ANTALYA,
Haber Kodu : 200316006
====================================
'Destek Eğitim Odaları'nın masa, dolap ve kitaplıklarını lisesiler yaptı
MUĞLA Milli Eğitim Müdürlüğü'nce özel eğitime ihtiyaç duyan öğrenciler için 5 ilçedeki ilkokulda hayata geçirilen Destek Eğitim Odaları'nın masa, dolap, sehpa ve kitaplıkları lise öğrencileri tarafından yapıldı.Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), okullarda açılan destek eğitim odalarının yeni standartlara göre dönüştürülmesi için 2019'da çalışma başlattı. Özel eğitime ihtiyacı olan öğrencilerin eğitim ortamlarını iyileştirme çalışmaları kapsamında, 2019 başında 33 ilde 79 olan yeni standartlarda Destek Eğitim Odası sayısı yıl sonunda 81 ilde 200'e, 2020 yılı başında ise 400'e çıkarıldı. Muğla İl Milli Eğitim Müdürlüğü koordinesinde Menteşe, Bodrum, Fethiye, Köyceğiz ve Marmaris ilçesindeki 5 ilkokulda hayata geçirilen Destek Eğitim Odaları çalışmalarında, Menteşe Şehit Ziya İlhan Dağdaş Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencileri örnek davranış sergiledi.
Lisenin Mobilya ve İç Mekan Tasarımı Alanı öğrencileri, Destek Eğitim Odaları'nda özel eğitime ihtiyaç duyan öğrenciler için kullanacakları masa, dolap, sehpa ve kitaplıkları kendileri yapmak istedi. Öğrenciler bu fikirlerini, okul müdürü Hamit İzdaş'a anlattı. İzdaş, 10'uncu sınıf öğrencilerinin teklifini İl Milli Eğitim Müdürü Pervin Töre'ye iletti. Töre, teklif karşısında gurur ve mutluluğu bir arada yaşadı. Müdür Töre'nin onayının ardından öğrenciler 15 günde destek eğitim odalarının mobilyalarını bitirdi. Geleceğin marangoz adaylarının alın teri ve emekleriyle ortaya çıkan 5'i öğretmenler, 25'i ise öğrenciler için olmak üzere toplam 30 masa, 15 dolap, 5 sehpa ve 5 kitaplık ilçedeki okullara gönderildi.
MEB'E ÇAĞRI: DİĞER İLLERDEKİ DESTEK ODALARININ MOBİLYALARI DA YAPARIZ
Mobilya ve İç Mekan Tasarımı Alanı öğretmenlerinden Erkut Öksüz, "Öğrencilerimizin bu konudaki çalışmaları takdire şayandır. Onların sayesinde işlerimizi toparladık. Bakanlığımızca diğer illerdeki destek odalarının mobilyaları yapmamız istenirse makine parkımız buna müsait. İş gücü olarak da yeterli durumdayız" dedi.MİLLİ EĞİTİM BAKANI'NDAN TEŞEKKÜR
Öğrencilerden Ali Emir, "Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk, geçen şubat ayında Muğla ziyaretinde bulundu. Bakanımıza yaptığımız çalışmaları sunduk. Bizlere teşekkür ederek başarılarımızın devamını diledi. Yaptığımız mobilyaların kardeşlerimize hayırlı olmasını diliyorum" diye konuştu.GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
----------------------------------Öğrencilerin mobilya çalışmasından görüntü-Öğrencilerin yaptıkları mobilyalarla görüntüsü-Öğrencilerin Destek Eğitim Odası'nda ders işlemesi-Öğretmen Erkut Öksüz ile röp.-Öğrenci Ali Emir ile röp.Haber: Cavit AKGÜN - Kamera: Aykut KURT / MUĞLA, DHA
Haber Kodu : 200316027
===================================
Marmaris'in son sandaletçisi
MUĞLA'nın Marmaris ilçesinde, 25 yıl öncesine kadar sayıları 70'i bulan sandalet ustaları zamanla mesleği bırakınca, kentte mesleğin son ustası Fevzi Olca (58) kaldı. Ailesinden kalan iki katlı taş evi sergi ve atölyeye çeviren Olca, mesleğinin kaybolmaması için çabalıyor.
Marmaris'te Tepe Mahallesi 57 Sokak'ta, zamanla büyüyen Kapalı Çarşı'da, ilçenin son sandalet ustası Fevzi Olca, el emeğiyle dana ile kuzu derisinden sandalet üretiyor. Olca, annesi ve babasından kalan iki katlı taş evindeki atölyesinde hiçbir elektronik alet kullanmadan tamamen doğal ürünlerden sandalet üretiyor. Yaklaşık 25 yıl önce, Kapalı Çarşı'nın her bir köşesinde 70'i bulan sandalet ustalarının sayısı gün geçtikçe azalınca, tamamen el emeğiyle bu işi yapan son usta Fevzi Olca kaldı. Olca günümüz teknolojisine direnerek geleneksel yöntemlerle yaptığı sandaletlerden geçimini sağlarken bir yandan da mesleğinin son bulmaması için mücadele veriyor.
Barış Manço'nun eski eşi Lale Manço Ahıskalı, bir temizlik firmasının uzun yıllar 'Ayşe Teyze' adıyla reklam yüzü olan Alev Gündoğdu, arabesk müziğin güçlü seslerinden Ferdi Tayfur gibi sanatçılara el emeği sandaletler yapan Olca, mesleğini anlattı. Kızının mimarlığı tercih etmesi nedeniyle kendisinden sonra sandalet imalatını devam ettirecek kimsenin olmadığını belirten Olca, babasından kalan mesleği gücü yettiği sürece devam ettireceğini söyledi.
