Haberler

Ankara: MHP'den AB İlerleme Raporu'na Tepki

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, Dün Açıklanan İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi ile AB'nin Türkiye'ye Karşı Önyargılı ve Dışlayıcı Bakış Açısının Değişmediğinin Bir Kere Daha Görüldüğünü Öne Sürdü.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, dün açıklanan İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi ile AB'nin Türkiye'ye karşı önyargılı ve dışlayıcı bakış açısının değişmediğinin bir kere daha görüldüğünü öne sürdü.

Terörle mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin görevlerini de sorgulayan AB'nin, iç güvenlik konularında askeri operasyon yapma ve iç tehditlere karşı istihbarat toplama yetkisinin bulunmasını bile eleştirecek kadar ölçüyü kaçırdığını kaydetti. Bahçeli, yaptığı yazılı açıklamada, Avrupa Birliği'nin Türkiye'de siyasi ve ekonomik istikrarın yegane teminatı olarak gösterildiğini ve gerçeklerin Türk milletinden saklamak için büyük bir bilgi kirliliği ve psikolojik terör kampanyası yürütüldüğünü kaydetti. Ancak bugün AB sürecinin tıkandığını, herkesin gerçeklerle yüzleşeceği kader anı geldiğini öne süren Bahçeli, "Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin hastalıklı yapısı kangrene dönüşmüş ve kaçınılmaz olan kopma noktası ufukta görülmüştür. 8 Kasım 2006 günü açıklanan İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye karşı önyargılı ve dışlayıcı bakış açısının değişmediğini bir kere daha göstermiştir. Avrupa Birliği hayal ticaretini siyasi sermaye yapan AK Parti Hükümeti, bugüne kadar her dayatmayı kabul etmesine rağmen Brüksel'i yine de memnun edememiştir. AK Parti'nin İlerleme Raporunda yer alan karnesi, yine geçerli not alamamıştır. 2006 yılı Türkiye İlerleme Raporu, Avrupa Birliği'nin klasik dayatma listesinde yer alan talepleri bir kere daha karşımıza getirmiştir" dedi.

Bahçeli, "Raporun incelenmesinden, AB'nin Türkiye'ye yönelttiği tenkit ve taleplerin 6 ana başlık altında toplandığı görülmektedir. Azınlık hakları, kültürel haklar ve azınlıkların korunması bölümünde, Türkiye'de Lozan Antlaşması ile tanınan Rum, Ermeni ve Yahudi azınlıkların dışında, Avrupa standartlarına göre azınlık sayılması gereken diğer topluluklar olduğu vurgulanmıştır. AB'nin Türkiye'de zorla Müslüman milli azınlık yaratma takıntısı, bu vesileyle bir kere daha kayda geçirilmiştir. Aynı bölümde, bunun hemen ardından yer alan şu hususlar, AB'nin bu konudaki çarpık anlayışına ışık tutmaktadır. AB, ilk olarak, Türkiye'nin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Milli Azınlıklar Yüksek Komiseri ile azınlıkların eğitimi, azınlık dilleri, azınlıkların kamu hayatına katılımı ve azınlık dillerinde yayın yapılması konularında derinleştirilmiş diyaloga girmesi istemiştir. Bu kapsamda, Türkiye'nin kültürel haklar konusundaki Birleşmiş Milletler Sözleşmelerine koyduğu çekincelerin endişe konusu olduğu ifade edilerek, dolaylı yoldan bunların kaldırılması talep edilmiştir. AB'yi rahatsız eden bu çekinceler, Türkiye'de resmi dilin Türkçe olduğu ve Türkçe den başka dillerin eğitim kurumlarında Türk vatandaşlarına okutulamayacağına ilişkindir. Avrupa Birliği, Anayasa'nın 3 ve 42. maddelerinin bu amir hükümlerinden endişe ve rahatsızlık duymaktadır. Yerel TV kanallarında yapılan Kürtçe yayınlara süre kısıtlaması getirilmesi ve Kürtçe eğitim programlarının yayınına izin verilmemesi AB'nin bir diğer şikayet konusu olmuştur. AB, bu konudaki devlet denetiminin kaldırılmasına çalışmaktadır. İlerleme Raporu'nda, Kürtçe eğitim konusunda yer alan hususlar da çok dikkate değerdir. AB, Türk eğitim sistemi içinde Kürtçe eğitimin olmamasını eleştirmekte ve devlet okullarında Kürtçe'nin anadil olarak okutulmasını istemektedir. Bu konuda bir adım daha ileri giden AB, Türkçe konuşmayan vatandaşlarımızın kamu sektöründe istihdamının kolaylaştırılmasını, diğer bir ifadeyle Kürtçe'nin kamu sektöründe resmi dil olarak tanınmasını Türkiye'nin karşısına çıkarmıştır. Güneydoğu'daki bazı belediyelerin son dönemde bu yönde attıkları adımlar bu vesileyle hatırlanmalıdır. AB, bunun yanı sıra Türkiye'de siyasi partilerin faaliyetlerinde Türkçe dışında Kürtçe'yi de kullanmalarını talep etmiştir. Azınlık hakları bölümünde yer verilen Güneydoğu sorunu konusunda ise AB şu tespit ve taleplerde bulunmuştur. Bölgedeki güç şartlardan ve kapsamlı bir çözüm planı bulunmamasından yakınan AB, Sayın Başbakan'ın geçtiğimiz yıl Diyarbakır'da yaptığı konuşmada 'Kürt sorunu' olarak tanımladığı sorunun demokratik çözümünden bahsettiğini memnuniyetle not etmiş ve bunun arkasının getirilmesi gerektiğini söylemiştir. PKK terörünü açıkça destekleyen bir siyasi parti yöneticileri ve belediye başkanları hakkında yapılan cezai takibat şikayet konusu yapılmış ve yüzde on seçim barajının temsil sorunu yarattığı ifade edilmiştir. AB, bunun yanı sıra, bölgedeki durumun normale dönmesi için yegane çarenin 'yerel muhataplarla' diyalog başlatılması olduğunu kayda geçirmiş ve 'Kürt nüfusun' tam olarak hak ve özgürlüklerden yararlanmasının şartlarının hazırlanması gerektiğini belirtmiştir" açıklamasında bulundu.

