Cuma namazı nasıl kılınır, kaç rekattır? Abdest nasıl alınır?
İslam aleminde heyecanla beklenen bir zaman olan günlerin en değerlisi Cuma günü geldi! Duaların geri çevrilmediği bu mübarek günde, Cuma namazı için camilere akın edilir. Sokaklara taşan cemaat, imamın okuyacağı 22 Kasım Cuma hutbesi huşu içinde dinleyecek. Peki, Cuma namazı nasıl kılınır, kaç rekattir? İşte, Cuma hutbesi metni ve detaylar...
Bir cuma gününe daha gelmenin sevinci ve heyecanı ile Cuma namazı vakti için hazırlıklara başlandı. İslam aleminin haftalık bayramı olan Cuma gününde, Müslümanlar camileri dolduracak ve hatta birçok yerde sokaklara taşacak. Diyanet tarafından hazırlanan 22 Kasım Cuma hutbesi konusu Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından belirlendi. Peki, Cuma namazı nasıl kılınır, kaç rekattır, kime farzdır, sünnetleri nelerdir? Abdest nasıl alınır? Cuma hutbesi metni ve Cuma namazı hakkında merak edilenler haberimizde.
CUMA NAMAZI NASIL KILINIR, KAÇ REKATTIR?
Cuma günü camide öğle namazı vaktinde cemaatle kılınır. Cuma namazı dört rekat ilk sünnet, iki rekat farz ve dört rekat son sünnet olmak üzere on rekattır. Önce ilk sünnet tıpkı öğle namazının ilk sünneti gibi kılınır. Sünnetin ardından imam-hatip minbere çıkarak oturur. Müezzin, iç ezanı okur. Ezandan sonra imam-hatip kalkarak iki kısımdan oluşan hutbeyi okur. Hutbede cemaati dini konularda bilgilendirici ve yönlendirici konuşma yapar.
Hutbe okunduktan sonra imam-hatip minberden inerek cemaatin önüne geçer ve cemaate iki rekat Cuma namazı kıldırır. İmam-hatip, Cuma namazının farzına ve cemaate imam olmaya, cemaat de Cuma namazına niyet eder. Tıpkı cemaatle kılınan sabah namazı gibi iki rekat Cumanın farzı kılınır. Cuma namazında imam-hatip, Fatiha ve zamm-ı sûreyi sesli olarak okur.
Cuma namazının farzı kılındıktan sonra, cumanın son sünneti kılınır. Bu sünnet, öğlenin ilk sünneti gibi kılınır. Böylece Cuma namazı tamamlanmış olur.
CUMA NAMAZI KİMLERE FARZDIR?
Şu şartları taşıyan kişiye Cuma namazı kılmak farz olur:
1. Müslüman olmak,
2. Akıllı olmalı,
3. Ergenlik çağına gelmiş olmak,
4. Erkek olmak,
5. Hür ve serbest olmak,
6. Mukim olmak (misafir olmamak),
7. Sağlıklı olmak,
8. Kör olmamak,
9. Ayakları sağlam olmak.
ABDEST NASIL ALINIR?
Diyanet Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı tarafında abdest nasıl alınır şöyle anlatılmış; Niyet ve besmele ile abdeste başlanıp önce eller bileklere kadar ve parmak araları da hilallenerek/ovuşturularak üç defa yıkanır. Varsa deri üzerindeki hamur, boya, sakız gibi maddeler temizlenir. Parmaktaki yüzük oynatılır. Misvak veya diş fırçası ile, bunlar yoksa sağ elin parmaklarıyla dişler temizlenir. Sağ el ile üç defa ağza, üç defa da burna su verilir. Üç kere yüz yıkanır. Sonra dirsekle birlikte sağ kol üç defa, sonra aynı şekilde sol kol üç defa yıkanır. Sağ el ıslatılarak avuç ve parmakların içiyle başın üstü bir defa mesh edilir. Bu şekilde başın dörtte birini mesh etmek yeterli ise de iki elle başın tamamının mesh edilmesi Malikî mezhebine göre farz, diğer mezheplere göre sünnettir. Eller yine ıslatılarak başparmakla kulağın dışı, şehadet parmağı veya serçe parmakla içi mesh edildikten sonra her iki elin arkasıyla boyun mesh edilir. Önce sağ, sonra sol ayak, parmak uçlarından başlanarak topuk ve aşık kemikleri de dâhil olmak üzere yıkanır. Parmak aralarının yıkanmasına özen gösterilir.
CUMA HUTBESİ METNİ
Diyanet'in sitesinde yayımlanan 22 Kasım Cuma Hutbesi metni şu şekilde:
MUSİBETLER KARŞISINDA MÜMİNİN TAVRI
Muhterem Müslümanlar!
Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir gün, çocuğunun
kabri başında feryat eden bir kadına rastladı. Acılı
anneye, "Allah'a isyan etmekten sakın ve sabret!"
diyerek nasihatte bulundu. Üzüntüsünden Allah
Resûlü'nü tanıyamayan kadın, "Bana karışma! Benim
başıma gelen senin başına gelmedi ki!" deyiverdi. Bir
müddet sonra kendisine nasihat edenin Resûl-i Ekrem
olduğunu anlayınca Peygamberimizin huzuruna gelerek
özrünü beyan etti. Bunun üzerine Rahmet Elçisi (s.a.s),
şu özlü tavsiyede bulundu:
"Gerçek sabır, musibetin geldiği ilk anda gösterilen
sabırdır."1
Aziz Müminler!
