Haberler

Erdoğan, Berlin'deki Nicolas Berggruen Enstitüsü'nde Konuştu (1)

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Nicolas Berggruen Enstitüsü'nün "Avrupa Krizin Ötesinde" temalı toplantısının kapanış konuşmasını yaptı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Nicolas Berggruen Enstitüsü'nün "Avrupa Krizin Ötesinde" temalı toplantısının kapanış konuşmasını yaptı.

Berlin'deki yeni Büyükelçilik binasının açılışının ardından Nicolas Berggruen Enstitüsü'ne gelen Erdoğan, "Bugün bizler Berlin'de, bizler için çok önemli çok anlamlı bir günü yaşıyoruz ve Berlin'de 250 yıllık bir diplomatik ilişkilerin neticesinde 100 yıla yaklaşık bir zamandır mülkü bizde olan fakat boş bulunan bir arazide büyükelçilik binamızı inşa ettik. ve bugün de bunun açılışını gerçekleştirdik. Gerçekten bu Almanya'ya, Almanya'da yaşayan soydaşlarımıza, kardeşlerimize yönelik verdiğimiz önemin bir nişanesi. Bu açılışın ardından da sizlerle bir arada olmayı kendimiz için görev telakki ettik ve şimdi de sizlerle bir aradayız" dedi.

Avrupa Birliği'nin, kuruluşundan bu yana en önemli imtihanlarından birisiyle karşı karşıya olduğunu ifade eden Erdoğan, "Hassas bir dönemden geçiyoruz. Avrupa Birliği'nin ve özellikle Euro Bölgesi'nin içinde bulunduğu ekonomik kriz, Birliğin bugüne karşı karşıya kaldığı diğer sorunlardan farklı görülüyor. Bu kriz yalnızca siyasi iktidarları tehdit etmekle, kısa vadeli durgunluklar meydana getirmekle kalmıyor aynı zamanda insanların yaşam biçimlerini ve genç nesillerin geleceğe dair beklentilerini de olumsuz etkiliyor. Bu, halkların Avrupa fikrine, Avro'ya olan güvenini ve inancını derinden sarsacak derecede önemli bir durumu ifade ediyor. Bunun için ekonomik krizin mümkün olan en kısa zamanda ve kalıcı bir şekilde de aşılması gerekiyor" şeklinde konuştu.

Krizin aşılmasının Avrupa Birliği'ne katılım yolunda ilerleyen Türkiye için de önem taşıdığına değinen Başbakan Erdoğan, " Avrupa Birliği'nin krizi atlatmaya yönelik olarak son dönemde attığı cesur adımları yakından izliyoruz. Nitekim alınan tedbirlerin etkileri yavaşta olsa görülmeye başlandı. Bununla birlikte henüz krizin ve beraberinde getirdiği risklerin bertaraf edildiğini söyleyemeyiz. Avrupa Birliği ekonomisindeki özellikle de Euro'nun gidişatı konusundaki genel belirsizlik ne yazık ki şuanda da devam ediyor. Bazı ülkelerin kriz batağına iyice saplanmaları tehlikesi halen devam ediyor. Bu tablo karşısında Avrupa Birliği çapında geliştirilen ortak politikaları ve tesis edilmesi kararlaştırılan mekanizmaları takdirle karşılıyoruz. Avrupa Birliği gerçek bir birlik olarak hareket edebildiğini, her bir üyenin sorununun giderilebilmesi için tüm Birliğin dayanışma içinde seferber olabileceğini gösterdi. Krizin aşılabilmesi amacıyla Avrupa Birliği liderleri önemli kararlar aldılar. Ancak bu kararların ne şekilde hayata geçirileceğine ilişkin ayrıntılar henüz belirsizliğini koruyor. Bu durum küresel ekonomik düzen bakımından da, özellikle bazı riskleri beraberinde getiriyor. Siyasi düzeyde alınan kararların somut bir şekilde hayata geçirilerek tüm üye ülkeler tarafından eksiksiz bir şekilde uygulanması Avrupa Birliği'nin krizi en kısa zamanda atlatabilmesi için önem taşıyor" ifadelerinde bulundu.

Erdoğan, Avrupa Birliği'nin içerisinde bulunduğu ekonomik krizin, Türkiye'nin dış ticaretini de etkilediğini belirterek, "Bu ekonomik kriz Avrupa Birliği üyesi ülkeler kadar, Avrupa'yla her alanda sağlam ilişkileri olan ve tam üyelik müzakerelerini kararlılıkla sürdüren Türkiye'yi de doğrudan ilgilendiriyor. Krize ve krizin yol açtığı belirsizliklere bağlı olarak üye ülkelerle ticaretimizde düşüşler yaşandığı doğrudur. Ancak tüm zorluklara rağmen Avrupa Birliği Türkiye'nin en büyük dış ticaret ortağı olma özelliğini hala koruyor. Son yıllarda dış ticaret ortaklarımızı çeşitlendirerek sadece Avrupa kıtasında sabit kalmadık, orada bağlı kalmadık. Afrika, Latin Amerika ve Uzak Doğu gibi bölgelere yönelik açılım sağlamış olsak da halen ticaretimizin yüzde 37'si Avrupa Birliği ülkeleriyle gerçekleşiyor. Fakat biz dış ticaretimizin o açığını da yine söylediğim diğer ülkelerle gideriyoruz.