"AVRUPA BİRLİĞİ ABA ALTINDAN SOPA GÖSTERİYOR"

Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:

"2006 yılı İlerleme Raporunda AB'nin siyasi çözüm reçetesi bu şekilde yer bulmuştur. AB'nin bu reçetesi, PKK'nın maşası olan partiler ve örgütlerle müzakere edilerek bulunacak siyasi çözüm çerçevesinde, etnik farklılıklara siyasi kimlik ve statü tanınmasını, Kürtçe'nin eğitim ve siyasi faaliyet dili olarak resmen kabul edilmesini öngörmektedir. İmralı canisinin yeniden yargılanması konusu, 2006 raporunda bir kere daha önümüze getirilmiştir. Bu katile hala itibar eden ve insan hakları ve azınlıkların korunması bölümünde yer vermekten sıkılmayan Avrupa Birliği, terörist başının yeniden yargılanma talebinin reddedilmesinin gerekçelerinin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından inceleneceğini söyleyerek adeta 'aba altından sopa' göstermiştir. İlerleme Raporunda Türkiye'nin iki konudaki mevzuatı ön plana çıkarılmış ve ağır eleştirilere konu yapılmıştır. Bunlardan birincisi, Türklük değerlerine hakareti düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesidir. Bu maddenin çok ciddi bir endişe kaynağı olduğunu söyleyen AB, şiddet unsuru içermediği sürece Türklüğe, Türk devletine ve Türk milletine hakaret etmenin serbest olmasını istemiştir. İkinci nokta ise terörle mücadele kanunu ve bu alandaki uygulamalardır. AB, terörizmin ve terör suçlarının tanımının geniş olmasından şikayet etmiş ve bunu ifade ve basın özgürlüğüne yasal kısıtlamalar getirdiğini belirtmiştir. Terörle mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevlerini de sorgulayan AB, belirli durumlarda sivil otoritenin talebi olmaksızın iç güvenlik konularında askeri operasyon yapma ve iç tehditlere karşı istihbarat toplama yetkisinin bulunmasını bile eleştirecek kadar ölçüyü kaçırmıştır. Silahlı Kuvvetler komutanlarının PKK terörü konusunda görüş açıklamaları da İlerleme Raporunda yadırganacak bir husus olarak yer almıştır. Dernek kurma özgürlüğü konusundaki bazı uygulamaların kısıtlayıcı olduğunu öne süren AB, buna örnek olarak, bir derneğe 'Kürt arşivi ve müzesi' kurması izninin verilmemesini göstermiştir. Kürtçe siyaset propaganda yapılmasının serbest bırakılması için Siyasi Partiler Kanunu'nun değiştirilmesi talebi de bu kapsamda dile getirilmiştir. Raporun din ve ibadet özgürlüğü bölümünde, cemaat vakıflarının önündeki engellerin kaldırılması, Rum Patrikhanesi'nin papaz ihtiyacını karşılamak için Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması ve Patriğe Ekümenik statüsünün tanınması talepleri, Türkiye'nin atması gereken adımlar olarak sayılmıştır. İlerleme Raporunda, ayrıca, misyonerlik faaliyetlerinin serbest bırakılması da istenilmiştir. AB, Türkiye'ye karşı yeni bir siyasi kriter haline getirdiği Ermenistan konusuna, raporun Dış politika, Güvenlik ve Savunma politikaları bölümünde yer vermiş ve kapalı olan sınırın açılmasının iyi komşuluk ilişkilerinin tesisi için önemli bir adım olacağını söylemiştir. Bu şekilde, tarih sahtekarı olan işgalci Ermeniler'in avukatlığına bir kere daha soyunmuştur. Kıbrıs ve Yunanistan'la ilişkiler konularında Türkiye'nin atması istenilen somut adımlar, İlerleme Raporunda şu şekilde sıralanmıştır. Türkiye Kıbrıs Rumları ile ikili ilişkilerini normalleştirmek için somut girişimlerde bulunacaktır. Bundan kastedilen, siyasi tanıma ve diplomatik ilişki kurma sürecinin başlatılmasıdır. Bunun yanı sıra, Türkiye limanlarının ve havaalanlarını Rum gemilerine ve uçaklarına açacaktır. Kıbrıs Rumlarının uluslararası kuruluşlara üyeliğini önleyen Türk vetosu kaldırılacaktır. Yunanistan'la mevcut Ege sorunları hakkında Türkiye Uluslararası Adalet Divanı'na gitmeyi kabul edecek ve Ege'de Yunan karasularının 12 mile çıkartılmasını 'savaş sebebi' sayma politikasını değiştirecektir."