'BAŞKAN YARDIMCISINA KIZIP MEMURLUKTAN İSTİFA EDEREK BAŞLADI'
Babasının Marmaris'in ilk sandaletçilerinden olduğunu belirten Fevzi Olca, mesleğe başladığı dönemleri şöyle anlattı: "Küçük atölyesinde bu işi yaparak ailemizi geçindirirdi. 1983 yılına kadar Marmaris'te otel, kafeterya gibi çeşitli işlerde garson olarak çalıştım. Daha sonra Marmaris Belediyesi Yazı İşleri Müdürlüğü'nde memur olarak işe başladım. Aynı zamanda dönemin İçmeler Futbol takımının da amatör oyuncusuydum. Hiçbir ücret almadan maçlara çıkıyordum. Bir gün böbreklerimden rahatsızlandım ve rapor aldım. Dönemin Belediye Başkan Yardımcısı, 'İşten kaçmak için mi rapor aldın' deyince, istifamı verdim. Bir süre işsiz kalmama rağmen babamın sandalet işiyle ilgilenmedim. Ancak, işsizliğe daha fazla dayanamayıp, 1987 yılında, babadan gelen yetenekle sandaletçiliğe başladım. Zamanla işin ustası oldum. Annem ve babam vefat ettikten sonra Marmaris'in simgesi olan iki katlı taş evi hem atölye hem de sergi alanı haline getirdim. 33 yıldır bir fiil babamdan kalan en eskisi 2 asırlık tahta kalıplar, 80 yıllık kesme, doğrama, çekiç gibi aletler ve dikiş makinesi ile sandalet yapıyorum. Evime gelen herkes hangi ürünlerden sandalet yaptığımı görerek gönül rahatlığı ile alıyor. İmalatta kullandığım malzemeler ve yaptığım tük ürünleri de müze gibi evimde sergiliyorum."ÇEYREK ASIRLIK MÜŞTERİLERİ VAR
Sentetik olmayan dana ve kuzu derisinden el emeği ile yaptığı sandaletlerin tercih edilmesinin nedeninin yaz aylarında ayakları terletmemesi olduğunu belirten Olca, " Türkiye'nin çeşitli şehirleri ile İngiliz, Alman, Fransız, Yunan vatandaşları başta olmak üzere 200'ün üzerinde 25 yıldır sandalet yaptığım müşterim var. İsteğe göre sandaletlerimde doğal ürünlerden yapılma işleme ve örgüler kullanırım. Yaptığım iş; beceri, emek ve sabır istiyor. Kışın doğal derileri işler ve yaza hazırlarım. Kışın fazla talep olmaz ama yazın artar. Günde iki sandalet yaparım. 25 yıldır benden sandalet alan müşterilerimin ayak kalıpları aklımdadır. Beni telefonla aradıklarında ayak numaralarını ve ölçülerini bilir, isteklerine göre 2 günde veya bir haftada ürünü bitirir teslim ederim" diye konuştu.AYNI ZAMANDA ŞİİR YAZIYOR
Her ustanın mutlaka bir hobisi veya başka bir sanata ilgisi olduğunu vurgulayan Olca, şöyle devam etti: "Benim de ilgim yaşam, insan, sabrı, sevgi ve saygı üzerine şiirler yazarım. Sandaletleri yaparken bir anda ilham gelir, şiir söylemeye başlarım. Söylediğim şiirleri unutmam sonra kağıtlara yazarım. Marmaris Ticaret Odası'nın 'Marmaris'in Değerleri' adı altında bir projesi var. Önümüzdeki aylarda 45 veya 50 şiirimi kitap haline getirmeyi planlıyorlar. Ayrıca son sandalet ustası olduğum için bununla ilgili bir belgesel hazırlayarak işin ustalıkları konusunda kitap basılacak. Evinde hobi olarak yapacak olanlar için resimli tariflerle anlatımlar olacak."'EMEK ÇOK VE MADDİ GETİRİSİ AZ OLUNCA İLGİ DUYAN YOK'
Yanına gelip, sandalet yapımını öğrenmek isteyenler olduğuna dikkati çeken Olca, "Kendilerine yardımcı olmak istediğimi söylüyorum. Biraz sohbet edip gittikten sonra bir daha uğramıyorlar. Çünkü bu mesleği yapacak olanın sabrı, emeği ve yeteneği olması gerekiyor. Emek çok olup, maddi getirisi az olunca bir daha kimse gelip kapımı çalmıyor. Bu özel deriler İzmir ve Aydın'dan getirtiyorum. Kösele isteyene kösele, lastik isteyene lastik tabanlı sandalet yapıyorum. Yaptığım sandaletlerde hiçbir katkı maddeli ürün yok ve teknoloji kullanmadan üretiyorum." dedi.HEM TERLETMİYOR HEM RAHAT
Olca'nın çocukluk arkadaşı Hamdi Gürpınar, her yaz ailecek birer sandalet aldıklarını belirtip, "Ayağımızda sandaletleri gören tatilci ve turistlere dükkanına yönlendiririz" dedi.Olca'nın bir diğer çocukluk arkadaşı Necati Çalışkan da, "Her türlü ayakkabıyı denedim ama sandaletteki kadar ayağım rahat etmedi. Bu sandaletler yazın ayağımızı terletmiyor" dedi.