Aynı şekilde Türkiye'ye doğrudan yatırımların yüzde 70'inden fazlası da yine halen Avrupa Birliği ülkeleri tarafından yapılıyor. Yine Türkiye'yi ziyaret eden turistlerin yarısından fazlası Avrupa Birliği ülkelerinden geliyor. Şuanda bizim turist sayımız 31,5 milyon ve bunun yarısından fazlası Avrupa Birliği ülkelerinden geliyor. Birinci sırada Almanya. Bundan dolayı tabi Almanya'ya müteşekkiriz. Görüldüğü gibi Türkiye, Avrupa Birliği ekonomisinin, Avrupa Birliği de Türkiye ekonomisinin tamamlayıcı ve vazgeçilmez unsurları olma konumlarını sürdürüyor. Avrupa Birliği'ndeki krizin derinleşmesi ülkemizi de ekonomik açıdan etkileme potansiyeline sahiptir. Krizin bir an evvel aşılması Avrupalı dostlarımızı olduğu kadar bizi de memnun edecektir" dedi.

Türkiye'nin 2001 yılındaki krizde aynı süreci yaşadığını ve bu durumun, Türkiye tarafından anlaşılır olduğunu kaydeden Başbakan Erdoğan, "Esasen Türkiye olarak biz Avrupa Birliği'nin kriz nedeniyle karşı karşıya kaldığı zorlukları işini kaybedenlerin üzüntülerini yıkılan hayalleri, yaşanan sıkıntıları çok iyi anlıyoruz. 10 yıl önce bizim IMF'e olan borcumuz 23,5 milyar dolardı. Biz standby anlaşmalarını bıraktık. Şuanda bizim Avrupa Birliği'ne olan borcumuz 1,3 milyar dolardır. ve IMF'in şuanda talebi üzere yaptığımız görüşmelerle şuanda teknik bazı sıkıntıları da giderdiğimiz takdirde 5 milyar Euro gibi bizim IMF'ye borç verme durumumuz söz konusu. Böyle bir pozisyondayız. Bu tabi mali disiplinden taviz vermeden geldiğimiz noktadır. Rehavete kapılmadığımız için güven ve istikrarın egemen olduğu bir ülke olduğumuz için buraya geldik. Bizim merkez bankamızın döviz rezervi 27,5 milyar dolardı. Ama şuanda merkez bankamızın döviz rezervi 115 milyar dolara ulaşmıştır. Eğer böyle bir imkana böyle bir güce sahip olmamış olsak o zaman zaten biz bu kadar rahat hareket edemeyiz.

2001 yılında benzer bir sancılı süreci Türkiye yaşamıştır. O dönemde Türkiye'de de çok sayıda banka iflas etti. Zorluklarla oluşturulan tasarruflar yok oldu. Fabrikalar kapandı, düş kırıklıkları yaşandı. Sonuçta ekonomimiz ciddi oranda küçüldü, refah düzeyimiz azaldı. 2001 krizi Türkiye için aslında bir ders oldu. Zira 2002'nin sonunda biz iktidara geldik. Oradan alınan dersle Türkiye'yi bugüne hazırladık. Krizden kurtulmak ve benzer krizlerle tekrar karşılaşmamak için köklü yapısal reformlar yaptık, disiplinli ekonomik politikalar izledik. Bu reformlar ve politikalar yalnızca Türkiye ekonomisini daha güçlü hale getirmekle kalmadı, halkın devlete olan güveninin yeniden tesis edilmesi sürecini de başlatmış oldu. Türkiye, 2001 krizi sonrası oluşan siyasi ve ekonomik istikrar ile sağladığımız güven ortamı sayesinde dünyanın 16., Avrupa'nın ise 6. büyük ekonomisi durumuna geldi. Küresel çapta siyasi ve ekonomik ağırlığı her geçen gün daha da artan Türkiye, aktif bir üye olarak G-20 bünyesinde de çalışmalarını bildiğiniz gibi sürdürüyor" ifadelerinde bulundu.

