Haberler

Ankara: Arınç, Cumhurbaşkanlığı Seçimini Değerlendirdi...(2)

TBMM Başkanı Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı Seçimiyle İlgili Olarak Yargıtay Eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun Açıklamalarının, Hukuki Hiçbir Değeri Olmadığını, Bugüne Kadar Bu Konunun Hiç İddia Edilmediğini Söyledi.

TBMM Başkanı Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili olarak Yargıtay eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun açıklamalarının, hukuki hiçbir değeri olmadığını, bugüne kadar bu konunun hiç iddia edilmediğini söyledi.

Bugünden sonra da bu konuların çok konuşulacağına işaret eden Arınç, "Böyle bir seçim yapıldığı takdirde Anayasa Mahkemesi'ne gitmek ve bunu iptal ettirmek de mümkün değildir. Zorlamalarla bu işi çıkmaza sokmak isteyenleri biraz insafa, biraz akla, biraz hukuk mantığına davet ediyorum" dedi.

Arınç, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın Başbakan Tayip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı adayı olması halinde oylamaya katılmayacakları yönündeki sözlerine ise şu tepkiyi gösterdi: "184'le başlayacağız, iki defa 367'yi arayacağız, iki defa da 276 arayacağız. Kimse o kişi, Cumhurbaşkanı seçilecek, ilan edilecek ve görevine başlayacak. Bu iş de bitecek. Önce adaylar, sonra seçim. Bunda hiçbir tartışma yok".

Arınç, NTV Ankara Temsilcisi Murat Akgün'ün sorularını cevaplandırdı. Yargıtay eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun, Meclisin Cumhurbaşkanı seçmesi için 367 milletvekiliyle toplanması gerektiği yönündeki iddialarıyla ilgili olarak kendilerinin her zaman bu konuda meclis tutanaklarını araştırdıklarını, sorulara ne yönlerde cevaplar verildiğine baktıklarını, tezkerelerin, seçimlerin nasıl yapıldığını tetkik ettiklerini belirten Arınç, "Elimizin altında olan bir şey için herhangi bir kimseden bir şey istememiz mümkün değil. Sayın Kanadoğlu'nun sözleri hakkında araştırma yapmaya gerek yok" ifadelerine yer verdi. Arınç, Kanadoğlu'nun yazısını okuduğunda ve tartışmaları izlediğinde çok şaşırdığını kaydederek, "Hayret ettim. 'Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yapmak, Türkiye'de çok önemli bir makamdır. Bu makamda çalışmış birinin söyledikleri önemlidir' diye kabul ettim. Gerçi ilk anda tepki veren başkaları, kimisi 'zırva', kimisi 'saçmalıkla' bu düşünceleri yakıştırmaya çalışmış. Ben öyle yapmıyorum ama bu düşüncelerin çok yanlış, hukuka, anayasal hukuka ve Meclis İçtüzüğüne çok aykırı olduğunu söylemek istiyorum. Böyle bir ekstrem düşünce, nasıl olur da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yapmış bir insanın kaleminden çıkar? Doğrusu merak ediyorum. Şaşkınlığım halen de geçmiş değil" diye konuştu. Yazının amacının ilk satırlarda ortaya çıktığının altını çizen TBMM Başkanı Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sayın Kanadoğlu'na göre, bu meclis Cumhurbaşkanı seçmemelidir. Ve bu Cumhurbaşkanı, kesinlikle AK Parti içinden, hele Sayın Başbakan olmamalıdır. Böyle bir kabulle yola çıktığı için buna argüman bulmak zorunda hissediyor kendisini. Hiç akla gelmeyecek bir iddiayla ortaya çıkıyor. Eğer bu iddiayı ortaya atan siz ya da bir başkası olsaydı kimse üzerinde durmaz, hatta bununla ilgili program bile yapmaz, bu konuyu bir başkasına sorma ihtiyacı bile duymazdı. Bu meclisin Cumhurbaşkanı seçemeyeceği konusunda bugüne kadar çok gayret sarf edenler oldu. 'Kamusal alanda başörtüsü olur mu' dediler, artık o tükendi. 'Bu Meclis yaşlandı, meşruiyeti tartışmalı' dediler, o da bitti. 'Başörtülü eşle bu iş olmaz' dediler, en sonunda pek çok itiraflarla 'Biz eşin başörtüsüyle değil, kafaların içiyle meşgulüz' demeye başladılar. Argümanlar tek tek tükeniyor. Şimdi yeni şeyler bulmak lazım. Yeni iddialar ortaya atmak lazım. Bu iddialardan bir tanesi de Kanadoğlu'nun yazdığı yazılar oldu".

