Haberler

AB Liderler Zirvesi

Avrupa Birliği (AB) Liderleri, 5 Yıl Önce Başlatılan Anayasa Projesinin Yerine Geçecek Anlaşma Metni Üzerinde Zorlu Pazarlıklara Başladı.

Avrupa Birliği (AB) liderleri, 5 yıl önce başlatılan anayasa projesinin yerine geçecek anlaşma metni üzerinde zorlu pazarlıklara başladı.

Dönem Başkanı Almanya, 27 üye ülke arasında bir uzlaşma sağlayarak, başarısızlıkla sonuçlanan anayasa girişiminin yerine geçecek yeni bir anlaşma metnini onaylatmaya çalışıyor. Zirvenin son günü, Almanya'nın önerileri üzerinde tarafların zorlu pazarlıklarıyla geçiyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel, güne önce anlaşma önünde en büyük engeli oluşturduğu düşünülen ülke liderleriyle ikili görüşmelerde bulunarak başladı. Bu ülkeler arasında, yeni anlaşma metni üzerinde itirazları olan İngiltere ve Polonya

özellikle dikkat çekiyor. Polonya oy haklarından taviz vermeyeceğini söylerken, İngiltere ise dış siyaset ve vergi gibi konularda kendi başına hareket etme serbestisinden vazgeçmeyeceğini belirtiyor.

Dün ortaya çıkan tabloya göre Merkel, reform öngören yeni bir metin üzerinde anlaşıp ayrıntıları yaz aylarında toplanacak bir hükümetlerarası konferansa bırakmak istiyor. Bu görüşe, anayasa metnini halkoyunda reddetmiş olan Fransa da dahil, 27 üyenin 23'ü destek veriyor. Ancak İngiltere ve Polonya'nın başı çektiği ülkelerin itirazları hala aşılabilmiş değil. İngiltere Başbakanı Tony Blair, dört alanda kırmızı çizgileri bulunduğunu ve bunların bir kaçını değil, tamamını savunacaklarını vurguladı. Bu

restleşmelerin etkisiyle, ev sahibi Almanya'nın yetkilileri, zirvede başarısızlığın da ihtimal dahilinde olduğunu belirtiyor.

Zirve öncesinde sızan taslak belgelerde, dönem başkanı Almanya'nın 'anayasa' teriminden tamamen vazgeçtiği anlaşılıyor. Bunun yerine hazırlanacak metin, 'reform sözleşmesi' olarak anılacak. Bir uzlaşmaya varılabilmesi için, hükümet liderlerinin 2004'te imzalamış olduğu anayasa metnine göre pek çok konuda taviz verdiği anlaşılıyor.

Taslakta, bir süper devlet çağrışımı oluşturabilmek için AB marşı ve bayrağının belirlenmesi gibi sembolik unsurlar yer almıyor. Birliğin bir dış politika yetkilisi olacak ancak bu görevi üstlenen kişi bakan olarak adlandırılmayacak. Dönüşümlü başkanlık sistemi yerine bir başkanlık divanı oluşturulması planı ise korunuyor. Bu unsurlar İngiltere'yi memnun etse de, Londra yönetimi, vergi, istihdam ve sosyal güvenlik, dış politika ve yargı alanlarında AB kurumlarının ulusal yapıların üzerinde yetki sahibi

olmasına yol açabilecek hiçbir değişikliği kabul etmeyeceğini belirtiyor.

İngiliz yetkililer, ay sonunda görevden ayrılacak Başbakan Tony Blair'in halefine hoşnut olmayacağı bir miras bırakmak istemediğini vurguluyor. İngiltere, çalışma yasaları itibariyle Avrupa'nın en piyasa dostu kabul edilen ülkelerinden ve çalışanlar lehinde getirilecek ek korumalarla rekabet unsurundan olmak istemiyor. Temel Haklar Sözleşmesi'nin metne girmesi durumunda, Avrupa Mahkemeleri'nin çalışma yasalarında değişikliği zorunlu kılmasından endişe ediliyor.

