Haberler

Ankara: Uluslararası Ekonomi Konferansı

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, önümüzdeki süreçte, çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi yansıtan bir siyaset ortamını, özel girişimin gereksinimlerine uygun dış ticaret ağırlıklı ve insan merkezli sürdürülebilir bir ekonomiyi ve bunu taşıyacak yeterlilikte uluslararası güvene sahip bir mali sistemi oluşturma kararlılığında olduklarını belirterek, "Türkiye'nin, toplumumuzun ve uluslararası ortamın farklılaşan gereksinimleri doğrultusunda, açılımlarını sürdürerek, saptadığı hedeflere ulaşabilecek güç ve potansiyele sahip olduğundan kuşku duymuyoruz" dedi.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, önümüzdeki süreçte, çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi yansıtan bir siyaset ortamını, özel girişimin gereksinimlerine uygun dış ticaret ağırlıklı ve insan merkezli sürdürülebilir bir ekonomiyi ve bunu taşıyacak yeterlilikte uluslararası güvene sahip bir mali sistemi oluşturma kararlılığında olduklarını belirterek, "Türkiye'nin, toplumumuzun ve uluslararası ortamın farklılaşan gereksinimleri doğrultusunda, açılımlarını sürdürerek, saptadığı hedeflere ulaşabilecek güç ve potansiyele sahip olduğundan kuşku duymuyoruz" dedi.

Türkiye Ekonomi Kurumu tarafından düzenlenen Uluslararası Ekonomi Konferansı, Sheraton Otel'de başladı. Konferansın açılışına Cumhurbaşkanı Sezer, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Nehrozoğlu, SHP Genel Başkanı Murat Karalayçın, Ankara Valisi Kemal Önal, DPT Müsteşarı Ahmet Tıktık, Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Erdem Başkı, ekonomi bürokratları ve yurt içi ve yurt dışından çok sayıda ekonomist katıldı. Konferansa hükümet adına katılım olmaması dikkat çekti.

Uluslararası Ekonomi Konferansı'nın açılışında bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Sezer, Türkiye'nin ekonomi politikalarının saptanmasında, ilki 1923 yılında Atatürk'ün öncülüğünde düzenlenen iktisat kongrelerinin önemli rol oynadığını ifade etti. İktisat kongrelerinin, bu yönüyle Türk ekonomisinin geçirdiği süreçlerin tüm boyutlarıyla kavranması yönünden ışık tuttuğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Sezer, Türkiye'nin 1930'lu yıllardan İkinci Dünya Savaşı'na kadar uyguladığı ekonomik kalkınma stratejisinin, Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı'nın giriş bölümünde, "Büyük sanayici ülkeler aralarındaki bütün siyasi ve iktisadi anlaşmazlıklara rağmen, tarımcı ülkeleri her zaman için hammadde üreticisi konumunda bırakmak ve piyasalarına egemen olmak davasında birleşmiş durumdadırlar. Bu itibarla tarımcı ülkelerin bu silkinme hareketlerine er geç set çekmek hususunda siyasi nüfuzlarını kullanmakta birleşeceklerdir. Özellikle bu gerçek, muhtaç olduğumuz sanayii zaman kaybetmeden kurmak için en önemli etkenimizdir" sözleriyle belirtildiğini hatırlattı.

1970'lerin sonlarında finansal piyasalarda serbestleşme ve iletişim teknolojisindeki gelişmelerle hız kazanarak dünya genelinde bir yeniden yapılanmaya yol açan küreselleşmenin, günümüzde ekonomik, toplumsal ve kültürel boyutlarda da etkili duruma geldiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Sezer, küreselleşme sürecinde, bir yandan üretim ve ticari etkinliklerin artan oranda uluslararası nitelik kazandığını, öte yandan insanların yaşam biçimleri ve ilişkilerinin de derinden etkilendiğini söyledi.

Küreselleşmenin, uluslararası işbölümünün gelişmesini ve uzun dönemde uzmanlaşmayı, tüketicilerin daha geniş ürün çeşidine daha düşük maliyetle erişimini, birikimlerin kullanımında ve kaynak dağılımında daha etkin bir yapıyı olanaklı kılması ve dolayısıyla ekonomik büyümeyi ve gönenci artıracak olması yönünden önemli fırsatlar getirdiğini vurgulayan Sezer, buna karşın küreselleşme sürecinde, bir yandan ülke ekonomilerinin, diğer yandan ülke ekonomileri ile finans piyasaları arasındaki bağımlılıkların güçlenmesiyle, makroekonomik politika uygulamaları konusunda seçeneklerin kısıtlandığını belirtti. Sezer, günümüzde ülkelerde oluşan krizlerin tüm dünya ekonomisini büyük ölçüde etkileyebildiğini, ayrıca sistemin küreselleşmesi, tüketici seçimleri ve yaşam biçimleri arasında güçlü benzerlikler oluşması nedeniyle kültürel tekdüzeleşmenin ortaya çıktığını dile getirdi.