Olca, yaptığı sandaletleri özellik ve işlemesine göre 150 ile 350 TL arasında değişen fiyatlarla satıyor.GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
----------------------------------Marmaris son sandalet ustası Fevzi Olca'nın Kapalı Çarşı içindeki bir ara sokakta bulunan atölye ve müzeye çevirdiği evinin dışardan görüntü-Sandaletk ustası Olca'nın atölye e müzeye çevirdiği evin içerden görüntüsü-Fevzi Olca'nın evinin bahçe duvarlarına astığı sandaletler ve yazdığı şiirlerden görüntü-Fevzi Olca'nın evinin bahçesinde, babadan kalma, teknolojik aletler kullanmadan sandalet yapmasından görüntü-Fevzi Olca ile röp.-Olca'nın evinin ikinci katındaki babadan kalma asker çantası, dikiş makinesi, 200 yıllık tahta kalıplar ve diğer çeşitli eşyalardan görüntü-Olca'nın çocukluk arkadaşları Hamdi Gürpınar ve Necati Çalışkan ile röp.-Fevzi Olca'nın sandalet yaparken yazdığı şiirlerinden şiir okuması-Genel ve detay görüntülerHaber - Kamera: Ali GÜNDOĞAN / MARMARİS (Muğla),
Haber Kodu : 200316019
================================
Denizlili teknik direktör Zimbabve'de başarıyı yakaladı
DENİZLİ'den 47 yıl önce ailesiyle Hollanda'ya taşınan, çeşitli takımlarda futbol oynadıktan sonra 31 yaşında teknik direktörlük kariyerine başlayan Erol Akbay (54), Afrika ülkelerinden Zimbabve'de elde ettiği başarılarla dikkat çekiyor. 2016 yılında Zimbabve Premier Lig takımlarından Highlanders FC takımıyla lig şampiyonluğu yaşayan, Afrika ülkesinde çalıştığı dönemde 3 kupa kazanan ve taraftarların sevgilisi haline gelen Akbay, Türk teknik direktör olarak yabancı ülkede başarılar elde ettiği için gururlu olduğunu söyledi.
Denizli'nin Balkan ilçesinden ailesi ile 7 yaşındayken Hollanda'ya taşınan Erol Akbay, futbol hayatına 1985 yılında Hvv Hengelo kulübünde başladı. Achilles 29, SV Exelcior 31, Quick 20 takımlarında oynayan Akbay, 31 yaşında aktif futbolu bırakıp kariyerine teknik direktör olarak devam etti. 1999 yılında Heracles Almelo Futbol Kulübü'nün U-19 gençlik takımının antrenörlüğünü yapmaya başlayan Akbay, Hvv Hengelo, Barbaros, B.W.O. ve Twello kulüplerinde çeşitli kademelerde antrenörlük yaptı. Denizlili futbol insanı Akbay, 2016 yılında Doğu Afrika ülkesi Zimbabve'nin Highlanders FC takımından gelen teknik direktörlük teklifini kabul ederek Afrika'ya gitti.
Zimbabve Premier Ligi ekiplerinden Highlanders takımı, Akbay koçluğunda ilk yılında 18 takımlı ligde şampiyon olmayı başardı. Highlanders FC'de 2 yıl görev yapan Akbay, burada biri lig şampiyonluğu olmak üzere 3 kupa kazandı. Taraftarların sevgilisi haline gelen teknik direktör, Zimbabve'de futbolseverlerin saygısını kazandı. Buradaki görev süresinin sona ermesinin ardından takımdan ayrılan Akbay, Ngezi Platinium takımında 1 yıl görev yaptı, ancak burada kupa kazanamadı.
'3 KUPA KAZANDIM, 3 KEZ FİNALDE KAYBETTİM'
Akbay, Hollanda dışında çalıştığı ilk yer olması nedeniyle Zimbabve'nin kendisi için özel olduğunu söyledi. Türk olarak yabancı ülkede başarılar elde ettiği için gurur duyduğunu belirten Akbay, "15 yıl Hollanda'da antrenörlük yaptım. Bir maceraya açılmak istedim. Zimbabve'de iyi bir takımdan teklif aldım. Başarılar elde ettim. 3 kupa kazandım, 3 kez finalde kaybettim. Benim için iyi bir deneyim oldu. Afrika'da futbol çok seviliyor. Oranın kültürüne çabuk ayak uydurdum. Çok yabancılık çekmedim. Başarılar kazandığım için taraftarlar beni çok sevdi. Kişiliğimi ve oynattığım futbolu çok sevdiler, beni el üstünde tuttular. Benden önce Highlanders FC'ye bir teknik direktör gelmiş ve 'Bu kulübe kim gelirse gelsin başarılı olamaz' demiş. Ben o kulüpte şampiyonluk yaşadım. Taraftarlar pankart açıp bu başarıyı onurlandırıyordu" dedi.TÜRK TAKIMLARINA TRANSFER İÇİN AFRİKA'YI ÖNERDİ
Türk futbolunun Afrika'ya yönelmesi durumunda transfer maliyetlerini düşürebileceğini belirten Akbay, "Afrika'da gelişmeyi bekleyen çok futbolcu var. Oradaki futbolcular Avrupa futbolu için çok ucuz. Oradaki en kaliteli futbolcuyu buradaki en kalitesiz futbolcudan daha ucuza alabilirsiniz. Afrikalı oyuncular taktik olarak çok iyi olmasa da kalite anlamında üst seviyede. Türk takımları Avrupa'ya değil Afrika'ya yönelseler daha iyi transferler yapabilir. Oradaki takımlardan birçok transfer teklifi alıyorum. Hedeflerim daha büyük, farklı ülkelerde ve farklı kıtalarda başarılar elde etmek istiyorum" diye konuştu.GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
--------------------------------Erol Akbay'ın takımıyla yaptığı antrenmandan arşiv görüntüler-Erol Akbay'ın görüntüsü-Erol Akbay'ın kazandığı kupayla ve takımla fotoğrafları-Erol Akbay ile röp.Haber-Kamera: Deniz TOKAT / DENİZLİ,
Haber Kodu : 200316008
=============================
Yeni evlenen çiftler, koronavirüs nedeniyle nikah memuru ile tokalaşmadı
ÇİN'de ortaya çıkan ve kısa sürede dünyaya yayılıp, binlerce insanın ölümüne neden olan koronavirüs, günlük hayattaki alışkanlıkları değiştirdiği gibi, vatandaşların en özel günlerini de etkiledi. İzmir'de yeni evlenen çiftler, nikahlarını kıyan memurla tokalaşmadı. Farklı şekilde selamlaşan çiftler, davetlilerle de mesafeyi korumak zorunda kaldı. Bazı davetliler ise ceplerinde kolonya ile nikaha katıldı.