Arınç, TBMM TV'de yasamayla ilgili çalışmaları bilmeyenler için meclis sözlüğü yayımladıklarını hatırlatarak, Cumhurbaşkanı seçiminin de çok açık olduğuna işaret etti. Arınç sözlerini şöyle sürdürdü:

"İki kere iki dört. Buna beş, altı diyenler çok yanlış yaparlar. Hele hele bazı anayasa hukukçularının, kimi siyasetçilerin, bu işin üzerine kendilerini atmalarına da gerek yok. Sonunda herkesin gülmesine yol açarlar. Meclisin toplanarak çalışmaya başlayabilmesi için Anayasanın 96. maddesi, üçte biri, yani 184 kişinin mevcudiyetini şart koşmuş. Ben başkanlık yapıyorum; baktım içeride kalabalık var, yoklama yapmadan toplantıya başlayabilirim. Baktım, az insan var veya birisi toplantı yeter sayısı istedi, yoklama yaparım. 184'ü bulduğum zaman toplantıyı açarım. Ne yaparsanız yapın, 184'ten başka toplantı yeter sayısını gösteren Anayasa hükmü yok. Bir karar alacaksınız, 'kanun çıkaracaksınız' demiyorum, kafalar karışmasın. Diyelim ki Cumhurbaşkanı seçimine başlayacağız, bakacağım 184 kişi varsa toplantıyı açacağım. Oylama gizli oy suretiyle yapılacak zaten. Anayasanın 102. maddesi de Cumhurbaşkanının nasıl seçileceğini öngörmüş. İlk turda 367 oyu öngörmüş, nitelikli çoğunluk. Son iki turda da 276'yı öngörmüş, o da nitelikli çoğunluk. 184'le toplantıyı açacağım ama belki içeride 503 kişi var. Benim için önemli olan, 184 kişiyle toplantıyı açabilmek. Oylamaları yapacağım, 367'nin altında çıkarsa tekrarlayacağım, sonra 276'da karar kılacağım. 20 gün içinde yapacağım, 4. turda 276'yı bulamazsam zaten sonucu belli, Meclis seçime gidecek. Bugüne kadar böyle oldu, bugüne kadar böyle bir iddiayı kimse ileri sürmedi".