Hayatın akışı içerisinde her birimizin yaşadığı
zorluklar, çile ve kederler, maddi ve manevi sıkıntılar
olması mukadderdir. Çünkü bu dünya, adı üstünde,
"imtihan dünyası"dır. Başa çıkmak için uğraştığımız
imtihanlardan çok daha fazlasını Resûlullah (s.a.s)
yaşamıştır. O, daha doğmadan babasını, henüz altı
yaşındayken annesini kaybetmiş, yetim ve öksüz olarak
büyümüştür. Can yoldaşı eşini ve altı çocuğunu kendi
elleriyle toprağa vermiştir. Mekke'de bir avuç müminle
birlikte müşriklerin amansız baskı ve işkencelerine,
kısıtlama ve dışlamalarına maruz kalmıştır. Bütün bu
sıkıntı ve musibetlere rağmen, Peygamber Efendimiz
asla ümidini ve inancını kaybetmemiş, daima Rabbine
sığınmış ve O'ndan yardım istemiştir. Şiddetten değil,
merhametten yana tavır almış ve hiçbir zaman Allah'ın
razı olmayacağı çözümlere tevessül etmemiştir.
Kıymetli Müslümanlar!
Hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede
Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: "Andolsun ki sizi biraz
korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve
ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri
müjdele!"2
Elbette hiçbirimiz zorluklarla karşılaşmayı arzu
etmeyiz. Ancak müminler olarak biliriz ki, hayatın güzel
anları kadar, sıkıntılı zamanları da dünya imtihanımızın
birer parçasıdır. Cenab-ı Hak, insanı bazen elindekileri
alarak bazen de fazlasıyla nimet vererek imtihan eder.
Bu yüzden, musibet karşısında isyan etmek, kırıp
dökmek ya da kötü söz söylemek yerine öncelikle sabırlı
ve metanetli olmaya gayret gösteririz. Sağduyu ve akl-ı
selim ile hareket ederiz. Sıkıntıyı aşmak için üzerimize
düşen sorumluluğu yerine getiririz. Bizler, her
musibetten dünyamıza ve ahiretimize yönelik dersler
çıkartırız. Benzer sıkıntılara maruz kalmamak için hata
ve ihmallerimizi gözden geçiririz. İlim sahibi, tecrübeli
insanlardan yardım alır, ondan sonra da Rabbimize
tevekkül ederiz.
Değerli Müminler!
Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde
şöyle buyuruyor: "Müminin hali ne hoştur! Her hali
kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine
mahsustur. Başına güzel bir iş geldiğinde şükreder;
bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde
sabreder; bu da onun için hayır olur."3
O halde, iyi günde olduğu kadar, kötü günde de
hayata tutunmak ve Rabbimizle aramızdaki bağdan güç
almak, imanın güzelliğindendir. Bunalmış bir insanın,
çaresizliğini şiddete dönüştürmesi, kadın ve çocuklardan
öfkesini çıkarması ise zulümdür. Hiçbir sıkıntı,
anlaşmazlık ya da bunalım, kadına şiddeti reva gören bir
zihniyetin mazereti olamaz. Çünkü şiddet, kul hakkı
çiğnemektir; acı ve nefret tohumlarıyla aileyi
zehirlemektir. Hâlbuki mümin, elinden ve dilinden
merhamet yayılan, çevresine güven ve huzur aşılayan
kimsedir. Zorluklar karşısında kişinin kendisine ya da
ailesine zarar vermesi asla çözüm değildir. Dinimiz, ne
kendinin ne de başkasının ıstırabını dindirmek amacıyla
bile olsa Allah'ın emaneti olan canına kıymaya
kesinlikle izin vermez. Çünkü dert varsa, dertlere
derman olan Allah vardır. "O ne güzel Mevlâ, ne güzel
yardımcıdır!"4 Sıkıntı varsa, sıkıntılara elbirliği ile
çözüm bulacak dostlar, komşular, akrabalar vardır.
"Müminler ancak kardeştir!"5
Aziz Müslümanlar!
Acılarımızı isyana ve zulme dönüştürmeyelim.
Yaşadığımız zorluklar karşısındaki metanetli tavrımızın,
Allah katında nice kolaylığın müjdecisi olacağını
unutmayalım. Bizler bu dünyaya, inanmak ve iyi işler
yapmak için geldik. Peygamberimizin umut ve teselli
vadeden şu hadisini hatırlayalım: "Vücuduna batan bir
diken bile olsa, başına gelen her türlü musibet
karşısında Müslüman'ın günahları affolunur."6
Rabbimizin yardımından ve rahmetinden ümidimizi
kesmeyelim. Resûl-i Ekrem (s.a.s)'in duasıyla Yüce
Rabbimize niyaz edelim: "Biz Allah'a aidiz ve O'na
döneceğiz. Allah'ım! Başıma gelen musibetin
mükâfatını senden bekliyorum, bundan dolayı bana
ecir ihsan et, benim için onu daha hayırlısıyla
değiştir."7