Çin'in Vuhan kentinde geçen Aralık ayında ortaya çıkan yeni koronavirüs (Kovid-19), dünyayı tehdit etmeyi sürdürüyor. Türkiye'de vatandaşlar, bireysel olarak aldıkları önlemlerle, kendilerini ölümcül virüsten korumaya çalışıyor. Virüs nedeniyle selamlaşma, sarılma ve öpüşme gibi rutin olarak yapılan alışkanlıklar da değişti. Birçok kişi artık uzaktan birbiri ile selamlaşmayı tercih ederken, bu durum yeni evlenen çiftlerin nikah törenlerine de yansıdı.
İzmir'in Konak ilçesindeki Kültürpark içerisinde yer alan Fuar Evlendirme Dairesi'nde nikahları kıyılan çiftler, nikah memuru ile tokalaşmadı. Fuar Evlendirme Memuru Funda Gültekin, nikahını kıydığı çiftlerden ve nikaha katılan davetlilerden, koronavirüse karşı dikkatli olmalarını istedi. Cüppesine üzerinde 'Öpüşmüyoruz, tokalaşmıyoruz' yazılı rozet takan Funda Gültekin, "Kişisel olarak yapılması gereken her şeyi yapıyoruz. El hijyenine dikkat ediyoruz. Öpüşmemeye, tokalaşmamaya özen gösteriyoruz. Herkesi de bilinçlendirme çalışıyoruz. Ama dünyada yayılmaya başlayan virüs, bizi de gerçekten olumsuz şekilde etkileyecek gibi. Türkiye'de pek çok sektörde, pek çok etkinlikler, programlar askıya alındı. Nikahların ve düğünlerin de iptal edilmesi gerekiyordu. Ama insanların uzaktan davetlileri geldiği için sanırım iptal edemediler. ya da herhangi başka nedenler var. Biz nikah kıyarken tokalaşmamaya, insanlara yaklaşmamaya dikkat ediyoruz. Ama biliyorsunuz ki gelin ile damadın yakınları gelecek. Tokalaşmak isteyecekler. Umarım virüs tehlikesi nedeniyle insanlarda da öpüşmeme, sarılmama bilinci oluşur. Çok dikkat ediyoruz" dedi.
ÇİFTLER DAVETLİLERLE TOKALAŞMADI
Nikah kıyma sayısının şu ana kadar normal olduğunu aktaran Gültekin, "Fakat geçen hafta içerisinde birçok çiftimiz aradı. Nisan ayında kıyılacak nikahlarını iptal etmek istediklerini söyleyenler oldu" diye konuştu.Gelin Esra Erdem (33) ile damat Özgür Öztürk (38) ise de, bireysel olarak birçok önlem aldıklarını, özellikle el yıkama ve temizlik konularında daha dikkatli olduklarını belirtti.
Yine nikahı kıyılan Mevlüde Uğur (30) ve Afganistan uyruklu Sanaullah Mınhaj (26) da, virüse karşı korunmaya çalıştıklarını anlattı. Uğur, "Bu hastalık malum ama sık sık ellerimizi yıkıyoruz. Kolonya falan kullanıyoruz. Çok fazla tokalaşmıyoruz. Hijyene özen gösteriyoruz" dedi.Davetlilerden Hamide Yıkar (36), "İllaki bir tedirginlik oluyor. Ama şu an çok ciddi bir şey olduğunu düşünmüyorum. Fakat her şeye rağmen önlemlerimizi alıyoruz. Sürekli ellerimizi yıkıyoruz. Dışarda giydiğimiz kıyafetlerimizle evde dolaşmıyoruz. Çocuklar olduğu için önlemler bir kat daha artıyor" dedi.Nikah memurunun farklı şekilde tokalaşmasını da değerlendiren Yıkar, "Farklı şekilde tokalaşmasını bekliyorduk çünkü herkeste tedirginlik var. Bu selamlaşma yöntemi de mantıklı" diye konuştu.