"PATRİKHANE VE RUHBAN OKULU AB'NİN KRONİK ŞİKAYET KONUSU"

Avrupa Birliği konusunun İlerleme Raporu'nun açıklanmasından sonra yeniden siyasi gündemin merkezine oturduğunu savunan Bahçeli, Türkiye ile AB arasındaki sanal sürecin akıbeti hakkındaki kararın, İlerleme Raporunda yer alan tespitler ışığında Aralık ayında yapılacak AB zirvesinde sonuçlandırılacağını vurguladı. Sonbahar aylarının Avrupa Birliği konusunda yalan borsalarının kurulduğu, hayal ticareti ve ümit sömürüsünün zirveye çıktığı dönemler olduğunu belirten Bahçeli, "Ancak, 8 Kasım İlerleme Raporu sonrasında, bu yıl da aynı senaryonun sahneye konulması imkanı önemli ölçüde azalmış, hükümetin manevra alanı daralmıştır" diye konuştu.

Bahçeli, "Türkiye'de başlatılan, terör örgütüyle siyasi bir süreç başlatılması anlamına gelecek tartışmalardan memnun olan AB, önümüzdeki dönem için baskı ve dayatmalarını üç konu üzerinde yoğunlaştırmıştır. Bunlar, Türklüğe hakaretin serbest bırakılması için Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesinin değiştirilmesi, dini azınlıklar ve vakıflar ile ilgili yeni düzenlemeler yapılması ve Türk limanlarının Rum gemilerine açılmasıdır. Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi etrafındaki tartışmalar ve yaşanan gelişmeler ibret verici bir seyir izlemiştir. Avrupa Birliği, başından itibaren, Türklük değerlerine hakaretin serbest bırakılmasını bir medeniyet ve demokratikleşme ölçüsü haline getirmiştir. AB'nin 301. madde takıntısının odağında, Ermeni soykırımı yalanının Türkiye'de serbestçe taraftar bulmasını sağlamak yatmaktadır. Bu konudaki tartışmalar bugüne kadar sözde soykırım ekseninde gelişmiştir. Türkiye'den istenen, aydın geçinen bazı çevrelerin Erivan'ın ağzıyla konuşmasının ve Türk milletinin ve tarihinin karalanmasının önünü açmaktır. 301. madde dayatmasıyla korunmak istenen düşünce ve ifade özgürlüğü ilkesi değil, Türkiye'ye karşı kin ve nefret kusan bu bedbahtların hezeyanları ve yalanlarıdır. Aydın etiketini sahte bir statü sembolü olarak taşıyan bu çevrelerin popüler kültürünün merkezinde, Türklük değerlerini aşağılamak ve Ermeni soykırımı yalanı yatmaktadır. Türkiye'nin şerefli tarihini karalamak ve peşinen mahkum etmek, Türk milletini hor ve hakir görmek ve Türkiye'nin milli ve manevi değerlerine hakaret etmek, bu çevreler için hava ve su kadar hayati önem taşımaktadır. Bunun mükafatını gördükleri, meşum çabalarının karşılıksız kalmayarak ödüllendirildiği de bir vakıadır. AB'nin demokrasi ve medeniyet adına korumaya çalıştığı işte bu marazi kafa yapısıdır. 