Dünyada yaşanan bu değişim sürecinde, bir ülkenin küresel sistemde etkili bir konum edinebilmesi, bu konumu koruyabilmesi ve giderek sürecin belirleyicileri arasında yer alabilmesinin, yeni düzenin sunduğu fırsatlardan zamanında ve en üst düzeyde yararlanabilmesine ve riskleri yok edebilmesine bağlı olduğunu kaydeden Sezer, "Bu kapsamda, önümüzdeki dönemde, iyi yetişmiş insan gücüne, makroekonomik istikrara ve etkin işleyen bir piyasa düzeneğine, gelişmiş bir teknolojik ve ticari altyapıya sahip olan, pazarın değişen ve gelişen beğenilerini yakından izleyen ve küresel değerleri benimseyen ülkeler öne çıkacaktır. Bu yöndeki dönüşümleri gerçekleştiremeyen ülkelerin yalnızlaşması da kaçınılmaz olacaktır" diye konuştu.

2001 yılında yaşanan finansal kriz sonrasında, dalgalı kur sisteminde enflasyonu kalıcı şekilde düşürmek, sürdürülebilir bir büyüme ortamı oluşturmak, kamu finansman dengesini iyileştirmek, yapısal dönüşümleri sürdürmek üzere uygulamaya konan program sürecinde, makroekonomik göstergelerde önemli bir iyileşme elde edildiğine dikkat çeken Sezer, bununla birlikte, geçen aylardaki gelişmelerin, ekonominin dış piyasalardan kaynaklanabilecek olumsuz gelişmelere karşı daha dirençli bir yapıya kavuşturulmasının ne denli önem taşıdığını bir kez daha ortaya koyduğunu ifade etti.

"TÜRKİYE, SAPTADIĞI HEDEFLERE ULAŞABİLECEK GÜÇ VE POTANSİYELE SAHİPTİR"

Türkiye'nin önümüzdeki dönemde, küreselleşmenin avantajlarından en üst düzeyde yararlanabilmek, gönenç düzeyini artırmak ve etkili bir dünya devleti olabilmek için makroekonomik istikrarı kalıcı kılmak, ekonominin rekabet gücünü ve büyüme potansiyelini daha da güçlendirmek durumunda olduğunu kaydeden Sezer, geçmiş deneyimlerin de ortaya koyduğu gibi, yalnızca kısa dönemli yaklaşımlar yerine, orta ve uzun erimli politikaların benimsenmesinin, sorunların kalıcı biçimde çözülebilmesi yönünden önemli olduğunu söyledi. Sezer, genç ve dinamik nüfus yapısı, girişimcilik birikimi, piyasaların kurumsallaşması yönünde önemli aşama gösterilmesi, uluslararası rekabete açık ve güçlenen sanayi yapısı, do fekanı Sezer, küreselleşme sürecinde, bir yandan üretim ve tğal kaynakları, tarihi, turistik ve kültürel değerleri, jeostratejik konumu ve Avrupa Birliği üyeliği için katılım görüşmelerine başlanmasının, önümüzdeki dönemde Türkiye'nin en önemli avantajları olduğunu vurguladı.

3 Ekim 2005 gününde başlatılan Avrupa Birliği ile katılım görüşmelerinin, 9. Kalkınma Planı döneminde yoğun biçimde sürdürüleceği göz önünde bulundurulduğunda, önümüzdeki dönemde izlenecek politikalar ve gerçekleştirilecek yapısal dönüşümlerin daha da önem kazandığına işaret eden Cumhurbaşkanı Sezer, plan dönemiyle örtüşen görüşme sürecinin, Türkiye'nin reform çabalarına katkıda bulunacağını, hedeflenen yapısal dönüşümün gerçekleştirilmesiyle, 2010'lu yılların ortalarında Avrupa Birliği'ne yasal ve kurumsal uyum yanında, ekonomik ve toplumsal göstergeler yönünden önemli yakınlaşma sağlanacağını belirtti.