DAVETLİLER NİKAHA CEBİNDE KOLONYA ŞİŞESİ İLE GELDİ
Koronavirüs tehlikesi nedeniyle cebinde kolonya şişesi taşıyan davetlilerden Cemalettin Hisar (53), "Koronavirüsten korunmak için cebimde kolonya şişesi taşıyorum. Her tokalaşmadan sonra ellerimi kolonya ile temizliyorum. Tedbiri elden bırakmamak lazım." diyerek aldığı önlemi anlattı.Berna Hisar (47) da, sürekli kolonya ile ellerini temiz tutmaya çalıştığını anlatarak, "Devamlı böyleyiz. Duyduklarımızdan dolayı tedirginlik yaşıyoruz ve korkuyoruz. Bu nedenle dışarı çıkarken korunmak için böyle önlemler alıyoruz. Ne söylenirse onu yapmaya çalışıyoruz" dedi. Hanife Hisar (50) ise, şunları söyledi: "Kimsenin birbiri ile tokalaşmaması güzel bir uygulama. Ben de sürekli ellerimi sabunla yıkıyorum. İnsanlarla tokalaşmıyorum, uzaktan selamlaşıyorum. Hem karşı tarafı düşünerek hem de kendimizi düşünerek önlemlerimizi almaya çalışıyoruz. Mikrop yaymamaya çalışıyoruz." Fuar Evlendirme Dairesi'nin kapısına da, üzerinde 'Tokalaş-MA' yazılı kağıtlar asıldı.GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
-------------------------------Evlenen çiftlerden görüntü-Nikah kıyma görüntüsü-Nikah memuru ile gelin ve damadın selamlaşması-Çiftler, davetliler ve nikah memuru ile röp.-Genel ve detay görüntüHaber: Umut KARAKOYUN - Kamera: Tolga TAHÇI / İZMİR,
Haber Kodu : 200316024
==================================
Koronavirüs vakaları sonrası kelle paçaya talep arttı
TÜRKİYE'de koronavirüsün görülmesinin ardından, sakatat denince ilk akla gelen lezzetlerden olan kelle paça, en çok tercih edilen çorba oldu. Canan Karatay'ın da önerdiği, Hollanda'nın Ankara Büyükelçi Yardımcısı Erik Weststrate'nin de içtiği kelle paça çorbasının satışları İzmir'de arttı.
Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkarak dünyaya yayılan ve 6 binin üzerinde insanın ölümüne yol açan koronavirüsün Türkiye'de de görülmesinin ardından önlemler artırıldı. Uzmanların sıraladığı önlemlerin başında kişisel temizliğe dikkat etmek geliyor. Doktorlar, salgına karşı en iyi korunma yollarından birinin sık sık ellerin yıkanması ve alkol bazlı hijyen ürünlerinin kullanılması olduğunu belirtiyor. Vatandaşlar kamuya açık alanlarda maske ve eldiven kullanırken, yanlarında da türlü temizlik ürünü taşımaya başladı. Tüm bunların yanı sıra birçok kişi, bağışıklık sistemini güçlendirmek için yediklerine de dikkat etmeye başladı. Vatandaşlar çeşitli organik ürünlere yöneldi. Sağlıklı beslenme konularında sıklıkla önerilerde bulunan doktor Canan Karatay salgının ilk görüldüğü zamanlarda verdiği beslenme önerilerinde ilk olarak kelle paça içilmesini tavsiye etti. Hollanda'nın Ankara Büyükelçi Yardımcısı Erik Weststrat de sosyal medya hesabından "Önlemlerimizi aldık. Artık tokalaşmıyoruz, dezenfektanlar, kağıt mendiller ve kelle paça" şeklinde paylaşımda bulundu.
İzmirli çorbalılarda da kelle paça satışları arttı.'KORONAVİRÜSTEN KORKMAYIN, DOĞRU BESLENİN'
Koronavirüsün paniğe yol açtığını, öldürücülüğü yüzde 2 olan bu virüsün genellikle 80 yaş ile kronik bir rahatsızlığı olanlarda ölümlere yol açtığını belirten Diyetisyen Derya Zünbülcan, vücuduna iyi bakan ve kelle paça gibi kilit besinlerle beslenenlerin korkmaması gerektiğini söyledi. Zünbülcan, "Doğru beslenme ile koronavirüsün vücudunuza erişme, erişse de kalma ve çoğalma ihtimali azalır. Burada önemli olan koronavirüsten korkmak yerine vücudumuzu doğru besinlerle beslemektir. Kelle paça bu besinlerden biridir. İçerdiği yüksek kolajen oranı sayesinde bağışıklık sisteminizi destekler. Aslında kaşık kaşık şifa içiyorsunuz. Ama kalp hastalığınız varsa tüketim dozuna dikkat edilmeli. Miktarı aşmadan tüketirsiniz koronavirüsü ve diğer rahatsızlıklardan korunabilirsiniz. Sağlık problemleriniz varsa uzmana danışmadan tüketmemenizi öneriyorum" dedi.'KOLAJEN DEPOSU EN YÜKSEK ÇORBA'
Bornova ilçesinde 11 yıldır döner, kebap, et ve çorba satışı yapan Yılmaz Akbıyık, koronavirüs salgınının kelle paça çorbasına ilgiyi artırdığını anlattı. İçeriğindeki kolajen, vitamin, minerallerle bağışıklık sistemini güçlendiren paça çorbasının kış aylarında soğuk algınlığı ve gripten koruduğuna dikkat çeken Akbıyık, paça çorbasının sarımsak, limon ve sirke içeriği ile antibiyotik kullanımına gerek bırakmadığını savundu. Akbıyık, "Günlük hazırladığımız ayak paça çorbamız var. Bu kolajen deposu en yüksek olan çorbadır. Birçok hastalığa iyi geliyor. Özellikle soğuk havalarda gribe aşırı iyi gelir. Bunu mutlaka tüketmeliyiz. Kelle paça çorbası terbiyeli yani sosludur. Kaynayan kemik suyuyla kelle etleri birleştiriliyor. Bu çorbaları günlük taze hazırlıyoruz. Hastalıklara iyi geldiğini biliyoruz. Koronavirüs nedeniyle son 1 haftadır satışlarda artış var. Bu virüsün ardından müşterilerimizde gözle görülür bir artış oldu" diye konuştu.Çorba ustası Yüksel Karakan da şunları söyledi:
"Kelle paçayı haşlıyoruz. Çorba suyunu terbiyeli ve kemik suyuyla yapıyoruz. İlgi ayak paça ve kelle paçada da arttı. Kırığa, çıkığa, bel kaymasına iyi geldiği gibi koronavirüste de etkili. Son günlerde ilgi arttı."'ŞİFA KAYNAĞI KELLE PAÇA'
Kelle paça çorbası içmek için sıraya girdiklerini söyleyen İlyas Kaşıkara da genç olduğunu ve kişisel temizliğine büyük önem verdiğini belirtip, "Sık sık ellerimi yıkarım. Mümkün olduğunca bir yerlere temas etmemeye çalışıyorum. Kelle paça şifa kaynağı bir çorba. Tadını seviyorum. İki, üç günde bir içerim" dedi.Mesut Vatansever de "İki günde bir kelle paça çorbası içerim, grip olduğumu hatırlamam. Koronavirüsten korkmuyorum. Çorbamı içerim endişe yaşamam."GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
--------------------------------Muhabir anonsu,-Kelle paça çorbasının yapılışından görüntü,-Ayakların kesilmesi kaynatılmasından görüntü,-Kazanlardaki ayak paça ve kelle paçadan görüntü,-Çorba servisinden görüntü,-Diyetisyen Derya Zünbülcan ile röp,-Yılmaz Akbıyık ile röp,-Müşterilerle röp.Haber: Nevra UÇKAÇ - Kamera: Ahmet Turhan ALTAY - Tekin GÜRBULAK / İZMİR,
Haber Kodu : 200316010
=====================================
Okulda günde 10 ton dezenfektan malzemesi üretiyorlar
MERSİN'de, Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Kimya Teknolojisi Bölümü'nde, günde yaklaşık 10 ton üretilen sabun, yüzey temizleyici ve çamaşır suyu ile okulların ve kamu kurumlarının dezenfektan ihtiyacı karşılanıyor.
Merkez Toroslar ilçesi Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Kimya Teknolojisi Bölümü'nde, Milli Eğitim Bakanlığı'nın öngördüğü yoğunluklarda günde yaklaşık 10 ton dezenfekte ürünleri üretiliyor. Milli Eğitim Bakanlığı kurumları, belediyeler, tarım ilçe müdürlükleri, resmi ve özel kurumlar, şahsi ve küçük ölçekli işletmeler ile yurtlar tarafından talep edilen dezenfekte ürünleri için 24 saat mesai harcanıyor. Kimya Teknolojisi Alan Şefi Kamuran Alpergin gözetiminde yapılan üretime 6 öğretmen ve 10 öğrenci katılıyor.
'GÜNDE 10 TON ÜRETİM'
Okulda yapılan üretimle ilgili bilgi veren Alpergin, "Bakanlığımız tarafından dezenfektan ürünlerinin imalatı için 26 okula görev verildi. Bunlardan biri de bizim okulumuz. Biz hammaddeyi alıp burada işliyoruz. Kullanıma hazır hale gelen dezenfektan ürünlerini paketleyip, dağıtımını yapıyoruz. Günde yaklaşık 10 ton ürün imal ediyoruz. Ürün yer temizleyicisi olarak kullanılacak ise 1'e 10, sprey olarak kullanılacak ise 1'e 50 oranında sulandırmalarını öneriyoruz" dedi.'BAKANLIĞIN ÇAĞRISI İLE DEZENFEKTE ÜRÜNLERİ İMAL EDİYORUZ'
Türkiye'nin çok zor bir dönemden geçtiğini belirten okul müdürü Mehmet Ali Deveci ise, "Vatandaşlarımızın koronavirüs tehdidine karşı gerekli önlemleri almaları için ihtiyaç olan dezenfekte ürünlerini imal ediyoruz. Bu imal ettiğimiz ürünleri kamu kurumları başta olmak üzere, özel kuruluşlara, apartmanlara, sitelere temin etmek için gece gündüz çalışıyoruz. İnsan sağlığı ve güvenliğine dikkat ederek bu çalışmaları sürdürüyoruz. Bu süreçte panik yapmaya gerek yok. Koronavirus, temas ile insanlara bulaşması söz konusu. Sadece bulunduğumuz alanları hijyenik hale getirerek, hijyen kurallarına dikkat ederek, bu tehdidi atlatabiliriz" diye konuştu.Görüntü Dökümü
------------------------Üretimin yapıldığı okuldan görüntüÜretilen dezenfekte ürünlerinden görüntüÖğretmenler ve öğrenciler üretim yaparkenKimya Teknolojisi Alan Şefi Kamuran Alpergin ile röpOkul Müdürü Mehmet Ali Deveci ile röpHaber-Kamera: Soner AYDIN/MERSİN,
Haber Kodu : 200316023
======================================
Cinsiyetçi ön yargıları aşıp tekne ihracatçısı oldu
AVRUPA'da gördüğü polietilen tekneleri Türkiye'de ilk kez düşük maliyetle seri olarak üreten girişimci Aygül Ay (28), Dubai, Katar, İran, Romanya ve Yunanistan'dan sipariş almaya başladı. İş hayatına atıldığı günden itibaren yoğun Ar-Ge çalışması ve zorlu geçen ortak bulma sürecinde karşılaştığı en büyük sorunun cinsiyetçilik olduğunu kaydeden Ay, siparişlere yetişemediğini, şirketinin logosuna da kız kardeşlerini sembolize eden çizgiler yerleştirdiğini anlattı.Batman'da 6'sı kız, 9 çocuklu ailenin en küçüğü olarak dünyaya gelen Aygül Ay, henüz 2 yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul'a taşındı. Avusturya Lisesi'nde eğitim gören Ay, bazı sorunlar nedeniyle okulu yarıda bıraktı. Ancak sorunları aştıktan sonra eğitimini Gaziosmanpaşa Anadolu Almanca Lisesi'nde tamamladı. Marmara Üniversitesi Almanca İşletme Bölümü'nde okuyan Ay, Goethe Enstitüsü'nün girişimiyle Almanya'ya çalışmaya gitti.