Türkiye'nin, 2001 krizinden sonra 2012 yılına kadar gösterdiği gelişmelere değinen Erdoğan, "Ülkemiz, geçtiğimiz yıl gösterdiği yüzde 8,5 oranındaki büyüme sayesinde dünyada en hızlı gelişen ekonomiler arasında üst sıralarda yer aldı. Buna karşılık Avrupa Birliği ekonomisi 2011 yılında yüzde 1,5 oranında büyümesine karşılık son 3 çeyrektir ya 0 ya da eksi büyüme değerlerine sahip bulunuyor. Benzer şekilde Avrupa Birliği genelinde kamu açığının, burası çok önemli, gayri safi yurt içi hasılaya oranı 2011 yılında yüzde 4,5 olarak gerçekleşirken, Türkiye'de bu oran yüzde 1,7 oranı düzeyindedir. Avrupa Birliği ülkelerinin toplam kamu borcunun, gayri safi yurt içi hasılaya oranına baktığımız zaman geçtiğimiz yıl yüzde 85,5'tur. Türkiye'de bu oran yüzde 30lar düzeyindedir. Türkiye'deki işsizlik de yüzde 8,9'luk oranla 2012 Ağustos ayı itibariyle yüzde 10,5'lara ulaşan Avrupa Birliği ortalamasının altında bulunuyor. Avrupa Birliği'ndeki kriz ortamının yol açtığı sıkıntılara rağmen, cari açığımızı yüzde 10'lardan yüzde 7,5'lara çektik. Esasen tüm bu ekonomik veriler Avrupa Birliği makamlarınca geliştirilen Maastricht Kriterleri'nin Türkiye tarafından birçok üye ülkeye kıyasla titizlikle uygulandığını gösteriyor. Türkiye'nin bu başarısının ve ekonomik krizlerden artık doğrudan etkilenmiyor olmasının nedeni az önce belirttiğim gibi, 2002'den sonra hayata geçirdiğimiz yapısal reformlardır. Burada kararlıyız asla taviz vermiyoruz" dedi.

Erdoğan, "Bankacılık sektörümüzün, zamanında yapmış olduğumuz reformlarla Türkiye'nin krizlere karşı direncini yükselttiğini görüyoruz. Sosyal güvenlik, sağlık ve kamu maliyesi denetimine ilişkin reformları da aynı şekilde vaktinde tamamladık. Türkiye'nin borç stokunun her geçen gün daha da azalmasının önemini de bu çerçevede özellikle vurgulamak istiyorum. Ayrıca bütçe verilerimizin Avrupa Birliği ülkelerine kıyasla daha makul ve kontrollü bir noktada bulunması krizlerin bizi doğrudan etkilemediğini gösteren bir özellik. Ülkemizdeki bu reform ve bu reform süreci, özellikle bunu ifade etmem lazım, tabii ki kolay olmadı. Sıkıntılı anlarımız oldu, günlerimiz oldu, sancılı günler geçti. Halkımız uygulanan tasarruf tedbirleri nedeniyle kısa vadede ciddi zorluklar yaşadı. Ancak biz hükümet olarak Türkiye'nin geleceğini düşünerek reformların disiplin içinde uygulanması politikasından hiçbir zaman taviz vermedik.

Fakat burada bir şey çok önemli. Halkın yöneticisine güvenmesi çok önemli. Eğer siz, halkınızı aldatırsanız, halkınıza bu güveni vermezseniz, yaptığınız her reform ters teper. Biz bu güveni yaşattık. Onun içindir yaptığımız tüm seçimlerde devamlı artış kaydettik. Yüzde 34'ten başladı, 47, en son 50'ye geldi dayandı. Temenni ederim ki önümüzdeki seçimlerde, milletimizin ilgi ve alakasına çok daha layık oluruz ve bu oy oranımız daha da artar" ifadelerini kullandı.

Hayata geçirilen ekonomi politikalarını en aza indirgemek için çalışmalar yapıldığını söyleyen Başbakan Erdoğan, "Ekonomi politikalarıyla, halkın mağduriyetini giderecek sosyal politikaları bir arada hayata geçirdik. Ekonomik göstergelerin tüm olumlu sinyallerine rağmen Türkiye olarak asla rehavete kapılmadık. Avrupa Birliği krizi de dahil olmak üzere küresel ekonomik konjonktürü doğru analiz etmek suretiyle reformlarımızı kararlı bir şekilde sürdürüyoruz. Krizle muhatap olduktan sonra reaksiyon göstermektense, bizim için tehlikeli olabilecek gelişmeleri takip edip, krizi engelleyici proaktif adımlar atmayı tercih ediyoruz" şeklinde konuştu.

Türkiye'nin büyüme oranının yüksek seviyelerde olduğunun OECD tarafından da onaylandığını kaydeden Erdoğan, "Geçtiğimiz 10 yılda bu doğrultuda son derece önemli atılımlar gerçekleştirdik. Önümüzdeki 10-11 yılda Türkiye'yi daha ileri noktalara taşımak için yeni hedefler belirledik. Şimdi, kendimize koyduğumuz hedef 2023'tür. 2023'te Türkiye'yi nerede göreceğiz; şimdi onun planlamasını yaptık, onun adımlarını atıyoruz. 2023 yılına kadar Türkiye'yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına dahil etmeyi planladık son 10 yılda 3 kat artırdığımız kişi başına düşen milli gelirimizi mevcut 10 bin 400 dolardan 25 bin dolar seviyelerine çıkartarak, halkımızı daha da müreffeh hale getirmek istiyoruz. OECD, Türkiye'nin 2012-2017 yılları arasında ortalama yüzde 5,2'lik bir oranla, örgüte üye tüm ülkeler arasında en yüksek büyüme hızına ulaşacağını ön görüyoruz. Bunu biz söylemiyoruz. OECD söylüyor" dedi. - BERLİN

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Dünya

Recep Tayyip Erdoğan Avrupa Birliği Türkiye Berlin Dünya Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title