301. maddenin koruduğu Türklük değerlerine aşina olmayan AKP hükümeti, şimdi uygun bir zemin ve zaman kollayarak bu dayatmaların gereğini yerine getirmeyi amaçlamaktadır. Seçim korkusuyla bunu şimdilik yapamazsa, seçimler sonrası gerçekleştireceği vaadiyle ilerisi için AB'den avans istemektedir. TBMM'de temsil edilen muhalefet partileri de bu konuda açık, net ve ilkeli bir duruş sergileyememiş, evrensel hukuk ilkeleri gibi söylemlerin arkasına saklanarak bulanık suda balık avlamaya çalışmıştır. Türkiye, işte bu iktidar ve muhalefetin himmetiyle Batılı değerleri ve normları yakalayacak, bu suretle de demokratik ve medeni bir ülke olacaktır. Türkiye'de din özgürlüğü ve dini azınlıkların durumu, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye ev ödevi olarak verdiği dayatma paketinin değer bir önemli unsurudur. Bu kapsamda Türkiye'den istenilen Heybeliada Ruhban Okulu'nun Fener Rum Patrikhanesine bağlı olarak açılması, Patrikhane'nin ekümenik statüsünün tanınması ve Azınlık Vakıfları hakkında Lozan antlaşmasının ötesine giden yeni düzenlemeler yapılmasıdır. Patrikhane ve Ruhban Okulu, AB'nin kronik şikayet konusu olarak yine önümüze getirilmiştir" değerlendirmesini yaptı.

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Politika

Haberler

Bakmadan Geçme

2024-KPSS Lisans Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi (ÖABT) ne zaman? Başvurular başladı mı? Dilan Polat ve Banu Parlak davası ne oldu? Dilan Polat ile Banu Parlak duruşmasında karar belli oldu mu? Öğrencisine taciz iddiasıyla tutuklanan öğretmen kim? Olay ne, nerede oldu? Dilan Polat çıkıyor mu? Dilan Polat, Banu Parlak duruşmasında ağladı mı? Nilda Polat'a dokunmak istedi, eşinin elini tuttu... 22 Nisan hangi burç? 22 Nisan'da doğanlar hangi burç oluyor? 22 Nisan tarihi hangi burç olur? 25 Nisan 2024 Yemekteyiz yarışmacısı Ahmet Can kimdir? Ahmet Can Altıntaş kaç yaşında, nereli? Ahmet Can puan aldı? Çorlu tren kazasında kaç kişi öldü? Çorlu tren kazası ne zaman, kaç yılında oldu? Ehliyet alımında yeni bir karar! Kimler ehliyet alamayacak? Ehliyet alabilmenin şartları neler? 1 Mayıs resmi tatil mi? 1 Mayıs Çarşamba günü tam gün mü, yarım gün mü tatil olacak 2024? ADET GECİKMESİ NEDEN OLUR? Adet gecikmesinin en yaygın sebebi ne? Çorlu tren kazası duruşması ne zaman? Çorlu tren kazası davası ne oldu? 25 Nisan 2024 Yemekteyiz yarışmacısı Bilge Can kimdir? Bilge Can kaç yaşında, nereli? Bilge kaç puan aldı? Demet Akalın ve kiracı olayı ne? DEMET AKALIN kiracısı ile kriz mi yaşadı? Demet Akalın, evini ne kadara kiraladı, olay ne? Sevda Türküsev kimdir? Aramızda Kalmasın konuğu Sevda Türküsev kaç yaşında, nereli? Sevda Türküsev biyografisi! Kilis Belediyesi hangi parti? Kilis Belediye başkanı hangi partiden seçilmiştir?
500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title