Blair, zirveye son kez katılırken; Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ilk kez bu sıfatla AB liderleri arasına katılıyor. Yeni anlaşma metnine itiraz eden bir diğer ülke olan Polonya ise, planlanan oy dağılımlarına itiraz ediyor.

Anayasa metni, bir kararın onaylanması için çifte çoğunluk olarak adlandırılan bir sistem getiriyordu. Buna göre, hem üyelerin sayıca yüzde 55'inin kararı onaylamış olması hem de destek verenlerin nüfusça da birliğin en az yüzde 65'ini temsil ediyor olması öngörülüyordu.

2004'te AB'ye üye olan 10 ülkenin en büyüğü olan Polonya ise bu uygulamaya karşı çıkıyor. Varşova yönetimi, kendilerine 2000 yılındaki Nice zirvesinde verilen sözlerden dönüldüğünü söylüyor.

Bu zirvede, üyelere nüfusları oranında oy hakkı verilmesi düşünülmüş, bu durum Polonya'yı, Almanya ve Fransa gibi büyük ve etkili üyeler kategorisine katmıştı. Dolayısıyla Polonya 'Ya Nice, ya ölüm' olarak ifade edilen tutumunda, sadece ara formüllere sıcak bakabileceğini söylüyor. Bu formüllerden birisi dağılımın nüfusa değil, nüfusun kareköküne bakılarak yapılması- ki bu Polonya'nın ağırlığını nispeten azaltıyor. Bir diğeri ise çifte çoğunluk formüllerine yüzölçümü unsurunun da katılması. Polonya

birliğin alan itibariyle en büyük üyelerinden.

Geçen hafta kendisini ikna etmeye çalışan AB liderlerini peşpeşe ağırlayan Polonya Başbakanı Jaroslaw Kaczynski, birliği kilitlemek gibi bir niyetleri olmadığını söylese de, veto silahından hala vazgeçmiş değil.

Çek Cumhuriyeti ise Polonya'nın bu konudaki taleplerine destek veren tek ülke. İtirazcı kampın son üyesi ise AB anayasasını reddetmiş ülkelerden Hollanda. Hollanda, AB bünyesinde alınan kararların ulusal parlamentolarca denetlenebilmesini istiyor. Bu taleplerin bir şekilde karşılanması mümkün görülüyor.

Hollanda'nın genişleme için yeni kriterler getirilmesi talepleri ise metne girmemiş görünüyor. Eğer Almanya, tüm tartışmalara rağmen yeni bir reform anlaşması planlarına destek bulursa, ayrıntıları hazırlamakla görevlendirilecek hükümetlerarası konferansın Temmuz ortalarında çalışmaya başlayıp, sene sonuna doğru tamamlanması hedefleniyor.

Böylece yeni altyapılar, 2009'da ilk kez 27 üyede birden yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde hazır olacak. Bu kez onay sürecinin öncekinden en önemli farkı ise, metin bir hükümetlerarası anlaşma statüsünde kalacağından hiçbir hükümetin bunu halkoyuna sunmayacak olması.

27 üyeli bir Avrupa'nın işleyişini sağlayacak altyapı niteliğinde bir metin hazırlama çabaları, 5 yıldır birliğin gündeminde bulunuyor. Valery Giscard D'Estaign liderliğinde Avrupa konvansiyonu adı altında yürütülen uzun müzakereler ardından hazırlanan metin, 2004 yılında AB liderlerince imzalanmış ve onay sürecine geçilmişti. Ancak 2 yıl önce Fransız ve Hollandalı seçmenlerin vetosu, şimdiye dek 27 üyeden 18'i tarafından onaylanmış olan metin için süreci başlangıç noktasına döndürdü.

(BBC-İB-İB-NÇ-D)

Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Dünya

Haberler

500
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Haberler.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
title