ŞİRKET LOGOSUNDA KIZ KARDEŞLERİNİ SEMBOLİZE ETTİ
Almanya'da bir şirkette pazarlama stratejileri üzerine çalışan Ay, Avrupa'nın birçok ülkesinde yaptığı seyahatlerin ardından Türkiye'ye dönerek denizcilik sektöründe girişim başlatmaya karar verdi. Hollanda'da gördüğü 'polietilen' tekneleri çok daha düşük maliyetle üretmeye çalışan Ay, zorlu geçen ortak bulma çalışmasının ardından Mersin'in Tarsus ilçesinde bu malzemeyle depo üreten bir firmanın sahibi Melih Avunduk'u (28) ikna ederek ortak oldu. Ay, kurduğu şirketin logosunda kız kardeşlerini sembolize eden çizgiler koydu.'SUDA BATMASI İMKANSIZ'
Eylül 2019'da Tarsus Organize Sanayi Bölgesi'nde seri üretime başlayan Aygül Ay, "Özellikle darbelere ve zor koşullara karşı dayanıklı olan bu maddeden üretilen tekneler Avrupa ve kuzey Amerika'da yıllardır kullanılıyor ama yüksek fiyatlar nedeniyle Türkiye piyasasına pek giremediler. Türkiye'de de daha önce birkaç deneme olduysa da seri üretimi yapılamadı. Biz de bu açığı bulduk ama uygun ortam ve yatırımcı bulunamadığı için hep ertelendi. Bu iş ciddi teknoloji ve mühendislik isteyen bir ürün. İnsanlar fiber teknelerden bıktılar. Fiberin yıllık bakımları, çarptığı zaman delinmesi gibi sorunları var. Bu ürünün minimum 50 yıllık malzeme ömrü var. Suda batması fizik kurallarına göre imkansız. Cesaret gerektiren bir girişimdi, biz de bu cesareti gösterip ürettik" diye konuştu.EN BÜYÜK PROBLEM CİNSİYETÇİLİK
Ay, girişim sürecinde karşılaştığı en büyük problemin cinsiyetçilik olduğuna vurgu yaparak, girişimi hakkında şu bilgileri verdi: "Denizcilik sektörü, erkek egemen bir sektör. Şu an seri üretim yapan tek kadın girişimci benim. Bu projeyi hayata geçirebilmek için görüşmediğim yer kalmadı. Uzun süren test sürecinden sonra ürettiğimiz ürünlerden çok olumlu geri dönüşler aldık. Avrupa'dan ithal edilen 4 metrelik polietilen bir teknenin Türkiye'ye gelişi şu an 40-50 bin TL arasında satılıyor. Biz ise 3.55 metre tekneyi 6 bin, 4.30 metrelik tekneyi ise 9 bin TL'ye satıyoruz. Şu an Çin bile bizimle yarışamıyor. Başta, 'plastikten tekne mi olur?' diye önyargılar vardı ama teknenin dengesi, öz kütle avantajı çok iyi ve kullanım alanı çok fazla. Şu an üretimimiz çok yoğun. İç piyasanın yanı sıra Dubai, Katar, İran, Romanya, Yunanistan'dan çok büyük talepler var. Hobi amaçlı kullananların yanı sıra arama kurtarma çalışmaları için de talep ediliyor. Önümüzdeki birkaç ay için siparişimiz doldu."'AFAD VE SAHİL GÜVENLİK EKİPLERİ İÇİN PRATİK'
Ay'ın ortağı Melih Avunduk ise polietilen teknenin her alanda kullanılabileceğine dikkat çekerek, "Biz normalde polietilen ile su deposu, tank, arıtma deposu gibi ürünler üretiyorduk. Aygül hanım ile tanışalı 2 sene oldu. Bizi bu ürüne ikna edince kalıplarını hazırladık ve AR-GE aşamasından sonra seri üretime başladık. Bu ürünün et kalınlığı iyidir, yosun tutmaz, ağırlığı hafiftir ve bakım gerektirmez. AFAD ve Sahil Güvenlik ekipleri için de pratik bir ürün. Fiber teknelerde küçük bir çarpmada büyük maliyetler çıkabilir. Yıllık bakımları fazladır ama bizim ürünümüzde böyle şeylere gerek yok. Sezondan sezona araba yıkar gibi yıkayabilirsiniz" dedi.Görüntü Dökümü
------------------------Tekneye dayanklılık testleri yapılırkenTekneden genel ve detaylarGirişimci Aygül Ay'ın teknenin yanında detay görüntüsüAygül Ay ile röp.Ortağı Melih Avunduk ile röp.Aygül Ay ile ortağı Melih Avunduk'un teknelerin yanında detay görüntüleriTeknelerden detayDayanıklılık testleri yapılmasıTeknenin yapım aşamalarından görüntülerPolietilen maddesinden detaylarHaber: Nuri PİR-Kamera: Rüşan Anıl ATAR/ADANA,Haber Kodu : 200316028
======================================
Koronavirüs endişesi nedeniyle tatil beldelerine yazlıkçılar erken geldi
TÜRKİYE'de koronavirüs vakasının görülmesinin ardından, okulların tatil edilmesiyle birlikte, tatil beldelerinde yoğunluk arttı. Büyük şehirlerden Çeşme, Urla ve Seferihisar'daki tatil beldelerine gelen yazlıkçılar, yaz gelmeden evlerini açtı.
Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve hızla dünya genelinde yayılmaya devam eden koronavirüs (Kovid-19) vakasının Türkiye'de görülmesinin ardından, okulların da tatil edilmesiyle birlikte tatil beldelerinde yoğunluk yaşandı. İzimr'de yazlıkçılar, sezon başlamadan yazlık evlerini açtı, Çeşme, Urla ve Seferihisar'da yoğunluk oluştu.
Çeşme Alaçatı'da dondurmacılık yapan Ahmet Bağcı vatandaşların bölgeyi tercih ettiğini belirterek, "Burası yarımada olduğu için önü tamamen açık ve dolayısıyla havası da oldukça temiz. Burada huzur var. Özellikle hafta sonları çok kalabalıklaşıyor ve yavaş yavaş kalabalığın arttığını gözlemliyoruz. İzmir, İstanbul gibi bölgelerden gelenler var. Koronavirüs konusunda temkinliler. Gelen vatandaşlarımız yazlıklarını açmış vaziyette. Evlerinde huzurlu bir şekilde yaşamaya devam ediyorlar" dedi.
'KORKUDAN GELDİLER'
Alaçatı Mahallesi'nde kuş yemi satışı yapan Mehmet Beşir, "Hafta sonu aşırı derecede kalabalıktı. Herkeste bir korku var. Koronavirüsten korkuyorlar. Dezenfekte edici maddeleri kullanırsak kolay kolay virüs buraya uğramaz. İstanbul'dan, Bursa'dan, İzmir'den birçok kişi Çeşme'ye geldi. Birçoğu da koronaviristen korkup, buraya geldi" diye konuştu.İstanbul'da yaşayan ve Çeşme'nin Alaçatı Mahallesi'ndeki yazlığına gelen Metin Baş ise "İstanbul'dan geldik. Burada bu tarz virüslerin bulunmadığını düşünüyoruz" diye konuştu.
Koronavirüsün tüm dünyayı etkilediğini söyleyen ve İstanbul'dan Alaçatı'daki yazlığına gelen Dilek Baş, "Türkiye genelinde koronavirüs konuşuluyor. Umarım hafif olarak atlatırız. Özel anaokulum var ve velilerde ciddi bir panik olduğunu gözlemledim. Hepsi çocuklarını çekmiş durumdalar. Bir kurum sahibi olarak öğretmenlerimi, kurumumu düşünüyorum. Ekonomik anlamda inanılmaz bir yıpranma yaşayacağız. Umarım sağlıklı ve hafif atlatarak geçiririz" dedi.
'AÇIK HAVADA YAYILMADIĞINI DUYDUK'
Koronavirüs endişesiyle Çeşme'ye gelen Güner Gedik de, "Virüsün açık havada yayılmadığını duyduğumuz için soluğu burada aldık. Virüs sebebiyle endişeleniyoruz. Kalabalık ortamlara girmiyoruz. Ellerimizi yıkıyoruz, dezenfektan kullanıyoruz. Evden çıkmıyoruz, çıkacağımız zaman da açık havayı tercih ediyoruz" diye konuştu.Kalabalıktan uzak durmaya çalıştığını söyleyen Ayşecik Gedik ise şunları söyledi: "Bugün açık hava olduğu için Çeşme'ye geldik. Şu an burası daha az kalabalık. Çok fazla endişeleniyoruz. Dış ülkelerde gördüğümüz manzaralar bizi ürkütüyor. Kendimizce önlem almaya çalışıyoruz. Evin içini daha fazla dezenfekte ediyoruz" dedi.GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
--------------------------------Çeşme'nin Alaçatı Mahallesi'nden genel ve detay görüntü-Ilıca Sahili'nden görüntü-DHA Muhabiri Hande Nayman'ın anonsu-Esnaf ve vatandaşlarla yapılan röp.-Genel ve detay görüntüler
Haber: Hande NAYMAN - Kamera: Tekin GÜRBULAK / İZMİR,
Haber Kodu : 200316026