Kalkınma sürecinde artan enerji ihtiyacının, tükenmekte olan fosil yakıtlar yerine, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla karşılanması ve yakıt kullanımında ve sanayide daha verimli ve temiz teknolojilere yönelinmesinin öncelikli konular arasında olduğunu bildiren Sezer, değişimin her alanda hızlı yaşandığı küresel ortamda, yoksulluğun, ulusal ve uluslararası düzeyde gelir dağılımında dengesizliklerin artmasıyla birlikte, toplumsal ve kültürel uyum sorunlarının ortaya çıktığını kaydetti. Cumhurbaşkanı Sezer şunları söyledi:

"Bu ortamda, suç örgütlerinin bilgi ve iletişim teknolojilerinden de yararlanarak uluslararası ve organize biçimde etkinlikte bulunmaları, başta terör olmak üzere örgütlü suçlarda bir artış eğilimine yol açmaktadır. Önümüzdeki süreçte, çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi yansıtan bir siyaset ortamını, özel girişimin gereksinimlerine uygun dış ticaret ağırlıklı ve insan merkezli sürdürülebilir bir ekonomiyi ve bunu taşıyacak yeterlilikte uluslararası güvene sahip bir mali sistemi oluşturma kararlılığındayız. Türkiye'nin, toplumumuzun ve uluslararası ortamın farklılaşan gereksinimleri doğrultusunda, açılımlarını sürdürerek, saptadığı hedeflere ulaşabilecek güç ve potansiyele sahip olduğundan kuşku duymuyoruz. Unutulmamalıdır ki, dünyanın en önemli ve en sıcak bölgesinde özel bir jeostratejik konuma sahip, tarihsel ve kültürel zenginliklerle dolu olan ülkemizin, istikrarlı, ekonomik ve toplumsal yönden gelişmiş ve bölgeyi kucaklayan bir ülke olması, dünya barışının korunmasına olduğu kadar, bu bölgenin kalkınmasına da katkı sağlayacaktır. Türkiye, ekonomisiyle birlikte, toplumsal ve çevresel kalkınma anlayışını da çağdaş dünyanın yaklaşımlarına uyarlamak durumundadır. Çünkü bizler, yalnızca ekonomik büyüme hızımızı ya da sanayi üretim ve rekabet gücümüzü artırmayı değil, çevresini ve doğal kaynaklarını sürdürülebilir kılmayı başarmış, yaşam ve insan kalitesi yüksek bir toplumu da amaçlamaktayız."

Konferansın açış konuşmasını yapan Türkiye Ekonomi Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ercan Uygur ise, Türkiye Ekonomi Kurumu'nun 1929'da Atatürk'ün önerisiyle büyük buhranın olumsuz etkilerini açıklamak ve en aza indirmeye yardımcı olmak, israfla mücadeleyi ve tasarrufu teşvik etmek ve ekonomik sorunları ile çözüm yollarını tartışmak üzere kurulduğunu hatırlattı. Kurumun bağımsız bir sivil toplum kuruluşu olarak doğduğunu ve bağımsızlığını baştan beri titizlikle koruduğunu ifade eden Uygur, "Türkiye Ekonomi Kurumu bir Cumhuriyet kuruluşudur. Bu kuruluşu bilimsel anlamda uluslararası düzeye taşımak istiyoruz" dedi.

1977'de Uluslararası Ekonomi Birliği'ne üye olduklarını ancak o tarihten itibaren uluslararası etkinlikler düzenleme olanağı bulamadıklarını ifade eden Uygur, bugün bu toplantıyı düzenleyerek bir sivil kuruluş olarak gündem belirleyip inisiyatif aldıklarını söyledi.

Konferansta sürdürülebilir kalkınma, finansal istikrar, enerji ekonomisi, AB ekonomisi, suç ve terör ekonomisi ana temalarını seçtiklerini dile getiren Uygur, bunların, özellikle gelişmekte olan ülkeler için önem taşıdığına işaret etti. Türkiye'nin, gelişmekte olan ülkeler içinde büyümesi en istikrarsız ülkelerden biri olduğunu kaydeden Uygur, "Biliyoruz ki büyüme istikrarsızlığının nedenlerinden birisi finansal istikrarsızlıktır. Diğer yandan biliyoruz ki istikrarsız büyüme ve onun yarattığı belirsizlikler, istihdam artışını çok sınırlamaktadır" şeklinde konuştu.

Konferansta, açış konuşmalarının ardından belirlenen ana temalarda bilim adamları ve ekonomistlerin konuşmalarına geçildi.

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Ekonomi

Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title