Arınç, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın Cumhurbaşkanı adayı Başbakan Tayip Erdoğan'ın olması halinde oylamaya katılmayacağı yönündeki sözlerine ise şu tepkiyi gösterdi: "184'le başlayacağız, iki defa 367'yi arayacağız, iki defa da 276 arayacağız. Kimse o kişi, cumhurbaşkanı seçilecek, ilan edilecek ve görevine başlayacak. Bu iş de bitecek. Önce adaylar, sonra seçim. Bunda hiçbir tartışma yok" diye konuştu. Kanadoğlu'nun görüşünün, hukuki hiçbir değeri olmadığını, bugüne kadar bu konunun hiç iddia edilmediğine dikkati çeken Arınç, bugünden sonra da bu konuların çok konuşulacağına işaret ederek, "Böyle bir seçim yapıldığı takdirde Anayasa Mahkemesine gitmek ve bunu iptal ettirmek de mümkün değildir. Zorlamalarla bu işi çıkmaza sokmak isteyenleri biraz insafa, biraz akla, biraz hukuk mantığına davet ediyorum. İçeriye kim girer, kim girmez bizi ilgilendirmez. 'İçerideki hangi partiden' diye ben buna bakmam. Oylamaya geçerim, oylama sonucunda bu rakamlar çıkarsa, o kişi Cumhurbaşkanı seçilir. 'Ben girmedim, protesto ettim' diyenler, bu sözlerini isterlerse ömür boyu söylesinler. Hiçbir önemi yok. Anayasa bakımından bir gram kıymeti yok. Siyasi etik bakımından şık olup olmadığı konusunda, uzlaşma gerekirken, buna gidilip gidilmediği konusundaki tartışmalar olabilir. Dolayısıyla bu tartışmalara yol açmayacak şekilde Cumhurbaşkanı adaylarının tespit edilmesi başka konu. Buna ben de 'evet' derim, başkası da 'evet' der. Ama 'Birisi aday oldu, o seçildi, ben küstüm, arkamı döndüm, içeri bile girmedim, elini bile sıkmam, yüzüne bile bakmam'. Ne istersen yap, o sizi ilgilendirir. Anayasamız, milletvekilleri arasından seçileceği gibi, 110 milletvekilinin imzasıyla, dışarıdan da aday gösterilebilmesine izin veriyor. 10. Cumhurbaşkanının seçiminde Sayın Sezer için 5 partinin imzası alındı ama çıkan oy 330 ve 3. turda seçildi. Sayın Demirel'in seçilişi de en az oyla olmuştur. 244 bildiğim kadarıyla. 400'den fazla kişi seçime katılıyor ama 244. DYP ve SHP'nin bile oylarını alamamıştır. O zaman da başka adaylar çıkmıştır. Kaç aday çıkar bilemeyiz. CHP, 110 imzayla dışarıdan aday gösterebilir. Aday göstermek başka, seçilmek başka. Bu parlamento, dışarıdan gösterilen bir adayı seçer mi, seçmeye mecbur kalır mı? Şu anda bu milyonda bir ihtimal bile değil. Çok açık".

Arınç, Cumhurbaşkanı seçimi konusunda mutabakat aranacağı mesajını verirken de, "Parti liderleri, bazı kurumlar ve kişilerle konuşacağını, onların da arzusu doğrultusunda belli bir ölçüye gelebileceğini söyledi. Ama bütün iş, sihirli söz, mutabakat. Ama siz mutabakattan ne anlıyorsunuz, ben ne anlıyorum? Bu yazılar, Kanadoğlu ve Sayın Teziç'in mutabakattan anladıkları şey, 'Siz güçlü bir iktidar partisi olabilirsiniz ama siz defolusunuz, sizin içinizden bir Cumhurbaşkanı çıkmasın. Bizim gösterdiğimiz birisi Cumhurbaşkanı olsun' anlayışıdır. Bu anlayış, ekstrem bir anlayıştır. Bu anlayış, mutabakatı reddeden bir anlayıştır. Bu parti boşuna mı iktidar oldu, boşuna mı 11.5 milyon oy aldı, boşuna mı 354 milletvekili var? Ne maksatla sizin gösterdiğiniz birisini seçmek zorunda kalacak? Bu davranışlar, AK Parti grubunu tam tersine iter. Oysa şunu söylemeleri gerekirdi; 'Cumhurbaşkanlığı, mutlak tarafsızlık gerektiren bir makamdır. Cumhurbaşkanı, devletin birliğini temsil eder. Cumhurbaşkanı, Türk milletini kucaklayan bir sima, bir kişilik olmalıdır. Cumhurbaşkanı, geçmişte aktif politika içinde yıpranmış bir insan olmamalıdır'. Bunun gibi mantıklı, makul şeyler söylerlerse, bunun bir karşılığı bulunabilir" şeklinde konuştu.

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Politika

Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title